24.01.2019, 05:45

RÜYA İLE GERÇEK

Şan, şeref, fazilet ve erdem ne şöhrette ne servette ne ihtişamda ne de dünya tuzaklarının büyüğü olan makamdadır.

Aslında bunlar birer gölge onlarla sarmaş dolaş olan ise gölgede dinlenen bir ölümlüdür.

Şan, şeref, fazilet erdem, servet ihtişam ve makam hepsi insan olan ve insanlıktan nasibini alanlar için birer basamaktır yaratıcısını memnun edecek.

Asla üstünlük taslamak için kullanılacak vasıflar da değildir zira üstünlük ‘takva’dadır.

Hele ki makam iki dünyada da ateşten gömlek olmakla birlikte hak ve adalete uygun hareket edildiği taktirde hesabı kitabı olmakla birlikte hesap vermesi kolaydır, aksi taktirde ...

*

“Bir gün Allah Resûlünü ziyarete gitmiştim. İçeri girdim. Allah Resûlü bir hasır üzerine yattığı için, yüzüne hasırın izleri çıkmıştı. Tahtadan yapılmış olan dolaba baktım; bir tasın içinde sadece biraz arpa vardı. Bu manzara karşısında duygulandım, gözlerim doldu ve kendisine:

-Ey Allah’ın Resûlü! Kisralar ve Kayserler saraylarında lüks ve rahat içinde yaşarlarken sen burada sıcağın altında, mübarek vücuduna hasırın izleri çıkmış olarak yatıyorsun. Hâlbuk sen Allah’ın Resûlüsün. Müsaade etsen de sana bir yumuşak yatak yaptırsak.”

 Dedim der Hz. Ömer.

Allah Resulü tebessümle yüzüme bakıp;

 “-İstemez misin Ya Ömer! Dünya onların, ahiret ise bizim olsun?” buyurdu.

*

Dönem Hz. Ömer (ra) devri.

Humus'a vali tayin edilecektir.

Adaylar içinde Said bin Âmir hazretleri de vardır fakat o, vali olmayı pek istemez. Ancak Hz. Ömer'in emrine itaat ederek Humus'a vali tayin edilir.

Valiliği zamanında Hz. Said bin Âmir, bugünkü yöneticilerin muhtemelen anlayamayacağı, son derece fakir bir hayat yaşamıştır.

Hz. Ömer, Humus'a geldiğinde Humus'ta fakirlerin bir listesinin çıkarılmasını istediğinde fakirlerin içerisinde Said bin Âmir hazretlerinin ismini de görünce çok şaşırır.  

- Said bin Âmir'i niçin listeye yazdınız? Yani şehrin valisinin isminin bu listede işi nedir? diye sorar.

- Valimiz fakirdir, devamlı "Rüşvet alan da veren de Cehennemdedir." hadis-i şerifini okur ve en küçük bir hediyeyi dahi kabul etmez, derler.

Hz. Ömer, Said bin Âmir'e bir miktar para tahsis eder fakat, o yine o paranın az bir miktarını kendi ihtiyaçlarına harcayıp büyük kısmını fakir fukaraya dağıtır.

Vali’den memnun olup olmadıklarını sorar halka Hz. Ömer. Onlar da memnun olduklarını söylerler, fakat derler...

-Bir kusuru mu var? der Halife.

Önce tereddüt ederler sonra...

-Şu şu dört kusuru vardır, derler ve kendilerinin kusur dediklerini sıralarlar. Bunun üzerine Hz Ömer Vali Said bin Âmir hazretlerini Medîne-i Münevvereye çağırır.

İlk üç kusurun yeri bu yazımla alakalı olmadığından geçiyorum ve dördüncü kusur olarak kendine aktarılan problemi ona sorar Halife Hz. Ömer (ra).

Der ki;

-Haftada bir gün evine çekilir hiç kimseyi kabul etmezmişsin.

- Yâ Emirel mü'minin! Doğrudur, izâh edeyim, der.

-Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi, başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabûl edemiyorum, meselenin aslı budur, der.

Eskortlar, önden gidenler, arkadan gidenler, korumalar falan filan vs hayatlarının olmazsa olmazı olanlar nasıl anlayabilir bugün bu durumu?

*

Uzattım, söylemem gerekeni söylemeden fakat yazdıklarım laf u güzaf değil birer hayat incisidir.

Siyasal İslam deyip yola çıkanlar için, kasa, masa ve nisa konusunda dirayetli olamadılar, gibi söylemler Siyasal İslam içinden, yer yer de dışından yayılmıştı bir dönem. Bu söylentiler kimi zaman samimi, ikaz mahiyetinde, kimi zaman da kıskançlıkla birlikte birşeyler söylemiş olmak içindi.

Atatürkçüler içinde de farklı söylemler geriye bakıldığında elbette zaman zaman olmuştur.

Onlar ki; dün olan gibi bugün de, kimi Siyasal İslamcılar hatta bir kısım Müslümanlar Atatürkçüleri, Atatürk’ü çıkar amaçlı kullanmakla, kimi Atatürkçüler de ayrım ayrıştırma yapmadan herkesi İslam’ı çıkar amaçlı kullandıklarını söyleyerek suçlamaktadırlar. Bu ve benzer kısır faydasız söylemlerle zihinleri yormakta, akılları karıştırmakta, fitneye sebep olmaktadırlar. Ülkemizin enerjisini boşa götürmekte, faydasız hale getirmektedirler.

*

Aslında, doğru örnekler ortadadır, fakat Siyasal İslamcıyız diyenler İslam’ı, Atatürkçüyüz diyenler de Atatürk’ü anlamakta aciz kalmışlardır.

İslamcıyız diyenler İslam’ı, Atatürkçüyüz diyenler de Atatürk’ü doğru anlayabilmiş olsalardı sanıyorum ülkemiz daha aydın daha parlak yani muasır medeniyet seviyesinin üstünde olacaktı.

Olmadı...

O zaman şimdilerde, yerelde yönetilmek için birilerini seçme vetiresindeyiz, ne Siyasal İslamcılık ne Atatürkçülük yapanları değil, kullananları değil, onları yani İslam’ı ve/veya Atatürk’ü doğru anlamış olanları, samimi olarak o düşünceleri yaşayanları, yaşatanları, sözü ile yaptığı aynı olan dürüst insanları tercih edip onları seçmeliyiz. 23.01.2019

 *

Son Söz Şiirce:

Kimin ne söylüyor dili

Kıyasla kâl ile fiili

Uymazsa olma safça kefili

Uyanıp da seçmeli rüya ile gerçeği

(Endâze)

 

Yorumlar (0)