MEMLEKET PARTİSİ'NDEN İKTİDARA TEPKİ:SİZ DEVLETE OLAN GÜVENİ BİTİRDİNİZ!

Memleket Partisi Sözcüsü Prof. Dr. İpek Özkal Sayan ve Memleket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Özlem Güzey ile birlikte 17 Şubat Cuma günü (bugün) Memleket Partisi Genel Merkezi'nde gündem değerlendirmesinde bulundu.

SİYASET 17.02.2023, 19:06
MEMLEKET PARTİSİ'NDEN İKTİDARA TEPKİ:SİZ DEVLETE OLAN GÜVENİ BİTİRDİNİZ!

Memleket Partisi Sözcüsü Prof. Dr. İpek Özkal Sayan ve Memleket Partisi Çevre ve Şehircilikten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Özlem Güzey, Memleket Partisi Genel Merkezi’nde gündeme dair değerlendirmelerde bulundular. Tek gündem konuları yaşanan büyük yıkım deprem olan Sayan ve Güzey, iktidar partisinin iş bilmezliğini eleştirip gerekli çözüm önerilerini ve tedbirleri bir bir anlattılar. Sözlerine, “Acıda birleşme Türk halkının nasıl birbirine kenetlendiğinin, yaraları sarmak için nasıl bütünleştiğinin göstergesi oldu. Her afette olduğu gibi yine devletin yapamadığını vatandaşlarımız yaptı.” Diyerek başlayan Sayan, açıklamalarına şöyle devam etti;

Öncelikle bu konuşmanın, yaptığım en zor gündem değerlendirmesi olduğunu söylemek istiyorum. Sözler boğazıma düğümleniyor, içinde bulunduğumuz acı tarifsiz. Söylenecek hiçbir söz yaşananları ve yaşanacakları açıklamaya karşılık gelmeyecek. Daha enkazın altındaki vatandaşlarımızın hepsine ulaşılabilmiş değil. Hepimiz ağlıyoruz. Aldığımız soluktan, yediğimiz yemekten, oturduğumuz sıcak odadan utanır hale geldik. Yattığımız yataklar dikenli tel… Derin bir üzüntü, derin bir keder ve hiç bitmeyecek bir yasımız var artık. Hepimiz acıda birleşiyoruz. Tüm Türkiye’nin kalbi deprem bölgemizde atıyor. Gönüllüler canla başla çalışıyor, insanlar sosyal medyada örgütleniyor, vatandaşlarımız para, malzeme elinden ne gelirse deprem bölgesine yardım olarak gönderiyor. Doktorlar, hemşireler, madenciler seferber oluyor. Hepsine minnettarız. Acıda birleşme Türk halkının nasıl birbirine kenetlendiğinin, yaraları sarmak için nasıl bütünleştiğinin göstergesi oldu. Her afette olduğu gibi yine devletin yapamadığını vatandaşlarımız yaptı. Enkaz altında kalanları kurtarmak için canla başla uğraşan ekiplerimize, vatandaşlarımıza, madencilerimize, askerlerimize, doktorlarımıza, hemşirelerimize, gönüllülerimize, gençlerimize minnet borçluyuz. İyi ki varsınız.

BU MİLLETİN KARŞISINA ÇIKACAK YÜZÜNÜZ KALDI MI?

Memleket Partisi de, deprem olur olmaz Sayın Genel Başkanımız Muharrem İnce önderliğinde bölgeye koştu. Yani 20 yıllık iktidarın, yöneticilerin, bürokratların yapamadığını bir avuç insan yaptı. Depremden hemen sonra yaşananlar akıllara durgunluk verecek düzeydeydi. Ne yazık ki hala da öyle. Biz depremde kaybettiğimiz tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine sabır diliyoruz. Tüm Türkiye’nin başı sağ olsun. Bu yaşananları asla unutmayacağız, Türk halkı unutmayacak! Memleket Partisi olarak mevcut hükümete diyoruz ki; İçimizde isyan var! Bu isyan sizi o altın varaklı koltuklarınızda daha fazla oturtmayacak. Biz depremde ölen binlerce vatandaşımızın, evladımızın, çocuklarımızın, bebeklerimizin sesi olacağız. Onların ahıyız biz. Kurtuluşunuz yok. Gideceksiniz. Ama öyle kolay olmayacak, önce sorulacak hesabımız var! Sizin iş bilmezliğiniz, sizin liyakatsizliğin, sizin vurdumduymazlığınız bu ülkedeki inanların yataklarını kendilerine mezar etti. Bu milletin karşısına çıkacak yüzünüz kaldı mı? Bir de hala televizyonda bakanlarınız utanmadan birbirinin önüne geçerek yer kavgası yapıyor, üşüyen şapka takan çocukların Cumhurbaşkanına saygısızlık olmasın diye başını açıyor, şapkasını çıkartıyor kameralar karşısında, binlerce canın ölüsü toprak altındayken. Sizin saygınız yok, merhametiniz yok, vicdanınız hiç yok!

İŞ BİLMEZLİĞİNİZE KILIF BULMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ!

Bizler Memleket Partililer olarak soruyoruz size ey iktidar; Bu depremin geleceği belli değil miydi? Televizyonlarda, programlarda bu ülkenin bilim insanları “Deprem geliyor önlem alın” diye avaz avaz bağırmadı mı? Ama doğru, ne bilimin ne bilim insanının değeri kaldı 20 yıllık iktidarınızda. Her şey değersizleşti. Şimdi “asrın depremi” diyerek yaşanan afetin büyüklüğünü ön plana çıkararak tedbirsizliğinize, iş bilmezliğinize kılıf bulmaya çalışıyorsunuz. Depreme yönelik hangi tedbirleri aldınız? Ne yaptınız? Şehirlerde olması gereken toplanma alanları nerede? Toplanma alanı diye tabela asılan göstermelik mekânlarınız varsa da neden bomboş? Neden seyyar tuvaletler, çadırlar, uyku tulumları, ısıtıcılar yok? Neden deprem gibi gerçeği görmezden geldiniz? Neden depremi yok saydınız? Neden depreme anında müdahale edemediniz? Binlerce insan günlerdir toprak altında. Neden çıkaramadınız? İş makinaları operatörleri; operatörler iş makinalarını bekledi. Sizin liyakatsizliğinizin, içini boşalttığınız kurumların, ihmalkarlığınız insanların hayatına mal oldu. Bedelini çocuklar ödedi, bebekler ödedi.

İNSANLARIN CAN GÜVENLİĞİ YOK!

Afet yönetiminiz yok, afet protokolünüz yok, afet sonrası krizi de yönetemediniz. İlk 24 saat vatandaşlara yardım gitmedi. Mehmetçiğimizi sahaya geç çıkarttınız. Borsayı zamanında kapatmadınız. Bölgede seyyar tuvaletler hala yok. Salgın hastalıklar yolda. İnsanların özellikle de çocukların can güvenliği yok. “Yağma var” diye avaz avaz bağırıyor bölgedekiler. Vatandaşların yok canıyla gönderdiği erzakların kimi dağıtıldı, kimi yollara atıldı. Dağıtanlara, emeği geçenlere binlerce teşekkür... O koca yürekli insanlar iyi ki varlar. Peki her şeyi gönüllüler yapacaksa, gençler yapacaksa planlama, koordinasyon, organizasyonda başarısızsanız sizin işleviniz ne? O gösterişli binalardan ibaret kurumlarınız neden var? Neden hak etmediğiniz halde bu ülkede maaş almaya devam ediyorsunuz? Topladığınız deprem vergilerini ne yaptınız? 1999 yılından sonra hayata geçen ve deprem vergisi olarak bilinen özel iletişim vergisinden 2003-2022 yılları arasında toplam 86 milyar 138 milyon toplandı. Uzun süre her yıl 3-4 milyar civarında seyreden özel iletişim vergisi geliri, enflasyonun yükselmesiyle birlikte 2021’de 6,62 milyar liraya; 2022’de ise 9,3 milyar liraya yükseldi. Konut büyüklüğünü 112 metrekare aldığımızda son 23 yılda toplam 1 milyonu aşkın depreme dayanıklı konut inşa edilebilirdi. Peki bu paralar ne oldu? Deprem vergilerinin nereye gittiği konusunda Eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2011 Van depreminden sonra yaptığı açıklamada toplanan paraların duble yollar, havalimanları ve sağlık harcamalarında kullanıldığını söylemişti. Deprem bölgesinde olan bir ülkenin toplanan vergisi yollara, havalimanlarına harcanıyor. Sonra binlerce insan bunun bedelini ödüyor. Soruyorum size; Geceleri rahat uyku uyabilecek misiniz? Yaptıklarınız ya da bilerek yapmadıklarınız yüzünden vicdanınız sizi rahat bırakacak mı? Çocuklarınızı sevebilecek misiniz mesela? Onların yüzüne bakabilecek misiniz? Başlarını okşayabilecek misiniz? Gözünüzün önüne anasız babasız çocuklar gelmeyecek mi? İçiniz hiç mi yanmayacak? İmar affına neden izin verdiniz? Ülkemiz bir deprem bölgesi ve bu ülke çok acı tecrübeler yaşadı. Tüm bu acılardan, yaşanmışlıklardan hiç mi ders çıkarmadın ey 20 yıllık iktidar? Yaşam alanlarının bu gerçeklik göz önünde bulundurularak inşa edilmesi ve kurgulanması gerekmiyor muydu? Deprem bölgesinde bulunan kırılgan yapı stoğunun depreme dayanıklılık noktasında envanteri çıkarılmalı, bu yapıların dönüşümüne ilişkin iş ve işlemler zamanında yapılmış olmalıydı. O zaman bunca bina yıkılmaz, o canlar bu binaların altında kalmazdı. Ama mevcut iktidar ruhsata aykırı yapılara 'yapı kayıt belgesi' verilmesi anlamına gelen imar affını en son Haziran 2018 genel seçimlerinden önce yürürlüğe soktu. Sebep? Sebebi vatandaşın canı pahasına da olsa oyunu almak. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, imar barışından yaklaşık 7 milyon 400 bin kişinin istifade ettiğini açıklamıştı. Tabii bu işte yerel yönetimlerin de parmağı da yok mu? Elbette var. Yıkılan binaların büyük bir bölümü yerel yönetimlerin ruhsatıyla inşa edilmiş. Sonuç olarak ihmal, rant sevdası, iş bilmezlik bu acı günleri yaşamamıza neden oldu.

SİZ DEVLETE OLAN GÜVENİ BİTİRDİNİZ!

Peki Kızılay’dan, AFAD’dan ne istediniz? Neden hak edilmeyen atamalarla, akrabalarınızla, eşinizle, dostunuzla bu kurumların yönetim kademelerini doldurdunuz? Kızılay’ın Malatya’daki konteyner fabrikasının durumu, kurumun içinin nasıl boşaltıldığını ve işlevsizleştirildiğini gözler önüne seriyor. Siz devlete olan güveni bitirdiniz. Vatandaş sizin ne verinize ne yargınıza ne adaletinize ne de kurumlarınıza güveniyor. Sosyal medya iletişimine neden engel getirdiniz? İnsanların en önemli iletişim aracını neden çok kritik bir zamanda elinden aldınız? Yardım çağrılarının yerlerine ulaşmasını neden engellediniz? Bu kadar mı korkuyorsunuz birlikten beraberlikten? Böl yönet politikanızın bittiğinden, insanların acıda birleştiğinden mi korktunuz?

UZAKTAN EĞİTİM DİYE BİR EĞİTİM YOK!

Gelelim eğitimin ve gençlerin sizin elinizden çektiklerine. Depremden sonra ilk işiniz yurtlara el koymak oldu. Üniversiteler uzaktan eğitime döndü. Daha çok yeni, pandemide kapattınız eğitim kurumlarını. Öğrencileri odalarına, bilgisayarlarına hapsettiniz. Her yeri açtınız, okulları kapattınız. Çok ağır sonuçları oldu. Peki yaşanan problemler giderildi mi? Hayır! Ders çıkarıldı mı? Hayır! O zaman üstüne basa basa tekrar söyleyelim; Uzaktan eğitim diye bir eğitim yok! Kimse kendini kandırmasın! Bu eğitim için altyapınız yok, gençlerin interneti yok, uzaktan yapılan derslerin verimi yok, öğrenci üzerinde etkisi yok. Sizin iş bilmezliğinizin yükünü gençlere yüklemek mi kolay çözüm? Bu yanlıştan hemen dönün! Yurtlara gelinceye kadar saraylarınızın kapılarını depremzedelere açsanıza! Sırada onca kamu kampı, misafirhane, özel tesisler, oteller varken neden ille de yurtlar? Tekrar söyleyelim; Gençlerin eğitiminden elinizi çekin ve derhal bu yanlıştan dönün!

YAPTIKLARINIZIN HESABINI VERİP ÖYLE GİDECEKSİNİZ!

Türkiye’nin sırtındaki bu kadar yük yetmezmiş gibi bir taraftan da hala Suriyeli sığınmacılar Türkiye’ye gelmeye devam ediyor. Bizim halkımız batıya güneye gidiyor. Sığınmacılar deprem bölgelerine yerleşiyor. Buradan mevcut iktidara seslenelim; Yapmayın. Vatandaş rahatsız, gençler rahatsız. İstemiyoruz. Neden hala sığınmacıların gelmesine izin veriyorsunuz? Biz göndereceğiz! Siz ne kadar davet de etseniz, vatandaşlık da verseniz, biz bu konuda netiz. Göndereceğiz! Gün hesaplaşma günüdür. Gün mevcut iktidarın liyakatsizliğini, vicdansızlığını, vurdum duymazlığını, iş bilmezliğini gözler önüne serme günüdür. Sormazsak geceleri uyku haram bize. Biz sussak ölen çocukların ahı konuşur, biz bıraksak onlar bırakmaz yakanızı. Yaptıklarınız hesabını verip öyle gideceksiniz. Kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Sözlerime tekrar depremin açtığı yaraları gidermek için canla başla çalışan vatandaşlarımıza teşekkürlerimizi ve minnet duygularımızı ileterek, depremde kaybettiklerimize Allah’tan rahmet, sevenlerine baş sağlığı dileyerek son veriyorum. Tüm Türkiye’nin başı sağ olsun.

Prof. Dr. Özlem GÜZEY (Memleket Partisi Çevre ve Şehircilikten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı)

HÜKÜMET AFET ÖNCESİ RİSK AZALTIMINA İLİŞKİN HİÇBİR ŞEY YAPMAMIŞTIR!


Sözlerime 20 yılı aşkın süredir Deprem ve Deprem Dirençli Kentler üzerine çalışan bir akademisyen olarak, depremin meydana geldiği 6 Şubat Pazartesi günü felaket yerinde yaşadığım derin üzüntüyü paylaşarak başlamak istiyorum. 1999 depremi sonrası çok değerli yer bilimcilerimiz ülkemizde depremlerin her zaman olacağını belli zaman aralıkları ve yer göstererek verirken bu veriler üzerinden benim de içinde bulunduğum pek çok bilim insanı depremlere hazırlıklı olmamızın elzem olduğunu dile getirirken geçen 24 senede bir adım bile ileri gidememiş olduğumuzu yerinde yaşanan acılara, çaresizliğe tanık olmak beni perişan etti. Ne yapılmasını biliyor, defalarca dile getiriyorsunuz, ancak hiçbir şey yapamıyorsunuz. Benim ülkemin insanları neden bu kadar çaresiz bırakıldı? Ne uğruna?
Görülen odur ki bilimsel raporlar tanımlı noktalarda deprem riskinin arttığına işaret ederken, hükümet afet öncesi risk azaltımına ilişkin hiçbir şey yapmamıştır. Yapılanlar hep afet sonrası yara sarmaya yöneliktir ki onda dahi başarılı olunamamıştır.


SAYISIZ KERE İMAR KANUNU DELİK DEŞİK EDİLMİŞ!


Peki Türkiye’de 1999 depremi sonrası neler yapılmış: 38 adet Kanun ve Kanun Hükmünde Kararname, 28 tane Kararname, 6 Yönetmelik, 17 tebliğ ve 9 genelge çıkarılmış. Bunlarda sadece afet sonrası iyileştirme ve yeniden yapım aşamalarına yer verilmiş. Bütüncül ve riske dayalı bir afet yönetim anlayışını destekleyecek hukuksal ve yönetsel değişiklikler yapılmamış. 2009 yılında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurulmuş. Yine afet sonrası faaliyetlere yoğunlaşılmış. Afetler konusunda görevler verilen belediyelerin riskler konusunda hangi yöntemle ne gibi önlemler alması gerektiği belirsizdir çünkü bu görevlerin bir uygulama yönetmeliği bulunmamaktadır. AFAD, 2017 yılında Afet Risk Analiz Sistemi Projesi’ni başlatmış ancak hiç yol almamış, aradan 6 yıl geçmiş. Donanımlı bir alt kadroya sahip olan AFAD, liyakatsiz atamalar ve yönetim sistemi ile atıl kalmış.
“İmar Planına Esas Jeolojik-Jeoteknik Etüt Raporu” zorunluluğu getirilmiş. Ancak 31 Ocak 2000, 2023 sayılı Genelge ile zemin etüdü yaptırma işi talep sahibine bırakılmış. Böylece kurumlar sorumluluklarını üzerlerinden atarak, vatandaşı hem maddi hem de manevi sorumluluk altında ezilmeye mahkûm etmiş. 28 Eylül 2011 tarihli Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü’nün 102732 sayılı genelgesi ile A grubu yerleşim birimlerinde (riski en yüksek kentler), bir ya da birkaç parsel veya yapı adasından oluşan mevzi imar planları için mikro bölgeleme etüdü gerekmediği hükmü getirilmiş. Oysa bilimsel raporlar diyor ki; Hatay’daki 2 ila 15-20 kat arası tüm yapılar, eski ya da yeni olsun, bu depremde ya çökmesi ya da kullanılamaz duruma gelmesi beklenir.
16 Mayıs 2012 tarihinde 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun çıkarılmış. Ancak riskli alan/rezerv yapı alanı tespiti için kriterlere dair hükümler tanımlanmamış.
Riskli alanlar Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yürürlüğe girerken rezerv yapı alanları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı’nın oluru ile belirlenir denerek, bir yetki karmaşası yaratılmış.
Riskli alanların bilimsel kriterlerle belirlenmesi işlemi tamamlanmadan riskli alan ilanı yapılmaya başlanmış. Bu yasa ile geniş imkanlar tanınan piyasa öncülüğünde kentsel dönüşüm projeleriyle birlikte gelişen inşaat sektörü; mülk sahiplerinin, müteahhitlerin ve yöneticilerin kazanç beklentilerini yükseltmiş, yasanın temel dayanağı olan deprem riski ranta teslim edilmiştir. Kentsel dönüşüm bu kanun ile bazı muafiyetler getirmekte, inşaat yapacakları bu muafiyetlerden yararlandırmak amaçlanmaktadır. Kentsel dönüşüm ilanları sonrasında mevcut planlarda yapılan değişikliklerle birlikte dönüşüm planlamada bir uygulama biçimi olmaktan çıkmış, aksine planlama üzerinde ciddi bir güce ulaşmıştır. Bu koşullarda riskli alan ilan edilen bölgelere bakıldığında pek çoğunun riskli değil, rantı yüksek alanlar olduğu, güvenli yerleşim alanlarını ifade eden rezerv yapı alanlarının da rantı düşük risk faktörü taşıyan alanlar olduğu görülmektedir. 2012 yılında Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı hazırlanmış. Ne yazık ki bu planda da afet riskli yapı sayısına yer verilmemiş. Ancak Bakanlar yıkılması gereken binalara ilişkin saylar vermeye devam etmiş. 24 Haziran 2018’de yapılan Türkiye genel seçimleri öncesinde 6 Haziran 2018 tarihinde İmar Barışı yürürlüğe girmiş. Yasayla imara aykırı, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı olan yapıların kayıt altına alınması ve bu yapılara yasallık kazandırılması amaçlanmış. Toplamda 7 milyon 85 bin 969 adet Yapı Kayıt Belgesi verilmiş, bunların 5 milyon 848 bin 927’si konut.  Malatya’da 22 bin 329 Adet Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmiş. Tüm bunlar olurken sayısız kere İmar Kanunu delik deşik edilmiş. 1985 tarihli İmar Kanunu’na getirilen geçici Madde 16 ile Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğuna bırakılmış. Yine ilgili kurumlar sorumluluğu vatandaşın omuzlarına yükleyerek kendileri gelecek felaketlerden sözüm ona aklamış.


BİRKAÇ MÜTEAHHİTİ HAPSE ATARAK BU BÜYÜK YIKIMIN VEBALİNDEN KURTULUNAMAZ!


Her türlü düzenleme siyasiler ve rantiye elinde bilimi, akılcılığı dışlarken, bu felaketten kim sorumlu? Adalet Bakanlığı Deprem Soruşturma Büroları kuruyor. Evet müteahhitler suçlu. Ancak asıl suçlu başta 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve uygulama esaslarını ranta göre hazırlayan ve uygulayanlar olmak üzere 1999 yılından beri hazırlıklı olmak adına hiçbir şey yapmayan hatta imara aykırı yapıların imar afları ile yasallaştırılmasına imkân tanıyan yasa yapıcılar ve uygulayıcılardır. Birkaç müteahhiti hapse atarak bu büyük yıkımın vebalinden kurtulunamaz. Bu kapsamda, deprem tehlikesi karşısında alınabilecek tek önlemin yapı düzeyinde güçlendirme olduğu düşüncesi, kentsel ortamda tekil yapı riskinden başka bir risk bulunmadığı varsayımını yapmakta, toplumsal sorumluluğu piyasaya bırakmakta ve kapsamlı planlama seçeneğini dışlamaktadır. Yasal düzenlemeler ile kent planlama pratiği ilkelerinden uzaklaştırılmıştır. Artık kentler imar planlarına göre değil, imar planları ranta göre şekillenmekte ve kentsel gelişimi takip etmektedir. Bu yaklaşım planlamayı ekonomik ve siyasi çıkarların uygulayıcısı haline getirmiştir.
Rant odaklı kentleşme, siyasiler, bürokratlar ve sermaye grupları ile birlikte meslek grupları ve toplum için yerleşik bir kültür haline gelmiştir. Artarak yaygınlaştırılan ‘cezasızlaştırma kültürü’, her suçu legalleştirmekte, unutturmaktadır. Bu tür insanlara iş bilir, iş bitirici vb. payeler verilmektedir. Böylece devlet sistemi içerisinde meslek gruplarınca içselleştirilmemiş denetim mekanizması, derin boşluklar yaratarak, her düzeyde fırsata dönüştürülmektedir.


DEPREM BÖLGESİNİN TAMAMI FAY HATTI ÜZERİNE KURULMUŞ!


Yapı üretiminin ilk aşaması imar planlarına göre belirlenmiş kararlara bağlıdır. İmara açılan alanların çoğunun fay hattı, yumuşak zemin üzerinde olması birincil sorunun imar planları ile onama süreçlerinde olduğunu göstermektedir. Deprem bölgesinin tamamı fay hattı üzerine kurulmuş, 13,5 milyon nüfus fay hattı üzerine yığılmıştır. Diğer bir sorun depreme uygun olmayan yapı üretimine ilişkindir. Yıkılan binaların büyük bölümü yerel yönetimlerin ruhsatlandırmasıyla inşa edilmiştir. İzin almadan inşa edilmiş imar aflarıyla yasallaşmış çok sayıda çürük yapı bulunmaktadır. İnşaat ruhsatı almış ancak inşaatı projesine göre tamamlayamamış ve iskan ruhsatı alamamış çok sayıda yapıda vatandaşlarımız ikamet etmektedir. Dönüşüme uğraması gereken konut sayısı 7 milyon olarak belirtilmektedir. 6306 sayılı yasa ile belirlenen riskli alanların bir kısmının riskli olmadığı ancak rant beklentisi yüksek alanlar olduğu görülmektedir. Pek çok riskli alan beklerken, boş alanlar, yeşillik alanlar, mezarlık alanları dahi afet riskli ilan edilmiştir. Peki neden depreme yatırımın maddi dönüşü yok? İstanbul Kanalı maliyeti: 20 milyar dolar, bu parayı katlayarak geri alısınız.
Kentsel Dönüşüm maliyeti: 6 milyon bina için 42 milyar dolar, maddi dönüşü yok ancak insanlık adına kazanımları var. EVET AFET KAÇINILMAZDIR ANCAK HAZIRLIKLI OLMAMAK İHMALDİR


BİZİ NELER BEKLİYOR?


Deprem Bölgesinde:

Kırılan fay yanal atımlı fay. Doğuya ve batıya kırılan yer rahatladı. Hatay’a doğru gerginlik arttı.
Doğu’da Erzincan ile Karlıova arsında Yedisu fayı kırılmamış bir parça olarak bekliyor, tetiklenebilir.
Hatay-Adıyaman hızla güçlendirilmeli. Salgın hastalıklar başlayacak. Su kaynakları kritik: Yeraltında oluşan çatlaklar suları kirletebilir. Böcekler, kemirgenler artacak. Travma sonrası psikolojik rahatsızlıklar oluşacak.

Diğer Bölgelerde:
İstanbul depremi kapıda, beklenen 7,5. Hasar Maraş’tan fazla olur.
Marmara Denizinin güneyi, Çanakkale ve Bursa riskli. Akdeniz’de Antalya ve Muğla bölgesindeki kıyı kesimleri riskli.


AFET YÖNETİMİ İLE DEPREM DİRENÇLİ KENTLER PLANLANMALIDIR!


Afet sonrası faaliyetlere yoğunlaşan Kriz Yönetimi ile yara sarma politikalarının ötesine geçecek, afet öncesi riskin en aza indirilmesine yönelik tedbirler ile afet sırasında yapılması gerekenleri ve afet sonrasını planlayan Afet Yönetim Sistemi hızla oluşturulmalıdır.
Afet Yönetim Sistemi:
Afet öncesi: Risk azaltımı, hazırlık.
Afet sonrası: Tepki, iyileşme.
Afet politikası, can ve mal varlığının kaybedilmesi olasılığını, afet öncesinde çok yönlü önlemlerle hafifletme çabaları ile bir özel planlama kapsam ve yöntemi içeren sakınım planlaması prensibine dayandırılmalıdır. Yerleşme ve yapılaşma kararları başlangıçtan itibaren olası afetlere göre planlanmalıdır. 20-30 yıllık bir zaman çerçevesinde arazi kullanımı ve gelişimine rehberlik edecek kapsamlı planlar hazırlanmalıdır. Planlar; arazi kullanım düzenlemesi, inşaat mevzuatı, güvenlik güçleri, riskli arazi parçalarının haritalandırılması ve bina envanteri içermelidir.

Yorumlar (0)