Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biz 84 Milyonun vekiliyiz!

Hakların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Cezaevi Hak İhlallerini ve Gündemi TBMM’de düzenlediği basın toplantısında değerlendirdi.

Vekil Haberleri 26.08.2022, 10:53
Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biz 84 Milyonun vekiliyiz!

İşte Gergerlioğlu'nun o açıklamaları:

Yine yoğun hak ihlalleri başvuruları almış durumdayız!

Değerli basın mensupları, bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Yine her zaman olduğu gibi yoğun hak ihlalleri başvuruları almış durumdayız. Yurdun dört bir tarafından bu toprakların her farklı kimliğinden ve her farklı kesiminden başvurular aldık. Bunları millet adına burada seslendireceğiz bir milletvekili olarak görevimi yapmaya çalışıyorum, sonuna kadar da yapmaya çalışacağım çünkü millet bize bir emanet tevdi etmiş bunun da hakkını sonuna kadar vermemiz gerekiyor ve buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden milletin sesini yükseltmemiz gerekiyor.

Umarım konuşan bir Türkiye’yi hep birlikte oluştururuz, birbirimizin fikirlerine katılmayabiliriz ama bizim konuşmamız lazım. Kavga etmememiz lazım.

Değerli arkadaşlar hafta sonu yoğun bir şekilde katıldığım bir Youtube programı nedeniyle kamuoyunda tartışmalar yaşandı. Söylediklerim ile ilgili yoğun bir gündem oldu sosyal medyada. Mesele; Babala TV’de Sn. Oğuzhan Uğur’un programına katılıp partimizin muhalifi olan insanların sorularını cevapladık ve 7 saat sürdü program. Bundan da memnuniyet duydum, her zaman da bu tür toplantılara katılmayı isterim. Sn. Oğuzhan Uğur da ciddi bir iş yapıyor, oldukça insanların ilgisini çeken ve kamuoyunun da aydınlandığı bir iş çıkarıyor ve yoluna devam etsin diyorum. Umarım konuşan bir Türkiye’yi hep birlikte oluştururuz, birbirimizin fikirlerine katılmayabiliriz ama bizim konuşmamız lazım. Kavga etmememiz lazım, çatışmamamız lazım, insan olarak da bunun yolu konuşmaktan geçiyor, yerine göre en sert eleştirileri de dinlemek ve bunları anlaşılır bir şekilde anlatmak gerekiyor!

Milletin sorunlarını çözmeye ve devlet ve iktidarlar eliyle oluşan insan hakları sorunlarını çözmeye geldim.

Biz insan hakları savunuculuğu üzerinden siyasete girmiş bir kişiyiz, ben siyasete girdiğim anda Türkiye’de yeni tanışmış bir insan değilim, yıllardır Türkiye gerçeğini bilen, bu toprakların sorunlarını bilen bir insanım ve o yüzden siyasette de çözüm amaçlı oldum hep. İnsan hakları sorunları var. Ben siyasette buralara hikâye anlatmaya birileri ile itişip kakışmaya gelmedim! Bireylerin, milletin sorunlarını çözmeye ve devlet ve iktidarlar eliyle oluşan insan hakları sorunlarını çözmeye geldim. Hem ben hem partim bunu yapmaya çalışıyoruz!

Biz 84 Milyonun vekiliyiz!

Programda yoğun bir şekilde bana yaptığım faaliyetlerden ve Türkiye’deki insan hakları sorunları ile ilgili tartışmalar çerçevesinde sorular geldi ve biz de bunlara cevap verdik. 7 saat bıkmadan, usanmadan izleyicilerin sorunlarını cevapladım, yer yer oldukça sert ve hakarete varan sorular da vardı fakat biz iletişimi devam ettirmek, konuşmayı devam ettirmek istiyoruz ve hatta oradaki insanlara ve tüm kamuoyuna da bizi takip etmeye devam edin, bizim ile konuşmaya devam edin, sorunlarınızı kim olursanız olun isterseniz bize en uzak yerde olun sorunlarınızı bize oluşturduğumuz başvuru formları ile iletin elimizden geleni yaparız çünkü biz 84 Milyonun vekiliyiz diyoruz.

Türkiye’de sorunlar, çatışmalar, kavgalar çıkmıştır fakat bunun çözümü kolaydır, zor değildir!

Elimizden geldiği kadarıyla anlattık ve bu anlatımlar sırasında belki günlerce anlatmamız gereken hususların olduğunu tespit ettik, Türkiye’de yoğun insan hakları sorunları var, yaşam hakkı sorunları, düşünce ve din ve vicdan özgürlüğü, birinci, ikinci, üçüncü kuşak insan hakları sorunları var ve bunlar günlerce tartışılsa bitmez, herkesin mağdur olduğu, müzdarip olduğu hak ihlalleri var ve bunları hep birlikte çözebiliriz. Ağırlıklı olarak Kürt meselesi ile ilgili sorular geldi, partimizin de önem verdiği bir husus olarak ve benim de yıllarca altını kalın bir şekilde çizdiğim Kürt meselesi ile ilgili sorular geldi ve biz de cevapladık ama şunu net bir şekilde söyleyeyim; bazı hususlarda önemli önyargılar var ve bizim derdimiz bu önyargıların kırılarak konuşmaya devam edilmesini sağlamak. Şunu en başta söyleyelim; bir çatışmanın çıkması istenen bir hadise değildir, evet Türkiye’de bir çatışma vardır ve bu anayasal, yasal değişikliklerin yapılmaması nedeniyle bir neden olarak değil sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Çatışmayı ortaya çıkaran örgütlerin artık sahneden çekilmesi gerekir, silahsızlanma gerekir ve bir an evvel bizim Meclis’te bu konuları konuşmamız gerekir, bunu net bir şekilde söylediğimiz halde sürekli bize “Terör, örgüt ” gibi ithamlar yöneltildi ve maalesef ki üzüm yemenin çok önemli olduğunu öğrenmiş olduk! Benim derdim her zaman üzüm yemek bağcıyı dövmek değil, iletişimi devam ettirmek. Şunu söyleyelim; Türkiye’de sorunlar, çatışmalar, kavgalar çıkmıştır fakat bunun çözümü kolaydır, zor değildir! Bunu net bir şekilde söyleyelim ve eğer ki bu sorunlar nedeniyle birileri kalkıp bir örgüt kurmuş, çatışmaya girmiş, silahlanmışsa bu istenen bir şey değildir. Biz bu durumu anlattığımız zaman “Başkası da silahlanıp kendisine haksızlık yapıldığı zaman silahlanıp dağa çıkıyor mu kardeşim? Niye bu Kürtler çıktı?” diye soru geliyor, biz hiçbir zaman için silahı çatışmayı tasvip etmedik ve etmiyoruz da fakat ortadaki bir realiteyi, gerçekliği söylüyoruz. Bu gerçekliğin de hukuki bir zemin de bitmesi için de yapılması gerekenleri söylüyoruz. “Size bir haksızlık yapıldı silaha sarılın, devlete karşı çatışmaya girin.” Diyen mi var arkadaşlar? Böyle bir şey yok ama ortada birilerinin başlattığı bir çatışma var ve bizde diyoruz ki; bunun sonucuna değil nedenine yoğunlaşalım diyoruz! Çok net söylüyoruz.

Başörtüsü yasağı bitti ülke şeriat devleti mi oldu arkadaşlar? Kürt mesesi de çözülür hiçbir yer bölünmez.

Anayasal değişikliklerle vatandaşlığın dini, etnik, mezhebi herkesi kapsayan hakkaniyetli, adaletli ve eşitlik içeren bir vatandaşlık tanımına dönmesini Anayasa Madde 66’nın kaldırılmasını, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür gibi garip bir ifadenin Anayasa’dan çıkartılmasını ve her farklı kesimin kendisini özgür, adil, eşit olarak görmesi gerektiğini söylüyoruz. Tanımlanan Türklük tanımının herkesi kapsayan bir şemsiye mahiyeti taşımadığını, pratikte bir etnistenin diğer etnisteleri baskılaması şeklinde tezahür ettiğini ve bunu gidermenin yolunun da tüm diğer etnisiteleri kapsayan bir Türkiye’lik tanımı olduğunu, Türkiye sınırları içinde, Türkiyelileşerek sorunları çözebileceğimizi söyledik, söylüyoruz! Kürt’ün derdini Türk’ün anladığı, Türk’ün derdini Kürt’ün anladığı bir anlayıştır Türkiyelileşme! Bunun da altını çizelim. Çok net bir cümle söylüyorum. Partimizin Türkiyelileşme kavramı bu ülkede dini, etnik, siyasi, mezhebi tüm farklı kimliklerin birbirine anlayabildiği bir tartışma zemininin olduğu, hepimizin birbirini anlayabildiği bir kavramdır. Bunu da net olarak söyleyelim ve ayrıca anadilde eğitimin çok önemli olduğunu, kimsenin bunu önemsiz görmemesi gerektiğini, anadilde eğitim konusunda önemli bir eksiklik olduğunu, anayasal ve yasal değişikliklerin sağlanması ile bunun da mutlak surette halledilmesi gerektiğini, Türklerin, devletin “Bana ne kardeşim sen Kürtçe kullanma eğitimde, Türkçe eğitim kullan. Ne olacak?” demesinin doğru olmadığını, herkesin anadilindeki eğitim ile sokaktaki, evdeki, çarşıdaki, devlet dairesindeki insanlarla buluşmasında ki iletişimi en iyi bir şekilde devam ettirebileceğini söylüyoruz. Zaten bu ülkede çoğunlukla Kürtler bir şekilde Türkçe öğreniyor ve dertlerini Türkçe de anlatabiliyorlar fakat çoğunlukla Türkler Kürtçe bilmiyor! Niye Türkler Kürtçe öğrenme ihtiyacı hissetmiyor? Milyonlarca beraber yaşadıkları Kürtlerin de dilini öğrenseler, kardeşlik ortamı artsa kötü mü olur? Bunun için dillerin eğitimde ortak kullanımının bir zararı yok! Anadilde eğitimin aynı zamanda Türkçe’nin yanısıra Kürtçe de olması bence toplumuzda farklı dillerin de daha yakinen öğrenilmesi anlamında da bir adım olacaktır ve bu faydalıdır. Hiç kimsenin aklına anadildeki bir eğitimin bu ülkede bölünmeye yol açacağı korkusu gelmesin, biz anadildeki eğitim ihtiyacının birtakım zihinlerde “Aman efendim anadilde eğitim verirsek ülke bölünür. O yüzden bu hakkı baştan iptal edelim.” Şeklinde tezahür ettiğini görüyoruz, bunun da çok yanlış olduğunu görüyoruz. Çok net söylüyoruz; anadildeki eğitim Türkiye’yi bölmez aksine daha da bütünleştirir. Bakın çok önemli bir cümle ile bunu da söylemiş olayım. Hiçbir şekilde o bilinçaltlarındaki “Efendim bölünürüz, parçalanırız.” korkusu vuku bulmaz. Hak verilirse bir sıkıntı kalmaz. Buna herkesin hakkı için mücadele eden bir insan olarak şöyle bir örnek vereyim; bundan çokta uzak değil 10-15 yıl önce Türkiye’de başörtüsü sorunu vardı ve başörtüsü yasağına karşı yıllarca mücadele etmiş bir insan olarak yasakçılardan yıllarca şunu duydum hep: “Efendim başörtüsüne serbestliği tanırsak ülke şeriat devletine döner. Başımıza iş açılır. O yüzden bir yerde bunu durdurmalıyız, eğitimde ve istihdamda başörtüsü olmaz efendim. Kamusal alanda başörtüsü olmaz efendim.” Dediler yıllarca. Ne kadar anlamsız, saçma, hak çiğneyen bir anlayıştır, kaldırın şu yasağı dedik, yıllarca mücadele verdik. O zaman da ben başörtüsü için aynı zamanda mücadele ediyordum ve o zaman da hakaretlere uğruyordum. “Sizi vatan hainleri, teröristler, bölücüler.” Gibi neler neler söyleniyordu. Neden? Başörtüsü yasağına karşı mücadele ettik diyelim. Yasak bitti bir şekilde, ne oldu? Ülke şeriat devleti mi oldu arkadaşlar? Ülkenin başına bir iş mi geldi? Başörtülüler kalkıp başını açmayanlar üzerinde zorbalık mı yaptı veya ülkede bir iç çatışma mı çıktı? Başörtülüler başörtüsüzler birbirine mi girdi? Hiçbir şey olmadı. Herkes istediği gibi giyiniyor, istediğini takıyor, çıkarıyor. Ne var bunda? Biz aynı şeyi bakın Kürt meselesi için de söylüyoruz. Kürt meselesinde de anayasal hakkaniyete uygun değişikliklerin yapılması ve anadilinde eğitimin sağlanması bu ülkeyi bölmez! Bu ülkeyi bütünleştirir, bu ülkenin sorunlarını bitirir arkadaşlar! Kürt olmayabilirsiniz ama bir Türk olarak bu haksızlığa karşı durmalısınız dedik. Programda da dedik, burada da dedim, yıllardır da kendi varlığımla da bunu gösteriyorum. Lütfen bu anlayışlardan vazgeçin diyorum. Ben programda bu meseleyi uzun uzun anlattım ve anlatmaya da devam edeceğim, konuşmaya da devam edeceğiz. Kutuplaşmadan uzağız ama haksızlığa uğrayan kişilere karşı Türkiye toplumunun empati yapması gerektiğini söylüyoruz. Dün başörtüsü yasağında tüm topluma başörtülülere empati yapın dedik, dün Ermeni meselesinde haksızlığa uğrayan, tehcir edilen Ermenilere empati yapın dedik. KHK ile ihraç edilen hakkı yenen insanlara empati yapın dedik. Yine Kürt meselesinde hakkı yenen Kürtlere, Kürt kimliğine karşı Türkiye toplumuna empati yapın dedik. Biz bütün bu tartışmaları kutuplaşma için değil empatinin artması için yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Toplumun konuşması yolundaki çabaları da son derece değerli buluyorum ve bunun da devam etmesini diliyorum.

Hak ihlalleri çok yoğun. Ülkede anti demokratik hava maalesef bitmiyor! Hukuk devleti yok, polis devleti var. Kendisi gibi düşünmeyenleri cezalandıran bir zihniyet ile karşı karşıyayız.

Siyasetçileri serbest bırakın!

Bu genç kadınlar tutuklanmış. Neden? “Bizim gibi düşünmüyorsun, siz terör örgütü üyesisiniz.” denilerek bu kişiler tutuklanmışlar! 4 ESP (Ezilenlerin Sosyalist Partisi) ve Sosyalist Kadın Meclisi (SKM) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri Deniz Aktaş, Ebru Yiğit, Mert Unay ve Nurcan Güllübudak, tutuklanmışlar. Ülkemizde bu hep böyle arkadaşlar! “Benim gibi düşünmüyor musun? Tamam kardeşim sen teröristsin, seni ben rahat bir şekilde tutuklarım.” Deniliyor. Tutukluluk bir tedbirdir, yargılarsın, terörist olduğuna karar verirsen, gereken cezayı verirsin. Neden böyle tutuklayıp özgürlük gasp ediyorsun, hak gasp ediyorsun.

Başvurular geliyor. Bize Özlem Örmüş başvurmuş. Foça Devlet Hastanesi’nde 2015’ten beri İşçi veri giriş personeli olarak görev yapmaktaymış. Mutemetlik biriminde çalışan eşi ile beraber önemli usulsüzlükler yapıldığını iddia etmiş. Uzun uzun anlatmış, bazı personeller nöbet tutmadığı halde nöbet parası almış, kamunun malı olan hazineden usulsüz bir şekilde para alındığını iddia etmiş. Önemli iddiaları var. Peki sonrasında ne olmuş? Bu konular dile getirildikçe mutemet olan eşi görevden alınmış başka birime verilmiş, bu durum amir inisiyatifinde denilmiş, baskı yapılmış. “Eşim kamu zararı dedikçe beni özlük biriminden alıp poliklinik sekreterliğine verdiler. Daha da mobbingin artacağını düşünüyorum” Diyor. Kamunun ve Devletin görevlendirilen yöneticilerce usulsüz ve haksızca bilerek ve isteyerek zarara uğratıldığını iddia ediyor. Sonrasında hastaneye müfettişler geliyor ve evrakları doğru düzgün incelemeden ve kendisini dinlemeden “ Beni ve eşimi başka hastaneye sürdüler. Çocuğum var farklı ilçe zor olur.” dedim. “Bunu şikayet etmeden önce düşünseydin.” Demişler. Düşünün şikâyet edersiniz, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının şikâyet etme hakkı vardır, başka bir zarar vermediğiniz müddetçe şikayet dilekçesi verme hakkınız var. Dilekçe verdiği için sürülüyorsa bu da önemli bir ihlal. “Mart 15 den beri farklı hastanede çalışıyorum yaptığımın bedelini ödeyecekmişim. Ne yaptım suçum ne onu bilmiyorum. Suçum yokken tarafımıza yapılan bu haksız cezalandırmaların son bulması dileğiyle.” Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin Koca’ya sesleniyoruz. Foça Devlet Hastanesi’nde birtakım iddialar var, bunları doğru düzgün araştırın, usulsüzlükler varsa, usulsüzlükleri dile getiren bir kamu görevlisi eşi ile birlikte sürgüne gönderiyorsa bu çok sıkıntılı. Bu konuyu takip edeceğiz Sn. Fahrettin Koca bu kamu görevlisinin iddiaları doğruysa ve daha da mağdur edildiyse son derece sıkıntılı. Yazılı soru önergemizi de size ilettik, gereken diğer resmi işlemleri de yapacağız.

Evrensel gazetesine baskılar uygulanıyor! Evrensel gazetesinin Basın İlan Kurumu ilanları 2019 Eylül’den beri askıya alınmıştı ve şu anda iptal edildi! Neden? Birtakım gerekçeler ileri sürülmüş, “EMEK Partisi (EMEP) sizin gazeteleri toplu bir şekilde alınıyor. Son bayi niteliğine haiz olmadığı.” Denilmiş. Gazetenin birileri tarafından alınması o gazeteye ilan verilmemesinin gerekçesi olarak gösterilmiş. Ben bunu anlamıyorum, bunu tüm gazeteler için yapıyor musunuz? Gazetenin avukatları da bunu söylemiş. “Tamam bizim gazetemize ilginç bir uygulama yaptınız ama bunu tüm diğer iktidara yakın gazetelere yapıyor musunuz?” yok. Evrensel Gazetesi hak eksenli bir gazete ve işçi hakları ile ilgili çok önemli haberler yapar, bizim de haberlerimizi sık sık yapmıştır, oldukça hassas olduklarını görüyoruz bu noktada ve böyle hasmane bir tavırla karşılaşmışlar. Cezaevlerine giremiyor Evrensel Gazetesi. Ben de cezaevinde Evrensel Gazetesi talep etmiştim, “Hayır o gazete bu cezaevine giremiyor.” Demişlerdi. Yeni Asya talep ettim. “Hayır o gazete de buraya giremiyor. “demişlerdi. Dışarıda satılan herhangi bir illegal içerik içermeyen gazeteler bunlar. Niye cezaevine giremiyor? İşte birileri girmesin demiş! İktidarın işine gelmiyor ve şimdi de daha da belini kırmak için Basın İlan Kurumu hakları tamamen iptal edilmiş. İktidar eliyle özgür basın yok ediliyor ve medya arasında ayrımcılık yapılıyor. “Sen iktidara yakın mısın? Tamam sana bir sürü reklamlar, ihaler. Sen mi iktidarı eleştiriyorsun haksızlık yapıldığını söylüyorsun? Tamam Basın İlan Kurumu yetkin iptal edilmiştir.” Diye de bu iş böyle bitiyor. Kabul etmiyoruz! Evrensel Gazetesi demiş ki: “Okur dayanışması suç sayıldı.” Evrensel Gazetesi’nin özgür bir şekilde medya faaliyetini sürdürmesinin yanındayız! Evrensel Gazetesi özgür bir şekilde medya faaliyetini yapabilmelidir ve iktidar eliyle demokrasinin en önemli ögesi olan medya özgürlüğü kısıtlanmamalıdır.

Başvurular yoğun bir şekilde geldi. Kenan Yiğit Maltepe 2 No’lu Cezaevi’nde ve haksız bir şekilde cezaevinde yatmak zorunda olduğu bildirilerek adil bir yargılanma yapılmadığı yönünde yakınlarının bize başvurusu var. Çok ayrıntı verilmemiş ama ülkemizde yoğun bir şekilde rastlanan adil yargılanmama meselesi yüzünden cezaevinde olduğu iddia edilmiş.

Kenan Baş Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde bir gözünden katarakt ameliyatı olmuş. Diyor ki: “Yanlış operasyon sonucunda iki gözümü de kaybettim. Hukuki mücadele verdim, bu süreçte bana sahip çıkan olmadı ve sesimi size duyuruyorum.” Bu önemli bir husus, sanırım hastaneye de başvurular olmuştur, biz de Sağlık Bakanlığı’na buradan sesleniyoruz! Sayın Bakan Fahrettin Koca eğer ki bir kusur olmuşsa bu konunun dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini ve mağdur önünün kapatıldığını söylüyor. Bu konuda neler yapılmış? Bir koruma mı var? Bütün bunların aydınlatılması gerektiğini söylemiş oluyoruz!

Çorum L Tipi Cezaevi’nde Sami Geylan yaklaşık 2 aydır hastaneye götürülmediğini söylüyor. Kendisi ile telefonla konuşanlar bile Behçet Hastalığı’na yakalandığını anlıyorlar ve doktora gidemediği, dilekçelerin havada kaldığı yönünde şikayetler var lütfen Adalet Bakanlığı bu konu düzeltilsin.

Savaş Bayrakdar Diyarbakır D Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda 52 aydır cezaevinde defalarca Kırıkkale Keskin cezaevine nakil istiyor fakat sonuç alınamıyor. Neden nakil istiyor? Mahpusların nakil istekleri çoğunlukla mahpus yakınlarının uzak illere gitmek ile ilgili sıkıntılarından dolayı oluyor. Siz mahpusun naklini sağladığınızda aslında suçsuz günahsız insanların isteğini yerine getirmiş oluyorsunuz, mahpus gözünüzde suçludur, hasımdır ama mahpus yakınları burada mağdur oluyor çünkü açıkçası ha bir cezaevinde dört duvar arasında ha diğer cezaevinde dört duvar arasında kalmışsın, mahpus için önemli fark yoktur. Diyor ki: “Eşimin annesi kolon kanseri sürekli kemoterapi alıyor, görüşlere gidemiyor. İnsanları ailelerine yakın cezaevlerine neden vermiyorlar. Eşim de ameliyat olacak ön tanı olarak çift taraflı fıtık teşhisi var, hangi gün olacağı da belli değil.” Diyor. Savaş Bayrakdar’ın durumunu da Adalet Bakanlığı’na iletiyoruz. Bu naklin gerçekleşmesi çok zor mu? Bakın şahsın annesinin kanser hastalığı konusundaki büyük mağduriyetini giderme şansın var Adalet Bakanlığı.

“Afyon Dinar Kapalı Cezaevi’nde olan oğlum Mizgin Evirgen’in cezası bittiği halde 3 ay daha denetimli serbestliği vermeyerek cezaevinde tutmuşlar. Bunun için hepimiz büyük üzüntü içindeyiz, önemli bir haksızlığa uğruyor.” Yönünde bir başvuru var bize.

DİSKİ (Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi)’de çalışan tüm personel mağdur. “Diyarbakır’da işe başlarken asgari ücretin %100’ü maaş alıyordum, maaşlar düştü, son 2 sene enflasyon altında ezildik, 6 gün çalışıyoruz, yeterince aktif olmuyor sendika, bazı maaşlar da bayram mesaisi, hafta sonu mesaisi 5500 TL’nin içinde hesaplanmış.” bu konuda DİSKİ personelinin önemli bir mağduriyeti var! Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na da buradan hatırlatma yapıyoruz, bu iddialar ile ilgili kendilerine soracağız yazılı olarak.

Ali Haydar Ildız yaklaşık Bodrum S Tipi Cezaevi’nde tek kişilik hücrelerde arkadaşları ile beraber tutuluyormuş 4 aydır. S Tipi Cezaevi’nde demek ki tek kişi kalacak yerde çok kişi kalıyor, böyle bir sorun var.

Metin Erişmiş Sara hastası Van Cezaevi’nden Erzurum Dumlu 1 No’lu Cezaevi’ne nakledilmiş. Bu mahpus için dün Erzurum Cezaevi 2. Müdürü ile de görüştük, kendisine de ilettim, umarım düzelmiştir. Biz konuyu takip ediyoruz sayın müdür. Epilepsi hastası düşünün tek başına bir koğuşta kalıyor ve epilepsi nöbeti geçiriyor. Bir hekim olarak bilirim ben; epilepsi nöbeti son derece tehlikelidir, elinizi, kolunuzu, kafanızı sağa sola vurabilirsiniz çünkü kaslar korkunç derecede kasılmaktadır ve kendinize zarar verirsiniz çevredekiler buna önlem almadığı taktirde veyahut ağzınızdan salyalar akar, diliniz arkaya kaçabilir, dilinizi ısırıp kanatabilirsiniz, kanlar nefesinizi kesecek derecede boğazınıza akabilir, oldukça tehlikeli bir durumdur ama bu kişiyi kalkıp Van’dan Erzurum’a sürgün etmişler ve demişler ki: “Sen Van’da çok kişilik koğuşta kalırken Erzurum’da tek kişilik koğuşta kalma cezası verdik sana.” Demişler. Mahpusta orada nöbet geçirmiş, kafasını nöbet esnasında vurmuş, kafasını kırmış, bir sürü mağduriyet yaşamış halen daha ağır mağduriyet yaşayıp hayatını kaybedebilir. Biz bu mağduriyetin giderilmesi gerektiğini düşünüyoruz çünkü ortada hayati bir tehlike var umarım ki cezaevi müdürlüğü bu konuda bir adım atar ve bu sorun biter çünkü cezaevinde bu insanı tutmayın demiyoruz, bir şekilde bir cezalandırılmış cezaevinde ama hasta olarak bu kişinin tek başına epilepsi nöbeti tekrar geçirmesi önemli bir tehlikeyi gösteriyor bir hekim vekil olarak bunu tekrar söylüyorum.

Zerga Açar 01.01.1959 doğumlu yaklaşık 6 yıldır mahpus. Şu anda Kayseri Bünyan kadın kapalı ceza infaz kurumu’nda bulunmakta. Adil olmayan bir yargılama, birkaç fotoğraf ve iki tanıkla ömür boyu müebbet hapis cezasına çarptırılmış. İddia bu tam dosyayı bilmiyorum. Yargıtay’dan da bozma kararı gelmiş iddia demek ki boş değil “Fakat maddi gücümüz yetmediğinden avukat ilgilenemiyor davasıyla. Annemin ilk cezaevi Mardin’deydi oradan sürdüler Şanlıurfa Cezaevi’ne orada da çok muameleler görmüş. Şanlıurfa Cezaevi’ne girerken çıplak aramaya uğramış. Annenizi düşünün, yaşlı bir kadın çıplak aramaya uğramış. Çok hayasız bir arama şekli. Mahrem yerlerinizin birisi tarafından kontrol edilip bakıldığını düşünün. Son derece rencide edici bir durum ve nakil esnasında çok sorunlar yaşamış. Okuma yazması da olmayan bir teyze ve Yargıtay’da bozmasına rağmen hala cezaevinde, en azından tekrar bir mahkemeye kadar serbest bırakılabilirdi böyle bir kadın ama onu da serbest bırakılmamış, sürekli aşağılandığından bahsediyor, sağa sola başvurmuşlar ve bu konudaki mağduriyeti bize iletmiş kızı. Biz de buradan bakanlığa iletiyoruz.

“İsmim Ramazan Yurt. Ben Tarım Bakanlığı’nda uzman olarak çalışıyordum.” Veteriner hekimmiş ve ceza almış, hapse girmiş. Cezası bitmiş çıkmış. “Cezam bitti, dışarıda tekrar mesleğime devam edeyim.” Demiş, bir veteriner kliniği açayım demiş. “Yok sen veterinerlik yapamazsın, artık senin hayatını bitirdik. Yıllarca okuyup edindiğin veterinerliği yapamayacaksın.” Ne zararı var? “Bakacağım hayvanlar, köpekler, kediler. Onlara mı teröristlik yapacağım? Terörist diye beni içeriye attınız. Kediye, köpeğe mi teröristlik yapacağım. İşimi yapacağım.” Demiş. “Sen işini yapamazsın yasaktır.” Denilmiş ve şu anda bu kişi de diyor ki: “Beni yanında çalıştırabilecek bir veteriner hekim arıyorum. Bu konuda büyük bir mağduriyet yaşıyorum, mesleğimi yapamıyorum. Kalkıp kedi, köpekleri mi isyan ettireceğim!” ülke komik bir ülke gerçekten arkadaşlar! Bir veteriner hekimin kedileri, köpekleri muayene etmesinin ne zararı olabilir? Veteriner hekim de şaşırmış, “Kedileri köpekleri sanki isyan ettireceğim. Bize veterinerliği yasaklamışlar.”

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hukuk bölümüne yerleşen bir kardeşimiz de maddi sıkıntıları olduğundan bahsetmiş.

 

Birçok kişinin önemli bir başvurusu var ÖSYM’nin 2022 YKS Tercih yerleştirmelerinde sıralama ve puanımız tuttuğu halde açıköğretim fakülteleri dahil hiçbir yere yerleştirilemedik.” Diyor ek kontenjan isteyen kitle var. “Okuma hakkımız elimizden alınmasın.” Diyor gençler. Ek kontenjan tanıyın yetkililer. Bu konuda bir ek kontenjan açılma ihtiyacı var. “Benim gibi aynı durumda olan yerleştirilemeyen 1 milyon genç arkadaşım var ve tercih sürecine çok kısa bir süre kaldı.” Gençlerimizin okuma isteği varsa bu konuda bir ek kontenjan mümkünse tanınması konusunda yetkililerin gayret etmesi lazım çünkü bu gençler “Okumak istiyoruz bize yeterki bölüm açın.” Diyorlar, bu sese kulak vermek çok önemli.

Silopi Habur sınır kapısında Irak vatandaşlarına öncelik verilerek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ikinci sınıf muamelesi görüyormuş. Bize başvurdular, Irak tarafı ile ilgili bir mağduriyet görünüyor. “Silopi Habur Sınır Kapısı Irak vatandaşına öncelik hakkı veriliyor.” Böyle bir ayrımcılık var bunu da duyuruyoruz!

Tekirdağ KYK yurdunda kalan bir öğrenci. Geçen sene 4 kişi kalmışlar, şimdi kapasite 5-6 kişiye çıkmış odada, fiyatlar artmış. Kapasiteler arttırılmış ve buradan önemli bir mağduriyet yaşıyor bu insanlar. Hem fiyatlar hem kapasite artırımı nedeniyle öğrenciler sıkıntı yaşayacaklar. Yeni yurt binaları yapılması gerektiği apaçık ortada!

Burhaniye T Tipi Cezaevi’nde Bedirhan hapishaneye girdiğinde 6 aylıktı. Babahan Kaya, eşi Zinnet Kaya ve oğlu Bedirhan Kaya 5 Yaşında anne baba tutuklular ve annenin yanında da 5 yaşında bir çocuk var. Hala bu çocuk 6 aylıkken girmiş 5 yaşında ve bu çocuk Bedirhan dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmiyor, gözünü cezaevinde açmış, hayatı tanımış ve 5 yaşına kadar hala cezaevinde. Düşünün bir çocuk için inanılmaz bir psikolojik işkence aslında bu.  Çocuk büyüdüğü için annesine “Hadi anne artık çıkalım.” Diye söylüyormuş. Çocuğa nasıl laf anlatacaksın? 3 çocukları var. 2 çocuk da aileden uzakta kalıyor. Görüşe gidince annesi 45 dakika boyunca ağlıyor. Böyle büyük bir mağduriyet. Çocuklu anneler, anne baba tutukluluklar konusunda en azından babanın cezası bitene kadar annenin çocukları ile kalması şeklinde formüller düşünülmüştü fakat bunları iktidar yasalaştırmamıştı. Bir ceza almış olabilirsiniz o zamana kadar en azından anne babadan birisi beklerdi, bunu da zalimce yapmamışlardı maalesef!

Iğdır Devlet Hastanesi’nden başvuru var. Hemşire olarak çalışan bir kamu görevlisi, klimaların arızalı olduğunu söylüyor. Iğdır’da yazın hakikaten sıcaktır, ben de Iğdır’da bir sağlık ocağında çalıştım ve oldukça sıcak ortamlar olduğunu biliyorum ve klimaların çalışmaması da “Hasta ve çalışanlar için sağlık konusunda risk oluşturmaktadır.” Diyor çalışan. Birçok konuyu Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin Koca’ya ilettik, tekrar Sn. Bakana iletmiş olalım umarım bir çözüm bulunur.

Burada birtakım evraklar var ve darpa uğramış bir kişi var. Olay Muhammed Rıdvan Karagüzel: “Muş İl Emniyet Müdürü ve Müdür Yardımcıları tarafından hem darp edildim hem işkence gördüm.” Diyor. İçişleri Bakanlığı’nın bu konuya eğilmesi lazım. Bir düğün, düğün sonrası bir tartışmalar yaşanmış ve polis oldukça sert muameleler yapmış, küfürler etmiş, darp etmiş ve bu dayak görüntülenince polis herkesten telefonları alıp kayıtları silmiş, “Karakolda ters kelepçe yüzünden omzum yerinden çıktı ve geri yerine yerleştirildi. 2 saat senin cezan diyerek kelepçeyi çıkarmadılar hem omuz kapsülünde hem de bilekteki sinirlerimde hasar var.” Diyor bu insan. “Sosyal medyada bir video paylaştım 2 bin kişi paylaştı 70 bine yakın kişi gördü. Bu defa da beni suçlu göstermek için bir çaba içine girdiler.” ve güvenlik görevlilerinden şikayetçi bu kişi. Acı içinde kıvrandığını görüyoruz, belli ki başına bazı işler gelmiş ve bu konunun soruşturulması gerekiyor. Polis maalesef ki kendini çok güçlü hissediyor, ettiği küfürler yaptığı darpların yanına kalacağını düşünüyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olduğu bir bakanlıkta bunu düşünüyor çünkü bakanın kendisi polislerine diyor ki: “Uyuşturucu satıcılarının ayaklarına sıkın.” Diyor. Diyorsunuz ki: “Ne diyor bu adam?” “Ayaklarına sıkın.” Başka bir yerde “İşlem yapın daha sonra mahkeme kararı arkadan gelsin. Siz yapın işleminizi.” Gibi hukuk devletinde bir bakanın mümkün değil söyleyemeyeceği talimatları veriyor, olacak işler değil maalesef bunlar.


Bir başka müzisyen başvurusu var. “Fahri Yılmaz 12.08.2022 tarihinde Beyoğlu taksim meydanda müzik yapıyordum. Hukuksuz bir şekilde malzemelerime el koymak istediler, gitarımı kırdılar, amfimi alırken kendi elini kesmesi üzerine benden şikayetçi oldu. Şu an müzik yapamıyorum hem psikolojik durumlardan kaynaklı bende cihazlarıma el konuldu darp raporu aldım bu konuda izin belgeleri olmasına rağmen zabıtanın müzik aletlerimi yasaklamasından dolayı yaşadığım mağduriyet.” Bunu da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bildiriyoruz.  Beyoğlu’nda müzik yapma konusunda mağduriyetin giderilmesini istiyoruz çünkü birisine izin verilip diğerine izin mi verilmiyor? Bunları da bilmek gerekiyor.

Türkoğlu Cezaevi’nden yine bir şikayet. Türkoğlu 1 No’lu Cezaevi’nde C-15 koğuşunda ağır işkence ve kötü muamele iddiaları var. Bunların da bakanlıkça incelenmesi gerektiğini söylüyoruz, biz iddiaları gündeme getiriyoruz. Millet adına bunu yapıyoruz, iddiaların da incelenmesi gerektiğini söylüyoruz.

Bir vatandaş çocuğu Diyar Demiray hafriyat kamyonları tarafından ezilmiş ve ölmüş. “Özyurt A.Ş. Orhan Özyürt firma hiçbir şekilde bana sahip çıkmadı, yargı için bana hodri meydan dedi. “Bana yargıda bir şey yapamazsın.” Demiş patron! Oğlu ölen adam bundan şikayetçi, “Yargı yanlış karar verdi.” Diyor, yargıdan şikayetçi ve bu kişinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kasası olduğunu Sedat Peker tweet atarak iddia etmiş, bir de böyle bir yönü var, demek ki bu kişinin iktidarla ilişkileri iyi fakat olay konusunda mağdur haklı mı haksız mı çok kesin bir yargımız yok! Araştırılması gerektiğini söylüyoruz! Bu konuda önemli bir mağduriyet yaşamış Kenan Demiray bize başvurmuş, bu konunun da araştırılması ve adil bir yargılama yapılması gerektiğinin altını çiziyoruz.

Burhaniye Cezaevi’ne nakledilen İbrahim Şen’in eşi başvurmuş ve denetimli serbestlik zaten verilmemiş. “Eşimin suçlandığı seyler terör suçuyla alakalı olmayan namaz kıldırmak, kitap okumaktı. Bu da din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olan eşimin normal olarak yaptırabileceği uygulamalardı. Hem hasta hem de yaşı ilerlemiş tutukluluk hali son bulmuyor. Eşimin denetimli serbestlik ile tahliye olması gerekirken yatarı bittiği halde eziyet çektiriliyor.” Diyor!

Yine bir başka başvuru da; Sincan Cezaevi’nden eşinin denetimli serbestliğinin verilmemesi ile ve yemeklerin kötü çıkması ile ilgili şikayetler var. Kastamonu’dan Ankara’ya sürekli görüşlere giden bir mahpus eşi, çocukları kendisinin perişan olduğunu nakil talebinin yerine getirilmediğini söylüyor. Cezaevlerinde bu şikayetler yoğun bir şekilde var ve maalesef ki binlerce kişi bundan dolayı mağduriyet yaşıyor!

Metin Güven Yozgat 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde kalıyor, yatarı bitti tahliye edilmiyor. 30 Nisan’da koşullu salıverilmesi varmış.

İnsanlara çok yüksek karlar vaad eden şirketlerin mağdur ettiği kişiler var. Dolandırıcılar, “Efendim evini, arabanı sat. Burada çok büyük karlar var.” Diyorlar. Gidip insanlar oraya doğru dürüst araştırmadan paralarını yatırıyor ve dolandırıcılar paralarla birlikte sırra kadem basıyor. Bakın Oceans Enterprise isimli network ağına dahil edilmek suretiyle Smart Trade Coin isimli yazılıma bir sürü paralar aktarmışlar ve daha sonra bu kişiler ortadan kaybolmuş, kripto para yasası da olmaması nedeniyle büyük bir mağduriyet yaşamışlar zabit katibiymiş. “1 evimiz vardı onu alıp satmıştık ve hepsi gitti.” Diyor. 90 bin $ zararları olmuş. Çok ciddi bir miktar ve kandırılmışlar, bu kandırılmanın önünün açılmaması gerekiyordu. Böyle bir yasa olması lazımdı ve vatandaşları çok rahat kandıran dolandırıcıların önünün açılmaması gerekiyordu fakat yasa olmadığı için dolandırılmış vatandaş ortada, yasa yok, vatandaş mağdur durumda. Bunu ihmal eden, iktidarın önemli bir ihmali görünüyor burada.

Mahpus Erkan Benli’nin annesi bize başvurdu. Espiye Cezaevi’nde anne Kocaeli’de oturuyor, gidip gelmesi çok zor o yüzden nakil talepleri var, böyle binlerce talebi çok önemli bulduğumuz için burada aktarmak ve çözüm bulmak istiyoruz. Adalaet Bakanlığı yetkilileri bilsin “Uzak yer ve yaşlıyım, maddi manevi çok sıkıntılarım var, oğlum Giresun Espiye’den Kocaeli’ye gelsin, biz Kocaeli’den Giresun Espiye’ye gitmek çok zor.” Diyor bu yaşlı anne.

Murat Filizel Bursa H Tipi Kapalı Cezaevi’nde 1/10 indirim puanı 80 olması ve kimseye vermiyorlar. 1/10 diye infaz indirimi yapacağız dediler yani denetimli serbestliğinizden önce eğer ki yüksek puan almışsanız cezaevindeki hal hareketlerinizden o yatarınızın 1/10’u kadar erken bir sürede sizi tahliye edeceğiz diye bir yönetmelik çıktı ama bakın Türkiye burası işte, tam aziz Nesinlik bir ülke Türkiye bu 80 puanı alabilen tek bir mahpus çıkmadı! Adalet Bakanlığı’na da soruyoruz zaten uzun bir süre 1/10 infaz indirimini uygulamadılar, yürürlüğe koymadılar, yürürlüğe konduğu andan itibaren de bundan tek bir mahpus bile faydalanamadı! Peki böyle bir vaat ile niye kamuoyunu aldattınız? Niye mahpusları aldattınız? Niye Avrupa’yı aldattınız “Biz demokratikleşiyoruz 1/10 erken çıkış hakkı veriyoruz disiplinli mahpuslara.” Diye! Bir tane mahpusa 1/10 infaz indirimi verdik de Bekir Bozdağ yüz binlerce mahpus var, hepsi mi alamıyor! Biz bu işi araştırdığımızda 80 puanın alınamayacak bir puan olduğunu görüyoruz çünkü bazı etkinlikler yapılmıyor ve yapılmadığı halde oradan eksi puan veriliyor, bunu da biliyoruz Sayın Bakan biz işleri biliyoruz. Bütün bunlara rağmen bu 1/10 varmış gibi hareket ediliyor, bu puanın en azından düşürülmesi lazım! Bakın birisi 74 puan almış, Uludağ Hukuk kazanmış ama sınavları cezaevinde yapmıyor, düşünün hem böyle mağdur oluyorsunuz çıkamıyorsunuz hem bir okul kazanmışsınız cezaevinde olduğu için mağduriyet yaşıyorsunuz. Bunlar mağduriyet üstüne mağduriyet bakanlığın bunları düzeltmesi lazım!

Bakırköy Kadın Cezaevi’nde C-10 koğuşunda 27 aydır yatmakta olan Şahide Özcan’ın babası başvurmuş. Ceza almış ve karı kocanın çocuğu olmuyormuş, tüp bebek denemesi yapmaları gerekiyormuş. 4 yıl daha yatarı var, çıktıktan sonra artık kadının durumundan dolayı yaşı ilerleyeceğinden dolayı çocuk olması ihtimali tamamen sıfır olacak. Bu yüzden bu konuya çözüm isteniyor. Cezaevinde bu konu oldukça zor oluyor demek ki ve cezaevinden çıkamayacaksa en azından cezaevinde bunun yapılmasının önü açılmalı, belli ki bazı işler yokuşa sürülüyor, cezaevinde en azından bu imkanın sağlanması yönünde bir çalışma yapılması lazım. 38 yaşındaymış şu anda Şahide Özcan, 4 yıl sonrasında çocuğunun olması hem sağlık açısından çok doğru değil bu aralar en azından gecikmiş de olsa çocuğunun olması için son şanslarını kullanıyor. Bu şansın Adalet Bakanlığı tarafından tanınması lazım, bir evlilikteki çocuk isteğinin göz ardı edilmemesi gerekiyor!

“Toprak Mahsülleri Ofisinde taşeronda çalışıyorum. Bu son gelen ara zamdan bize yansıtılmadı. 145 TL asgari ücretin altında bir ücret veriliyor, 145 TL yevmiyeye tabi tutulmuşuz günlük.” Aldığı ücretin asgari ücretin altında bir miktar oluşturduğunu söylüyor. Toprak Mahsulleri Ofisi’ne de hatırlatıyoruz, böyle mi çalıştırıyorsunuz? Taşeronda böyle mi çalıştırılıyor Sn. Toprak Mahsülleri Ofisi yetkilileri size de buradan sormak istiyorum.

Türkiye genelinde Hastane Bilgi İşlem birimlerinde çalışan bilgi işlemciler bize başvurmuş. Taşeron yasasından muaf tutulmuşlar ve mağduriyetlerini bildirdikleri halde 4 yılı aşkın bir süre geçmiş. “Sizden ricamız ise bizlere destek olmanız.” Taşeron yasasından muaf tutulmasından dolayı mağduriyetler yaşıyorlar. “Hastanelerde yapılan yazılım ihalelerinin maliyetinin bizim maaşlardan fazla olması. Hastanenin namahremi sayılan tüm hastalarının bilgilerinin bulunduğu serverlarına bakan, kameralarına web sitesine ve aklınıza gelebilecek elektrik dışındaki bütün sistemlerine bakan biz bilgi işlemciler taşeron yasasından muaf tutulduk.” Böyle olmaz diyorlar!

Uzun süredir gündeme getiriyor Murat Oğraş, katledildiğini iddia ettiği Burak Oğraş’ın babası. 2011 yılında okulu tarafından zorunlu staj yapması için 5 aylığına gönderilmiş Antalya’da bir otele. Fettah Tamince’ye ait RİXOS Otelde stajının bitimine 15 gün kala babasının iddiasına göre katledilmiş ve fail-i meçhul kalmış bu konu! Önemli bir iddia, baba uzun bir adalet mücadelesi veriyor, yıllardır bu konuyu gündem ediyor, 2011’den 2022’ye kadar sürekli bu konuyu gündem etti ve bize evraklarını da göndermiş, bu evrakları incelediğimiz zaman bu konu takibinde önemli sıkıntılar olduğunu görüyoruz. İfadeler alınmış, insanlar bırakılmış, tekrar alınmış, bırakılmış gibi böyle bunu birçok kamu görevlisi de ulusal kriminal bürodan bir yazı geldiğini söylüyor ve bu konuda ailenin yargı makamlarında mağdur edildiği yönünde bir iddia var ortada. Burak Oğraş bu delikanlı maalesef 2011 yılında hayatını kaybetti, şüpheli bir ölüm ve babası Murat Oğraş her yere başvurmuş. Takipsizlik verilmiş, beraber çalıştıkları 4 kişiden bahsediliyor. 2014’te onlara hiçbir çelişkiyi sormadan takipsizlik verilmiş. Şüphelilerden biri Ağustos 2020’de tutuklanma talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edilmiş, baş şüpheli diye ettiği Fedayi Pusta’nın adli kontrol ile serbest kalmış ve ardından bu noktadaki mağduriyetler devam etmiş, adli bir işlem yapılmamış ve bu noktada diğer haberlere de baktığımız zaman bu noktada diğer haberlere de baktığımız zaman; Rixos Otel’den bir açıklama olduğunu görüyoruz. Rixos Otel de bu merhumun otelin personel lojmanı olarak tahsis edilen yerinde vefat ettiği, otelin bu konudan herhangi bir mesuliyetinin olmadığı yönünde bir açıklama yapmış! Biz hem iddiayı hem de açıklamayı da burada gündem ediyoruz ve “Bu soruşturmanın yürümemesinin bizimle bir alakası yoktur.” Diye bir açıklama yapmış, cevap hakkı gereğince bunu inceledik, böyle de bir iddia var fakat 2011’den beri bu soruşturmaların doğru düzgün yürümediği, yargı mensuplarının birtakım etkiler altında kaldığını, o dönem cemaat olarak nitelenen şimdi FETÖ olarak nitelenen yapının bu yargılamayı durdurduğu yönünde iddiaları var Murat Oğraş’ın ve bu iddiaların ciddi şekilde araştırılması gerekiyor. Biz de bunu tekrar gündeme getiriyoruz ve soruyoruz! Burada bir baba bir adalet mücadelesi veriyor ve adalete ulaşamadığını, ayrıntılı bir şekilde iddia ediyor ve bunun peşinde olduğunu söylüyor, biz de evrakları incelediğimizde ortada bir şüpheli ölümün olduğunu babanın ifadesi ile cinayet fakat kimsenin tutuklanmadığını, doğru düzgün bir soruşturma sürecinin yaşanmadığını görüyoruz! Baba, adaletin sağlanmadığı yönünde çok önemli iddialar ile konuyu gündeme getirmemizi istedi, biz de Burak Oğraş’ın uğradığı bu mağduriyet ve babasının yaşadığı acıyı tekrar burada gündeme getirmiş oluyoruz!

“2017 yılında yaklaşık 100 küsür Türk vatandaşı Katar Doha’ya Katar Savunma Bakanlığına 5 yıllık kontrat imzalayarak aşçı olarak geldik.” diyorlar. Aradan 2 yıl geçti işten çıkartılmışlar ve bu vatandaşlar oraya borçlu gitmiş, orada bankalardan kredi almışlar borçları ödeyememişler, Zamanın döviz kuru ve şartları daha da zorlaştırdı, ülkeden de çıkamıyorlarmış, borçları da var. “ Ne yapacağımızı bilemiyoruz burada mahsur kaldık. Burada cehennem hayatı yaşıyoruz. Dışarı çıktığımızda yakalanıyoruz, bizim hakkımızı kimse aramıyor mu?” Dışişleri Bakanlığı bu vatandaşların mağduriyeti noktasında devreye girmek gerekiyor. “Psikolojimiz iyi değil birçok kişi intihar etmeyi düşünüyoruz.” Diyor, buradan Dışişleri Bakanlığı’na çağrı yapıyoruz. 100 küsür Türk vatandaşı Katar Doha’da mahsur durumda buna bir çözüm bulmak gerektiği apaçık ortada.

Osmangazi Köprüsü’nün şu anda geldiği noktada bakın artık tam bir zarar! Devlet yüklenici firmalara tam 1 milyar 275 milyon dolar ödemiş. Köprünün toplam maliyeti 1 milyar 418 milyon dolarmış. Patronu kazandıran bir köprü yapıyorsunuz ve sonra da “Köprüler yaptık, hanlar, hamamlar yaptık.” Diye reklam yapıyorsunuz kendinize! Sonuçta o köprüyü yapan patronun cebine tonlarca paranın girdiğini ve bu giden paraların aslında köprünün yapımında kullandığı taktirde kamunun zararının önleneceğinin açık olduğunu görüyoruz ama burada müteahhitlerle anlaşmalar, Allah bilir yüzdesi kaç oluyorsa, birilerine kesintiler yapıldığı apaçık ortada ve bütün bu skandal ihaleler ve sonrasında oluşan zararlara rağmen iktidar bu adımlarından ihaleci rantçı mantığından vazgeçmiyor!

Diyarbakır Cezaevi’nde bulunan tutuklu gazeteciler, son 3 günde su kesintilerinin yoğun bir şekilde yaşandığını, mektuplar için de engeller çıkarıldığını söylemişler. 16 gazeteci cezaevinde, çeşitli gerekçeler “Arıza var, depo temizleniyor.” Gerekçesi ile hem haksız ve adil olmayan yargılamalarla cezaevine atıyorsunuz hem de cezaevinde sularını kesiyorsunuz! Bu ne iştir Adalet Bakanlığı? Medya özgürlüğünü bitirmek için bu kadar büyük bir gayret içinde misin diye soruyorum Sn. Bekir Bozdağ’a?

Son zamanlarda yoğun bir şekilde konserler yasaklanıyor, Valilikler kafalarından konserleri yasaklıyor bu da hak ihlalleri açısından son derece üzücü, kötü bir tablonun ortaya çıkmasına yol açıyor! Mersin Valiliği 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında Mersin İHD’nin yapacağı konseri yasaklamış. Pınar Aydınlar ve Dodan Özer katılacaktı, bu da hemen bir tehlike görülmüş! Müziği tehlike olarak gören bir iktidar ile karşı karşıyayız! Şenliği tehlike olarak gören bir iktidar ile karşı karşıyayız!

Orhan Azman bekçiler tarafından bir şekilde gözaltına alınmış, bir tartışma sonrası Selendi İlçe Jandarma Karakolu’na gönderilmiş ve burada intihar ettiği söyleniyor gencecik bu insan! İntihar mı etti başına başka bir iş mi geldi o da belli değil! Otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu’na gönderilmiş, bir soruşturma var ne oldu ne bitti polisten ağır bir hakaret ve darp mı gördü, kamera görüntüleri ve soruşturmanın adil bir şekilde yürümesini talep ediyoruz!

Biz burada mağduriyetleri boşuna gündem etmiyoruz! Gündem ettiğimiz mağduriyetleri bir yerlerde yankılandığını da biliyoruz! Burada var olan medya mensupları defalarca, aylarca bir 4. Evre kanser hastası hasta mahpusun durumunu gündem ettiğimi bilirler! Antalya Cezaevi’nde Ahmet Zeki Özkan sonunda defalarca başvurdu, adli tıp kurumundan infaz erteleme alabildi ve eşi ile buluşabildi. Şu anda özgür! Düşünün birinci başvurusunda tahliye edilmesi gereken bir hasta mahpus aylarca başvuru üstüne başvuru ve 4. Başvurusunda ancak tahliye edildi, bu kadar tahliye etmemek için 40 takla atan bir adli tıp kurumu gerçeği ile karşı karşıyayız ve bu büyük bir vebaldir, suçtur, bu kadar insanlara zulmetmeyin diyoruz ama yine de en azından hayattayken cezaevinden çıktı, umarım ki önemli bir tedavi gecikmesi olmamıştır, ailesi ile kızı ile beraber Yasemin ve Merve hanımla mutlu bir hayat diliyorum!

Beyza Yıldırım iki çocuklu bir anne, mahpus bir kadın bize bir mektup yollamış, diyor ki: “Eşimle uğradığımız zulümden dolayı zifiri karanlıkta umuda yolculuğa çıktık. Geçemedik. Ayrılmayalım diye çıktığımız yolda darmadağınık olduk. Zulüm üstüne zulüm yaşıyorum. Şeker hastasıyım. Burada yüzümüzde gözümüzde hep bir hüzün var." Diyor.

Bir başka mektup Abdullah Karahan Keskin Cezaevi’nden göndermiş. Duygulu bir mektup. "4 ay eğitimli hiç rütbesi olmayan, müebbet alan askeri öğrenciyim.” Darbeci ilan edilip müebbet almış. “Mahpusken ölen Bilal Gülfidan arkadaşımın şiiri göndereyim.” Ben o şiiri buradan okuyayım.” Merhum Bilal Gülfidan demişki: "Yüksekçe duvarlar küçücük bir gökyüzü Sanki hep aynı bulutlar kuşlar aynı sürü Kader kısmet nasip ne dersen de Avlu görmemiştir bu kadar masum yüzü." Diyerek o cezaevini tarif etmiş ve yaşadığı hüznü anlatmış!

Şiyar Yıldırım, Eskişehir Cezaevi’nden gönderdiği mektupta bize diyor ki: “Eskişehir H Tipi Cezaevi'ne girerken çıplak aramaya uğradım. Onur kırıcı olduğunu belirtmeme rağmen elbiselerim parçalanarak çıkartıldı, darp edildim. Kahrolsun işkence dedim.” Görevliler kendisine demiş ki: “Bu daha işkence değil sen işkence görmemişsin.” demiş. Cezaevlerinin hali bu!

Biz şu hali gündem etmiştik! Bir iş kazası geçirmiş, Nurettin Ataç ile ilgili başvuruyu görmezden gelmiş İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu. Bu inşaatta kanunsuz işler yapılıyor’ iddialarını ve iş kazasını görmezden gelmesini de burada kınıyorum!

Burada soru önergelerimiz var. Başiskele Doğantepe Mahallesi’nde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin ihale ile yapımını Metafor isimli taşeron firmaya verdiği zehirli atık deposunun yapıldığı alan halkı ve doğal yaşamı tehdit ediyor. Biz bununla ilgili İçişleri Bakanlığı’na belediyeyi sorgulaması için bir soru önergesi verdik! Başiskele Doğantepe Mahallesi’nde yaşanıyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ni buradan tekrar uyarıyoruz bununla ilgili takibimiz var, haberleri olsun, yanlış işler yapmasınlar!

Biz bu hak ihlalleri ile ilgili Youtube programına katıldığımızda bize birçok kişi, birçok hak ihlali gündeme geldi ama yoğun bir şekilde Kürt meselesi tartışılınca birçok kişi; “Kürtler ne haksızlığa uğradı ki?” “Kürtler ne istiyor?” “Kürtlerin uğradığı mağduriyette neymiş?” Gibi sorular sordular ve bunun üzerine inanın ki bize yüzlerce insan uğradığı mağduriyetleri gönderdi, daha çok Kürt vatandaşlar, kimi Türk vatandaşlar da gönderdi, Kürtlerin uğradığı mağduriyetleri gördük ve buna içimiz acıdı diyerek birçok ileti gönderdiler, “Haklısın hocam programda söylediklerin çok doğru diyerek bize yaşadıklarını anlattı, biz de “Bunlar Yaşandı” başlığı ile birçok sosyal medya paylaşımları yaparak, milletin sesi olduk!

Yüzlerce gelen başvurudan bir tanesini okuyayım. “Sayın Gergerlioğlu. Ben 15 yaşında bir Kürt çocuğuyum. Doğduğumdan beri batıda yaşamış biri olarak okullarda ne zaman Diyarbakırlı olduğumu söylediğimde her zaman "Terörist misin?" gibi ve her zaman iğrenilerek bakıldım. Bu yüzden artık memleketimi söyleyemez duruma geldim. Okul idaresine söylediğim zamanlarda ise sadece sınıftakilere uyarı verilir ve yine devam ederlerdi. Batı okullarında çok sert bir şekilde ırkçılık yapılmakta. Batıda yaşayan çoğu Kürt kardeşimin de bunları yaşadığına ne yazık ki eminim. Oğuzhan abi ile yaptığınız programa katılan kişiler siz ne kadar ayrımcılık var deseniz de katılmadı. Ama maalesef daha 15 yaşında olan bir çocuk olarak ben ırkçılık yüzünden korkup okula bile gitmedim günlerce. Lütfen bizim de sesimizi duyun, çok teşekkür ediyorum.” Demiş bu 15 yaşındaki kardeşimiz!

Kuzzat Altay yaptığı paylaşımda programda gündeme getirdiğim AK Parti ve MHP’li yetkililerin Çin ile 50 Milyar $’lık anlaşma yaparak Çin’deki Uygurlar’a yönelik zulmü görmezden gelme konusunda benim yaptığım faaliyetleri gündeme getirerek “Her zaman HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu yanımızda bulduk.” Demesini de önemli buluyorum ve buradan bu meselenin hamasetini yapan AK Parti ve MHP’li idarecilere, yöneticilere ve vekillere buradan tekrar hatırlatıyorum, işte o kadar hamasetini yaptığınız meselenin gerçek anlamda sözcüsü biziz, ben bu konuda yoğun bir gayret sarf ettim ve umurunda olmayan AKP ve MHP’lilere Uygurlu Kuzzat Altay gerekeni söylemiş! “Birileri demiş "Çin'in önüne yatarak bizim yaşadıklarımıza  ses çıkarmazken, Sn.Gergerlioğlu her fırsatta sesimizi duyurdu ve Uygurlara yapılan soykırımı haykırdı.” Teşekkür etmiş, sağ olsun kendisi de.

Birçok hikaye gelmiş, hepsini aktaramıyorum, onları sosyal medyama bakanlar göreceklerdir! Yüzlerce gelen başvuruyu değerlendiriyoruz.

Hak, Adalet ve Vicdan eksenli bir çağrı yapıyorum topluma. Hak, Adalet ve Vicdan eksenli yaptığımız çalışmalara destek verin ve toplumda dini, etnik, siyasi, mezhebi gruplaşmalar, kümeleşmelerden önce her farklı kimliğin bir arada olup konuşabildiği zeminleri oluşturalım diyorum değerli arkadaşlar!

Kürtçe mizah dergisi Golik yeniden yayında onu da duyurmuş olalım. Bize son sayısını gönderdiler ve bundan da memnuniyet duyduk, güzel bir çalışma olmuş!

Geçtiğimiz günlerde Gaziantep ve Mardin’de trafik kazaları oldu. Trafik kontrollerinin, tırların gerekli denetimlerinin yapılmaması kaynaklı sanırım bu korkunç cinayet gibi trafik kazaları oldu buradan da gereken kontrollerin, fren kontrollerinin yapılmadığı ortaya çıkıyor ve mutlak surette bir soruşturma ile bu konuda ihmali olanların sorgulanması ve cezalandırılması gerektiği ortaya çıkıyor!

Biz her hafta söylediğimiz mutat hak ihlalleri çünkü bunlar çok önemli ve unutulmaması gerektiği için her hafta basın toplantımızın sonunda bunlara değiniyoruz. Bu kişi Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürüldü ve onunla ilgili dosya Türkiye’de görülürken aniden yapılan bir anlaşma sonrası Suudi Arabistan’a verildi, korkunç bir olay biz bunu kabul etmedik etmeyeceğiz.

Osman Kavala çok değerli bir sivil toplum aktivisti ve kendisi maalesef uzun süredir zulmen tutuklu! Uğradığı zalimce cezaları kesinlikle kabul etmiyor ve bir an evvel bunların üst yargı kurumlarında bozulması gerektiğini söylüyoruz!

Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım açlık grevindeler, şu anda Gökhan Yıldırım Tekirdağ Şehir Hastanesi’ne kaldırıldı ve Tekirdağ Şehir Hastanesi’ne kişinin sağlık durumu ile ilgili sormak için yaptığımız başvurular, telefonla görüşme istekleri birtakım gerekçeler ileri sürülerek engelleniyor, yapılmıyor! Telefonlardan kaçıyor hastane yönetimi, Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin Koca bu ne iştir? Bir milletvekili şehir hastanesi başhekimini arıyor ve başhekim çeşitli gerekçeler ileri sürerek bu görüşmeden kaçıyor! Gökhan Yıldırım’ın sağlık durumu oldukça sıkıntılı bir an evvel bu konuda bir açıklama yapılması gerekiyor, kendisinin aslında infaz erteleme alması gerekirken adli tıp kurumu mahpus olarak hastanede kalması gerektiğine dair bir rapor verdi fakat bu da uygulanmak istenmiyor, Tekirdağ’dan Menemen R Tipi Cezaevi’ne gönderilmek isteniyor, burada bir kriz var, bu krizi bir an evvel çözmek gerekiyor ve en başta da Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın uğradıkları hak ihlalleri bitirilmeli ki bu açlık grevleri bitsin diyoruz! Biz açlık grevlerinin yanında olmadığımızı söylüyoruz ancak bir an evvel de bu mağduriyetler bitmeli!

İleri Kızılaltun da protestolarından sonra ölüm orucuna başlamış bir mahpus onunda buradan çığlığını duyurmuş olalım.

Her hafta duyurduğumuz Şerif Mesutoğlu mahpus, onun da sesini duyuralım! Anayasa Mahkemesi de onadı artık AİHM’e gidiyor dava ama katili olmadığı bir cinayet olayının mağduru olarak maalesef ki inanılmaz bir yargı trajedisi olarak onun çilesi devam ediyor ve gerçek katiller de ortaya çıkmıyor! Sn. Haydar Safitürk ile de görüştüm; gerçek katillerin çok başka kişiler olduğunu ve önemli bir gizleme yapıldığını söylüyor ama bir taraftan da belli ki; Şerif Mesutoğlu’nun da bu işle alakası yok! İnanılmaz olayların olduğu bir Türkiye’de böyle bir mağduriyet olayı ve her hafta bunu gündem ediyoruz.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı’nın zulmen tutukluluğu devam ediyor, kabul etmiyoruz, bir an evvel bu hukuksuzluğun bitmesi gerektiğini söylüyoruz!

Büyük bir inanç, kararlılık, azimle adalet nöbetini tutan, eşi ve iki çocuğunun hakkını arayan bir anne Emine Şenyaşar Urfa Adliyesi’nin önünde direnişine, nöbetine devam ediyor! Allah yardımcısı olsun her zaman onun yanındayız ve desteklerimizi bildiriyoruz!

Yusuf Bilge Tunç 3 yılı aştı, korkunç bir şekilde, inanılmaz bir ihlalle kaçırıldı ve ortada yok! Ölüsü, dirisi yok ortada ve maalesef ki hiçbir açıklama da yapılmıyor! Bu olayın peşini bırakmayacağımızı defalarca söyledik, söylemeye devam edeceğiz.

Bir başka kayıp; Gülistan Doku Dersim’de kayboldu halen hakkında hiçbir doğru düzgün açıklama yok! Ailesi perişan, biz bu ihlalin de peşini bırakmayacağız ve sonuna kadar duyurmaya devam edeceğiz.

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril’in cesedi bulundu, kaçırılmışlardı ancak Hürmüz Diril’in cesedi bulunmadı, ne olduğunu hiç bilmiyoruz ama biz bu ihlali burada anmaya ve bakanlığı tüm bu kaçırılmalar konusunda İçişleri Bakanlığı’nı göreve davet etmeye devam edeceğiz.

Yorumlar (0)