25.10.2020, 13:26

Sevmek Meselesinin Bazı Halleri

Nedir bu sevmek? Sevdiğini, sevildiğini zannetmek? Ya da sevmekle sevmemek arasında kalmak veyahut severken öldürmek? Nedir içinden çıkamadığımız gel-gitlerimiz?

Hakkında yazılmış binlerce yazı, anlatılmış yüzlerce hikayesi bulunur ama çoğu zaman hislere tam olarak tercüman olamaz ve insan ne kadar okursa okusun, dinlerse dinlesin başına gelmediği sürece keşfedemez o eşsiz duyguyu.

Sevmek şudur, şöyle yapılır diyemem. Sevmek ya da sevmemek, belli bir ölçüsü olan, belli kurallara veya davranış kalıplarına dayanan durumlardan ibaret değildir. Her birimize göre farklı farklı anlamları vardır sevmenin.

Her birimize göre farklı anlamları varken bu sevmenin; nasıl karar kumar siteleri veriyoruz sevdiğimize, sevildiğimize? Herkes seviyorsa birbirini, kim kırıyor bu kadar çok kişiyi?

Durduğumuz yerde, dış görünüşünü beğendiğimiz normal bir insana üst düzey anlamlar yükleyip yüceltiyoruz, asla yanlış davranışları onun üstüne konduramıyoruz ve kişi zamanla bizim için vazgeçilmez oluyor. Ya da öylesine bir insan, kendince sıradan olarak nitelendirdiği olumlu bir davranış sergiliyor ve onun çok iyi birisi olduğu fikrine kapılıp sevmeye karar veriyoruz. Yanılıyoruz. Üstüne bu insanlara, biz onları sevdiğimiz için mükemmel olmaları gerekiyormuş gibi baskı kuruyoruz. Hata yapma payı bırakmıyoruz.

Sevdiğimiz insan iyi bir şey yaptığında dünyanın en iyisi olurken; çok kısa bir sürede, belki bir saniye içinde, bize yanlış yaptığını düşündüğümüz bir anda, kişiyi dünyanın en kötüsü ilan edip onun hakkında anlamsızca yargılara ulaşarak nefret tohumlarını saçıyor, küçük dünyamıza uyum sağlayamadığı için onları sürgün ediyoruz.

İşin dengesini kuramıyor; 'ya hep ya hiç' mantığından sıyrılamıyoruz. Halbuki insandır bu, etiketleyip gruplandırdığımız ve yalnızca bizim belirlemiş olduğumuz davranışları gerçekleştirecek olan kusursuz bir makine değil.

Biz ne yapıyorsak kendi kendimize yapıyoruz aslında. Beklentilerimizi oluştururken karşımızdaki insanın kendine ait bir kişiliğinin olabileceğini aklımızda tutamıyoruz. Bazıları, bu konuda fazlasıyla iddialı konuşmalar yaparak sevmenin kitabını yazdığını öne sürer çoğunlukla. "Bir insan sizi seviyorsa şunu yapar, şöyle davranır." gibi kendilerince uydurdukları kalıplaşmış davranışlardan bahseder. Koşarak uzaklaşın böyle insanlardan.

Üç-beş kişiden edinilen tecrübelerle tüm insanlığı kapsayacak sonuçlara ulaşılamaz. Hatta yüz kişiyle de ulaşılamaz, bin kişiyle de. Henüz, 'bin birinci' kişi hakkında hiçbir bilgimiz yoktur çünkü. Belki de hatayı en başında, herkesi aynı zannederek yapıyoruzdur.

Herkesin sevgisini ifade ediş şekli farklıdır, her insan biriciktir, apayrı bir dünyaya sahiptir ve bizim alıştığımız veya istediğimiz şekilde davranamayabilir.

İnsanların bizim alıştığımız veya istediğimiz şekilde davranamaması gerçeğiyle yüzleşmek zor gelir bize. Bu yüzden sevmenin yalnızca insan ömrünü çalan bir duygu olduğunu düşünürüz. "Sevip de zarar görmeyen mi kaldı? Bir sevdim, hayatım karardı!" deriz, sevmek meselesinin altında kalkamayanlar olarak. İşin özüne bakacak olursak, sevmek değildir bahsettiğiniz. İnsana zarar veren şey, sevmeyi 'abartmaktır'.

Sakin sakin, usul usul, zarar vermeden sevmeyi beceremeyişimizdir kötü olan. Sevmeyi sahip olmakla karıştırıp sevdiklerimizi boğarak kaybederiz çoğu zaman. Budur aslında hepimizi en başından beri yoran, hayatlarımızı karartan, ömrümüzü çalan..

Bir kere sevdik mi, her şeyi yapabiliriz zannediyoruz. Bir de karşılıklıysa o sevgi, vay haline! Sevdiğimiz insanı, sevmek yerine 'sahipleniyoruz' adeta. Onun hayatını, isteklerini, zevklerini yok sayıyoruz. Ne ortada kişisel bir alan kalıyor, ne de birbirine saygı.

Sağdan soldan ezberlenmiş cümlelerle, "Birbirini seven iki insan 'bir' olmalıdır!" diyerek çıktıkları bu yoldan, bin parçaya ayrılmış cam kırıkları gibi geri dönüyorlar. Sonra suçlu, sevmek oluyor. Bir kısmı "Sevdik, hata ettik." diyor. Diğerleri ise, "Yanlış insanı sevdik." Hepimiz mi yanlış insanları seviyoruz? Belli ki, yanlış olan insan da değil, sevmek de. Mevzu, sevmeyi becerebilmek. Sevmeyi beceremediğini söylesek bu insanlara, kabul de etmezler şimdi, canlarını verecek kadar çok sevmişler, türlü türlü fedakarlık gösterisi yapmışlardır. Ancak, karşısındaki insanın isteklerine ve düşüncelerine saygı duymayı, onun hayatına müdahale etmeden, sınırları aşmadan, kalbini kırmadan sevmeyi denememişlerdir.

Öncelikle şu konuya bir karar verilsin istiyorum: kendinize sevecek insan mı arıyorsunuz yoksa, tüm emir ve isteklerinizi yerine getirebilmesi için ruhlarını sömüreceğiniz köleler mi arıyorsunuz? Bu sorunun cevabını bulduğumuz gün, sevmek meselesinin güzelliğine düşürülen karanlık gölgelerden kurtulacağımıza inanıyorum.

Sevmek, ne olursa olsun, gerçekten büyülü bir şeydir. Bu sevginin karşı cinse duyulan bir sevgi olması da şart değildir. Hayatındaki bir kişiyi bile gerçekten sevdi mi insan, önce kendisini sonra etrafındakileri değiştirir.

Şaşırtıcı bir şekilde, ayağa kalkabilecek gücü ve cesareti bulabilir düştüğü zaman. Sevdikleri için tutunur yaşama, onlarla doyasıya vakit geçirebilmek için direnir tüm umutsuzluklarına. Kalbinde bir ışık yanar da, anlam katar tüm varoluş sancılarına.

İnsan sevdiği zaman hisseder nefes aldığını, yaşadığını. Sevince fark eder yediği yemeğin, içtiği suyun tadını. Kötü zamanlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsın, kaçıramazlar seven insanın tadını.

Bir sevmeye başladı mı insan, sabah uyanmak için bir sebebi olur, uyandığında ise mutlu bir şekilde başlar güne. İçindeki coşkuyu herkese bulaştırmak isteğiyle tüm gördüklerine sarılır. Sevmenin vücut bulmuş haliyim dercesine dolaşır sokaklarda. Kimse bu büyülü duygudan mahrum kalmasın, herkes tatsın ister sevmeyi. Çünkü sevmemektir, yolunda gitmeyen şeylerin sebebi...

"Sevmemişsem eğer, zindan olur tüm uçsuz bucaksız çiçeklerle donanmış bahçeler...

Bir sevmişsem eğer, Versay Sarayı olur bana kırk metrekarelik köhne evler..."

Yorumlar (0)