CHP'Lİ ERDOĞAN TOPRAK: “ERDOĞAN’IN NOBEL ADAYI OLMAK İSTEMESİ ‘SEÇİM MALZEMESİ’”

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, iktidarın seçimi 18 Haziran öncesine almak istemesini de “İktidarın şimdiden cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı doğrultusunda bir zihni ve siyasal kabullenmişlik içinde bulunduğunu işaret ediyor” diye yorumladı.

SİYASET 09.01.2023, 12:32
CHP'Lİ ERDOĞAN TOPRAK: “ERDOĞAN’IN NOBEL ADAYI OLMAK İSTEMESİ ‘SEÇİM MALZEMESİ’”

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetini Susurluk olayı’na benzeterek, “İstanbul’dan Ankara’ya, organize suç örgütlerinden para karşılığı katliam şebekelerine, uyuşturucu tacirlerine, güvenlik teşkilatına ve nihayet siyasi iktidar bağlantılarına uzanan bir yapılanmanın varlığını tüm topluma gösterdi” dedi. Toprak, iktidarın seçimi 18 Haziran öncesine almak istemesini de “İktidarın şimdiden cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı doğrultusunda bir zihni ve siyasal kabullenmişlik içinde bulunduğunu işaret ediyor” diye yorumladı.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayımladı. Toprak, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesini Susurluk olayı’na benzetti ve şunları kaydetti:

“Türkiye, devlet-mafya-politika üçgeninin açığa çıkmasını beraberinde getiren ‘Susurluk vakaı’ benzeri yeni bir tablo ile karşı karşıya. Bir ayağı suç çetelerine, uyuşturucu ve katliam şebekelerine uzanan, öteki ayağı iktidar ittifakına ulaşan ve bir ayağı da politika ve güvenlik güçlerine, yargıya bulaşan bu süreçte iktidarın suskunluğu, çürümenin ve devletteki tahribatın vahim boyutlarını sergiliyor.

30 Aralık’ta Başşehir’in en merkezi bölgelerinden birisinde meydana gelen bir siyasi suikast sonrasında yaşananlar ve faillere, faillerin bağlantılarına uzanan gelişmeler, 27 yıl önce 3 Kasım 1996’da yaşanmış olan Susurluk olayı’na benzer bir tabloyu çağrıştırıyor.

O dönemde yaşanmış olan bir trafik kazasında aynı enstrumanta bulunan emniyet-politika-mafya mensuplarının toplumda yarattığı şok dalgası, kirli ilişki ağının, çıkar şebekelerinin, siyasetin ve emniyetin içine, dönemin iktidarının tepe noktalarına nüfuz etmiş karanlık yapıların, suikast ve cinayet organizasyonlarının açığa çıkmasına yol açmıştı.

Şimdi de benzer bir tablo ile karşı karşıyayız. Siyasi kimliği ve toplumsal karşılığı olan, aynı zamanda genç bir akademisyene yönelik silahlı suikastın ardından ortaya çıkan bağlantılar ve ilişkiler ağı, İstanbul’dan Ankara’ya, organize suç örgütlerinden para karşılığı katliam şebekelerine, uyuşturucu tacirlerine, güvenlik teşkilatına ve nihayet siyasi iktidar bağlantılarına uzanan bir yapılanmanın varlığını tüm topluma gösterdi.

Suikasta kurban giden bireyin siyasal kimlikli, etkin ve saygın bir kişi olması yanında, bu eylemi planlayan, talimatını veren, oluşturan ve failleri korumuş olan bir yapının suikastın gerisinde yer aldığının ortaya çıkması, yaşananları sıradan bir cinayet yada siyasi hesaplaşma olmasının çok ötesine taşımaktadır.

Faillerin takip edeni ve yakalanması sürecinde güvenlik güçleri ve savcılar üzerinde siyasal baskı ve güç kullanıldığının anlaşılması, bazı faillerin gözaltı sonrası ifadeleri bile alınmaksızın salıverilmesi, daha önceki bir çok olayda olduğu gibi İçişleri ve hakkaniyet Bakanlığı’nın, iktidar ittifakının sessizliğe bürünmesi oldukca manidar.

Bu konudaki açıklama ve eleştirilere sadece tehdit ve hakaretlerle karşılık verilerek olanların özüne hiç değinilmemesi, Başşehir’in ortasında güpegündüz gerçekleşen bir siyasi suikast için kınamada da bulunulmaması çok dikkat çekici.


Daha önce Çubuk’ta şehit cenazesinde CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişimini kınamak, tepki vermek yerine adeta saldırganları öven; muhalif gazetecilere, yazarlara meydana getirilen silahlı-sopalı ataklara destek ve teşvik beyanatlarında bulunan iktidar ittifakı ve sözcülerinin şimdi bu siyasi suikastla ilgili tüm yaşananları sessizlikle geçiştirme gayretleri, kamuoyunun ve topluluğun gaslınden kaçmıyor.

Seçimler yaklaşırken demokratik sürece, demokrasiye, özgür ve özgürce siyasal faaliyete de tehdit ve gözdağı niteliğindeki bu hücumlar, kimseyi yıldıramayacaktır. Böylesi girişimlerden medet umanlar, karanlık hesaplar ve planlar yapanlar, hiçbir vakit amaçlarına ve hedeflerine ulaşamayacaktır.”


Toprak, iktidarın seçimi avantajlı bir tarihte yapmayı planladığını da kaydederek, “Nisan ve mayıs ayları için telaffuz edilen farklı tarihler, iktidarın şimdiden cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı doğrultusunda bir zihni ve siyasal kabullenmişlik içinde olduğunu işaret ediyor” dedi. Toprak, iktidarın seçime yalan rüzgarı ile gideceğini savundu ve şunları kaydetti:

“Bu doğrultuda planladıkları bir seçim takvimini TBMM’ye kabul ettiremedikleri takdirde Cumhurbaşkanı’nın ‘Meclis’i feshetme’ kozunu öne sürerek siyasal şantajla sonuç alma çabasındalar. Bugünden ifade etmek isterim ki tüm planları, senaryoları, avantaj hesapları sonuçsuz duracak. Sandık, iktidar için hüsran olacak.” 

Toprak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emekli ve memurlar için açıkladığı yüzde 30’luk maaş artışının iktidarın da TÜİK’i ciddiye almadığını ortaya koyduğunu belirterek şöyle devam etti:

“Yunanistan 2008 mali krizinde moratoryum duyuru ettiğinde, Arjantin batkıını ve borçlarını ödeyemeyeceğini açıkladığında iki ülkede de istatistik kurumlarının hesap oyunlarıyla gerçekleri gizlediği açığa çıkmıştı. İktidar değişip TÜİK’in hesapları şeffaf şekilde kamuya açıldığında tüm hesap ve rakam oyunları ortaya dökülecek, milyonlarca bireyin hakkının bu yöntemlerle iyi mi ellerinden alındığı, çalınarak birilerine aktarıldığı, devletin iyi mi çürütüldüğü açığa çıkacaktır.”


Toprak, zincir marketler ile ticaret Bakanı Mehmet Muş’un yaptığı toplantının ardından marketlerin fiyat sabitleme kararı aldığını hatırlattı ve bu duruma ilişkin şu yorumda bulundu:

“ticaret Bakanı, zincir marketlerin CEO’larını makamına toplayıp birlikte poz verdiği paylaşımında, market zincirlerini zam yapmamaları için uyardığını belirtti. Bu toplantı ardından zincir marketler art arda fiyat indirimi yahut fiyatları sabitleme kararlarını deklare ettilar. Anlaşılan, Rekabet Kurulu’nun ortalama 3 milyar ceza kestiği zincir marketler, iktidarın baskısı ve talimatıyla seçime kadar zararı kabullenecekler.

Bu uygulamada kanımca en büyük mağduriyeti minik esnaf, mahalle bakkalları, manavları, kasapları yaşayacak. Zincir marketlerle ana para ve rekabet gücü olmayan binlerce bakkal, manav, kasabın ürün fiyatını maliyetin altına indirmesi, düşük fiyattan satarak zararı göze alması ya da kendisine toptancıdan gelen malın fiyatı artsa da 3-4 ay sattığı malın fiyatını sabit tutması olanaksız. Buna bağlı olarak, geçen yıl iş yeri kapanan 125 bin 892 küçük esnaf işletmelerine binlerce yenisinin eklenmesi kaçınılmaz olacaktır.”


Toprak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmek istenmesine ilişkin de “Seçim malzemesi” yorumunda bulunmuş oldu ve “Birkaç yıl öncesine kadar parayla, siparişle, siyasal tercihlerle verildiğini söyledikleri, ‘Verseler de almam’ dedikleri, artık dünyada saygın olmadığını öne sürdükleri Nobel Ödülü’ne talip olma noktasına gelmesi, bunun için de AK Partili TBMM Başkanı’nca adaylık önerisini Nobel Komitesi’ne ilettirmesi ve bazı ülkelerden destek için ricacı olunması, Nobel’den ‘medet ummanın’ siyasal çaresizliğinin göstergesidir” dedi.

Toprak’ın raporundan satır adım atarı şöyle:

Bankalardaki döviz ve Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının hızla çözülmesi ve gerilemesi, iktidarın ekonomide yarattığı itimat erozyonu sebebiyle varlıkların ‘yastık altına’ kaydığını işaret ediyor. Kasım başından bu yana bankalardaki döviz mevduatı 28 milyar dolar (518 milyar TL) azaldı. KKM’deki bir haftalık düşüş ise 48 milyar TL. Ancak ortalama meblağı 550 milyara ulaşan bu döviz ve paralar piyasaya girmiyor.

BDDK’nın bankalardan 50 milyon dolar ve üzerindeki yurt dışı transferlerin bildirilmesini, aktarma gerekçesinin tevsik edilmesini (belgelendirilmesini) istemesi, döviz varlıklarının yurt dışına taşınmasının iktidar tarafınca önlenmeye çalışılmış olduğunı, sermaye denetimüne geçildiğini gösteriyor. İktidarın her gün değişen kararları, yasalara aykırı icraatları ve artan baskıları karşısında ekonomideki varlık kaçışı ve ana para kanamasının hızlanarak artacağını öngörmekteyim.  

En büyük ihraç pazarlarımızdan Almanya’da 1 Ocak’ta yürürlüğe giren Tedarik Zinciri Yasası’yla getirilen iş sağlığı, sendikal haklar, insan hakları, çevre koruma, çocuk ve kaçak işçi yasağı, iş güvenliği vb. Yaptırım koşulları, giderek yavaşlayan ihracatı daha da zorlaştıracak, açığı iyice büyütecek. İktidar ihracatla övünürken 364 milyar dolara ulaşan ithalat ile 100 senenin rekoru kırıldı.

Ağır ekonomik kayıplara yol açabilecek bu tabloya karşı iktidar; ihracatçıların, sanayicilerin hak ihlallerini önleyecek lüzumlu yasal, hukuki düzenlemeleri süratle hayata geçirmelidir. Ekonomik demokrasinin, sendikal hakların yolunu açmak, kayıt dışı istihdamı önlemek, iş sağlığı ve güvenliğini, hanım istihdamını, çevreyi, toprağı, suyu korumayı gündeme almak zorundadır.

İktidar, gübre ve yemde indirim için tarım Kredi Kooperatiflerini, çiftçiyi yine borçlandırmak için de Ziraat Bankası’nı devreye soktu. Bugüne kadar üreticinin gübre, yem, mazot, tohum, vb. Girdi maliyetlerindeki olağanüstü artışları görmezden gelen iktidarın seçim yaklaşırken üreticiyi hatırlaması, siyasi ve oy hesabına dayalı bir adımdır.

İktidarın senelerce üvey evlat muamelesi yaptığı, ithalatla terbiye etmek istediği üreticinin sorunlarına kalıcı çözüm yerine ‘her şey seçime kadar’ zihniyetiyle uyguladığı göstermelik indirim ve kredi kampanyalarını, hepimiz şeklinde 20 yıldır iktidarın mağdur ettiği çiftçi ve üretici de biliyor, görüyor.

 Rusya organizasyonuyla kurulan Üçlü Suriye Masası’nda sürecin hızlandırılacağı, seçime kadar Esad-Erdoğan buluşması için her türlü girişimin yapılacağı anlaşılıyor. Gelişmelerin İran’ı rahatsız etmiş olduğu, Rusya-İran çekişmesinin Şam üzerinde baskıları bununla beraber getirdiğine ilişkin belirtiler artıyor.

İran’ın normalleşme girişimlerinden rahatsızlığını gösteren emareler artarken Şam üzerinde Rusya-İran baskısı ve çekişmesi yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2011’de Esad’ı 3 ayda devirip Şam’da Emevî camiinde cuma namazı kılma hedefi, son gelişmeler peşinden seçim öncesi Emevî camiinde Esad ile yan yana cuma namazı kılma ve Katar’da Sisi benzeri tokalaşma pozu verme arzusuna dönüşüyor.

Rusya-Ukrayna harbinde Ortodoksların Noel’i sebebiyle Rusya Devlet Başkanı Putin’in 6-7 Ocak’ta ilan ettiği ateşkes, Ukrayna tarafından reddedildi. ABD ve Almanya, Ukrayna’ya Patriotlar, zırhlı araçlar, saldırı füzeleri, tank imha sistemlerinin de içinde yer aldığı 3 milyar 750 milyon dolarlık yeni bir askeri yardım paketini devreye koydu.

ABD 2023 bütçesinden Ukrayna’ya ayrılan 45 milyar doların yanı sıra Patriot hava savunma sistemleri gönderilmesi ve şimdi de 3,7 milyar dolarlık yeni tabanca paketi ile Almanya’nın tabanca desteği, Batılı ülkelerin savaşın devamı yönündeki tutumlarını sürdüreceklerini, Ukrayna’yı görüşme masasından uzak tutacaklarını gösteriyor.”

Yorumlar (0)