'TRT'deki kadrolaşma Yerlikaya'nın Vakıfbank'a atanmasından daha vahim'

2 bin kişiyi 'kadro fazlası' diyerek işten çıkaran TRT, 3 bin 149 kişiyi torpilli olarak sınavsız, mülakatsız işe başlattı.

GÜNDEM 21.07.2020, 12:05 21.07.2020, 12:07
'TRT'deki kadrolaşma Yerlikaya'nın Vakıfbank'a atanmasından daha vahim'

TRT'de torpille yapılan işe alımlara KARAR yazarı Elif Çakır da isyan etti. "Torpilin, kayırmacılığın böylesi hiç görülmemişti!" başlıklı bir yazı kaleme alan Çakır, TRT'deki torpil kadrolaşmasının Hamza Yerlikaya'nın Vakıfban Yönetim Kurulu üyeliğine atanmasından bilr daha vahim boyutlara olduğunu savundu.

Çakır'ın yazısında ilgili bölüm şöyle:

Biri belediyenin diğeri devletin televizyonu. İkisi de kamu kurumu. İki kurum da vatandaşın vergileriyle ayakta duruyor.

Kendisini dindar olarak tanımlayanlar için şöyle söyleyelim, iki kurumda da ‘tüyü bitmemiş yetimin’ hakkı var. Daha ağır bir söylemle yarın ahirette yakalarına yapışacak olan ‘kul hakkının’ olduğu iki kamu kurumu.

AK Parti işte bu iki kurumu da “bu kadarı da olmaz” dedirtecek şekilde partilileriyle, yakınlarıyla, eşleriyle, dostlarıyla, akrabalarıyla doldurmuş. Hem de sınavsız, mülakatsız. Göstermelik dahi olsa bir sınava, mülakata ihtiyaç duymamışlar.

Önce belediyeye bakalım: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, dev bir ekranda belediyede ‘torpille’ işe girenlerin listesini yayınladı. İsimleri yayınlamadan önce yaptığı açıklamada şöyle diyor Yavaş:

“İsim göreceksiniz ama kötü niyetle söylemiyorum, belki bazılarınızın da ismi çıkacak bu ekranda. Bu arada burada ismini gördüklerinizin hepsi çalışıyor şu anda. Bunlar sözleşmeli ve normal işçi, kimlerin torpiliyle işe girdiklerini de göreceksiniz.” (17 Temmuz)

Ankara Belediyesi’nde memur olarak 2 bine yakın kişi ‘torpille, sınavsız’ işe girmiş; sözleşmeli olanlar, işçiler bu sayıya dahil değil! (Ankara Belediyesinden aldığım bilgi.)

Şimdi gelelim devletin televizyonu TRT’ye… TRT’deki hadise Hamza Yerlikaya’nın Vakıfbank’ın yönetim kurulu üyeliğine atanmasından da vahim. İtiraf edeyim ki, milli güreşçi birinin bir kamu bankasının yönetim kuruluna atanmasını duyduğumda ‘partizanlıkta bundan daha ötesi yok’ diye düşünmüştüm.

TRT’deki hadiseyi duyunca yanıldığımı anladım…

Haberi duymayanlar için anlatayım, zira ülkemiz medyasının durumu malum.

3 bin 149 kişi torpilli olarak sınavsız, mülakatsız işe başlamış!

Bir kişi değil, on kişi değil, yüz kişi değil 3 bin 149 kişi yazılı sınava ve mülakata girmeden, yorulmadan, alın teri dökmeden devletin en önemli kurumlarından TRT’nin kapısından sessizce, sedasızca, içeriye girmişler, iş başı yapmışlar!

Şunu soruyorsunuz doğal olarak değil mi? TRT için 3 bin 149 personele ‘o kadar acil ihtiyaç varmış ki’ sınava, mülakata harcanacak vakitleri bile yok muymuş?

***

İYİ Parti milletvekili İsmail Koncuk ve CHP milletvekili Atilla Sertel’in Sözcü’den Deniz Ayhan’a yaptıkları açıklamaya göre ‘3 bin 149 kişi için TRT’de özellikle yer açılmış:

TRT’de önce 2 bin kişi tasarruf ve başka çeşitli gerekçelerle emekli edilmiş. Emekli edilemeyen 169 personel “istihdam fazlası” denilerek Devlet Personel Başkanlığı’nın havuzuna atılmış. Akabinde de 3 bin 149 kişi TRT’ye alınmış! (16 Temmuz, “2 bin kişi gitti, 3 bin kişi geldi”, Sözcü gazetesi)

Öyle görünüyor ki TRT’deki bu hadise bile partizanlıkta, nepotizmde, kayırmacılıkta zirvenin görülmesi olmayabilir, daha da fenaları ortaya çıkabilir.

Bir kurumun devlet kurumu olmasını özel şirketlerden ayıran temel özellik, işe alma, işten atma, terfi, atama işlemlerinin kanunlarla, yönetmeliklerle kesin kurallara bağlanmış olmasıdır. Kamu kurumunun yetkilileri özel bir şirket patronu istediklerini işe alıp, istemediklerini işten atamazlar. İşe almalar liyakati belirleyen sınavlarla belli olur. Çünkü bu kurumlarda herkesin hakkı var. Anayasa’daki eşitlik kavramının anlamı budur.

Soru şu: Devletin kesesinden partililerini, yakınlarını, dostlarını, seçim kazanamamış siyasetçilerini maaşa bağlama cömertliği gösterenler, kamu kaynaklarından ulufe dağıtanlar; kendi şirketlerinin keselerinden böyle savurganlık, cömertlik yaparlar mı?

İşlerini kime teslim ederler?, İşe eleman alırken hangi kıstaslara bakarlar? Akraba, eş, dost özelliğine mi, liyakate, ehliyete, tecrübeye, birikime mi?

Ama Devleti ‘şirket gibi yönetmeliyiz’ diyenler işte kendi özel şirketlerinde dikkat ettikleri liyakat kurallarını dikkate almadan yandaşlarına devlet kesesinden bu şekilde maaş bağlayabiliyorlar. Hak, hukuk demeden, kul hakkından, ahiretten korkmadan…

Kurumlar işte böyle böyle zayıflıyor. Kurumlar zayıflayınca da kurullar kağıt üstünde kalıyor.

Hal böyle olunca ülkenin nitelikli insanları iş bulmak için yurtdışına gidiyor. Türkiye parlak beyinlerini işte böyle kaybediyor.

Yorumlar (0)