17.12.2017, 07:28

TARIMDA AVRUPA LİDERİ OLMAK!

 

Geçtiğimiz günlerde sayın Başbakan “Tarımda Avrupa’nın lideriyiz” dedi. Bunu bir realite değil de, bir istek olarak yorumlayıp ayakta alkışlıyorum. Bu güzel bir istek tabii ki ancak bunu başarmak o kadar kolay değil. Konya kadar toprağı olan Hollanda bütün Avrupa’yı besliyor.  Hem iklimi de bizim iklimimiz kadar uygun değil tarım yapmaya. Öyleyse onların yaptığı bizim yapmadığımız ya da onların doğru yaptığı bizim yanlış yaptığımız bir şey mi var?

Evet, çok şey var.  

Tarım ve hayvancılık ikiz kardeş gibi birbirini tamamlayan iki sektördür. Tarım olmadan hayvancılık olmayacağı gibi hayvancılık olmadan da tarım “olmaz.” Olmaz sözcüğünü bilerek tırnak içine aldım. Açıklayacağım.

Türkiye’de yıllardır tarım yapılıyor ancak toprağın ne durumda olduğunu düşünen çok az kişi ve kurum var. Kimse çıkıp da “bize haksızlık ediyorsun toprağı analiz ediyoruz” demesin. Analiz ediyorsunuz ama orada kalıyor. Çare, çözüm öneriyor musunuz? Önereceğiniz çare kimyasal ise zaten teşekkür ederiz kalsın.   

“Çok az bir miktar tarım topraksız yapılıyor. (Bu da geliştirilmesi gereken diğer bir alan!) Tarım büyük oranda toprağa dayalı bir sektördür. Toprağı iyileştirmeden tarımı iyileştiremezsiniz ve hatta insanları da iyileştiremezsiniz. Tarımımız genelde kimyasal gübre ve yoğun biçimde pestisit kullanımına dayanıyor çünkü çiftçi genel olarak hastalıkları kader olarak görüyor ve kaderine razı bir şekilde, hastalığın neden kaynaklandığını araştırma ihtiyacı duymuyor. Devlet kurumlarımız da bu konuda yeterli değil. Diyelim ki araştırıldı ve sebebi bulundu. Çözümde yine kimyasallar öneriliyor. Tarımsal alanlarımızda ortaya çıkan hastalıklara sebep olan zararlıların çoğu kullandığımız aşırı kimyasal maddelerden kaynaklanmaktadır. Sonra hastalıklar ortaya çıkınca (zararlı mikroorganizmaların sebep olduğu hastalıklar), çözüm aramaya başlayarak daha fazla ilaç yani daha fazla kimyasal madde kullanıyoruz.  Sonuçta, bugün patates tarımında sorun var; zeytin ağaçlarımızda dal kanseri ve vertisilyum solgunluğu; limonda uçkurutan, topraklarda genelde nematod sorunu ve nematodların sebep olduğu dolaylı hastalıklar gibi pek çok mikrobiyal sorunlarla karşı karşıyayız. Bu problemlerin tek sebebi, doğayı ve doğal süreçleri ihmal etmemiz, baypas geçmemizdir.  Toprağı sünger bir ortamış gibi düşünmemiz ve kimyasallara boğmamızdır.

Öyleyse ne yapalım, topraklarımızı nasıl kurtaralım?

Her şeyden önce ilk yapmamız gereken şey topraklarımızdaki organik madde oranını artırmaktır. Türkiye genelinde organik madde miktarı yüzde 1 civarındadır. Olması gereken ise kabaca %5-10 arasıdır.  İşte burada hem tarımsal atıklara, organik atıklara hem de hayvancılığa ihtiyacımız var. Hayvansal atıkları ve tarımsal atıkları fermente ederek kompost haline getirip, toprağa vermeliyiz. Ülkemizde yaygın olarak yapıldığı gibi, hayvan dışkılarını birkaç yıl tarlanın bir köşesine koyup yanmasını beklemek de doğru bir çözüm değildir. Bunun dezavantajları vardır:

-Süzülen nitratlı sular yerüstü ve yeraltı sularını kirletir.

-Gübre havadaki oksijenle oksitlenerek enerjisinin büyük bir kısmını ısı olarak kaybeder.

-Etrafa patojenler (zararlı mikroorganizmalar) yayılabilir. Nihai gübrede patojenler üreyebilir ve hastalıklara neden olabilir.

-Etrafa kötü kokular yayılabilir.

-Sineklenme sorunu ortaya çıkabilir.

-Yabancı bitki tohumları bu şekilde bekletmeyle yok edilemeyebilir. Daha sonra gübre olarak kullanıldığında ürünün kalitesini bozabilir.

Halbuki hayvan dışkılarını her çiftçi kendisi Yararlı Mikroorganizmaları (YM) kullanarak kolaylıkla ve çok daha kısa sürede fermente edebilir. Yararlı Mikroorganizmaları kullandığınızda, kendinizin fermente edeceği kompost sayesinde, kimyasal maddelere harcayacağınız maliyetin yaklaşık üçte birine veya daha da ucuza sağlıklı ürünler yetiştirebilirsiniz. Aynı zamanda toprağınızı da iyileştirmiş olacaksınız. Birinci yıl kimyasal gübre ihtiyacınız yarı yarıya azalacak, ikinci yıl dörtte bire inecek, üçüncü yıldan sonra ise bir daha kimyasal gübre kullanmanıza gerek kalmayacaktır. Ayrıca toprağınız organik madde ve yararlı mikroorganizmalar sayesinde yumuşayacağı için toprağı sürmeniz de gerekmeyecektir. Toprağın sürülmesine ihtiyaç kalmaması hem tarımsal hem de çevre açısından çok önemlidir. 

Toprağı bir sünger gibi düşünmek ve kimyasal madde ile boğmak doğru değildir. Toprak yaşayan bir ortamdır ve bu ortamı canlı tutmayı başarırsanız, o da size bol ve sağlıklı ürünler vererek bakacaktır.

Tarım için hayvancılığın gerekli olduğu kadar hayvancılık için de tarım gereklidir.  Bugün fasulyeyi, mercimeği, pirinci, mısırı, ayçiçeğini, samanı yurtdışından almamızın temelinde yatan neden tarımımızla hayvancılığımız arasındaki organik bağın kopmuş ya da kopartılmış olmasıdır. Yaşadığımız sorunların temelinde yatan neden tarımı ve hayvancılığı doğadan koparmış, fabrikalara tıkmış ve bol kimyasal madde ile sterilize etmiş olmamızdır. Tarımın biyolojisini ihmal ederek bitki yetiştirmeye kimyasal ve matematiksel yaklaşmış olmamızdır. Halbuki böyle olmak zorunda değildir. Hayvancılıkta yaşadığımız sorunların temelinde de bu gerçek yatar. Hayvanlarımızı bir meta olarak görmeyi bırakıp onları saygı duyulması gereken birer canlı olarak görerek işe başlayabiliriz.      

Dolara endeksli girdilerle tarım yaparsanız, ürününüzün maliyeti de yüksek olacaktır. Bugün Bulgaristan’da, Gürcistan’da etin kg fiyatı bizdekinin üçte biri veya dörtte biri ise, bunun ana sebebi tarımsal girdilerimiz olan mazot, gübre, pestisit gibi girdilerin ve ithal ettiğimiz hayvan yeminin dolara bağlı olmasıdır. Öyleyse bu temel nedeni ortadan kaldırmalıyız.  Mazot fiyatını belirleyen şey hükümetlerin politikasıdır. Bu hükümetin tercihidir. Bence yatlara 1,5 TL’ye mazot verip çiftçiye 4,5 TL derseniz her şeyden önce bu milletin efendisini küstürürsünüz. Ayrıca ABD’de, İngiltere’de Avrupa’da dünyanın herhangi başka bir yerinde çiftçiler kendi mazotlarını kendi yağlı tohumlarından üretebilirlerken, Türkiye’de buna izin verilmemektedir. Kendi biyodizelini kendisi ürettiğinde 1 TL’ye mal edebilen bir çiftçiden bu hakkı yasaklamak ve bunun 4,5 – 5 misli fiyata mazot alarak tarım yapmasını, hayvan yemi üretmesini ve hayvan bakmasını beklemek ancak bizim gibi rüyalar aleminde yaşayan bir ülkede mümkündür.

Bırakın çiftçi kendi mazotunu üretsin, kendi yemini üretsin, kurslar düzenleyin (bize yada permakültür derneklerine sorun anlatalım) unuttuğu doğayla uyumlu tarımı yeniden hatırlasın (kent bostanları projelerini destekleyip geliştirin yaygınlaştırın), bu konudaki yeni gelişmeleri öğrensin,  kimyasal gübre ve pestisit bağımlılığından kurtulsun.  İşte o zaman tarım ve hayvancılığımız dolar bağımlılığından kurtulur ve bu ülkenin efendisine hak ettiği değeri vermiş oluruz. Siz ona hak ettiği değeri verirseniz, o da size ucuz, sağlıklı ve kaliteli ürünler verir. Ülkemiz toprakları erozyondan kurtulur.

Var mısınız?

 

-

Yorumlar (0)