reklam
Gazete Kritik Siyaset Ali Babacan'ndan CHP’ye mesaj: “Muhalif kim varsa bize gelsin yaklaşımı seçmenlerde geçerli değil”

Ali Babacan'ndan CHP’ye mesaj: “Muhalif kim varsa bize gelsin yaklaşımı seçmenlerde geçerli değil”

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, açıklamasında adını koymamakla birlikte bizzat Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim günü TBMM’yi açış konuşmasında kullandığı memleket meselesi söylemine tepki gösterdi.

DEVA Partisi lideri Ali Babacan, “MHP Lideri Bahçeli’nin 22 Ekim (2024) Öcalan’la ilgili konuşmasını gördüğümde burada bir devlet çalışması var dedim. Ancak şimdiki çekilme açıklaması ötesinde asıl mesele örgütün tamamen silah bırakması, bu Suriye'deki süreçten bağımsız değil. Gecikme de Suriye kaynaklı. İsrail'in Suriye’ye çomak sokması negatif etki yarattı. Suriye’deki mesele bitse Türkiye'deki bir ayda tamamlanacaktır” dedi.

 

Babacan, Gazete Kritik’in aralarında bulunduğu medya kuruluşlarına, Kürt sorununu çözme iddiasındaki süreçte terör örgütü PKK’nın “Türkiye’den çekiliyoruz” yönündeki açıklamasıyla birlikte yasal düzenlemeler talebini hatırlattığı yeni aşamayı değerlendirdi.

 

Babacan, süreç konusunda MİT Başkanı İbrahim Kalın ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın görüş ayrılığıyla ilgili tabloya ilişkin “Burada eğer Hakan Fidan ile İbrahim Kalın arasında bilinçli bir rol paylaşımı yapıldıysa, bence bu makul bir şeydir, iyidir. Ama gerçekten görüş farklılığı varsa, tabii o görüş farklılıklarını gidermeleri gerekiyor. Çünkü gerçekten görüş farklılığı varsa bu olmaz, devletin tek görüşü olmalıdır devletin bir görüşü olur, devletin bir politikası olur. Ama ben iyi niyetle şöyle baktığımda, faydalı bir rol paylaşımı diye okuyorum. İyi niyetle baktığımda. Ve ümit ediyorum ki iki ayrı duruş yoktur orada. Başka ne diyeyim?” yorumunda bulundu.

 

Kürt sorununda beraber yürümesi gerekli iki süreç olduğunu kaydeden Babacan, Türkiye ve dolayısıyla Irak’taki örgüt yapılanması boyutunda değil Suriye’deki boyutta ilerleme beklendiğini işaret ederek, “Çünkü asıl mesele bu SDK'nin silah ve unsurlarının Şam polisine ve ordusuna, Şam yönetiminin koordinasyonuna entegre olması var ya, o entegrasyonun modeli konusunda bir türlü uzlaşma sağlanamıyor idi. Ama sanırım ki oralarda biraz ilerlemeler var. Eğer Suriye bitirse buradaki süreçte; yasalar ve uygulanması konusunda yapılması gerekenler bir aydır maksimum. Bugün başlar, işte Kasım sonunda biter. Ama ben Suriye'den emin değilim. Çünkü Suriye tamamen bizim kontrolümüzde de değil” görüşünü ekledi.

 

“Mesele Türkiye ise demokrasi, sandık ve hukuk teferruat değildir”

 

Ali Babacan, kurucu olduğu AKP’nin iktidarı içinde demokrasi ve hukuk eleştirisi yanıtsız kaldığı için ayrılarak DEVA Partisi’nin kuruluşuna öncülük ettiğini tekrardan anlatarak, Hürriyet’te Ahmet Hakan gibi isimlerce yeniden AKP’ye döneceği iddialarını yalanladı.

 

AKP iktidarında değişim yönünde siyasi irade görmediğinin altını çizen Babacan, mesela TELE1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın gözaltındayken TELE1 TV’ye kayyım atanması örneğinde, “Evrensel hukuk kaidesi aksi ispatlanmadıkça, bağımsız bir yargı kararı olmadıkça herkes masumdur, suçsuzdur. Ancak şimdi hepsi maalesef çöpe atılmış durumda. Peşinen kayyum atanması ve o kayyum aslında emanetçiyken yayını durdurması gibi gelişmeleri hukukla izah etmek mümkün değil. Gerçekten şu anda Türkiye’de çok keyfi bir Yönetim anlayışı var. Eğer iktidar devamına yarayacaksa hukuk bir kenara bırakılıyor. ‘Mesele memleketse gerisi teferruattır’ diye bir söylem var. Bu çok tehlikeli. Demokrasi bir teferruat değil. Sandık teferruat değil. Hukuk teferruat değil. Hepimiz bu ülkeyi seviyoruz ama ama mesele memleket meselesiyle bunun aynı zamanda hukuk, adalet meselesi olduğunu bilmesi lazım. Buna göre hareket etmesi lazım. Demokrasi ve ülke yönetimini sadece ‘Ben 50+1 oyu aldım, yetkiyi de cebime koydum ve aklıma gelen her şeyi yaparım’ diye anlıyorsa iktidar… Bu doğru bir anlayış değil. Ben bunu bugün de söylemiyorum. Başbakan Yardımcısı’yken de söyledim” diye konuştu.

 

Babacan, açıklamasında adını koymamakla birlikte bizzat Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim günü TBMM’yi açış konuşmasında kullandığı memleket meselesi söylemine tepki gösterdi.

 

((((Erdoğan’ın 1 Ekim konuşmasındaki sözü: https://www.youtube.com/shorts/uvohejYfxog)))

 

Mülkiyet devlet güvencesi altında mı? “Medya operasyonları nokta atışı”

 

Bu noktada, “mülkiyet hakkı” Anayasa’da yer almasına karşın savcılık kararlarıyla el koyma işlemleri yapılması yetkisini genişletecek hazırlık çalışması da gündemde.

 

Geçmişte yönettiği Hazine ve Maliye Bakanlığı ile dolayısıyla Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporlarıyla savcılık yetkilerinde artış olması iddiasını yorumlayan Babacan, bakanlık ve MASAK’ın söz konusu hazırlık taslağını kabul etmediğini işaret etmekle birlikte zaten uygulamada özellikle medya kuruluşları örneğinde sorun olduğunu aktardı.

 

“Türkiye’de gerçekten Temiz Eller operasyonu benzeri ülkeyi temiz yönetelim iradesi olsa yapılacaklar bellidir” diyen Babacan, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği (AB), OECD ve Greco Sözleşmesi gibi temiz yönetim ilkeleriyle ilgili gerekli tüm yasal mevzuat ve uygulama örnekleri olduğunu belirterek, mesela parti ayrımı olmaksızın belediyeler başta olmak üzere sıkıntılı her alanda hızlıca çözüm bulunabileceğini anlattı.

 

“Türkiye’de amaç kara parayla mücadele, yolsuzlukla mücadeleyse Türkiye’ye gerekli mevzuat getirilmeli ve uygulanmalı. Niyet buysa bunu yapalım. Ama öyle bir şey görmüyoruz ki. Sadece nokta atış operasyonlar yapılıyor” diyen Babacan, Flash TV ile Can Holding (Habertürk TV) örneklerini gündeme getirdi.

 

Mevzuat açısından Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) görüşü alınmaksızın banka sahibi olunamayacağı gibi çok katı kurallar olduğunu anımsatan Babacan, yıllar içinde banka, medya kuruluşu gibi kritik alanlarda mal edindiklerinde müdahale edilmemiş iken yıllar sonra mevzuatı uygulama gerekçesiyle operasyonlar yapıldığını gördüklerini kaydetti. “Bütün bu operasyonlarda nihayetinde sonuçlarına bakıyorsunuz değil mi?” diyen Babacan, sonuçta medya kuruluşlarında el değiştirme olduğunu vurgulayarak, “Flash TV ve Habertürk'ün muhtemelen hedef kitlesine bakıldı ve yayın hayatlarına devam edilmelerine karar verildi. İçeriden bir bilgiye dayalı konuşmuyorum. TELE1 TV’nin kitlesi içinse bizim o kitleye fazla söyleyeceğimiz bir şey yok diye de düşünmüş de olabilirler bilmiyorum. Eğer işe yarayacak bir fonksiyonu olsaydı kendileri açısından muhtemelen TELE1 TV’yle ilgili tamamen yayın kapatma değil de hakim olup yayına devam etmeyi tercih edebilirlerdi. Dışarıdan bir gözlemci olarak bunları söylemiş olayım. Tamamen benim şahsi değerlendirmem” diye konuştu.

 

CHP’ye mesaj: “Muhalif kim varsa bize gelsin yaklaşımı seçmenlerde geçerli değil”

 

Son olarak TELE1’e kayyum atanma gerekçisi olan casusluk operasyonuyla ilgili “siyasi operasyon” izlenimi aldığını belirten Babacan, ancak CHP’nin yürüttüğü muhalefet çizgisiyle ilgili eleştirel yaklaşımda.

 

CHP’yle aralarındaki mesafeli ilişki konusunda mevcut Özgür Özel yönetimi söylemlerini gerekçe göstererek, DEVA Partisi’nin “üçüncü yol” önerdiğini anlatan Babacan’a göre; CHP’nin “değişim” diyen yönetimi geçmişte Millet İttifakı’nın bileşeni olmuş partiler aleyhine söylem üretti.

 

CHP’deki Mayıs 2023 seçimleri sonrasındaki yönetim değişikliğinde CHP listesinden seçilmiş 39 milletvekili dolayısıyla DEVA Partisi’nin de hedef alındığını hatırlatan Babacan, “Bizim üzerimizden bir iç kavga yürüttüler. Zaten yeni yönetim o şekilde bir kampanyayla seçilmiş olması partiler arasındaki ilişkileri soğuttu haliyle. Hiçbir şey olmamış gibi bizim davranmamız mümkün değil. Ama başlatan biz değiliz. Sonrasında CHP yeni yönetimi bir strateji açıkladı ve ‘Biz tabanda ittifak kuracağız. Biz her türlü demokratı, sosyal demokrat, muhafazakar demokrat, liberal demokrat, Kürt demokrat ile tabanda bir ittifak kuracağız.” Bu ne demek? Diğer siyasi partilerle bizim herhangi bir iş birliğimiz söz konusu değil demek. Dolayısıyla orada bir ikinci tur bir mesafede açıldı. Bunun üzerine Ağustos 2024’teki kongremizde biz de Türkiye'yi artık iki kutuplu siyasete hapsetmek istemiyoruz. Yani vatandaşlarımıza ya siyahı ya beyazı tercih edeceksin gibi bir iki tercihle baş başa bırakmak da istemiyoruz. Bu Türkiye'de siyaseti çoraklaştırır. Türkiye'nin renklerini sadece siyahı ve beyazla hapseder ve demokrasimiz için iyi değildir dedik. Dolayısıyla biz üçüncü yol inşaa edeceğiz diyoruz. Sonra Yeni Yol Grubu oluştu mesela. AK Parti’yi geçmişte destekleyen ama şimdi kararsız olanlarca CHP’ye destek verilmesi ve özellikle de belli bir yaşın üstündeki seçmenler açısından dolay bir dönüşüm değil. Dolayısıyla arayış içinde seçmenler var. Merkez sağ arayışı da var. Biz o arayış içinde adres olabiliriz. Sandığa gitmekte şüpheli gençler için de alternatif olabiliriz. Biz muhalefeti Türkiye'de tek başımıza temsil edelim gibi bir düşünceleri varsa bu da bunun da pratiği yok. Muhalif kim varsa bize gelsin yaklaşımı seçmenlerde geçerli değil. CHP yönetimi bunu anlamalı” dedi.

 

“Faiz konusunda gaz ve fren bağımsız olmalı, ekonomide güven oluşmuyor”

 

Geçmişte ekonomi yönetiminde olduğu dönemde Türkiye’nin enflasyon oranını tek haneli hale getirdiklerini hatırlatan Babacan, şimdi yıl sonunda yüzde 30’un altına enflasyonun inmesini mümkün görmediğini açıkladı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na 2,5 yıl önce Mehmet Şimşek getirildiğinde enflasyon oranı yüzde 38 iken neden halen düşüş sağlanamadığını sorusunu yanıtlayan Babacan’a göre; Türk ekonomisindeki temel sorun “Güven” noktasında ve enflasyon beklentisi enflasyon yaratıyor.

 

DEVA lideri Ali Babacan, Yeni Şafak gazetesi tarafından faiz oranı gerekçesiyle Mehmet Şimşek’in sıkça hedef alınmasıyla ilgili soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izniyle faiz oranında düzenlemeler yapılabildiğini işaret etti. Babacan, “Şimdi Mayıs 2023’teki seçim öncesinde faiz oranı 8,5’a indirdiler. Ama seçimden hemen sonra da yüzde 50’ye çıktı. Bu durum, Mehmet Şimşek’in gelişiyle ve Merkez Bankası Başkanı'yla kafa kafaya vererek, hadi şu faizleri arttıralım demesiyle olduğu doğru değil. Cumhurbaşkanı'dan izin alındı, Cumhurbaşkanı'nın onayı oldu. Ancak böyle yüzde 50’ye çıkarıldı. O günde bugünde faiz düşük olmalı diyenlerde huzursuzluk, mutsuzluk vardır. Ancak zaten Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ise tam bu sebeple. Her zaman her ülkede faizle ilgili bir tartışma vardır. Ekonomi büyüsün diyen gaz taraftarları faiz hep indirilmeli ister. ‘Ya arkadaş tamam ekonomik büyüyelim de yarın bu enflasyon olarak gelip bizi geri vurursa mevcut büyümemizden de olabiliriz’ diyen bir de fren tarafı vardır. Şimdi Merkez Bankası bağımsız olmalı ki bu gaz – fren meselesi Merkez Bankası’nın kendi içinde olmalıdır. Dışarıda bu tartışma olmamalıdır. Eğer 2,5 yıldır faiz tartışması devam ediyorsa güven oluşturulmadığı için. Eğer güven olsaydı yani bağımsız bir Merkez Bankası olsaydı, Merkez Bankası Başkanı gerçekten heyetiyle beraber bağımsız hareket edebilseydi şu anda faiz çoktan inmişti. Enflasyon da çoktan inmişti. Bir türlü güven oluşmuyor. Güven oluşmadığı için enflasyonun beklentisi yüksek. Enflasyonun beklentisi de enflasyonun kendisini doğurur. Yani eğer herkes inanıyorsa enflasyonun yükseleceğine sağlam bir sebep olmasa bile o ülkede enflasyon yükselir çünkü fiyatlama davranışlarına yansır” diye konuştu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *