Gazete Kritik Siyaset İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu'ndan Bahçeli'ye sert yanıt: İmralı'ya gitmek ihanet!

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu'ndan Bahçeli'ye sert yanıt: İmralı'ya gitmek ihanet!

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM Grup toplantısındaki konuşmasına, Irak'takiseçimlerde seçilen Türkmen Cephesimilletvekillerini tebrik ederek başladı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Üç arkadaşımla İmralı'ya ben giderim" açıklamasını tepki göstererek, "Unutma senin sadece adın Devlet. Sen devlet değilsin... Madem alayınız bu yolda bir nefer, her biriniz artık Kandil, her biriniz artık İmralı'sınız. Alayınıza uğurlar olsun. Anlayamadım bu ısrarı? İmralı’ya gidecekmiş… Millete ihanet edenin ayağına gidip hayaller kuracağına, milletin yanına git de gerçekleri gör. İmralı’ya gidip cani başıyla hasbihal edeceğine, genel merkezinin karşısında bir pazar yeri var git de milletin halini hatırını sor" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM Grup toplantısındaki konuşmasına, Irak'taki seçimlerde seçilen Türkmen Cephesi milletvekillerini tebrik ederek başladı. Dervişoğlu şunları kaydetti: 

"Devlet liyakatsizlikle, kurumlar yolsuzlukla, kaynaklar yağmayla, ekonomi, yönetilen krizle tarumar ediliyor. Sosyal hayat suçla sindiriliyor. Milli kimliğimiz çiğnenerek terbiye ediliyor. Siyaset de yargıyla dizayn ediliyor. Şüphesiz, bunu ilk defa yaşamıyoruz. Ancak bu ülkede siyaset yapmak, ilk defa böylesine marjinalleştiriliyor. Artık, muhalefet etmek bile, örgütlü suç sayılabiliyor. Türk milleti adına iddianame düzenlemekle görevli makamlar, iktidarın propaganda aygıtı gibi davranıp, iddianameleri de iletişim başkanlığı açıklaması gibi hazırlıyor. 2024 yerel seçimleri şüphesiz bir milat oldu. İktidar, kendini sorgulamak yerine, işine gelmeyen her siyasi partiyi, aktörü veya fikri terörize etti, çamura buladı. Biriken sorunlar, tepeydi artık dağ oldu, kayyım, rejimin ta kendisi, Türkiye de her alanda tarumar oldu. Siyaseti Silivri ve İmralı arasına kapatanlar ise, Türk Milletinin hiçbir sorunuyla artık ilgilenmediğinin ispatı oldu. 

"Öcalan canisine verdiğiniz hiçbir paye, onun bebek katili sıfatını ortadan kaldıramayacak"

Hatırlayalım, 60,71,80,97… darbeler kendi mahkemelerini kurdu. 15 Temmuz darbe girişimi ise, kendini mahkemelerde kurdu. O kuruluş sürecinde, sahte deliller, uydurulmuş iddianameler, kanunsuz suçlar, havada uçuştu. Böylece Cemaat görünümlü terör örgütü, TSK’nın bağışıklık sistemini neredeyse felç etti. Ve bu yapı, darbeye teşebbüs edecek aşamaya kadar geldi. İktidar, elbette bundan ders almadı. Alacağı bir ders yoktu. Çünkü talep eden kendisiydi. Mıntıka temizliğinden çok memnundu. FETÖ, TSK’yı içinden kemirirken, AKP iktidarı da, sözde çözüm sürecine kadar varacak kapıyı aralamıştı. Adalet mi dersiniz, demokrasi mi, yoksa kalkınma mı? İktidarın bu maskesi 2010 yılında düşmüştü. Ortak değiştirdi, rejim değiştirdi, kendisi ise hep aynı kaldı. Orada kalmak için, kime ne istiyorsa vermeye devam ediyor. Maden, mi? Anlaşma mı? Savunma mı? Tarım mı? Kıbrıs mı? Ege mi? fark etmez. İşte o günlerden geldik buralara... Bugün, iktidar, emperyalizmin yaşam destek ünitesine ölesiye bağlı. Bu halde, yine aynı oyunu oynuyor. Oyunun adı Cambaza bak. Bu sefer üstünde oynadıkları ipin bir direğinde Silivri, bir direğinde İmralı var. Bilin ki, isimler sıfatlar farketmez, Türkiye o makinanın fişini er ya da geç çekecek. Öcalan canisine verdiğiniz hiçbir paye, onun bebek katili sıfatını ortadan kaldıramayacak, Türk milleti bu ihanetin hesabını er ya da geç mutlaka görecektir. Siz, tarihe hangi dipnotla geçeceğinize karar verin. Tavsiyem, bu son zamanlarınızda, zevahiri kurtaracak bir yol seçin. Çünkü kitaptaki bölüm adı belli: 'Siz Yıkımın Çeyrek Asırlık Tarihisiniz.

"Hepsinin aklı İmralı’dan, aldıkları emir okyanusun ta öbür tarafındadır"

Gazi Meclisin başkanlığını yapmak yerine TBMM’nin meşruiyetini, İmralı’ya paspas yapmanın taşlarını döşeyen Meclis Başkanı'nı eskiden bilirdik ama artık tanıdık. Ancak iktidar cenahında böyle, bir dolu figür var. Mesela saray dalkavuklarından başdanışman sıfatlı bir tanesi, Numan Kurtulmuş’tan feyz almış olacak ki, teröristlere meşruiyet vermek için işi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar dayandırmıştır. Ahmaklık, kötülük ve ihanet o kadar yakın çizgilerdir ki, bir noktadan sonra ayırmak imkansızdır. Kaldı ki, ayırmakla uğraşmanın da bir manası yoktur. Bu komisyoncuların hepsi birdir ve aynıdır. Masada bulunma gerekçeleri farklı olsa da hedefleri birdir. Yöntemde mutmain, ihanette müşterektirler. Hepsinin aklı İmralı’dan, aldıkları emir Okyanusun ta öbür tarafındadır. Bu çalışma hukuku uzmanı danışmanın, PKK affına Mustafa Kemal’den referans bulması oldukça yaratıcı. Doğrudur, daha Kurtuluşun süngüsündeki kan, Kuruluşun belgesindeki mürekkep kurumamışken sırtından hançerlenen Cumhuriyet, her şeye rağmen af çıkarmış ama isyancı başını muhatap almamış hükmünü boynuna asmıştır. Yani Cumhuriyet gereğini yapmıştır. 

"Bakın açık, net söylüyorum: Bu bir 5'inci Kol Faaliyeti'dir"

Sizin Türkiye ile PKK’yı kaynaştırmak gafletinizin elbette yanından bile geçmemiştir. Sizin yaptığınız şey, ihanet fermanıdır. Bu, devletimizin kodlarını 'Heklemektir'. Teröristbaşı ile teröristleri nasıl affedeceklerini konuşmuşlar, mevzuyu şimdi de Mustafa Kemal Atatürk’e bağlayacak kadar halatlarını koparmışlar. Çıkın söyleyin: İktidar, bakanları, başkanları, danışmanları, ortakları biz bir senedir pazarlık ediyoruz, tüm bu soytarılık da Türk milleti buna alışsın diyedir söyleyin. Söyleyin, bizim Kürt'ten anladığımız Diyab ağalar değil, bizim Kürtten anladığımız Şeyh Saitler, Seyit Rızalardır; Öcalanlandır deyin. Bizim derdimiz, Cumhuriyetle deyin, düşmanımız Türk Devleti deyin. Laik, üniter, ulus devleti dağıtmadan, Türkiye’yi, meczuplar memleketi yapmadan bize rahat yok deyin, 25 yılı Sevr’le taçlandırmadan bize durmak yok deyin, ihanete devam deyin. Milletim bilsin, duysun ve görsün artık. Kürdün temsilcisi diyerek, aslında 'Barış güvercinidir' diye önümüze koyduklarına bakın. Baş Müzakereci diye, devletimizi muhatap kıldıklarına bakın. Teröre savaş, teröriste düşman askeri sıfatı veriyorlar. Bunun manasını idrak eden, bunun neye yol açacağını bilen, bir vatan evladı, bir Allah’ın kulu kalmadı mı bu devlette? Bakın açık, net söylüyorum: Yaşadığımız bir 5'inci Kol faaliyetidir. Planlı, kararlı ve örgütlü bir 5'inci Kol Faaliyeti. Bu tür faaliyetler şok doktriniyle başlar, en umulmadık kişiler, en umulmadık mesajları verir. Amaç tüm dikkatleri üzerine çekmektir. 

"Bunların hasreti kucaklaşmadan bitmeyecek, o yüzden salın gitsin arkadaş"

Bunu yapanların kaybedecek bir şeyleri yoktur. Hatırlayın, bir zamanlar Tuncay Güney diye biri vardı, 'Hasidik Yahudi' kılığında, Ergenekon sürecinin alarm ziline basmıştı. Çünkü bunların kaybedecek bir şeyleri kalmamıştır. Ne onurları ne haysiyetleri kalmıştır. Ya hiç olmamıştır, ya da kalmamıştır. Kimden geldiğine, nelere yol açacağına bakmadan sadece talimatları uygularlar. Tüm gündem değişir, dikkatler çekilir, çekilmeyen dikkatler kaldıysa da, her devrin, flaşörleri, kalemşörleri, devreye girerler. Çünkü 5'inci Kol Faaliyeti'nin amacı, o ülkenin özünü kirletmektir, kurucu felsefesini sarsmaktır, milli direnci kırmaktır.  İşte bu sebepledir ki; o en umulmadık kişi, en umulmadık sözleri söylediğinde, tüm maskeler düşer, alkışlar yükselir. En gedikli hasımlar bile aynı safta hizalanırlar. Acaba bekledikleri o an gelmiş midir? Bu sefer gerçekten mensubu oldukları ama asla ait olmadıkları bu Cumhuriyet sona erecek midir? Atatürk’ün mirası tamamen reddedilecek, Türk kimliğinden sonunda kurtulacaklar mıdır? Medyada da sosyal medyada da aynı sürünün toplaşması işte bu umuttandır. Eski sözde demokratların, 'Yetmez ama Evetçilerin', eski hizmet yaverlerinin, eski Oslo, Habur ve Dolmabahçe çalgıcılarının birleşmesi bundandır. 

"İYİ Parti'nin grup salonunda da ihanet değil, Cumhuriyet alkışlanıyor"

Önce İmralı’nın sözcüsü çıktı, 'Umut hakkı verilsin' dedi, olmadı. Çıktı, 'Meclise gelsin konuşsun' dedi, olmadı. Allem etti güllem etti, cani başının gönül dostu Kurtulmuş’u kattı yanına, Meclisi caninin ayağına götürmek istedi. Baktı o da olmadı, çünkü akl-ı selim direndi, Türk milleti kanmadı, korkuya, baskıya, açlığa rağmen yılmadı. Sonunda da çıktı, 'gerekirse ben ve üç arkadaşım İmralı’ya gideriz' dedi. Bir de alkışçılarından izin istedi; 'İmralı’ya gitmeme izin veriyor musunuz?' diye sordu. Bunlar yine ayakta alkışladılar. Uğur bey, en çok da seninki alkışlayanlardan biriydi. İmralı Feneri, Öcalan’a görüş izni istiyor, alkışçı mürettebat da izin verdiğini sanıyor. Onlara sormak lazım, bu zamana kadar ne yaptı da sizden izin istedi ki bu gün izin istiyor? Anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı'ndan izin alamadı, salondakilerden izin istiyorsun. Vah ki vah! Lafı uzatmaya gerek yok; bunların hasreti kucaklaşmadan bitmeyecek, o yüzden salın gitsin arkadaş. İYİ Parti'nin grup salonunda da Cumhuriyet alkışlanıyor. İhanet değil, Cumhuriyet alkışlanıyor, o ihaneti yok edeceğiz. 

"İmralı Feribotu’na binmek için can atıyorlar"

Bu Cumhuriyet'in gördüğü ilk ihanet değil, son da olmayacak. Ama büyük Türk milleti, bir ihaneti daha not edecek, gereğini de yapacaktır.  Mustafa Kemal’den aldıkları örnek, bir yere ayak basmaktan ibaret. O Samsun’a ilk adımını istiklale attı, bunlar, İmralı’da izmihlale koşuyorlar Mustafa Kemal, Mudanya’da bozguna uğrattığı düşmana ateşkes imzalattı. Bunlar biçare hainle kucaklaşmaya, Mudanya’dan gidiyorlar. Bandırma Vapuru’na binen kahramanların adını dillerinden düşürmezken, İmralı Feribotu’na binmek için can atıyorlar. Bitmiş tükenmiş terör örgütüne ve onun elebaşına can simidi atmaktan utanmıyorlar. Üç arkadaşıyla gidecekmiş. O halde tutmayın İmralı yolcularını, salın gitsin.

"Her biriniz artık Kandil, her biriniz artık İmralı'sınız"

Hep lisanı münasebet ile anlatmaya çalıştım. Sana ipi attık, anlamadın. O ip, aklının iplerini daha fazla salma diyeydi. Anlamadın, dilsiz uşağına astın. Benim dilimin kemiği yok dedin. Bunu da fazlasıyla ispatladın. Artık vakit tamam. En erkeninden düş yola, ihanet bir ömür sürer, kavuşmak bir dakika. Sana can simidi atmak isterdim ama madem aklının iplerini saldın, gemileri de yaktın, bu yolun dönüşü olmasın demektesin. Madem alayınız bu yolda bir nefer, her biriniz artık Kandil, her biriniz artık İmralı'sınız. Alayınıza uğurlar olsun. Anlayamadım bu ısrarı? İmralı’ya gidecekmiş… Millete ihanet edenin ayağına gidip hayaller kuracağına, milletin yanına git de gerçekleri gör. İmralı’ya gidip cani başıyla hasbihal edeceğine, genel merkezinin karşısında bir pazar yeri var git de milletin halini hatırını sor. Teröristin derdini merak edeceğine, gençlerin halini merak et. Bir eve uğra mesela. Bak bakalım mutfakta tencere kaynıyor mu? Millet sana o oyu, ihanet etmen için vermedi. İcra dairelerindeki dosya sayısı 25 milyona dayandı. Millet borç batağında. Kredi ve kredi kartlarındaki batık oranı rekor kırmış. Resmi rakamlara göre 42 milyon vatandaşımız bankalara borçlu. Ev ekonomisinde çarklar dönmüyor. 10 yıl önce Türkiye’nin toplam faiz ödemeleri 50 milyar liraydı. 2026 yılı bütçesindeyse 2 trilyon 742 milyar lira öngörülüyor. Sözüm ona faize karşılar ama milletin sırtına bindirdikleri faiz yükü 55 kat, evet yanlış duymadınız, 55 kat arttı. Bu yük emekçinin hakkından çalıyor, emeklinin hakkından çalıyor, gençlerin hakkından çalıyor.

"Çalışırken ölen biziz, yolda ölen biz"

Eğer milletimiz için iyi bir şey yapmak istiyorsanız bunları düşünün. Mağrurların peşine takılacağınıza, Türk milletini mağdur eden caninin yanına koşacağınıza, Türk milletiyle hemhal ol. Bu iktidarın anlayışıyla hayatın her alanına egemen olan ahlaksızlıklarla uğraşın mesela. Et ve Süt Kurumu’na gidin de dönen dolapları sorun. Gümrük üzerinden kaçak ve ahlaksız ticaret yapanlara 'dur' deyin mesela. Kilis’te patlak veren kimlik skandalına bir göz atın. Memleketi getirdiğiniz yere bir bakın diplomalar sahte, kimlikler sahte, iktidar sahte, yüzler sahte. Utanmıyor musunuz? Suçlular aklanıyor, teröristler aklanıyor, kara para aklanıyor. Hukuk çiğneniyor, nizam çiğneniyor, milletin canı, malı, izzet-i nefsi çiğneniyor. Yanarak ölen biziz, göçükte ölen biz… Çalışırken ölen biziz, yolda ölen biz… Artık başıboşluk öyle bir aşamada ki milletimiz ekmeğini kazanmak için ölüyor, ekmeğini yerken ölüyor. Hayatlar, iki lokma ekmek arasında sönüp gidiyor. Başıboşluk öyle bir aşamada ki HSK’ya aday olan avukat, seçilemeyince AKP ilçe başkanı yapılıyor. Merkez Bankası eski yardımcısı, devleti dolandırıyor, Cumhurbaşkanı eski danışmanı her türlü alavere dalavereyi yaptığı için batan şirkete kayyım atanıyor.

"Ekmek bugün hukuk, ekmek bugün vatan"

Haftalardır söylüyoruz, borsada bir avuç balina, 6,5 milyon insanımızın hem umutlarıyla hem de rızkıyla birikimiyle oynuyor. Ortalık suç çetelerinden geçilmiyor, çeteler artık başka illerde, kahve zincirleri gibi şube açtırıyorlar. Çünkü iktidar, üretimi değil, mafyaları, çeteleri sübvanse ediyor. Çocuklar, gençler umutsuz. Umudu bu çıkmaz sokaklarda arıyorlar. Başını sokacak ev yok, cepte para, yok. Hastaysan, randevu yok, gidecek okul yok. Yapacak iş yok, alacak maaş yok. Kuracak hayal yok bu memlekette. Bunun sebebi sizsiniz. Ekmek yok, hukuk yok. Umutlar bahiste, umutlar sanal kumarda… Bir zamanlar bir reklam vardı hatırlar mısınız? Ekmeğinizi elletmeyin diyordu. Bugün meselemiz işte ekmeğimizi elletmemek. Bizim olanı, hakkımızı, alın terimizi elletmemek. Ekmek bugün hukuk, ekmek bugün vatan. İmralı’ya gidecekmiş öyle mi? Salın gitsin bakalım. 

"Utandım ya o salonda alkışlanmış olmaktan"

Adalet Bakanı'ndan izin alıp, istediği cezaevine ziyarete gidebilir. Ama 'bak işte devleti ayağına getiriyorum' diyerek böyle bir suça Meclis'i alet edemez. Unutma senin sadece adın Devlet, sen devlet değilsin. Bu sefer tane tane anlatacağım. Çünkü bağırınca beni anlamıyorlarmış. Ondan sonra çıkıp aslan yavrusu diye alkışlatıyor. Utandım ya o salonda alkışlanmış olmaktan. İmralı'ya gitmeyi bile alkışladılar ya... Hep merak ediyorum bu inat niyedir? Öcalan canisiyle devleti eşitlemeyi istemek, muhatap kılmaya çalışmak hangi murada hizmettir? Kurucu önder diyerek, hangi oyunun kaçıncı perdesi açılmak istenmektedir? Bu devlet senin malın mıdır? Bu millet senin kölen midir Sayın Devlet Bahçeli? 'Kendi imkanlarımla, İmralı’ya giderim' demek, hükumete ve komisyona aba altından sopa göstermek, bir irade beyanı olmanın ötesinde, bir çürüme itirafıdır. 

"İster İmralı’ya, isterse Kandil’e… Dedim ya Salın Gitsin!"

Son bir yıl içinde yaşananlara bakarsak, Öcalan’ı 'bebek katili' imajından sıyırıp; 'lider', hatta 'önder' figürü olarak yeniden gündeme taşınması sebepsiz değildir. Bu dönüşüm, bireysel bir imaj rehabilitasyonu değil, bir siyasal mühendislik projesinin parçasıdır. Bahçeli’nin 'yeni bir kimlik inşa edeceğiz' söylemi de bu bağlamda yalnızca retorik bir çıkış değil, ideolojik bir yeni kurgunun ipuçlarını taşımaktadır. Eğer bu süreç gerçekten planlı bir kimlik inşasının parçasıysa, hedef yalnızca Öcalan’ın konumunu değiştirmek değil; Türkiye’nin ulusal kimlik tanımını, birlik anlayışını ve hatta devletin ideolojik omurgasını yeniden tanımlamaktır. 'Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, inşallah Türkiye değişmez' sözü de Devlet Bahçeli'ye aittir. Asla unutulmamalıdır ki; Türkiye’nin geleceği ne İmralı’nın kanlı düşüncelerinin narsizmine ne de bir siyasi taktiğin satır aralarına sığar. O gelecek, Türk milletinin vicdanında ve Ankara’nın kalbinde yaşar. Hükümet, bu oyuna gelmemelidir. Komisyona dahil partiler, bu tuzağa düşmemelidir. Bu orta oyunu artık mutlaka ama mutlaka son bulmalıdır. Tam bir yıldır anlatıyorum, Türkiye'nin her yerine gidip sahneye konulmak istenen senaryonun ip uçlarını veriyorum. Üç kuruşluk seçim galibiyetini temin etmek için bu ülkenin geleceğini ateşe atan kim varsa ömrüm boyunca onlarla siyaseten mücadele edeceğimin bilinmesini istiyorum. Sayın Bahçeli nereye isterse oraya gitsin. İster İmralı’ya, isterse Kandil’e… Dedim ya Salın Gitsin! Milletin gideceği istikamet bellidir ve hiç kimse bunu değiştiremeyecektir. Vatan bölünmeyecek, millet parçalanmayacak, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *