TEFTİŞ KURULU BAŞKANLIKLARI
Bilindiği üzere ülkemizde yerel yönetimler başkanlık sistemi ile idare edilmektedir. Seçim ile gelen belediye başkanı, seçildiği mahalli idarenin niteliğine göre kendi yönetim ekibini kurarak hizmet etmeye başlar. Bu yönetim ekibini daha kolay anlaşılır şekilde ifade etmek gerekir ise üç farklı kategoriden bahsedebiliriz. Yönetimin ana omurgasını belediyede çalışan kamu görevlileri oluşturur iken Belediyenin niteliğine göre genel sekreter, genel sekreter yardımcıları, daire başkanları, başkan yardımcıları, genel müdürler ve yardımcıları ile müdürlerden oluşan bir üst yönetim yapısı belediye başkanı tarafından organize edilir. Doğal olarak bu üst yönetici ekibin ortaya koymuş oldukları her icraattan da belediye başkanı en üst amir olarak sorumlu durumdadır. İkinci yönetim ekibi ise başkan tarafından uzmanlık alanlarına göre seçilen ve davet edilen danışmanlardan oluşur. Danışman ekibi, pek çoğumuzun da sık sık duyduğu veya yaşadığı gibi uygulamada oldukça etkili, ancak yasal açıdan sorumluluk üstlenmeyen bir yönetim tarzına sahiptir. Günümüzde danışmanlar, başkanın talimatları doğrultusunda çoğunlukla idare içindeki kamu görevlileri üzerinde baskı kuran ve hatta yönlendiren ve yapılması istenen işleri ileten bir rol üstlenirler. Belediyeler için bahsedebileceğimiz üçüncü üst yönetim yapısı ise belediye meclis grubudur. Resmi olarak 5393 sayılı yasa kapsamında belediye meclisine verilen yetkiler çerçevesinde yönetime katılan bu ekip, çoğunluk kararı esasına göre çalışır. Siyasi yönetim ekibi olarak da isimlendirilebilecek belediye meclis üyeleri, başkanın talebi ile belediye içinde görev almadıkça yönetim için belediye meclisi ve komisyonlar ile katılım gösterir. Ancak günümüzde yaşanan belediye yönetim anlayışında bu siyasi ekipler, belediye yönetim organizasyonu içinde resmi olarak yer almayan, “koordinatörlük” gibi unvanlar ile farklı görevler yaratılarak kamu yönetiminin üstünde baskı ve kontrol aracı olarak kullanılmaktadır. Bu zorlama yöntemler ile oluşturulan yetkili ama sorumluluk taşımayan bu yönetim kitlesi, belediyelerin kendi işinde uzman olan kamu personelinin işlerini doğru ve nitelikli olarak yapmasının önündeki en büyük engel olarak tanımlanabilir.
Bu kısa yerel yönetim bilgilendirmesinden sonra büyükşehir belediyelerinde teftiş ve denetim anlamında işleyen süreçten bahsetmek isterim. Büyükşehir belediyelerinde belediye işleyişinin kontrol ve denetim altında tutulması, sorunlu görülen işlemlerin incelenmesi ve soruşturulması için iki önemli birim bulunmaktadır. Teftiş kurulu ve iç denetim birimi olarak isimlendirilen bu birimler doğrudan belediye başkanına bağlı şekilde çalışmaktadırlar. Bu önemli denetim ve teftiş birimlerinin görevlerinin daha net anlaşılabilmesi için teftiş kurulu başkanlığının görev tanımına da kısaca değinelim. Teftiş kurulu başkanlığı, belediye başkanının emri ve onayı üzerine çalışma yapabilen belediye teşkilatına bağlı birimlerin her türlü faaliyet ve personeli ile var ise bağlı idarelerin genel müdürlüklerinde araştırma, soruşturma ve inceleme yapar. İnceleme ve soruşturma sonucunda alınması gereken tedbirleri de belirterek yine belediye başkanının onayına sunar. Özetle kurul başkanını belediye başkanının atamış olduğu teftiş kurulu başkanlığı görevini belediye başkanının talimatı ile yapar, inceleme sonucunu da başkan onayı olmadan tamamlayamamaktadır. Diğer birim olan iç denetim başkanlığı ise aynı şekilde kurumun en üst amirine bağlı çalışan, stratejik plan ve kalkınma planlarına uygun çalışmaların yapılmasını destekleyen, kaynak yönetimi konusunda tavsiye kararı sunan bir birim olarak karşımıza çıkar. Uzun yıllar belediye üst yönetimlerinde kamu personeli kimliğim ile söyleyebilirim ki; bu birimlerin belediyelerde etkin ve yönlendirme olmadan çalışması, kuşkusuz ki kurumun faydasınadır. Hatalı işlemlerin önüne geçilmesi, kamu kaynaklarının doğru kullanılması, daha büyük problemler oluşmadan tedbir alınması açısından oldukça önemli iki birimdir.
Şimdi bu birimlerin pratikte nasıl çalıştıklarına gelelim. Kendi pratiğim üzerinden yorumlamam gerekir ise günümüz yerel yönetim yapılarında ve işleyen güncel “başkanlık” sisteminde teftiş kurulu başkanlıkları, bağlı oldukları başkan veya genel müdürün talimat ve yönlendirmeleri ile çalışmaktadır. Zaten inceleme için başkan talimatına ihtiyaç duyan teftiş kurulu başkanlığı, yapmış olduğu incelemenin sonucu konusunda da bazı dosyalarda başkanlık makamının yönlendirmesine maruz kalmakta, talimatlar ile karar vermek durumunda kalmaktadırlar. Bu da teftiş kurulu başkanlığının kuruluş amacının dışına çıkarak bazı dosyaları kapatır iken bazı dosyaları da özellikle istenilen sonuca ulaştırması ile tamamlanır. Buradaki en önemli sorun teftiş gibi bağımsız ve adil olması gereken bir yapının üst talimat sebebi ile işlevini yitirmesidir. Aynı yapı içinde kontrol, denetim, teftiş gibi unsurların, yapının en üst sorumluluğunu taşıyan belediye başkanlığı makamın emrinin altında olması, bu birimlerin başındaki amirlerin aynı makamca atanabiliyor olması ortaya çıkan sonuçların da tarafsız ve adil olmasının önüne geçmektedir.
Mevcut durum bu halde iken belediyelerin kendi iç denetim ve teftiş işlemlerinin işlevsel hale gelmesi için bazı önerilerde de bulunmak isterim. Teftiş ve denetim yapısının amacına uygun ve özgür iradesi ile çalışabilmesi için teftiş kurullarınca incelemesi yapılıp sorun görülmeyen veya sorun olduğu raporlanan dosyalarda üst denetim organlarınca veya adli makamlarca farklı bir durumun ortaya çıkması durumunda teftiş kurulu başkanlıklarının ve denetim yapan müfettişlerin de sorumluluğunun olması bu işlemleri çok daha titiz ve gerçekçi bir işleyişe taşıyacaktır. Israr ile savunduğum güçler ayrılığı ve yapılan işlemin sorumluluğunu taşıma prensibinin bu birimlerde de uygulanması gerekir. Hatta bir adım daha ileri götürüp bir öneri daha getirmek isterim. Belediyelerde bulunan teftiş kurulu ve iç denetim birimlerinin doğrudan Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı’na ve Sayıştay’a bağlı çalışmasının çok daha etkin bir denetim sağlayacağına inanmaktayım. Yerel yönetimdeki teftiş ve denetim ekiplerinin baskı altında kalmadan, adil ve bağımsız bir denetim yaparak, yönlendirilme yaşamadan ve somut bulgular ile vicdani kararlar alabilmesinin önü açılacaktır. Bu sayede yerel yönetimlere emanet edilen kamu kaynaklarının verimli kullanılması, kötü niyetli işlemlerin önüne geçilmesi sağlanacak, son günlerde yaşanan anlamsız yerel yönetim operasyonlarının da bu seviyelere gelmeden önlemleri alınmış olacaktır. Böyle bir modeli gerçekten tarafsız ve kamu kaynaklarını koruyan bir halde işletebilmek için merkezi yönetim idari yapısı içinde kalan Sayıştay ve İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı kurumlarının da özerk bir yapıya kavuşturularak işlerini etki altında kalmadan, tarafsız ve hesap verebilir bir pozisyona taşınması doğru olacaktır.