Liyakat
Arapça kökenli bir kelime olan “liyakat”, Arapça’da uygunluk, elverişlilik, layıklık olarak kullanılır iken Osmanlıca’da ehliyet, kabiliyet ve hakkediş anlamına gelmekte, bugün ise dilimizde layık olma, uygunluk, yeterlilik anlamında kullanılıyor. Son zamanlarda sıklıkla kullanılan “liyakat” kelimesini çoğunlukla kamu görevlerinde işin ehline verilmesi amaçlı duyuyoruz. Nerede ise tüm üst düzey seçilmiş veya atanmış yöneticiler kendi “liyakat” derecelerini değerlendirmeden alt kadrolarını liyakat esaslı oluşturduklarını iddia ediyorlar. Ancak gerçekten böyle mi? Güzel ülkemin kadroları, ilgili kamu görevlerini gerçekten kendi uzmanlık alanlarında mı icra ediyor?
Yerel yönetimlerden merkezi yönetime, oda yönetimlerinden siyasi partilere kadar dillerden düşmeyen “liyakatli personel” prensibinin nasıl işlediğine bir göz attığımızda bunun sadece bir dil alışkanlığı olduğunu, gerçekte kadroların çoğunlukla liyakat değil sadakat prensibi ile çalıştığını görüyoruz. Sadakat ise yine Arapça’dan dilimize geçmiş ve bugünkü güncel anlamı ile bağlılık, herhangi bir şeye veya kişiye bağlı olmak olarak kullanıldığını biliyoruz. Güncel anlamları ile baktığımda, “liyakat” ve sadakat arasındaki ilişkiyi vicdan ve cüzdan arasındaki ilişkiye benzetiyorum. Bu ilişkide arada kalmak, kişisel tercihlere ve baskılara boyun eğmek, doğru olmadığını bildiği halde tamam demek gibi sonuçları doğuruyor. Analizi bu gözle yaptığımızda günümüzde yaşadığımız pek çok sorunun temelinde de bu tür “sadakat” kadrolarının verdiği kararlar yatıyor. Tabii ki bunlar benim kendi görüş ve iddialarım, bunları doğrulamak için yönetici kadrolarına baktığımda ise şunları görüyorum.
Özellikle yerel yönetimlerde fen işleri, çevre, ulaşım, altyapı gibi teknik alanlarda çalışan daire başkanları, genel müdürler ve müdürlere baktığımızda durumun hiç de dillerden düşürülmeyen “liyakat” konusuna uyum göstermediğini görebiliyoruz. Mühendis olmayan fen işleri daire başkanları, iktisatçı altyapı ve ulaşım genel müdürleri, açık öğretim mezunu müdürler, asker ve polis kökenli ulaşım daire başkanları gibi sayısız örnek bulmak mümkün. Kadroya atanma nedeni her talimatı sorgusuz yerine getirme özelliği olan bu tür kadrolar, kamu görevinin gereğinden çok bağlı oldukları belediye başkanı, bakan veya ilgili üst düzey yöneticisinin gözüne girebilmek, terfi edebilmek ve hatta sadece makam odası, şoförlü araç ve kurum içi statüsünü korumak adına doğru veya yanlış olmasına bakmadan verilen her emri uygulayarak varlığının temel nedeni olan ve asıl sorumlu olduğu kamuya zarar veriyorlar. Zaman zaman da uzmanı olmadıkları yöneticilik alanlarında kendi yanlış kararları ile kentlerimizi yaşanmaz hale getirebiliyorlar. Evlerimizde, işyerlerimizde akmayan sular, yanan otobüsler, çalışmayan yürüyen merdivenler, kaza yapan trenler, yürünemeyen kaldırımlar, sel basan yollar, otopark mafyaları, işgal altına kalan kaldırımlar, saatler süren ev-iş yolculukları, maddi çıkar için kesilen ağaçlar, söndürülemeyen yangınlar gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz günlük hayat sorunlarımızın pek çoğu “liyakat” in “sadakat”e yenilmesinden kaynaklanıyor.
Bu konuda tüm yöneticilerimize de bir çağrıda bulunmak gerekiyor. Bir tercih yaparak; ya “Liyakat” kelimesini kullanmaktan vazgeçin ya da her alanda “liyakat”li kadrolar ile çalışmayı deneyin lütfen. Sizlerden duyduklarımız ile yaşayıp gördüklerimiz tutarlı olsun…