8 Aralık’ta Suriye’de gerçekleşen yönetim değişikliği sonrasında Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri dönmesine yönelik beklentiler arttı. Hatay-Yayladağı sınır kapısının da açıldığı ve hizmet vermeye başladığı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklandı. AB ülkelerinde ise Suriyelilerin sığınma ve iltica talepleriyle ilgili işlemler durduruldu. Mültecilik başvuruları kabul edilmemeye başlandı.


Avrupa ülkeleri Suriyelileri geri göndermeye hazırlanırken, Türkiye’deki tablo geri dönüşlerin beklendiği gibi olmayacağını gösteriyor. 2011’den bu yana Türkiye’de yaşayan, bulundukları il ve ilçelerde sosyal ve ekonomik düzenlerini kuran, şu ana kadar yaklaşık 1 milyon Suriyeli çocuğun kendi ülkelerini tanımaksızın Türkiye’de dünyaya geldiği göz önünde tutulduğunda kitlesel bir geri dönüş yaşanması güç görünüyor. İktidarın geri dönüşleri cazip ya da zorunlu hale getirmek için bir eylem planı hazırlaması, bu yönde hukuki altyapıyı oluşturarak ilk aşamada Suriyeli sığınmacılara tanınan ‘Geçici Koruma’ statüsünün kaldırılması gerekiyor. Ancak bu konudaki adımların atılmasının önünde de uluslararası hukuk, BM Kararları ve sözleşmelerden kaynaklanan güçlükler bulunuyor. İçişleri Bakanının ifade ettiği gibi 200 binden fazla Suriyeliye T.C. vatandaşlığı verildi. Bu vatandaşlıkların topluca iptali yönündeki talep ve görüşler gerçekle bağdaşmıyor ve hukuki açıdan zor görünüyor. İş dünyasından gelen açıklamalara bakıldığında; oda başkanları, işveren örgütleri asgari ücretin altında maaşlarla ucuz ve sosyal güvencesiz istihdam ettikleri Suriyelilerin geri gönderilmesinin yanlış olacağını savunuyorlar. Özellikle İstanbul başta olmak üzere Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Adana vb. illerde kendi işlerini kurup ekonomik düzenlerini oluşturan, gayrimenkul karşılığı vatandaşlık alan üst gelir grubundaki Suriyelilerin henüz ne yöne gideceği belli olmayan, her an yeni bir iç savaş yaşanması muhtemel bir ülkeye geri dönmelerini beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Suriyelilerin önemli bir bölümünün Türkiye’de kalıcı olacağını öngörmek yanlış olmaz.


Türkiye’de milyonlarca sığınmacının ortaya çıkarttığı demografik değişim tablosunun geleceğe dönük içerdiği riskler kaçınılmaz bir şekilde ortada dururken, asıl vahim olan Türkiye’den yurt dışına yönelik beyin göçünün Gün geçtikçe artmasıdır .


Suriye’de  HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani’nin geçmişte yaptığı gibi  Suriye’de Nusayri, Hristiyan ve diğer azınlıklara yer olmadığını açıkça belirttiği açıklamalar, bölgede yaşayan tüm halklar ve inançlar için derin bir kaygı ve endişe yaratmıştır. Bugün bu sözlerin yansıması, savaşın etkisiyle on binlerce insanın evlerini terk etmek zorunda kalmasıyla somutlaşmıştır. Özellikle Arap Alevileri, Kürtler,  Süryaniler, Rum-Ortodoks, Rum-Katolikler ve diğer halklar ciddi bir tehdit altındadır.Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) ülkede yaşayan Alevilere zulmettiklerine dair haberler kamuoyuna yansımamaktadır. On binlerce Alevi, can güvenliklerinin tehdit altında olmasından dolayı göç yollarına düştüğü; bu kaosta ABD, Kanada, İngiltere ve Türkiye, HTŞ'yi "terör örgütü" olarak tanırken !