Susturulan Umutlar: Türkiye’de Barış Süreci Üzerine Bir Değerlendirme

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türkiye, yaklaşık kırk yıldır süren silahlı çatışmalarla ağır bir sosyo-politik bedel ödemektedir. Bu durum yalnızca güvenlik boyutunda değil, aynı zamanda demokrasi, kalkınma ve toplumsal barış açısından da ciddi sonuçlar doğurmuştur. Bu bağlamda, 2009 yılında "Demokratik Açılım" adıyla başlatılan ve 2013’te Çözüm Süreci olarak adlandırılan girişim, Türkiye’nin yakın tarihindeki en ciddi barış inisiyatifi olarak öne çıkmıştır. Süreç, Kürt meselesine demokratik ve barışçıl çözümler üretme hedefiyle büyük umutlarla başlamış, ancak kısa sürede derinleşen krizler nedeniyle kesintiye uğramıştır.


*Barış Sürecinin Seyri: Umut ve Gerilim Arasında

Çözüm süreci, başlangıcında ciddi bir toplumsal karşılık buldu. Çatışmasızlık ortamı, özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde sosyal ve ekonomik yaşamı canlandırdı. Bölge halkı, güven ortamında gündelik hayatını yeniden kurma şansı buldu. Akademi, medya ve sivil toplum aktörleri de bu dönemde daha cesur tartışmalar yapma alanı elde etti.

Ancak sürecin kalıcılaşması için gereken hukuki reformlar, kültürel hakların tanınması, adil temsil, ve en önemlisi sürecin şeffaf ve demokratik yürütülmesi, yeterince sağlanamadı. Hükümetin süreci Meclis yerine dar bir müzakere çerçevesinde yürütmesi, toplumsal güveni zedeledi. Taraflar arasındaki iletişimsizlik ve beklenti farkları, sürecin kırılgan yapısını ortaya çıkardı.


Barış Bir Gündem Olmalı

2015 yazı, sürecin sona erdiği dönüm noktası oldu. Suruç Katliamı ve ardından Ceylanpınar’da yaşanan polis cinayetleri, yeniden çatışmaların başlamasına zemin hazırladı. Şehir savaşları, hendek operasyonları ve güvenlikçi politikaların öne çıkmasıyla birlikte, barış umutları yerini gerilime, toplumsal kutuplaşmaya ve baskı ortamına bıraktı.
Bu süreçte ifade özgürlüğü, akademik özerklik ve basın özgürlüğü alanlarında ciddi daralmalar yaşandı. Barış için çalışan akademisyenler, sanatçılar ve sivil toplum aktörleri baskıya maruz kaldı. Oysa barış yalnızca silahların susması değil, aynı zamanda
eşit yurttaşlık, adalet ve demokrasi mücadelesidir.


Silah Bırakma ve Kalıcı Çözüm İçin Yol Haritası

Silah bırakma, barışın başlangıç noktasıdır ancak kendisi değildir. Türkiye’nin geçmiş deneyimi, silahsızlanmanın güvene dayalı, kademeli ve ulusal–uluslararası denetim mekanizmalarıyla desteklenmediği sürece sürdürülebilir olmadığını göstermektedir. Kalıcı çözüm için;

- Anayasal güvenceler,
- Toplumsal rehabilitasyon programları,
- Kapsayıcı siyasal temsiliyet,
- Yasal güvence altında müzakere ortamı oluşturulmalıdır.

Barıştan sonra kurulacak düzenin eşitlikçi ve çoğulcu bir yapı sunması, silahların kalıcı olarak susması için en büyük teminattır.

 

Türkiye’nin Uluslararası Barış Misyonu: Ukrayna-Rusya Örneği

2022 yılında Türkiye’nin Ukrayna-Rusya savaşında üstlendiği arabuluculuk rolü, ülkenin sadece içeride değil dış politikada da barış yapıcı bir aktör olabileceğini kanıtlamıştır. İstanbul’da gerçekleştirilen müzakereler ve Tahıl Koridoru anlaşması, Türkiye’nin diplomatik kapasitesinin ve güven oluşturma rolünün altını çizmiştir. Aynı yaklaşım, iç barış süreçlerine de rehberlik edebilir. Zira bir ülkenin dışarıda barışı savunabilmesi için önce içeride demokratik uzlaşıyı tesis etmesi gerekir.

 

Barış süreci, yalnızca geçmişin bir hatırlatması değil, geleceğe dair bir zorunluluktur. Bugün yeniden ele alınacak bir çözüm süreci; demokratik katılım, toplumsal uzlaşı ve hukuki güvence temelinde inşa edilmelidir. Türkiye’nin hem kendi halkına hem de bölgesine barış vadeden bir aktör olabilmesi için bu süreci yeniden, ama daha güçlü ve daha kapsayıcı bir temelde başlatması gerekmektedir.

Barış ertelenebilir, ama yok edilemez.
Cumhuriyet'in ilanı, 29 Ekim 1923’te Lozan Antlaşması’nın getirdiği güvence ile birlikte, halkın egemenliğini esas alan bir yönetim biçimi olarak Türk milletinin eşit vatandaşlık hakkını kazanmasını sağlamıştır. *Misak-ı Millî*nin özlemiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti, etnik, dini ve kültürel çeşitliliği içinde barındırarak her bireyin eşit haklar ve özgürlükler içinde yaşamasını hedeflemiştir. Atatürk, "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek, hem iç hem de dış barışı savunmuş ve barışın halklar arasındaki ilişkilerin temel taşı olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu vizyon, bugün hâlâ toplumumuzun barış içinde yaşama arzusunun bir göstergesidir.

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Çok güzel çok doğru bir yazı 👏🏻👏🏻👏🏻
BEĞENME
0
CEVAPLA