İlber Ortaylı ve Vedat Milor, İstanbul'un gözde lokasyonlarından biri olan Beyoğlu’nu derinlemesine ele aldı. Herkesin kalbinde özel bir yer tutan İstiklal Caddesi, özellikle geçmiş yıllarda pek çok kişiyi cezbetmişti. Taksim’den aşağıya inildiğinde insanların yüzündeki heyecan ve caddedeki canlı atmosfer, ziyaretçileri sarmalayarak kalp atışlarını hızlandırıyordu. Beyoğlu’nun bu renkli ve hareketli yapısı, bireyleri kaybolmaya, birbirleriyle buluşmaya ve her seferinde yeni deneyimlere açılmaya teşvik ediyordu. Fakat bu bölgeler halk için sadece bir yer değil, aynı zamanda bir anı, bir hikaye olarak da önem taşımaktaydı.
Beyoğlu’nun Geçmişi ve Altın Yılları
Özellikle 2000’lerin ortalarına damgasını vuran beklentilerle Beyoğlu, Avrupa’nın en popüler semtlerinden biri haline gelmişti. O dönem Newsweek dergisi tarafından “Cool İstanbul: Avrupa’nın en havalı kenti” kapağıyla tanıtıldığında, bu başarı pek çok kişi için göz ardı edilmişti. O günlerde Beyoğlu, sadece bir turistik çekim merkezi değil, aynı zamanda kültürel bazda da hareketli bir mekan durumundaydı. Özgün atmosferi ve çeşitli etkinlikleriyle bugüne kadar gelen bir cazibe kaynağıydı. Ancak zamanla yaşanan sosyal ve politik değişimler, bu canlı ortamın dinamiklerini derinden sarstı.
Yaşanan Dönüşüm ve Sıkıntılar
Sonrasında, Beyoğlu’nda sert bir dönüşüm süreci yaşandı. Sokaktaki masa ve sandalyelerin kaldırılması, önemli mekanların kapanışı, Gezi olayları ve artan terör saldırıları, buranın adeta hayalet şehre dönüşmesine yol açtı. Avrupa’daki turistlerin yerini yerel olmayan Arap turistler ve mülteciler almaya başladı. Geçmişe oranla çok farklı bir kimlik kazanan caddedeki meyhaneler kebapçı, barlar ise nargile kafe haline dönüşmüştü. Bu değişim birçok insanın gözünde “Beyoğlu bitti, Ortadoğulaştı” şeklinde bir tepkiye yol açtı. Ancak bu değişim sadece bir yüzeysel değerlendirme mi yoksa arkasında daha derin, çok yönlü nedenler mi var? İşte bu soruları yanıtlamak amacıyla kaleme aldığımız yazıda, farklı kesimlerden gelen görüşlere yer verdik.
Yeniden Darbeler, Yeni Bakış Açıları
Kapsamlı bir araştırma için çeşitli gruplarla görüştük; esnafla, tarihçilerle, mimarlarla ve sanatçılarla fikir alışverişinde bulunduk. Ara Güler’in çalışmalarına yöneldik, sokak müzisyenlerinin İran kökenli olanlarına kulak verdik. Beyoğlu Belediye Başkanı ile yapmış olduğumuz görüşmeler sonucunda, Tarlabaşı’ndaki modern inşaatları gezme fırsatımız oldu; bunun yanı sıra bölgede yaşayan insanların yaşam koşullarını ve sıkıntılarını gözlemledik. Tüm bu etkileşimlerin sonunda anladık ki, kulak vermek ve empati kurmak, şehri anlamanın en temel yolu. Beyoğlu’nun geleceği üzerinde düşündüğümüzde, bu bölgenin kaderinin Türkiye’nin genel kaderiyle sıkı bir bağ içinde olduğunu da vurgulamakta fayda var. Dört gün sürecek yazı dizimiz, hafta içi Hürriyet’te devam edecek. Taksim’den aşağı, yeni hikayelerde buluşmak dileğiyle...