24.12.2017, 13:52

Bir Yılbaşı Dileği

Yine bir yılın sonuna ve yeni bir yılın başına geldik. Yine bir muhasebe yapıp geleceğe umutla bakma ve belki de yeni bir başlangıç yapma zamanı geldi. Herkesin bir yeni yıl dileği olmalı belki de. Bu yıl benim yeni yıl dileğim ne olurdu diye düşünüyorum son bir haftadır. Aslında birkaç tane yeni yıl dileğim var ama bunlardan sadece bir tanesi dünya için önemli sanırım ve onu bu yazıda paylaşacağım: “İnsanlığın sürekli barışı yaşayacağı bir altın döneme girilmesi!” Tabii ki bunun şu anda pembe bir hayal olduğunun farkındayım. Ancak, pembe hayallerin de bir gün gerçek olması mümkün olacak ise, önce hayal edilmelidir diye düşünüyorum. Bilmem yanılıyor muyum? 

Bu dünya için son derece önemli bir istek çünkü bugün olduğu gibi düşmanlıkların devam etmesi, hiç kuşkusuz dünyanın sonunu getirecektir. Dünyanın sonunun mutlaka bir nükleer savaşla olması gerekmiyor. Konvansiyonel silahlarla da dünyanın sonu gelebilir. Körfez savaşı sırasında yanan petrol kuyuları, atılan her bomba ile ölen insanların yanı sıra doğaya verilen tahribat hiç de azımsanacak ölçüde değildi. Böyle bir savaşın dünya çapında yıllarca devam etmesinin dünyamıza çok büyük zarar vereceği kuşkusuzdur.     

Savaşların çoğu din ve etnisite yüzünden çıkmıştır. Doğu’da etnik köken ve din hep sorun olmuştur. Bugün de durum pek farklı değil. Olaylara ve insanlığa bir bütün olarak bakmak zorundayız. Borneo Adası’ndaki bir insanın değeri neyse ABD’de New York’taki ya da Fransa’da Paris’te yaşayan veya Toroslar’da keçisini otlatıp kıl çadırlarda yaşayan insanın değeri de aynı olmalıdır. İnsanın daha değerlisi veya daha az değerlisi ya da Sunni’si Alevi’si, Kürd’ü Türk’ü, Siyahı Beyazı diye bir ayrımı vicdanı olan kimsenin kabul etmesi mümkün değildir.  Eğer sizin vicdanınız kabul ediyorsa, bu yazıyı zaten okumanıza gerek yok.

Belki de bilimle çok uğraştığımdandır bilinmez olayları hep en küçük boyuta indirip düşünmüşümdür. Burada da öyle yapacağım. Aslında böyle bir yaklaşım, bizleri sağduyu dediğimiz şeye yaklaştırmada oldukça etkin bir rol oynayabilir çünkü bireysel davranışlarımızda sağduyulu davranmayı bilirken (örneğin komşu veya arkadaş ilişkileri) toplumsal boyutta nedense karşıdaki gruba daha az anlayışlı davranma eğiliminde insanoğlu. Bu belki de grup psikolojisiyle ilgili bir konu olabilir. Bu yüzden, bu konuyu psikologlara bırakıyorum.

İki kişi düşünün aralarında herhangi bir nedenle husumet olsun. Bu iki kişiye karşı sizin insani tavrınız ne olurdu?

Bu soruya yine her türlü önyargıdan uzak elinizi vicdanınıza koyarak yanıt verin lütfen. Siz olsanız aşağıdakilerden hangisini yapardınız?

-İki kişinin husumetine karışmaz, ikisiyle de aynı derecede arkadaş olup ikisine de eşit davranırdım.

-İki kişinin husumetini avantajıma kullanır, onlar kavgaya odaklandığında farkına varmayacakları için, ikisinden de yararlanırdım.

-İki kişinin husumeti benim çok işime yarayacağını düşünür. Onların ahmak olduğunu düşünür. Husumetlerini sürekli deşer. Birbirine daha da düşman etmeye çalışır. Her ikisine de birbirine zarar vermesi için silah satar, kazanç elde ederdim. Ben satmasam nasıl olsa başka yerden yine silah bulurlar diye düşünürdüm.

-İki kişinin husumetine karışmazdım ama bu durumdan hiçbir şekilde kendime avantaj sağlamayacağım gibi, bu iki kişiyi aralarındaki husumete son vermek amacıyla uğraşır, her ikisinin de zarar görmesini önlemeye ve onları insan ve arkadaş/dost olarak kazanmaya çalışırdım. Ne de olsa hepimiz insanız.

Neyse ki hala insanların büyük bir çoğunluğu bu şıklardan 1’i seçecektir. Bazı çok iyi niyetli insanlar 4’ü seçecektir. (Onları çok seviyorum! İyi ki varsınız.) Eğer bu şıklardan 1 ve 4’ün dışında birini seçiyorsanız, siz de bir sorun var demektir. Aslında bu çok basit bir insanlık sorusu ve yanıtı da çok basit.

Bir an çocuk olduğunuzu düşünün. Yeryüzünde şiddetin her türlüsüne karşısınızdır. Dünyada barış olsun. Akan kanlar dursun istersiniz. Bunu yürekten istersiniz. Herkesin mutlu olması sizi de mutlu eder. Dünyada bir tek kişinin canının yanması sizin de canınızı yakar. Ama ne oluyorsa, bir yaşa gelince insanların pek çoğu içindeki bu çocuğu öldürüyor.  (Ne mutlu içindeki o çocuğu hala yaşatabilenlere.) Yeryüzünde bir tek kişinin duyduğu acıyı yüreğinde ancak o masum çocukluğu hala taşıyanlar hissedebilir. Can Yücel’in dediği gibi, “Anne karnına sığarken, dünyaya neden sığamadığını ve sonunda bir metrekarelik yere sığmak zorunda kalacağını farketmeli insan.”  

İşte yukarda bahsettiğimiz bu iki husumetli kişi bugünlerde Suudi Arabistan ve Yemen. Bugün Yemen’de milyonlarca çocuk ve kadın, Suudi bombardımanı yüzünden açlık ve kolera tehdidi altında yaşıyor ve belki de milyonlarcası yakında ölecek.

Tarih boyunca husumetli kişiler değişebilir ama problem hemen hemen hep aynıdır. Yeryüzünden savaşları sileceksek, insanlık top yekün altın çağa girecek ve bugünkü sorunlardan tamamen farklı başka konuları konuşacak ve mükemmele ulaşacak isek, her şeyden önce yeryüzünde kalıcı barışı sağlamak zorundayız. Bunun yolu da silah imal edip, birbirine husumet besleyen uluslara satıp, o husumetleri yapay yollarla körüklemek kesinlikle değildir. İlişikteki tabloya (24 Şubat 2016 tarihli Independent Gazetesi, Birleşik Krallık) bakarsanız, son 5 yıl içinde dünyadaki tüm silahların yüzde 33’ünün ABD tarafından, yüzde 25’inin ise Rusya tarafından satıldığını görebilirsiniz. Diğer ülkelerin payları görece daha küçük. Son 5 yıl içinde dünyadaki toplam silah satışı, bir önceki 5 yıla oranla artmış. En büyük silah alıcıları ise Hindistan ve Suudi Arabistan. Kısaca ifade edersek, Suudi Arabistan’ın Yemen’i bombalaması bir tesadüf değil.  

Bu yazıyı neden yazdığıma gelince, Ünlü düşünür Krishnamurti’ye göre bütün değişimler önce insanların beyninde başlar. Eğer sen, ben, bizler beynimizde bir şeyleri değiştirebiliyorsak, değişim başlamış demektir.

Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra kimse dünyada düşmanlık var olduğu sürece silah üretimi de devam edecektir dememelidir veya birbiriyle savaşanları aptal onlar bırak savaşsınlar, onların sorunlarını biz mi çözeceğiz dememelidir. Unutmamalıyız ki, dijital çağ ile birlikte dünya çok küçüldü ve bugün dünyada olup bitenden hepimiz birlikte sorumluyuz. Bence düşmanlık var oldukça silah üretimi de devam edecektir demek yerine, bunun tam tersini dünyada silahlar üretildikçe düşmanlıklar hiç bitmeyecektir demeliyiz.  Çünkü en büyük silah üreticilerinin kendi mevcudiyetlerinin devam, yeryüzünde husumet ve çatışmaların devam etmesine bağlıdır. Eğer yukardaki bireysel husumet örneğinde 1 veya 4’ü seçtiyseniz, zaten ne demek istediğimi anladınız. Ama başka bir seçenek seçtiyseniz ve hala okumaya devam ettiyseniz, bence değerlerinizi gözden geçirmenin tam zamanı bu yılbaşı.

Değişim önce kendimizde başlamalı.

Bir Kızılderili atasözü şöyle der: “Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.” Eğer vicdan varsa elbet…

Tüm okurlara güzel, barış ve mutluluk dolu huzurlu bir yıl diliyorum.

 

 

  

 

Yorumlar (0)