TAŞCIER'DEN TÜRKİYE'NİN SALGINA KARŞI KIRILGAN SAĞLIK SİSTEMİ RAPORU

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilen COVID-19 (koronavirüs) salgını ülkemizde de yayılmaya başlamıştır. Tüm dünyada olduğu gibi, salgının sağlık hizmeti anlamında yarattığı ve yaratacağı kriz görülebilmektedir. Ülkeler salgının sağlık hizmetlerinde ani bir talep ve bunun sonucunda da sistemin tümüyle çökmesi tehlikesine karşı, yavaş yayılım göstermesi amacıyla önlemler almaktadır. Ancak alınan önlemlerin yetersiz kalması tehlikesi vardır.

Vekil Haberleri 17.03.2020, 09:35
TAŞCIER'DEN TÜRKİYE'NİN SALGINA KARŞI KIRILGAN SAĞLIK SİSTEMİ RAPORU

Ülkemizde son verilere göre hastane sayısı 1.534’tür. (Bu sayı geçtiğimiz yıl eklenen hastanelerle az da olsa artmıştır.) Bu hastanelerden 889’u Devlet, 68’i üniversite, 577’si özel hastanedir.
 
Olası bir sağlık krizinde daha da önemli olan hasta yatağı sayısıdır. Türkiye’de hastanelerde yaklaşık 231 bin 913 hasta yatağı bulunmaktadır. Devlet hastanelerinde 139 bin 651, üniversite hastanelerinde 42 bin 66, özel hastanelerde 50 bin 196 hasta yatağı bulunmaktadır. 
 
OECD verilerine bakıldığında ülkemizdeki hasta yatağı sayısının diğer ülkelere oranla yetersiz olduğu açıktır. OECD üyesi ülkeler arasında bin kişiye düşen hasta yatağı sayısı bakımından Türkiye 2.8 ile sondan 9. sıradadır. Japonya’da bu sayı 13.1, Almanya’da 8, Fransa’da 6, İtalya’da 3.2’dir.
 
İtalya’da COVID-19 salgınının çok ciddi boyutlara ulaşması, İtalya’da büyük bir sağlık krizi yaratmıştır. Kısa bir süre içerisinde on binlerce insanın hastalanması ve hastanelere başvurması sonucu İtalya, tedavi için hastalar arasında mecburi olarak tercihte bulunma durumuna dahi düşmüştür. Basında yer alan haberlere göre İtalya’da 80 yaş üstü hastalar yoğun bakıma alınmamaya başlanmıştır. İtalya’nın hasta yatağı bakımından ülkemizden daha iyi durumda olduğunun altı çizilmelidir.
Ancak söz konusu hasta yatakları, olası bir salgın durumunda ihtiyaç duyulacak olan yoğun bakım yatakları ile aynı işlevde değildir. Dolayısıyla içerisinden geçtiğimiz COVID-19 (koronavirüs) salgını döneminde yoğun bakım yatak sayısı daha da önem kazanmaktadır. Buna göre Türkiye’de son verilere göre 38 bin 98 yoğun bakım hasta yatağı vardır. Devlet hastanelerinde 16 bin 86, üniversite hastanelerinde 6 bin 39, özel hastanelerde 15 bin 973 yoğun bakım hasta yatağı bulunmaktadır. Buna göre ülkemizde yoğun bakım yataklarının toplam hasta yataklarına oranı yüzde 16,4’tür.
 
Yoğun bakım hasta yataklarının toplam sayısı yanıltıcı olmamalıdır. Bu yataklar içerisinde yenidoğan yoğun bakım yatakları da bulunmaktadır. COVID-19 virüsünün bebek ve çocuklarda, erişkinlerde olduğu kadar vaka görülmediği düşünüldüğünde, salgınının büyüdüğü bir durumda ülkemizde erişkinler için var olan yoğun bakım hasta yatakları daha da önem kazanmaktadır. Buna göre ülkemizde erişkin yoğun bakım hasta yatağı sayısı, Devlet hastanelerinde 11 bin 171, üniversite hastanelerinde 4 bin 49, özel hastanelerde ise 8 bin 851’dir. Sonuç olarak ülkemizde erişkin yoğun bakım yatak sayısı 24 bin 71’dir. Bu da toplam yoğun bakım hasta yataklarının yüzde 63,2’sine denk gelmektedir.
 

Dünya örneklerine bakıldığında COVID-19 virüsünün bulaşma hızı endişe vericidir. Mevsimsel gripten daha bulaşıcı olduğu görünen bu virüsün bir salgın halini alması durumunda büyükşehirler daha büyük risk altında olacaktır. En kalabalık beş büyükşehirlerimizdeki yoğun bakım hasta yatağı sayılarına bakıldığında ise Ankara’da 2 bin 591, İstanbul’da 7 bin 280, İzmir’de bin 780, Adana’da bin 391 ve Bursa’da bin 184 yatak bulunmaktadır. Buna göre 10 bin kişiye düşen yatak sayısı Ankara’da 4.7, İstanbul’da 4.8, İzmir’de 4.1, Adana’da 6.3 ve Bursa’da 4’tür. Ülkemizde hekim sayısı da hali hazırda ciddi anlamda yetersiz iken, olası bir salgın hali için kesinlikle yeterli değildir. Verilere göre uzman hekim sayısı 82 bin 894, pratisyen hekim 44 bin 53, asistan hekim 26 bin 181, toplamda da 153 bin 128’dir. Hemşire sayısı ise 190 bin 499’dur. 
 

Hekimlerin 91 bin 559’u Devlet hastanelerinde, 32 bin 140’ı üniversite hastanelerinde, 29 bin 429’u özel hastanelerde görev yapmaktadır. Hemşirelerin ise 126 bin 891’i Devlet hastanelerinde, 29 bin 263’ü üniversite hastanelerinde, 34 bin 345’i özel hastanelerde çalışmaktadır. 
OECD verilerine bakıldığında ülkemizdeki doktor ve hemşire sayısının diğer ülkelere oranla aşırı derecede yetersiz olduğu çok açık bir gerçektir. OECD üyesi ülkeler arasında bin kişiye düşen doktor sayısı bakımından Türkiye 1.9 ile son sıradadır. Avusturya’da bu sayı 5.2, Almanya’da 4.3, İtalya’da 4, Fransa’da 3.4’tür. COVID-19 salgınında İtalya’da yaşanan kriz göz önüne alındığında, İtalya’nın bin kişiye düşen hekim sayısı bakımından ülkemizin iki katı daha iyi durumda olması, Türkiye açısından durumun vahametini ortaya koymaktadır. 
 

OECD üyesi ülkeler arasında bin kişiye düşen hemşire sayısı bakımından Türkiye 2.1 ile yine son sıradadır. Norveç’te bu sayı 17.8, Almanya’da 12.9, Fransa’da 10.8,İtalya’da 6.7’dir. Hastaların bakımının çok önemli olduğu bir salgında sağlık krizinin yaşandığı İtalya’da bin kişiye düşen hemşire sayısı Türkiye’nin üç katından fazladır. 

Sonuç olarak ülkemiz olası bir COVID-19 salgını durumunda hem hasta yatakları bakımından hem de doktor bakımından toplam nüfusumuza oranla diğer ülkelerden ne yazık ki daha kötü durumdadır. Virüsün ülkemizde daha salgın halini almadan yarattığı kriz de ortadadır. Karantina hastanesi olarak kullanabilmek için atıl durumdaki Zekai Tahir Burak Hastanesi’nin devreye alınması, umreden dönen binlerce kişinin gözlem altına alınması için gece yarısı öğrenciler çıkarılarak KYK yurtlarının karantina yurtlarına çevrilmesi zaten durumu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu virüsün ülkemizde yayılımını minimuma indirebilmek ve sağlık hizmetlerinin ani bir taleple çökmemesi için tüm önlemler kararlılıkla ve hızla alınmalıdır. Söz konusu virüsün topluma yayılımı ne kadar yavaş olursa, sağlık hizmetleri de o kadar etkili şekilde verilebilecektir. Ülkemizin hasta yatağı ve sağlık çalışanı açığı verilecek kararlarda göz önüne alınmalı, önlemler tereddütsüz ve çok geniş kapsamlı olarak alınmalıdır. Kaybedilecek bir günün bile bu salgının tüm ülkeye yayılmasına neden olabileceği, Avrupa örneğinde açıkça görülebilecektir. 
 

Yorumlar (0)