11.01.2022, 20:35

Nereye Gidiyoruz Biz?

En son ne zaman huzurlu bir şekilde uyuduğumu hatırlamıyorum. Huzurun ne olduğunu ve bunu hangi zamanlarda hissedebildiğimi unuttum. Pek çok şeyi unuttum aslında. Bu yaşıma kadar evde, okulda, yolda, sokakta ne öğrendiysem hepsini unuttum.

Benliğimi, mutluluğumu, sevmeyi, sevilmeyi, heyecanlanmayı, hayal kurmayı, kim olduğumu unuttum. Geleceği düşünmeyi, karar vermeyi, planlar yapmayı, okumayı, yazmayı, görmeyi, dokunmayı, güne başlayabilmeyi, düşünmeyi, dinlemeyi, yardım etmeyi, vefayı, sabırlı olmayı, mücadele etmeyi, insan olmayı unuttum. Kendimi hep başarısız olarak görüyorum ama haksızlık ediyorum inanın, insan olarak yapılması gereken ne varsa yapamamayı başardım.

Hislerimi, heveslerimi, heyecanlarımı kaybetmeyi başardım. Düştüğümde ayağa kalkmayı öğrettilerse ben kalkamamayı başardım. Yaşadığın sürece umut vardır dedilerse umudumu yitirmeyi başardım. ‘Sen güçlüsün bunlar seni yıkamaz’ dedikçe güçsüzleşip yıkılmayı başardım. Unutulmaktan delicesine korksam da herkesten önce unutmayı başardım.

Zaman akıp giderken yetişememeyi başardım. Hangi günde, ayda, yılda olduğumuzu epey bir süredir takip edemiyorum. Ara sıra gündemi takip ediyorum ama. Gözlerinin ışıltısını göstermeye çalışıyor, gözlerimizdeki ışıltıyı söndürenler. Ben unuttum sevdiklerimle en son ne zaman göz göze geldiğimi. Hissizliğim anlaşılmasın diye kaçırıyorum çünkü gözlerimi. Aynaya zaten bakmıyorum, karşımda duran şey başka biri mi? Siz ışıltılı gözlerinizi konuşurken, ben unuttum gözlerimin rengini...

Uyuyamamayı, uyanamamayı, hayatıma yön veremeyecek kadar yorgun ve usanmış olmayı başardım. Sevmediğim ne kadar özellik, alışkanlık, davranış varsa hepsiyle bütünleşmeyi başardım. Konuştukça anlatamamayı, anlattıkça anlaşılamamayı başardım. İstemediğim bir kişi olmayı başardım. Kalabalıklar içinde yalnız kalmayı başardım. Gülmeyi, güldürmeyi amaç edinmiş biriyken gülememeyi başardım. Elimi attığım her işi yarım bırakmayı, ertelemeyi başardım.

Üzerine uzun süreler uğraştığım birçok emeğin karşılığını alamamayı başardım. 30'larına yaklaşan bir birey olarak olgunlaşıp kendi ayaklarımın üzerinde durmak yerine arkadaşlarımın çocuğu olmayı başardım. Bakmayın birinci tekil şahıs konuştuğuma, tüm bunları kendi başıma başarmadım, hepimiz başardık, el birliğiyle başarmamız sağlandı.

Denedim, çaba gösterdim bize ‘sunulan’ hayatı sevebilmek için. Temel ihtiyaçları karşılamanın dışında herhangi bir şey yapabilmenin ütopik sayıldığı bu ülkede haddim olmayarak bir ara hobi edinmeye çalışır gibi oldum, müzikle uğraştım. Bir ara yeteneklerimi kullanarak spor yapar gibi oldum. Bir ara yazar gibi oldum. Başarır gibi, kazanır gibi, sevinir gibi oldum hep. Gibilerle geçti gitti ömrüm. Oldum olası hayatın belirsizliği, düzensizliği, ekonomik kaygıları nedeniyle sürdüremedim ilgilendiğim hiçbir şeyi. Her zaman yarım kaldı istekler, her zaman eksik.

Herhangi bir mal sahibi olabilmenin hayal olduğu, olsan da sürdürülebilirliğin sağlanamadığı günlerdeyiz. Ömür boyu taksitle belki ev alırsın ama içine eşya koyamazsın, eşya koysan kullanamazsın eskimesin diye. Buzdolabını yetmiş sekiz ay taksitle belki alırsın ama içine meyve sebze koyamazsın. Koysan tüketemezsin aç kalacağın yarınları düşünmekten. Belki araba, motosiklet sahibi olursun ama benzinini alamazsın, alsan bir yere gidemezsin, gitsen tadını çıkaramazsın masraf olmasın diye.

Minimalist yaşamayı, küçücük hareketlerle sevinmeyi, azla yetinmeyi ilke edinmiş biri olsan bile huzurlu olamazsın. Çünkü bu sistem, sen isteklerini azalttıkça hiç utanmadan seni yok edene kadar kemirir durur geleceğini. Sesini çıkaramazsın çıkarsan duyan olmaz, duyan da susturur, kapatır çeneni. Bir uyanırsın dört duvarın arasında yapayalnız bulursun kendini. Hashtag olursun sosyal medyadan sağlamaya çalışırlar adaletini. Her seferinde daha kötü bir güne başlar, bir önceki günü çağırırken yakalarsın iç sesini. Bütün bunların üstüne sahip olduklarına şükretmesini bilmemekle suçlarlar seni. Anlamlı bir yaşam için çırpınır dururken memnuniyetsizliğe, şımarıklığa yakıştırırlar kalbini.

Eski benliğin insanlara umut olmak için yazmaya başlamıştır ama kendi umudunu yitirdiğinde ne yazacağını, ne söyleyeceğini hesaplayamamıştır. Yazmasa, söylemese bunları hiç olmaz ki, umutsuz ama yine de yazmak zorunda olan bir kalp. Yaşar Kemal’in de dediği gibi, “Ben sevgiden, sevinçten söz açmak istemez miyim, delice, çılgınca, içim taşa taşa, bir sevinçten söz açmak istemez miyim? Ben sevinçli adamım. Bu dünya böyle olmasa, böyle kara, karanlık olmasa, ben sevinçten taşar coşardım. Yaradılışım karanlıktan çok aydınlığa, acıdan çok sevince... Ne çare, ne çare de sevinmek gelmiyor elimden...”

Yorumlar (0)