İstanbul Tabip Odası, yenidoğan çetesi davasının üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen sağlık sistemindeki yapısal sorunların çözülmediniği belirterek, “Bataklık kurutulmadı. Skandal, bunun için bir fırsattı ancak bugüne kadar bu fırsat kullanılmadı. Sinekleri öldürmenin faydalı olduğunu ancak bataklık kurutulmadıkça ileride başka sineklerin de karşımıza çıkacağını söylemiştik” açıklamasını yaptı. Oda, davayı aktif olarak izlediklerini vurgularken, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası tabip odaları ile Türk Tabipleri Birliği’nin denetleyici rolünün ortadan kaldırıldığına dikkat çekti.
İstanbul Tabip Odası, yenidoğan çetesi davasına ilişkin yazılı açıklama yaptı. "Davanın üzerinden bir yıl geçti ancak sistem aynen devam ediyor" denilen açıklamada, şunlar kaydedildi.
“Kamuoyunda yaygın şekilde bilinen ismiyle 'Yenidoğan çetesi', bizimse 'yenidoğan skandalı' ismini tercih ettiğimiz davanın birinci yılını geride bıraktık. Meselenin basına yansıdığı ilk günlerde bu skandal Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşmüştü. Hangi televizyon kanalını açsanız gündem buydu. Konunun yenidoğan bebekleri ilgilendirmesi nedeniyle işin duygusal-vicdani boyutunun ağırlığının da bunda katkısı büyük olmuştu. Kamuoyundaki tartışmalarda olayın sorumluluğu, yalnızca dava dosyasında adı geçenlere indirgenmiş, sağlık sisteminin kendisi masaya yatırılmamıştı.
Biz İstanbul Tabip Odası olarak o günlerde sağlık çalışanları başta olmak üzere olayda sorumluluğu bulunan herkesin yargılanıp suçlu bulunmaları durumunda gerekli cezaları almaları gerektiğini ifade etmiş ancak bu noktada kalmamıştık. Bu skandalın, 2000’li yılların başından itibaren bir hükümet politikası olarak uygulanmaya başlanan, adına 'Sağlıkta Dönüşüm' denilen, sağlığı özelleştirme ve piyasalaştırma projesinin bir sonucu olduğunu hem yazılı hem görsel basında ısrarla vurgulamıştık. Sinekleri öldürmenin faydalı olduğunu ancak bataklık kurutulmadıkça ileride başka sineklerin de karşımıza çıkacağını söylemiştik.
Bugün (23 Aralık 2025) 13’ü tutuklu 57 sanıklı davanın yedinci duruşması başlayacak. Dava, genel kamuoyu tartışmalarıyla paralel şekilde, meseleyi adı geçen hastanelere ve şüphelilere daraltan bir seyir izledi. Şüphelilere pek çok soru soruldu, incelemeye farklı konular dâhil edildi ancak nasıl oldu da bu kişiler böyle bir skandala imza atabildi; tartışılmadı, sorgulanmadı..
"Taşeron hizmet alımı kamu hastanelerinde dahi devam ediyor"
Olayda adı geçen özel hastanelerdeki yenidoğan ünitelerinin 'hizmet satın alma' yoluyla çalıştırıldığı ortaya çıkmış, bu durumun sadece yenidoğan ünitelerine özgü olmadığı ve özel hastanelerde yaygın bir çalışma biçimi olduğu anlaşılmıştı. Bugün de hekimler özel hastanelerde, hastanenin bordrolu (4/a’lı) elemanı olarak çalışmak yanında 'şirket kurarak (4/b’li)' veya 'hizmet satın alma' yoluyla çalışmak zorunda bırakılıyor. Ocak 2025 yılında bu sözleşme düzenini güya değiştirmek için çıkarılan yönetmelik (tüm hekimlerin 4/a’lı çalışmasını sağlamaya dönük) henüz özel hastaneler tarafından tam olarak uygulanmış değil, işin kötüsü uygulanacak gibi de gözükmüyor. Zararları yenidoğan skandalıyla bir kez daha görülmüş olmasına rağmen taşeron hizmet alımı yoluyla çalıştırma kamu hastanelerinde dahi devam ediyor. En yaygın şekilde uygulanan örneklerinden biri radyoloji (görüntüleme) hizmetleri alanı. Bu alan taşeron sisteminin kâr odaklı niteliksiz üretimine terk edilmiş durumda. Geçen bu bir yıllık sürede taşeron sisteminin terk edilmesine yönelik bırakın adım atılmasını, sistem daha da yaygınlaşmış durumda.
Sağlık sisteminin sorunları, bu yazının kapsamına yetmeyecek kadar fazla başlığı içeriyor. Zaten bu yazıda vurgulamak istediğimiz sağlık sisteminin tek tek sorunlarının dökümünü vermek değil. Sağlık sisteminin sorunlarının 'yenidoğan skandalı'yla açığa çıkan kısımdan ibaret olmadığı ve pek çok farklı alanda yeni skandallar yaratma potansiyeli taşıdığı.
Tabip odalarının ve Türk Tabipleri Birliği’nin sağlık alanındaki uygulamaları etik açıdan (cezai olarak değil) inceleme ve soruşturma yapma hakkı ve sorumluluğu mevcut. Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları meslek ilke ve kurallarına aykırı hareket eden hekimleri üye olup olmadığı fark etmeksizin etik ilkeler açısından denetlemeye yetkili. Skandalın açığa çıktığı günlerde kamuoyunda İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği’nin olaya dair etkin soruşturma yapması ve sonucunda cezalar vermesi gerektiği sıkça ifade edildi. Bu istekleri, hem İstanbul Tabip Odası’nın hem Türk Tabipleri Birliği’nin şeffaf, tarafsız, evrensel ilkeler çerçevesinden soruşturma yürüteceğine olan inancın ve 'kamuoyunun vicdanı' olarak görüldüğümüz gerçeğinin bir ifadesi olarak görmüş ve derhal konunun açıklığa kavuşması için harekete geçmiştik.
Ancak Anayasa Mahkemesi aldığı bir kararla Türk Tabipleri Birliği yasasının ilgili maddesini iptal ederek 9 ay içinde tekrar düzenleme yapması için Meclis'e gönderdi. Böylece tabip odalarının ve Türk Tabipleri Birliği’nin düzenleyici ve denetleyici rolü ortadan kalkmış oldu.
Bataklık kurutulmadıkça bu yaşadığımız sonuncu skandal olmayacaktır
İstanbul Tabip Odası olarak mevcut davayı aktif olarak izliyor, sorumluluğu bulunanların gereken cezaları alması için çalışıyoruz. Tabip odalarının ve Türk Tabipleri Birliği’nin denetleyici rolünün ıskartaya çıkarıldığı bir sağlık ortamı, suçu ve suçluyu teşvik etmekten başka bir anlam taşımaz. Anayasa Mahkemesi’nin tanıdığı süre dolmak üzeredir. Hükümet, yasa maddesi değişikliğini bir an evvel meclise getirmelidir.
'Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın sağlık sitemini toptan bir çöküşe sürüklediğini sağlık alanındaki uygulamalarla birinci elden şahit oluyoruz. Yenidoğan skandalı davası deyim yerindeyse 'sağlıkta temiz eller' yaratma operasyonu olarak görülmemelidir. Bataklık kurutulmuş değildir. Yenidoğan skandalı, bunun için bir fırsattı ancak şimdiye kadar bu fırsat kullanılmadı.
Bir daha böyle skandalların yaşanmaması için uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı terk edilmeli, sağlık giderleri genel bütçeden karşılanmalı, bütçeden sağlığa ayrılan pay artırılmalıdır. Sağlık sistemi kamusal olarak herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli hizmet sunacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Doktorların ve tüm sağlık çalışanlarının güvenceli şekilde, insanca yaşayabileceği, emekliliğe yansıyan bir ücret alarak çalışacağı bir ortam yaratılmalıdır. Aksi hâlde, ne yazık ki bu yaşadığımız sonuncu skandal olmayacaktır.”