22.08.2017, 09:04

OLMAK YA DA OLMAMAK

Yeryüzü, neslimizin yaşadığı devirde en hassas döneminden geçiyor. ABD Başkanı Trump’ın “ABD vatandaşlarını ve ülkesini korumak amacıyla Paris Anlaşmasından imzasını çektiğini” açıklamasıyla birlikte; ABD, Nikaragua ve Suriye ile birlikte dünya için bir kurtuluş reçetesi olan Paris anlamasından imzasını çeken üçüncü ülke konumuna geldi. 

Nedir bu Paris anlaşması ve neden önemlidir?

"(a) Ortalama küresel sıcaklığın sanayileşme öncesi ortalama sıcaklığın en fazla  2 °C üstüne çıkmasına izin vermek ve 1,5 °C üzerinde tutabilmek için çaba sarfetmek. Böylelikle, iklim değişimi riski ve etkileri önemli düzeyde azaltılacaktır;

 

(b) Ülkelerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum sağlama yeteneğini artırmak ve gıda üretimini tehlikeye atmaksızın iklim değişikliğine karşı dirençli ve düşük sera gazı emisyonları olan gelişmeyi teşvik etmek;

(c) İklim değişikliğine karşı dirençli ve düşük sera gazı emisyonları olan gelişmeyi teşvik etmek amacıyla gerekli finansal akışı sağlamak." (Bu madde, kirleten ülkelerin, Karbon salınımları için ödeme yapmalarını öngörüyor.)

 

195 Ülkenin imzaladığı Paris anlaşmasınca öngörülen maksimum 2 santigrad derecelik küresel ısınma, dünyamızın büyük bir felaket olmadan tolerans gösterebileceği maksimum ısınmadır. Yenilebilir enerjilere yatırım yapılmasını ve anlaşmaya imza koyan ülkelerin karbon emisyonlarının yıllara göre konulan belirli hedefler doğrultusunda azaltması da anlaşmanın bir diğer gereğidir. Böylelikle, bu yüzyılın sonunda yeni bir anlayışla, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir ekonominin kurulmuş olması yeryüzü için büyük bir umut olacaktır. Paris Anlaşması bu umudun sigortasıdır.  

 

Karbon emisyonu sıralamasında ABD, Çin’den (%29,51) sonra ikinci büyük karbon salınımı olan ülkedir ABD, yeryüzündeki toplam karbon salınımının %14,34’ünden sorumludur.

 

Kişi başına karbon emisyonu rakamlarına baktığımızda ise durum daha da vahimdir. Çin’de kişi başına karbon emisyonu 7,7 ton iken ABD’de 16,7 tondur.     

 

Açıkça söylemek gerekirse, Nikaragua veya Suriye’nin Paris anlaşmasına uymaması pek de umurumuzda değildi ancak ABD için durum hiç de öyle değil. Nikaragua, gelişmiş ülkelerin daha fazla ödeme yapması gerektiğini düşündüğü için anlaşmadan çekilmişti. Suriye’nin durumu ise, bölgede yaşanan savaş ile ilgiliydi.

 

Paris Anlaşması’nın amacı atmosfere salınan sera gazlarının miktarını azaltmaktır ve bu amaçla ülkeler sera gazı emisyonlarını azaltmak için önlerine hedefler koymayı ve bu hedeflere uyumayı kabul etmişlerdir.

 

ABD’nin daha önce uymayı kabul ettiği hedeflere bundan sonra uymayacağını söylemesi ne anlama geliyor:

Yeni kömür ocakları açılacak ve milyonlarca ton fosil esaslı yakıt fabrikalarda yakılarak yine milyonlarca ton karbondioksit atmosfere salınacak. Bunun sonucunda küresel ısınma daha da hızlanacak. “Bazı insanların aman canım dünya biraz ısınsa ne olur sanki” dediğini duyar gibi oluyorum. Durum apkindirsene böyle değil. Küresel ısınma sadece sıcaklığın birkaç derece yükselmesiyle sınırlı değil. Küresel ısınmanın, ne büyük felaketlere neden olacağını, sadece yeryüzünde oluşacak şu iki değişikliği irdeleyerek bile anlayabiliriz:

 

-          Çölleşme artacak: Özellikle Anadolu gibi yerlerde çölleşme hızla artacak. Topraklar kuraklaşacak, verimsizleşecek. Tarımda kimyasal maddelerin kullanımı da çölleşmeyle birlikte, verimli toprakları tamamen bitirecek. Bu tam bir felaket durumudur. Bu bir öngörü veya senaryo değil, gerçeğin ta kendisidir. Bugün bile bu durumun etkisini bizzat yaşayarak görüyoruz.

 

-          Kutuplarda büyük buzul parçaları eriyecek: Bugün zaten buzulları hızla kaybediyoruz. Bu kayıp daha da hızlanacak. Buzulların daha fazla kaybı ne anlama geliyor: Yeryüzü kapalı bir sistemdir. Yani herkesin anlayacağı şekilde ifade edersek, kapağı kapalı bir tencere gibidir. Bu tenceredeki fosil yakıt miktarı (Kömür, petrol, vb.), su miktarı ve belirli bir andaki karbondioksit miktarı bellidir. Siz tencerenin içindeki buzları eritirseniz, tenceredeki su ve buhar miktarı artacaktır. Bunun daha fazla ve daha şiddetli yağış ile aşırı hava koşulları getirmesi kaçınılmazdır. Aşırı ve şiddetli yağışlar tarım ve hayvancılık için istenmeyen bir durumdur. Tarlaları su basar, tarımsal alanlar ve ürünler, hayvanlar zarar görür. Ürünlerin ziyan olması, hayvanlar ve insanlar için yaşamsal öneme sahip gıdanın azalması anlamına gelmektedir.  

 

Sadece bu iki etki bile dünyamız için büyük bir felakettir. Bu iki etkiden kaynaklanan daha başka etkiler de ortaya çıkacaktır. Genel olarak ifade etmek gerekirse, yeryüzünün sıcaklığının ve yeryüzünde kimyasal maddelerin (gübre, pestisit, vb.) kullanımının artması, aşırı uçlarda seyreden bir iklimi yeryüzünde hakim kılacaktır çünkü termodinamiksel olarak ifade edersek, kapalı bir sistem olan dünyanın entalpisi (ısısı) ve buna bağlı olarak entropisi (yeryüzünde düzensizliğin bir ölçüsü) artacaktır. Termodinamiksel bir deyim olan Entropi’nin artışı, dünyamız açısından karmaşanın, hastalıkların, virüslerin artması ve yeni ve mutasyona uğramış virüslerin ortaya çıkması demektir. Entropi’yi artıran teknoloji ve etkinlikler, bir başka deyişle, karbon salınımı yüksek olan teknolojiler, yeryüzünü felakate sürükleyecek teknolojilerdir. Örneğin, aşırı derecede fosil yakıt tüketimine dayalı kimyasal madde, kimyasal gübre ve pestisit üretimi böyle teknolojilere girmektedir. Bu yüzden kimyasal madde kullanımını olabildiğince azaltmak zorundayız. Tarımda bunun alternatifleri mevcuttur. (Örneğin, yararlı mikroorganizmalar, organik maddelerden fermentasyon yoluyla üretilmiş gübreler, doğal gübreler ve biyolojik mücadele ilaçları vb.)

 

İnsanlık günümüzde bile bu felaketleri belli bir düzeyde yaşarken, ABD’nin sırf ekonomik nedenlerle bundan sonra Paris anlaşmasına uymayacağını açıklamasıyla, dünyanın şimdiye kadar görülmemiş bir hızla felakete sürüklenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.   

 

Bir ülke şirket mantığıyla ve popülist yaklaşımlarla, yönetilmemelidir. ABD’de işini kaybetmiş pek çok madenci olabilir. Ancak bu madenciler pekâla yenilenebilir enerji sektörüne veya diğer sektörlere kaydırılabilir.  

 

Ülkeme ve vatandaşlarıma ekonomik olarak zarar veriyor diyerek dünyaya ve dünyadaki tüm insanlara topyekün zarar verecek politikalar uygulamak hiç doğru değildir. Neyse ki, ABD’de devlet içindeki pek çok kurum, pek çok sivil toplum kuruluşu ve halk Paris anlaşmasını Trump’a rağmen hala desteklemektedir.  Yapılan yanlıştan dönülecek adımların bir an önce atılmasını umut ediyorum.

 

Trump’ın böyle bir kararı açıklamasının bir diğer yönü de, bundan sonra yenilenebilir enerji sektörüne yapılacak yatırımların azaltılması ya da tamamen durdurulması anlamına da gelmektedir. Eğer siz milyonlarca ton kömür çıkarıp kullanacaksanız, neden yenilenebilir enerjiye yatırım yapma ihtiyacı duyacaksınız ki? Bu konu ise en az fosil yakıt kullanımı kadar vahimdir.

ABD’de özellikle biyoyakıtlar ve biyoyakıtların hammaddeleri üzerine son zamanlarda oldukça umut verici gelişmeler yaşandı. Yeni hammadde kaynakları, yeni prosesler ve yeni yan ürünler üzerine oldukça yoğun araştırmalar yapıldı. Belki de bu ayrı bir makalenin konusu olabilir. Bu çalışmaların hepsi sekteye uğrayacaktır. Bu karar, bizi geleceğe hazırlayacak bilimsel çalışma adına da büyük bir yıkımdır.

 

Son olarak, ülkelerin kişi başına karbon emisyonları rakamlarından bahsetmek istiyorum. Bu rakamlar, dünyamız hakkında ne derece kaygı duyduğumuzu ve bireysel olarak üzerimize düşen görevleri yapmaya ne derece hazır olduğumuzu göstermektedir:

Kişi başına karbon emisyonu en yüksek ülkeler (2015 yılı için) Katar 39,7 ton, Kuveyt 24,4 ton, Umman 17,5 ton, Birleşik Arap Emirlikleri 21,8 ton, Suudi Arabistan 16 ton, ABD 16,7 ton, Rusya 12,3 ton, Avustralya 18,6 ton  iken;

En düşük ülkeler (2015 yılı için) Nijerya 0,5 ton, Şili 4,5 ton, Kolombiya 1,7 ton, Filipinler 1,1 ton, Vietnam 2,2 ton, Pakistan 0,9 ton, Brezilya 2,3 ton’dur.  

 

Sanayi üretimleri çok düşük olduğu halde bazı Ortadoğu ülkelerinin kişi başına karbon salınımlarının bu derece yüksek olması son derece düşündürücüdür.  Ortadoğu’da çevresel konularda topyekün bir eğitimin mutlaka gerekli olduğu anlaşılmaktadır.

 

Ayrıca, dünya sıcaklığının yükselmesi, dolayısıyla ikliminin değişmesinde rolü yok denecek kadar az olan Nijerya’lı, Şili’li, Kolombiya’lı, Filipin’li, Vietnam’lı, Pakistan’lı, Brezilya’lı insanların suçu nedir?

 

Bu dünyayı yok ettiğimizde gidebileceğimiz başka bir dünya yoktur. Hep birlikte dünyamızı korumak ve bu dünyada bir arada yaşamak zorundayız. Öyleyse, herkes üzerine düşen görevi yapmak zorundadır. Fosil yakıt kullanan çevreci olmayan teknolojiler ile daha fazla finansal getiri sağlayarak daha iyi ekonomik koşullara ve daha iyi bir yaşama sahip olacağımızı düşünmek, devekuşu gibi kafamızı kuma gömmekten farksızdır. 

 

Paris Anlaşması insanlık için bir “olmak ya da olmamak” sorunudur!  

 

Bu satırları yazdığım sırada Kaliforniya, New York ve Washington valileri, yeni bir Amerikan İklim Değişikliği Birliği (American Climate Change Alliance) oluşturduklarını ve Trump’ın bu kararına uymayacaklarını; bilimi ve iklim değişikliği realitesini göz ardı etmeyeceklerini belirterek, Paris Anlaşması’na bağlı olduklarını açıkladılar. Demokratların yönetimde olduğu 10 eyalet de bu Birliğe destek verdiğini açıkladı.

 

NOT: Karbon salınımına ilişkin değerler "CO2 time series 1990-2015 per capita for world countries". Netherlands Environmental Assessment Agency.” adlı kaynaktan alınmıştır. 

Yorumlar (0)