Söz Değil, Eylem Zamanı: 25 Kasım’ın Gerçek Yüzü
25 Kasım Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü geldi. Yine rakamlar konuşuyor, yine vicdanlarımız sıkışıyor. Ama en önemlisi, yine aynı soruyu soruyoruz: Bu ülkede kadınlar ne zaman gerçekten güvende olacak?
2025 yılının ilk 6 ayında Türkiye’de 336 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Şüpheli kadın ölümü sayısı ise 145. Bu, her gün en az iki kadının yaşamına son verildiği anlamına geliyor. Üstelik bunlardan dokuzu devlet koruması altındayken öldürüldü.
Hükümet cephesinden kampanyalar, sloganlar, afişler eksik olmuyor: “Aile Yılı”, “Kadına Şiddetle Mücadele Haftası”, “Toplumun Temeli Ailedir” gibi başlıklarla kamuoyuna mesajlar veriliyor. Ancak bu politikaların kadınları korumak yerine çoğu zaman onları evin içine hapseden, sessizleştiren ve görünmezleştiren bir dile dönüştüğü açık.
Oysa devletin görevi sadece aileyi değil bireyi yaşatmaktır. Kadını aile üzerinden tanımlayan her siyasi söylem, onu birey olarak görmeyi reddeder. Şiddetin en yaygın olduğu yerin hâlâ ev içi olması ve faillerin büyük ölçüde eşler veya erkek yakınlar olması bu bakış açısının acı sonucudur.
Kadına yönelik şiddet, bir ülkenin demokratik seviyesini ölçen en kritik göstergelerden biridir. Türkiye bu çıtayı hâlâ aşabilmiş değil. Bugün susan herkes, yarın bu ölümlerin sorumluluğunu taşıyacaktır. Çünkü kadınlar sadece şiddetle değil, sessizlikle de öldürülüyor.
Artık yeter. Yaşam hakkı pazarlık konusu olamaz.
25 Kasım, yalnızca bir takvim günü değil; bu toplumun vicdanıdır.
Kadınların Kendilerine Sahip Çıkması: Zorunlu Bir Sosyal Hareket
Kadınlar yalnızca “korunacak bireyler” değil; siyasetin, toplumun ve dönüşümün aktif öznesi olmalı. Bu da bazı temel adımları zorunlu kılıyor:
1. Örgütlenme ve Siyasi Katılım
Kadınların örgütlü yapılarda yer alması ve politik süreçlere aktif olarak katılması.
2. Ekonomik Bağımsızlık
Çalışma hayatına eşit katılım, ücret adaleti ve iş güvencesi.
Devlet–parti–sivil toplum iş birliğiyle kadınlara yönelik güvenli ve isteğe bağlı istihdam programları geliştirilmesi.
3. Etkin Hukuki Koruma
Mevcut yasal çerçeve, özellikle 6284 sayılı Kanun, etkin ve eksiksiz biçimde uygulanmalı.
Şiddet mağdurlarını koruma mekanizmaları güçlendirilmeli:
Erken uyarı sistemi, izleme mekanizmaları, yeterli sayıda sığınmaevi kapasitesi.
4. Medya Sorumluluğu
Şiddet haberleri münferit vakalar olarak değil, toplumsal cinsiyet temelli bir kriz olarak ele alınmalı.
Mağdur suçlayan dil yerine, fail odaklı bir haber dili benimsenmeli.
Kadına yönelik şiddet, sadece yılda bir günün hatırlattığı bir mesele değildir; yıllara yayılan ve kuşakları etkileyen bir halk sağlığı krizidir. Bu tablo her gün değişmedikçe, her gün bir kadın geleceğini, özgürlüğünü, hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
Toplumun, kadınların ve gençlerin örgütlü sesine eşlik etmek; siyasetin halktan uzaklaşmasını engellemek için hepimize görev düşüyor.
Söz değil, eylem zamanı şimdi…