Ayşe Gürocak'tan Munzur'un oğlu Emre Saltık'a veda...

Halk müziğinin ünlü ismi Emre Saltık bugün hayat gözlerini yumdu.

YAŞAM 11.03.2017, 18:56 11.03.2017, 18:56
Ayşe Gürocak'tan Munzur'un oğlu Emre Saltık'a veda...

  DSP Ankara Eski Milletvekili Ayşe Gürocak, bugün yaşamını yitiren Emre Saltık ile ilgili bir anısını kaleme almıştı.

 

 

İşte Gürocak'ın o yazısı:

 

Sivas- Banaz’da Pir Sultan Abdal ocağında bir kez daha bir uçtan bir uca, çoluk, çocuk kadın-erkek genç-yaşlı hep bir ağızdan


 
           “Şimdi bizim aramıza 
           Yola boyun veren gelsin
          Doğrulayıp öz nefsini 
          Hakikatı bilen gelsin” 
          sözlerinde buluştuk.
 
Gençlerimiz-yaşlılarımız sazların diliyle semaha durdular. Semah bizim inanç hizmetlerimizden en önemlilerinden biridir. 
 
“Haşa ki semahımız oyuncak değildir. O bir aşk halidir, salıncak değildir”
Turnalar Semahıyla sanki göğe dizildik. Alevi- Bektaşi inancında yani inancımızda kutsal bir yere sahip olan Turna kuşu darda olanlara yardım eden hasretleri kavuşturan Zümrüdü Anka olarak anılır.
 
         “Devredip gezersin dar-ı fenayı
          Bağdat diyarına vardın mı turnam? 
          Medine şehrinde Fatma Ana’yı  
          Makamı andadır gördün mü turnam”
 
Sazın eşliğinde turna kuşu gibi açılıp yürünür. Sonuna doğru hızlanan semahla birlikte “Allah, Allah, Allah diye seslenişler yükselir.
 
         “İki turnam gelir başı cığalı 
          Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen
          Birisi Muhammed birisi Ali
          Eğlen turnam eğlen Ali misin sen
          Yoksa Hacı Bektaş Veli misin sen”
 
Turnaların katar halinde yürüyüşünü semahçılarımız en güzel biçimde sergilediler.

Bir çok illerimizin semah ekipleri oradaydı.
 
Hacı Bektaş Semahı oynanırken bir kez daha insanın yüce ve kutsallığını iliklerimde hissettim.
 
Hacı Bektaş Semahı dönülürken halka arka dönülmez, insan Tanrının yarattığı en yüce varlık olarak kabul edilir. Bundan dolayı halka arka dönülmez. “Allah, Hü, Şah” sözleriyle selam durulur. Giysileri çok renkli Türkmen giysileridir. Kırmızı-yeşil örtü kullanılır.

Semahlar uygarlığın, çağdaşlığın kadın-erkek eşitliğinin insanın kutsallığını anlatır. Bundan daha güzel bir şey var mı?
 
Ozanlarımız dili olan sanatçılarımızın hepsi birbirinden samimi içten duyguları ile Pir ile buluştu, buluşturdu.

Yalnız biri var ki Dede torunu, Sarı Saltuk soyundan Emre Saltık ; Munzur’dan, Düzgün Baba’dan Banaz’a yol açtı. Munzur’un oğlu sevgili Emre gel Banaz’a Munzur’u birlikte anlatalım.
 
Tunceli (Dersim)’de Gözeler denilen Munzur Dağı’nın eteğinde kırk göz su vardır. Bu suda elini uzun tutamazsın sanki dondu sanırsın. Öyküsüne gelince “Munzur diye bir çobanın ağası hacca gider, Çoban Munzur, ağanın hanımına 
 
“Ağa hacda helva ister, yap götüreyim” der. Kadıncağız “herhalde çobanın canı çekmiştir hac nere bura nere” der. Ama helvayı yapar verir. Çoban Munzur helvayı sıcak sıcak alır ağasını hacda bulur ve verir. Ağa hacdan dönünce yanına gelerek saygısını sunmak isteyen halka
 
“Bana değil Çoban Munzur’a niyaz edin. Ben değil O’dur Ulu insan” der . Halk, Çoban Munzur’un peşinden giderken çobanın elindeki sütler dökülür. Dökülen her sütün yerinden süt gibi beyaz köpüklü kaynak su çıkar.” İşte o Kırk Gözelerin suyu o görkemli akışıyla inananlarını yanına hep çağırır.
 
Sevgili Emre Saltık, “Dardayım ben dardayım” türküsüyle,ülkesinin darda oluşunu ülkenin insanının darda oluşunu, inançlarının darda oluşunu,Munzurun darda oluşunu , anlatırken Dersim’den Banaz’a köprü kurdu.

Bil ki çözüm yine bizlerin ‘insan’ yüreğinde. El ele vermeye bugün dünden daha fazla ihtiyacımız var.
 
Pir’in huzuruna gelenlere; Niye burdasın? Ne alıp götürüyorsun? Diye sorduğumda;
 
“-Pir Sultan bizim ulumuz, burada güçleniyor inancım. Dönünce işte bizim Aleviliğimiz diyorum.”
“-Eskiden yaşadığım korkularımın acısını çıkarıyoruz.”
“-Ben burda özümü buluyorum. İçim kıpır kıpır. Yolda dört defa arandık. Niye? Niye? Niye?”
“-Kalabalığın buluşması gücümüze güç katıyor.”
“-Pir Sultan Abdal’ın düşüncelerinin arkasında olduğumuzu bir kez daha söylemek için geldim.”
-Pir Sultan’ı anma ve 2 Temmuz’un hüzünlü buluşması için geldim.

İşte niye geldikleri işte ne götürdüklerini böylece anlattılar. Tomur  tomur binlerce yıl büyüdük, türkü söyleye söyleye.
 
Gençler yine çoğunluktaydı, oynadıkları semahlarla ve söylediklerine bakılırsa hepsinin hep bir ağızdan “İNANCIMI YAŞAMAK İSTİYORUM” seslenişi vardı.
 
Ne mescidlere karşılardı ne kiliselere ama kendi inançlarının mekanları olan cemevlerine kıt kanaat imkanların hatta imkansızlıkların desteklenmesi idi arzuları.
 
On binlerce gencin bu isteklerini nereye kadar bekletebilirler...Alevi örgütlerine düşen görev çoğalmıyor mu?

İnancını yaşamak isteyen gençler önce inancını öğrenmeli değil mi?
 
Küçüktüm dedem  dersin bitince bana “Hacı Bektaş’tan Pir Sultan’dan oku derdi! 
 
Ah dedem iyi ki o yaşlarda sana bunları okumuşum. Bugün insan yüreğimin tohumu imiş meğer o gün ektiklerin.

Yorumlar (0)