14.07.2018, 14:15

Zaman birlik olma zamanıdır

24 Haziran geldi ve geçti. Seçimleri Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı yaklaşık 800 bin oy farkla kazandı. Tebrik ediyorum. Kendilerini çok zor bir iş bekliyor. Zira son yıllarda yapılan yanlışların düzeltilmesi hiç de kolay değil. Bu makalem politik bir makale değildir. Ben de siyaset bilimci değilim zaten. Seçimlerin sonuçları tartışılmaya devam edecektir muhakkak ancak ben tarım ve hayvancılık konusunda şu ana kadar yapılan yanlışlar nasıl düzeltilebilir konusunu bazı açılardan inceleyeceğim. Şimdi hepimiz bahaneleri bırakalım ve politik görüşünüz ne olursa olsun, ülkemiz için ne yapabiliriz bunu düşünelim.  Ben oy vermedim oy verenler düşünsün demek doğru değildir. Ülkenin yaptığı mobil ödeme kabul eden bahis siteleri seçime saygı duymak zorundayız. Zira döviz karşısında Türk Lirasının oldukça değer kaybetmesi ihmal edebileceğimiz bir konu değildir. Sonuçlar hepimizi etkileyecektir. İhraca dayalı olduğu için tarımsal girdilerimiz her gün pahalılanmakta, yumurta, süt, peynir gibi ürünlere zam gelmektedir. Ayrıca, tarım stratejik bir sektördür. Karnınızı yabancılar doyuruyorsa, onların dediklerini yapmak zorunda kalırsınız. Bu yüzden tarımı ve hayvancılığı yurtdışına bağlı olmaktan kurtarmak zorundayız. Bu ülkemiz için en acil konulardan biridir.  

Özellikle yıllardan beri hep aynı şeyi söylüyorum: Milli ve Yerli Sürdürülebilir Tarıma yönelmek zorundayız. Bu içinde bulunduğumuz ekonomik zorlukları ancak üreterek ve özellikle de Tarım ve Hayvancılığımıza önem vererek, dışardan ithal edilen değil, kendi kaynaklarımızı girdi olarak kullanacağımız Milli ve Yerli üretim ile aşabiliriz. Bu bir gerçektir. Tarım ve Hayvancılığımızı geliştirerek kısa sürede 100 milyar USD ihracat yapar hale gelebiliriz. 

Evet, yanlış anlamadınız, ithal edilen gübre, mazot, ilaç, tohum gibi kaynaklarla tarım ve hayvancılık yaparak ucuza mal etmeniz ve elde ettiğiniz ürünü ihraç etmeniz mümkün değildir.  Tarımsal ürün ihraç eden ülkeler, bu işi kendi kaynaklarıyla yapabildikleri için uluslararası arenada rekabet edebiliyorlar. Biz yurtdışından aldığımız mazotu, gübreyi, ilacı, tohumu kullanarak ürün üretip, yurtdışına satamayız. Bu iş bu kadar basittir. Öyleyse, hiç vakit geçirmeden bu kaynakları kendimiz üretmek zorundayız. Bunu nasıl başaracağız, gübreden başlayarak anlatalım. Çok kısa hatlarıyla ifade etmek gerekirse, hayvansal ve tarımsal atıklarımızı kullanacağız. Atıklarla bu iş olur mu demeyin, bal gibi olur! Anlatalım:

Gerek tavuk kümeslerinden gerekse büyükbaş hayvan çiftliklerinden gelen atıklarımız oldukça fazla. Bu atıklardan mutlaka kompost yapmalıyız. Kompostu (soğuk kompost!) yararlı mikroorganizmaları kullanarak Bokashi Yöntemiyle çok kısa sürede yapabiliyoruz.  Yararlı mikroorganizmalar, zararlı mikroorganizmaları büyük oranda yok ediyor. Bu yüzden sıcak kompost üretmeye gerek yoktur. Siz zararlı organizmaları yığının ısınmasıyla yok etmek için sıcak kompost yaparken gübrenin enerjisinin büyük bir kısmını ısı olarak atmosfere veriyorsunuz. Halbuki bitkilerin bu enerjiye ihtiyacı var. Ayrıca, ülkemiz topraklarında organik madde oranı yok denecek kadar az. Öncelikle, bunu arttırmamız gerekiyor.

Kimyasal tarımda tarlaya atılan kimyasal gübrenin zaten büyük bir kısmı bitki tarafından kullanılmamaktadır. Yağmur sularıyla yıkanıp, göllerde nehirlerde birikerek çevre kirliliğine neden olmaktadır.

Büyümekte olan bitkinin yüzeyi yararlı veya zararlı mikroorganizmalarla kaplıdır. Çoğunlukla zararlı mikroorganizmalarla kaplı bitkiler hastalanmakta, verimi düşük olmakta veya ölmektedir. Halbuki yararlı mikroorganizma içeren sıvı gübre ile yüzeyini spreylediğimiz ve suladığımız bitkiler, hem kolay kolay hastalanmamakta hem de çiçek ve meyve tutumu, kök yapısı, genelde bitkinin büyümesi, sağlığı ve meyve vermesi çok iyi olmaktadır.  Solucan gübresi de içerdiği yararlı mikroorganizmalardan ötürü aynı özelliğe sahiptir. Bu çalışmaları kendim bizzat yıllardır yürütüyorum, yürütenlerle konuşuyorum. Yararlı Mikroorganizma içeren sıvı gübre, topraktaki organik maddeyi yavaş yavaş mineralleştirerek, bitkilerin topraktan besin elementlerini ihtiyacı oldukça almalarını sağlamaktadır.

Kimyasal tarımdan aniden ekolojik tarıma geçişi tabii ki öngörmüyorum.  Ancak, ilk birkaç yıl içinde gerekli kimyasal gübre miktarını yarı yarıya azaltmak ve daha sonraki yıllarda bu oranı daha da düşürmek ve tamamen kimyasal gübreyi bırakmanın mümkün olduğu ispatlanmıştır. Bitkiler daha sağlıklı olacağı ve çevrelerinde zararlı mikroorganizma mevcudiyeti azalacağı için pestisit ve diğer ilaçlara da ihtiyaç önemli ölçüde azalacaktır. (Aslında bu pestisit ve ilaçlar toprağı öldürerek yeni hastalıklara da zemin hazırlamaktadır. (Örnek: Nevşehir topraklarında görülen patatesteki siğil hastalığı)

Kimyasal tarım yapmakta olan çiftçilerimiz hiç burun kıvırmasınlar şimdi ve yaptıkları kimyasal tarımın sonsuza kadar devam edeceğini zannetmesinler. Bir süre sonra toprakları hastalandığında tarım yapamaz hale gelecekler. Tıpkı Nevşehirli patates üreticileri gibi…

Gübre ve ilaçtaki ithalata bağımlılığımızı yukardaki gibi kırmak tabii ki yeterli değildir. Çiftçinin bir diğer ana maliyeti de tarlayı süreceği, gübreyi (bokashi kompostu) atacağı traktörü mazotla çalışmaktadır. Bizim çiftçimiz dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaktadır. Tarım yoluyla, kendi mazotumuzu da kendimiz üretebiliriz:

Ekolojik tarımla hazine arazilerimizi değerlendirerek, ekolojik tarım yapabiliriz. Hem de bu yolla yeni istihdam alanları açılmış olur. Her ilde bir biyoyakıt fabrikası kuralım. Çiftçilerimiz bu fabrikalara kendilerine en yakın hazine arazilerinde üretecekleri, pancar, patates, ayçiçeği, kanola, mısır gibi ürünleri piyasadan daha ucuz bir fiyata satsınlar. Ve bu satış karşılığında bir belge alsınlar. Örneğin, her bir ton ürün için 10 litre mazot, 100 kg hayvan yemi belgesi.  Fabrikalarda biyodizel üretelim ve çiftçilerimize ellerindeki belge karşılığında litresi 1,5 TL’ye mazot ve yine ucuza hayvan yemi verelim. Bu biyodizel fabrikalarının tek amacı çiftçimize ucuz mazot ve hayvan yemi sağlamak olmalıdır. Bir de fabrika her yıl zarar etmeden kendi yağında kavrulmalıdır. Böylece aşağıdaki faydaları sağlamış oluruz:

1- Çiftçimize ucuz mazot temini

2- Çiftçimize ucuz hayvan yemi temini

3- Tarımsal alanda istihdam artışı (Bu durum kentlerden köye göçü başlatabilir)

4- Ucuz mazot, organik gübre elde eden çiftçi, çok daha az kimyasal madde ve pestisit kullanacağı için, ürünlerini de daha ucuza satabilir, yurtdışına ürün ihraç edebilir.

5- İhraç edilen ürünlerimizde kalıntı pestisit gibi sorunlar ve dolayısıyla ürün iadeleri ortadan kalkar.

6- Fabrikaların kurulduğu bölgelerimizde (tüm Türkiye’de) genel bir ekonomik canlanma ve istihdam sağlar. (Daha önceki yazılarımda bu işi mevcut şeker fabrikalarımızda yapmayı önermiştim ancak maalesef satıldı)

7- Çiftçilerimiz yukarda bahsedilen biyoyakıt fabrikaları sayesinde ucuz hayvan yemi bulup da, ucuza da tarım yapınca, hayvancılığın maliyeti çok azalacaktır. Gelişen hayvancılığın etkisiyle daha fazla hayvansal atık üretilecek ve dolayısıyla daha fazla bokashi kompost üretilebilecektir. Bir başka deyişle, yukarda önerdiğim tarım ve hayvancılık modeli, atıklarıyla birlikte kendi kendini destekleyen ve devam ettiren sürdürülebilir bir sistemdir. Sonuçta artan organik madde ve yararlı mikroorganizma popülasyonu sayesinde topraklarımızı da daha verimli hale getirecektir.

Seçimler bitti ve yeni bir sisteme geçtik. Artık bu sistem iyi mi kötü mü tartışmasını bırakalım. Seçimlerde muhalefet şöyle mi yapmalıydı yoksa böyle mi yapmalıydı ile uğraşmak artık boş iş. Muhalefet yaptığı hatalardan ders alıp, önümüzdeki seçimlere daha iyi hazırlanmalıdır. Politik tartışmalar bitmez. Şimdi artık zaman hayıflanmayı bırakıp birlik olma, el ele verme ve ülkeyi kurtarma zamanıdır. Unutmayın ‘Köylü Yurdun Efendisidir!” Kurtuluş tarımdadır, hayvancılıktadır, milli ve yerli olana önem vermektedir. Kendini besleyemeyen uluslar mutlaka başkalarına muhtaçtırlar.  

 

Yorumlar (0)