ERDOĞAN TOPRAK: İÇİŞLERİ BAKANLIĞI, T.C. VATANDAŞLIĞI ALMIŞ SUÇ ÖRGÜTÜ VE KARTEL LİDERLERİNİ, ELİYLE KOYMUŞ GİBİ REZİDANSLARINDA YAKALIYOR

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Haftalık Değerlendirme Raporu'nu bugün yayınladı.

GÜNDEM 10.12.2023, 14:40 10.12.2023, 14:43
ERDOĞAN TOPRAK: İÇİŞLERİ BAKANLIĞI, T.C. VATANDAŞLIĞI ALMIŞ SUÇ ÖRGÜTÜ VE KARTEL LİDERLERİNİ, ELİYLE KOYMUŞ GİBİ REZİDANSLARINDA YAKALIYOR

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, “Merkez Bankası’nın 2022 ödemeler dengesi bilançosunda, 20 buçuk milyar dolarla rekor kıran kaynağı belirsiz döviz girişleri, 2023 Ocak-Eylül dönemi bilançosunda 11 milyar dolar oldu. AKP iktidarı döneminde patlama yaşanan kaynağı belirsiz döviz hareketlerindeki bu tablo, uluslararası yolsuzlukla mücadele kuruluşların dikkatini çekiyor. Kara ve kayıt dışı paralar, suç gelirleri, rüşvet ve yolsuzluklardan elde edilen kazançların aklanmasını önlemeyi hedefleyen Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF), iktidarı bu konuda defalarca uyardı. İktidar, servet affı yasalarıyla buna göz yummayı tercih edince 2021 Ekim’inde Türkiye’yi ‘Gri Liste’ye aldı. Şimdi yeni ekonomi yönetimi, Türkiye’yi gri listeden çıkarmak için ikna turları atıyor. İçişleri Bakanlığı, yıllardır Türkiye’ye yerleşip T.C. vatandaşlığı almış suç örgütü ve kartel liderlerini, uyuşturucu baronlarını, insan kaçakçılarını eliyle koymuş gibi rezidanslarında yakalıyor. FATF ve Interpol’deki kötü sicili temizlemeye çalışıyor” dedi.

 Toprak'ın raporda yer alan değerlendirmeleri şöyle:

"İKTİDARIN İZLEDİĞİ HAMAS POLİTİKASI, TÜRKİYE’Yİ ULUSLARARASI TECRİDE VE OLASI BARIŞ-MÜZAKERE MASASININ DIŞINA SÜRÜKLÜYOR”

“İsrail iç istihbarat kurumu Şin Bet ve Dış İstihbarat Kuruluşu Mossad yetkilileri, Hamas’ın üst düzey yöneticileri, komutanları ve lider kadrolarının bulundukları ülkelerde ‘tasfiye edileceklerini’ açıkladı. Tasfiye operasyonlarının planlandığı ülkeleri Türkiye, Katar ve Lübnan olarak saydılar. Uluslararası ajanslar bu açıklamalar sonrası Türk istihbarat yetkililerinin İsrail’i böyle bir eylemin ciddi sonuçları olacağı konusunda uyardığını içeren haberlere yer verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir yanlışa tevessül etmeleri halinde bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerini söyledi. Eş zamanlı olarak iktidarın yakın ilişkide olduğu Katar Haber Kanalı Al Jazeera, silah kaçakçılığı ve uluslararası yasa dışı silah ticaretinden Libya cezaevinde tutuklu olan dört Hamas üst yöneticisinin Türkiye’nin Trablus hükümeti nezdindeki girişimiyle serbest bırakıldığını ve Türkiye’ye getirildiğini duyurdu. Libya’dan getirilen Hamas yöneticileri, özel uçakta Türkiye’ye gelirken çektikleri hatıra fotoğrafını Hamas’ın sosyal medya hesaplarından paylaştı. Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bu haber ve görüntüleri yalanlamadı. İktidarın izlediği Hamas politikası, Türkiye’yi uluslararası tecride ve olası barış-müzakere masasının dışına sürüklüyor.

"İKTİDAR, HAMAS POLİTİKASINDA U DÖNÜŞÜ VE DEĞİŞİMİ GÜNDEME ALMAK ZORUNDA KALACAK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in Hamas liderlerine suikast söylemlerine tepki gösterse de iktidarın benzer konularda daha önceki icraatlarının İsrail’i cesaretlendirdiği anlaşılıyor. Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine yönelik İsrail saldırısında on Türk vatandaşı öldürüldüğünde iktidar, yazılı açıklama ve protesto dışında bir adım atmadı. İsrail Genelkurmay Başkanı ve saldırıya katılan askerlere karşı Türk mahkemelerinde açılan davalar kapatıldı. İsrail’in Hamas liderlerine suikast açıklamalarına ‘ağır bedel ödersiniz’ diyen Erdoğan, Suudi İstihbaratının gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürüp cesedini yok etmesi karşısında bir adım atmadı. Tüm bunlar anımsandığında İsrail, olası bir operasyonu Türkiye’de gerçekleştirirse iktidarın atabileceği adımları hesap ederek Hamas’a dönük tehditleri psikolojik harp çerçevesinde gündeme getiriyor. İktidarı Hamas liderlerini göndermeye zorlamak istiyor. Muhtemelen iktidar, ABD ve Avrupa Birliği’nden (AB) gelen baskı ve ekonomik yaptırım tehditleri, İran liderliğindeki Hamas’a destek ekseninde yer alma görüntüsünün yaratacağı etkileri göz önünde tutarak Hamas politikasında u dönüşü ve değişimi gündeme almak zorunda kalacak. Daha önce Mısır’la İhvan konusunda izlenen yaklaşıma benzer şekilde Hamas organizasyonlarının ve yöneticilerinin Türkiye’den gönderilmesi aşamasına geçilecek.

"TAPU SAHİPLERİNİN YENİ KONUTLARINDA NEYLE KARŞILAŞACAĞINI GÖSTEREN EN SOMUT ÖRNEK TOKİ’NİN 2019’DA TUZLA’DA İLAN ETTİĞİ PROJEDE ORTAYA ÇIKTI”

Afet ve Acil Durum Yasası’ndaki kentsel dönüşüm düzenlemesiyle yürürlüğe giren ‘rezerv alan ilanı’ uygulamasında ilk adım Hatay’ın merkez Defne ve Antakya ilçelerinde atıldı. Yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığı bu iki rezerv alandaki binlerce konut sahibinin evleri boşaltmalarını istiyor. Yasa uyarınca rezerv alan ilan edilen yerlerde yapılacak yeni binalar belirlenecek güncel rayiç bedel üzerinden eski sahiplerine ya da yeni kişilere satılacak. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, rezerv alan ilan edilen bölgelerdeki binalarda tapusu olanların, inşaat bittikten sonra aynı yerde bedelini ödeyerek ev sahibi olabileceğini söylüyor. Ancak ortaya çıkacak yeni bina fiyatının inşaatı yapan müteahhide veya TOKİ’ye ödenmesi koşuluyla. Tapu sahiplerinin yeni konutlarında neyle karşılaşacağını gösteren en somut güncel örnek TOKİ’nin 2019’da Tuzla’da ilan ettiği ancak inşaatına daha yeni başladığı 5 bin konutluk projedeki yeni koşullarla ortaya çıktı. Dört yıl önce kampanya başlatıldığında 2 1 konutlar için aylık 894 TL; 3 1 konutlar içinse 1022 TL olarak açıklanan taksitler şimdi 13 bin ve 18 bin TL’ye yükseltildi. 2019’da 240 ay (20 yıl) olan geri ödeme süresi şimdi 180 aya (15 yıl) düşürülürken vade bitiminde konut bedeli olarak ödenecek toplam tutar da 3,2-4,6 milyon TL’ye çıktı. Projeye 4 yıl önce giren hak sahipleri, şimdi bu paraları nasıl ödeyeceğini ya da hakkından feragat etmeyi düşünüyor.

"REZERV ALAN İLAN EDİLEN BÖLGELERDEKİ TAPU SAHİPLERİNİN İNŞAAT BİTTİĞİNDE HANGİ BEDELLE EVLERİNE DÖNECEĞİ MEÇHUL”

Diğer yandan yeni faiz politikasıyla konut kredisi erişilemez, aylık taksitler ödenemez hale geldi. En yüksek faiz ve taksit kamu bankalarında. İstanbul, Ankara vb. büyükşehirlerde 2 milyon TL’ye ev bulmanın olanaksızlığı yanında, aylık taksitleri ödeyecek gücü olanlar sadece üst gelir grupları. Rezerv alan ilan edilen bölgelerdeki tapu sahiplerinin inşaat bittiğinde hangi bedelle evlerine döneceği meçhul. Yasada, kiracılar yok sayılıyor. Rezerv alan ilan edilip, boşaltılarak yıkılacak yerlerde binlerce kiracı oturuyor. Bu insanlar mevcut fahiş kira koşullarında ne yapacak, nereye gidecek? ‘Ne halin varsa gör’ mü denilecek? Önümüzdeki süreçte merkezi semtlerdeki yerleşim yerleri rant hırsıyla rezerv alan ilan edildikçe barınma, mal sahibi ve kiracı mağduriyetleri kitlesel hale gelecek. Rezerv alanlardaki kiracılar ya sokağa atılma ya şehri terk etme seçeneğiyle karşı karşıya kalacak. Tapulu mal sahipleri yeni inşaatların bedelini ödeyemezse mülksüzleşmek, taşınmazını satıp çekip gitmek zorunda kalacak.

"İÇİŞLERİ BAKANLIĞI, T.C. VATANDAŞLIĞI ALMIŞ SUÇ ÖRGÜTÜ VE KARTEL LİDERLERİNİ, ELİYLE KOYMUŞ GİBİ REZİDANSLARINDA YAKALIYOR. FATF VE INTERPOL’DEKİ KÖTÜ SİCİLİ TEMİZLEMEYE ÇALIŞIYOR”

Merkez Bankası’nın 2022 ödemeler dengesi bilançosunda, 20 buçuk milyar dolarla rekor kıran kaynağı belirsiz döviz girişleri, 2023 Ocak-Eylül dönemi bilançosunda 11 milyar dolar oldu. AKP iktidarı döneminde patlama yaşanan kaynağı belirsiz döviz hareketlerindeki bu tablo, uluslararası yolsuzlukla mücadele kuruluşların dikkatini çekiyor. Kara ve kayıt dışı paralar, suç gelirleri, rüşvet ve yolsuzluklardan elde edilen kazançların aklanmasını önlemeyi hedefleyen Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF), iktidarı bu konuda defalarca uyardı. İktidar, servet affı yasalarıyla buna göz yummayı tercih edince 2021 Ekim’inde Türkiye’yi ‘Gri Liste’ye aldı. Şimdi yeni ekonomi yönetimi, Türkiye’yi gri listeden çıkarmak için ikna turları atıyor. İçişleri Bakanlığı, yıllardır Türkiye’ye yerleşip T.C. vatandaşlığı almış suç örgütü ve kartel liderlerini, uyuşturucu baronlarını, insan kaçakçılarını eliyle koymuş gibi rezidanslarında yakalıyor. FATF ve Interpol’deki kötü sicili temizlemeye çalışıyor.

"GRECO’NUN ‘TÜRKİYE RAPORU’NDA YOLSUZLUK, RÜŞVET, KARA PARA AKLAMA, SUÇ GELİRLERİNİN AKLANMASI VB. KONULARINDA ÇOK SERT UYARI VE ELEŞTİRİLER SIRALANDI”

Şimdi de Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi (AK) bünyesindeki Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) tarafından hazırlanan raporda, Türkiye için oldukça kabarık bir yüz kızartıcı tespitler listesi yer aldı. GRECO’nun 94. Genel Kurulunda oy birliğiyle kabul edilen ‘Türkiye Raporu’nda yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama, suç gelirlerinin aklanması vb. konularında çok sert uyarı ve eleştiriler sıralandı. İktidarın GRECO’ya verdiği taahhütlere rağmen uyarı ve taleplerin yüzde 90’dan fazlasının yerine getirilmediği vurgulandı. Tavsiye edilen yasaların çıkarılmadığı, şeffaflık alanında adım atılmadığı, torba yasa uygulamasının sürdürüldüğü, ilgisiz pek çok düzenlemenin kamuoyu ve sivil toplumda istişare edilmeden yasalaştırıldığı, milletvekillerine yönelik etik ilkeler, mal beyanı, iş bağlantıları, lobicilik vb. alanlardaki kriterlerin sağlanmadığı, milletvekilleri hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarının dokunulmazlıkla engellenmemesi talebinin karşılanmadığı dile getiriliyor. Raporda; ‘Hiçbir üyesi hâkimler tarafından seçilmeyen HSK'nın yapısı açısından ifade edilen endişeler yanında, hâkimlerin seçimi ve mesleğe alım süreçlerinde yürütmenin kontrolünün artması endişesi iletilmesine rağmen Türk yetkililer, buna dair herhangi bir bilgi vermemiştir.’ deniliyor. Raporda; yolsuzlukla mücadelede adım atılmadığı, bugüne kadar 22 uyarı ve tavsiyeden sadece 3’ünde kısmi iyileşme olduğu belirtiliyor. Yargının siyasi etki altında olduğu, o yüzden de yolsuzluklara dönük siyasi koruma kalkanını açığa çıkartmak için verilen araştırma önergeleri iktidar ve ittifakı tarafından reddediliyor. GRECO Türkiye Raporu’ndaki tespitler; iktidarın torba yasalar, servet aflarıyla kara paraya, yolsuzluklara bilerek alan açtığını, yargının siyasi yönlendirmeyle yolsuzlukları örttüğünü ortaya koyuyor. TBMM’den geçen torba yasalar ve servet aflarıyla yolsuzluklar genişlerken iktidarın ülkeyi bu utançtan çıkartma niyetinin olmadığı anlaşılıyor.

"SADECE 400 BDDK PERSONELİNE AYRICALIK İÇEREN BU DÜZENLEMENİN ANAYASAYA AYKIRILIĞI ÇOK AÇIK”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ‘yapısal reform’ olarak nitelendirdiği 80 maddelik torba yasanın TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi ertelendi. Komisyonda AKP’li vekiller tarafından son anda verilen önergeyle torba yasaya eklenen bir madde hem kamuoyunda hem de iktidar ittifakı içinde tepkilere yol açtı. Kabul edilen önergede, İstanbul’a taşınan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) personeline maaştan hariç olmak üzere 60 bin gösterge rakamının memur maaş katsayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak tutarda aylık ‘hayat pahalılığı ve kira yardımı’ ödenmesi için Cumhurbaşkanına yetki verilmesi öngörülüyor. Önergedeki formülle, BDDK personeline yapılacak aylık net kira ve hayat pahalılığı tazminat ödemesi 2024 başından itibaren 45 bin TL ve üzerinde olacak. Sadece 400 BDDK personeline ayrıcalık içeren bu düzenlemenin anayasaya aykırılığı çok açık.

"ASGARİ ÜCRETİN 4-5 KATI MAAŞ ALAN BDDK PERSONELİ BU DESTEĞE MUHTAÇSA DİĞER KESİMLERİN İÇLER ACISI HALİ DAHA RAHAT ANLAŞILABİLİR”

Önergenin Genel Kurul’da geri çekileceği, tüm kamu personelini kapsayacak farklı bir formül bulunacağı belirtilse de şu anda torba yasa görüşmeleri ertelendi. Genel kurul 11 Aralık’tan 24 Aralık’a kadar sadece bütçeyi görüşecek. Yılbaşı öncesi yetişirse torba yasa birkaç güne sıkıştırılacak ya da gelecek yıla kalacak. Bu durumda yasanın yürürlük tarihlerinde sıkıntı doğacak. Bu arada, torba yasada Cumhurbaşkanına pek çok vergide ve istisnada verilen indirim ve 10 yıla kadar süre uzatımı yetkisinin anayasaya aykırılığı uyarıları tereddüt yaratmış olmalı ki görüşmelerde bu yetkilerin bazıları kaldırıldı. Şirketlere enflasyon muhasebesine göre beyanname ve bilanço hazırlama yükümlülüğüne özel sektör ve şirketler tepkiliydi. Bankalara enflasyon muhasebesinden muafiyet ayrıcalığı da tartışma konusuydu. İktidar; torbanın ötesinde adeta çuval yasaya dönüşen bu düzenlemelerin ekonomiyi, vergi sistemini alt üst edeceğinin farkına yeni varmış görünüyor. Merkez Bankası (MB) Başkanlığı görevinden alınıp BDDK Başkanlığına getirilen Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK personeline tazminat önergesini, Bakan Mehmet Şimşek’ten habersiz torba yasaya eklettiği anlaşılıyor. 2024 yılı, ocak zamları belirlenirken aynı ekonomik zorlukları paylaşan bütün ücretlilere, memur-işçi ve emeklilere seyyanen aylık kira ve hayat pahalılığı desteği torba yasaya eklenmelidir. Asgari ücretin, en düşük memur ve emekli aylığının 4-5 katı maaş alan BDDK personeli bu desteğe muhtaçsa diğer kesimlerin içler acısı hali daha rahat anlaşılabilir.

"AYLIK ENFLASYONLAR DOĞAL GAZ SAYESİNDE DÜŞÜK KALINCA YILLIK RAKAM DA YÜZDE 60’LARDA SEYRETTİ”

TÜİK, kasımda Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) bir önceki aya göre aylık yüzde 3,28; geçen yılın aynı ayına göre ise yıllık yüzde 61,98 oranında arttığını açıkladı. Bu hesaba göre, aralık TÜFE artışı yüzde 3 düzeyinde ilan edilerek Orta Vadeli Program’daki (OVP) yüzde 65’lik yıl sonu enflasyon hedefi tutturulacak. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise kasım ayı enflasyonunu aylık yüzde 5,58; yıllık yüzde 129 oranında açıkladı. İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) kasım rakamlarına göre, tüketici endeksindeki perakende fiyatlarda enflasyon artışı aylık yüzde 3,7; yıllık yüzde 73,89 oldu. Yaz boyunca doğal gaz tüketiminin hanelerde 25 metreküp ve altında olması, doğal gazdan enflasyona gelen etkinin TÜİK hesabına sıfır olarak yansıtılmasına zemin hazırladı. Doğal gazı dışarıda tutan TÜİK hesabıyla haziran, temmuz, ağustos, eylül, ekimde aylık TÜFE artışları gerçekte olduğundan daha düşük düzeyde sıfır olarak enflasyon hesabında yer aldı. Aylık enflasyonlar doğal gaz sayesinde düşük kalınca yıllık rakam da yüzde 60’larda seyretti.

"HALKIN YAŞADIĞI-HİSSETTİĞİ ENFLASYONLA İKTİDARIN TÜİK’E HESAPLATTIĞI ENFLASYON ARASINDA İKİ KATA YAKLAŞAN BİR FARK ORTAYA ÇIKIYOR”

Kasımda doğal gaz tüketiminin hızlanması ve aylık 25 metreküpün üstüne çıkmasıyla enflasyona yüzde 11,17’lik bir yansıma olurken aralık ayı enflasyonu da bu sayede yüzde 3’lerde kalacak ve yıl sonu rakamı yüzde 65 düzeyinde gerçekleşecek. İkinci yarıyıla ilişkin 6 aylık enflasyon da yüzde 38-40 düzeyinde olacak ve maaş zamlarına yansıtılacak enflasyon farkı gerçek enflasyonun altında tutulmuş olacak. İktidar, doğal gaz üzerinden bir enflasyon oyunu oynadı. Mayıstan bu yana geride kalan ayların aylık enflasyon artışları da ‘doğal gaz sıfır’ alınarak düşük hesaplandı. Halkın yaşadığı-hissettiği enflasyonla iktidarın TÜİK’e hesaplattığı enflasyon arasında iki kata yaklaşan bir fark ortaya çıkıyor. İktidar, ocakta düşük enflasyon farkıyla yapacağı maaş artışlarının yanında, ‘haziranda baz etkisiyle enflasyon hızla düşecek’ söylemini dillendiriyor. Maaş zamlarını yılda tek sefere düşürüp, IMF planını uygulamaya hazırlanıyor.

"SGK VERİLERİ, OCAK-EYLÜL DÖNEMİ SONUNDA 1,7 ÇALIŞANIN 1 EMEKLİYİ FİNANSE ETTİĞİNİ GÖSTERİYOR”

Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bütçe kaynakları ve hazineden yapılan kaynak transferi tutarı eylül sonu itibarıyla 593 buçuk milyar TL’ye ulaşırken SGK’nın gelir-gider açığı eylül sonunda 39 buçuk milyar TL’ye ulaştı. Prim tahsilatı ve bütçe transferleriyle SGK’nın 9 aylık geliri, 1 trilyon 523 milyar lira olurken toplam gideri, 1 trilyon 551,7 milyar liraya ulaştı. Sosyal Güvenlik Sistemi’nde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kriterlerine göre, her 4 çalışanın 1 emekliyi finanse etmesi ‘ideal aktüeryal denge’, en az 2 çalışanın 1 emekliyi finanse etmesi ‘sürdürülebilir aktüeryal denge’ olarak tanımlanıyor. SGK verileri, ocak-eylül dönemi sonunda 1,7 çalışanın 1 emekliyi finanse ettiğini gösteriyor. 2023 Ocak-Eylül döneminde SGK’ya prim ödeyen aktif sigortalı sayısı, 777 bin 84 kişi azaldı. SGK’dan aylık bağlanan dosya sayısı, 9 ayda yüzde 13,9 arttı. Kurumdan emekli, malullük, dul ve yetim aylığı kategorilerinde maaş alanlar, 9 ayda 1 milyon 818 bin kişi artarak eylülde 15 milyon 751 bin 917 kişiye yükseldi. SGK’nın gelir-gider açığı büyüdü.

"EMEKLİYE İNSANCA ÜCRET ÖDEYEMEYEN SGK, ILO’NUN ‘SÜRDÜRÜLEBİLİR’ OLARAK NİTELENDİRDİĞİ KRİTERİN ALTINDA NEGATİFE İLERLİYOR”

Seçim öncesi yürürlüğe konulan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesinin etkisiyle SGK’nın aktüeryal dengelerinin radikal biçimde değiştiği görülüyor. EYT’lilerin toplam sayısının 5 milyon kişiye yaklaştığı anımsandığında tablonun çok daha ciddi biçimde negatif yönde değişeceği anlaşılıyor. Ocak-eylül döneminde yaşlılık (emekli) aylığı bağlananların büyük bölümü, SGK yasasında 4/a olarak sınıflandırılanlardan oluşuyor. Bu da EYT düzenlemesiyle emekli olanların neredeyse tamamının özel sektör çalışanlarından oluştuğunu gösteriyor. Prim ödeyen aktif sigortalı sayısındaki büyük azalmanın gerisinde de önemli ölçüde EYT kapsamında özel sektörden emekli olanlardaki artış yatıyor. TÜİK verileriyle sosyal güvenlikten yoksun, kayıt dışı ve kaçak istihdam yüzde 30’a ulaşıyor. Sığınmacıların kayıt dışı istihdamı, ekonomik krizin işletmeleri zorlaması SGK’nın prim tahsilatının düşmesine neden oluyor. Yapılandırmaya rağmen 160 milyar TL prim alacağının 25 milyarı tahsil edilebildi. Sosyal güvenlik sistemi hızla iflasa sürükleniyor. Milyonlarca emekli, dul-yetim yaşam mücadelesi veriyor. İktidarın milyonlarca emekliyi aylardır 5 bin TL için oyalarken emekliye insanca ücret ödeyemeyen SGK, ILO’nun ‘sürdürülebilir’ olarak nitelendirdiği kriterin altında negatife ilerliyor.

"ÖMER BOLAT’IN BAŞINDA BULUNDUĞU BAKANLIĞIN AÇIKLADIĞI RAKAMLAR, İTHALATTA VE DIŞ TİCARET AÇIĞINDA REKOR KIRILDIĞINI GÖSTERİYOR”

Ticaret Bakanı Ömer Bolat, kasım ayı dış ticaret rakamlarına sadece aylık ihracat üzerinden yaklaşarak ‘tüm zamanların en yüksek kasım ayı ihracatı’ açıklamasını yaptı. Buna karşılık başında bulunduğu bakanlığın açıkladığı rakamlar, ithalatta ve dış ticaret açığında rekor kırıldığını gösteriyor. Kasım ayı ve ocak-kasım arası 11 aylık döneme ilişkin açıklanan dış ticaret verilerine bakıldığında, kasımda ihracat geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 5,2 artışla 23 milyar 11 milyon dolar olurken ithalat geçen yılın kasım ayına kıyasla yüzde 5,8 azalmasına rağmen 28 milyar 931 milyon dolar olmuş. Aylık dış ticaret hacmi, yüzde 1,1 azalarak 51,9 milyar dolar olurken aylık dış ticaret açığı yüzde 32,6 düşmesine rağmen kasımda 5 milyar 919 milyon dolar tutarında gerçekleşmiş. Türkiye’nin ihracatının artması, döviz gelirlerinin yükselmesi, ihraç kalemlerinin ve pazarlarının çeşitlenerek genişlemesi herkesin beklentisi. Ancak gerçekleri gizleyerek, olmayan başarı ve rekor öyküleri yazmaya kalkışmak, algıları yönetme çabasıdır. Sadece aylık değil, bu yılın ocak-kasım dönemi 11 aylık dış ticaret tablosuna bakıldığında da Ticaret Bakanı’nın övüneceği bir tablonun ortada olmadığı apaçık görülüyor.

"TÜRKİYE, İHRAÇ ETTİĞİNDEN YAKLAŞIK 100 MİLYAR DOLAR DAHA FAZLA MALI, HİZMETİ, HAM MADDEYİ, TÜKETİM MALINI İTHAL ETMİŞ”

Türkiye ihraç ettiğinden yaklaşık 100 milyar dolar daha fazla malı, hizmeti, ham maddeyi, tüketim malını ithal etmiş. 2 dolarlık mal satarken 3 dolarlık mal satın almış. Satın aldığı mallara sattığından daha fazla ödediği için 100 milyar dolar açık vermiş. Cari işlemler dengesindeki döviz açığı artmaya devam etmiş. Dış ticaret verilerinde dikkat çeken olumsuz bir gelişme, Türkiye’nin uzun süredir en iddialı olduğu ihraç ürünlerinden tekstil ve hazır giyimde yaşanıyordu. Bangladeş, Vietnam, Hindistan gibi ülkelerin tekstil ve hazır giyim markalarının üretim üssü haline gelmesi, ucuz emek ve güvencesiz istihdamı rekabet gücü olarak devreye sokması, AB ile Hindistan’ın Serbest Ticaret Anlaşması (STA) konusunda ilerleme sağlaması, Türkiye’nin aleyhine yaşanan gelişmelerdi. Kur ve maliyet artışları, yüksek enflasyon ve girdilerdeki yükselişlerle giderek rekabet gücü zayıflayan Giyim Sanayi sektöründe kapanmalar, iflaslar, toplu işten çıkartmalar artarken istihdam kaybı 300 binin üzerine ilerliyor. Hazır giyim-konfeksiyon ithalatı, 3,2 milyar dolarla bugüne kadarki en yüksek tutara ulaştı. Muhtemelen aralık ayında 2023 yılı dış ticaret açığı, 100 milyar doları aşacak. Dış ticarette orta ve uzun vadeli strateji, teşvik ve destekler, finans olanakları ortaya konulmadıkça aylık ihracat rakamlarıyla rekor diye övünmeye ve milleti avutmaya devam edilecek.

"25 MİLYAR TL DOLAYINDA KAYNAK AKITILAN PROJE, 1 ARALIK 2023’TE YAYINLANAN CUMHURBAŞKANI KARARIYLA İPTAL VE TASFİYE EDİLDİ”

İktidarın 10 yıl boyunca milyarlarca TL ve milyonlarca dolar harcadığı yurt dışında arazi kiralayıp tarım ve hayvancılık yapma projelerindeki fiyasko, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iptal ve tasfiye kararıyla tescillendi. Eski Bakan Mehdi Eker’in 2013’te Sudan’da başlattığı yurt dışında tarım arazisi kiralama projesi, daha sonra Bekir Pakdemirli, Vahit Kirişçi ve eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından Nijer ve Venezuela’ya yayıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘dostum’ dediği devrik devlet başkanı Ömer el Beşir ile imzalanan anlaşmayla Sudan’da 99 yıllığına 780 bin 500 hektar tarım arazisi kiralanmıştı. Burada üretim yapmak, dünya pazarları ve Türkiye’ye ihraç etmek üzere Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (TİGEM) yüzde 80 hissesine ortak olduğu Türk-Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık A.Ş. kuruldu. Yüzde 20’si Sudan’a ait şirkete yönetim kurulu üyeleri, personel atamaları yapıldı. 10 yıl boyunca Sudan’da görevlendirilen TİGEM yöneticilerine, personeline binlerce dolar ödendi. Ömer El Beşir 2019’da darbeyle devrilince yeni yönetimle işler yürütülmeye çalışıldı. Bu süreçte eski bakanların ve iktidar sözcülerinin açıklamalarına göre 25 milyar TL dolayında kaynak akıtılan proje, 1 Aralık 2023’te yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla iptal ve tasfiye edildi.

"CUMHURBAŞKANININ KİŞİSEL DOSTLUKLARIYLA ARAZİ KİRALAYIP BU ÜLKELERDEN TÜRKİYE’YE UCUZ GIDA, YEM, ET İHRAÇ ETME PLANLARI BİR GECEDE CUMHURBAŞKANININ ALDIĞI KARARLA İPTAL EDİLDİ”

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile şura düzenlenip TOBB üyeleri Nijer’deki projeye ortak olmaya ve yatırıma davet edildi. Ancak sonradan, Nijer’de üretilecek yemi Türkiye’ye getirmenin maliyet hesabının yapılmadığı, taşıma, liman, gümrük vb. giderlerle fiyatın 3-4 kat artacağı ortaya çıkınca proje, 2020’de üretim yapılamadan sona erdi. Yine Venezuela lideri Nicolas Maduro ile Venezuela’da arazi kiralayıp buğday üreterek Türkiye’ye getirme ve ucuza un üretip Venezuela’ya ihraç etme planları ilan edildi. ABD ambargosu ve ekonomik yaptırımlarıyla petrol satışı engellenen, kıtlık çeken et-süt, makarna bulamayan, enflasyonun yüzde 2-3 bine çıktığı Venezuela’dan peynir ithal edildi. Venezuela altınları getirilip Türkiye’de iktidara yakın kuyumcularda, özel rafinerilerde işlendi. Venezuela’da buğday değil soya ekildiği ortaya çıkınca Venezuela defteri kapandı. Türkiye’de milyonlarca hektar tarım arazisi ekilmeden boş dururken, otlaklar-meralar imar ve ranta açılırken, üreticiye-besiciye verilen kısıtlı destekler enflasyonun altında kalırken 10 yıldır üreticiden esirgenen bütçe kaynakları Afrika’da Sudan ve Nijer, Latin Amerika’da Venezuela’da diktatörlerle yapılan ortaklıklarda buharlaştırıldı. Cumhurbaşkanının kişisel dostluklarıyla arazi kiralayıp ortak tarım ve hayvancılık şirketleri kurup bu ülkelerden Türkiye’ye ucuz gıda, yem, et ihraç etme planları yine bir gecede Cumhurbaşkanının aldığı kararla iptal ve tasfiye edildi.

"ABD VE AB İLE İLİŞKİLERDE YUNANİSTAN’DAN DESTEK BEKLENDİĞİ ANLAŞILIYOR”

İktidarın izlediği politikalarla Türkiye, ABD ile her geçen gün sayısı artan sorunlarla karşı karşıya kaldı. Rusya yaptırımları, S-400, F-16, F-35 anlaşmazlıklarına son olarak Hamas’a destek ve finansman sağlama gerekçesiyle yaptırım ihtimali eklendi. AB ile ilişkiler dondu. AİHM kararlarının uygulanmaması, AK ihlal süreci, vize sorunu vb. yanında ekonomik tablo da sıkıntılı. Bu sorunlu ortamda 6 yıl aradan sonra gerçekleşen Atina ziyareti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği mesajlar, bir yıl önceki sitemkâr tavrından keskin bir u dönüşüyle olumlu ve ılımlı bir hale dönüştü. Ege ve Doğu Akdeniz’deki sorunlardan fazla söz edilmedi. Kıbrıs, geri planda tutulup geçiştirildi. Adaların silahlandırılması gündeme bile gelmedi. Türkiye ile Yunanistan arasında ‘çözülemeyecek sorun olmadığı’ söylemi öne çıkarıldı. Tüm bunlar iktidarın ekonomik darboğazı aşmak için AB ile Yunanistan üzerinden yeni bir süreç başlatmaya yöneldiğini gösteriyor. ABD ve AB ile ilişkilerde Yunanistan’dan destek beklendiği anlaşılıyor. Atina’da imzalanan ‘İyi komşuluk ve dostluk bildirgesine’ ilk desteğin ABD’den gelmesi bunun göstergesi.

"İKTİDAR, EKONOMİK DARBOĞAZI AŞABİLMEK, TAZE KAYNAK VE FİNANSMAN TEMİNİ İÇİN AB İLE YUMUŞAMA PLANLIYOR”

Gerek Miçotakis gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan Ege, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Kıta Sahanlığı, Batı Trakya vb. kronik başlıklarda duruşlarının değişmediğini ancak müzakereden yana olduklarını vurguladılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ikili ticareti 10 milyar dolara çıkartma hedefine öncelik verirken, Miçotakis Ege’deki 10 Yunan adasına seyahat için Türk vatandaşlarına ‘kapıda vize’ kararını açıkladı. AB Komisyonu, Yunanistan’ın vize kararını ‘hemen’ onayladı. Atina ziyaretinin sorunsuz geçmesi için Almanya’nın iki tarafla ‘arka kapı diplomasisi yürüttüğü’ Avrupa medyasında yer aldı. Ziyaret öncesi açıklanan AB Komisyonu Türkiye Raporunda siyasi ilişkiler ve ekonomide iş birliği, mülteci sorunuyla ortak mücadele, vizede kolaylaştırıcı adımlardan söz edilirken karşılığında Doğu Akdeniz, Kıbrıs, AİHM kararları, Rusya yaptırımları vb. koşullar sıralanması, Atina bildirgesiyle paralellik gösteriyor. Atina ziyareti öncesinde, Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un Cumartesi Anneleri’nin eylemine katılması, Osman Kavala’yı Silivri Cezaevi’nde ziyaretine izin verilmesi, yargı ve AİHM kararlarıyla, tutuklu siyasetçiler ve gazetecilere ilişkin açıklamalarına iktidarın sessiz kalması dikkat çekici. Anlaşıldığı kadarıyla iktidar, ekonomik darboğazı aşabilmek, taze kaynak ve finansman temini için AB ile yumuşama planlıyor. Avrupa medyasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyareti ardından attığı; ‘Türkiye’nin Brüksel yolu artık Atina’dan geçiyor’ başlıkları da bunu teyit ediyor.

"BİDEN’IN UKRAYNA’YA MALİ DESTEĞİ ÖNGÖREN BÜTÇE TALEBİNİN REDDEDİLMESİ, ZELENSKİY YÖNETİMİNİ CİDDİ BİR DARBOĞAZLA KARŞI KARŞIYA BIRAKTI”

ABD’de yaklaşan 2024 seçimleri öncesinde tekrar aday olmaya hazırlanan Demokrat Başkan Joe Biden, Ukrayna ve İsrail’e mali destek için talep ettiği 105 milyar dolarlık ek bütçenin Cumhuriyetçilerin oylarıyla reddedilmesiyle ağır bir yenilgi aldı. Önceki ABD Başkanı Donald Trump, 2024 seçimlerinde yeniden aday olmaya hazırlanıyor. Ukrayna’da savaşın kaybedilmesi ihtimalini artıran gelişmeler hızlanırken Biden’ın Ukrayna’ya 61 milyar dolar ek mali desteği öngören bütçe talebinin reddedilmesi, Zelenskiy yönetimini çok ciddi bir darboğazla karşı karşıya bıraktı. ABD Senatosunda Biden’ın söz konusu bütçe talebinin oylamaya sunulması için yapılan ön oylamada 49 hayır oyu çıkarken Biden’a destek veren Demokrat senatörlerin evet oyu 51’de kaldı. ABD Senatosunun tek bağımsız üyesi ve önceki başkanlık seçiminde de sosyalist aday olarak öne çıkan Bernie Sanders’in Trump destekçisi Cumhuriyetçilerle birlikte ‘hayır’ oyu vermesi ciddi tartışmalara yol açtı. Senatör Sanders, 105 milyar dolarlık ek bütçede İsrail’in Gazze saldırılarına ve Başbakan Netanyahu’ya destek için koşulsuz şekilde 14 milyar dolar verilmesine karşı olduğu için ‘hayır’ oyu kullandığını açıkladı. Sanders, 7 Ekim’deki Hamas saldırısına karşı İsrail’in kendisini savunma hakkının olduğunu ancak Netanyahu yönetiminin on binlerce masum ve sivil Filistinli kadın, erkek ve çocuğu öldürmeye ne hukuken ne de ahlaken hakkının olmadığını, bunun katliamdan farkının bulunmadığını savundu.

"BİDEN YÖNETİMİNİN İSVEÇ İLE İMZALADIĞI ANLAŞMA, İKTİDARIN İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİ KONUSUNDA İZLEDİĞİ POLİTİKAYA KARŞI BİR HAMLE OLARAK GÖRÜLEBİLİR”

Önceki ABD Başkanı Donald Trump’ın en önemli projelerinden birisi ABD-Meksika sınırına duvar örülmesiydi. Biden’a karşı seçimi kaybedince duvar projesi yarım kaldı. Biden yönetimi, sığınmacı akınına karşı daha gerçek çözümlere odaklanmak gerektiğini savunuyor. Ukrayna’ya fon akışının kesilmesinin, ABD’nin Avrupalı müttefiklerinin güvenliğini de tehlikeye atarak Putin’e savaş kazandıracağını iddia ediyor. Ukrayna ve İsrail’e ek destek bütçesiyle eş zamanlı olarak Biden yönetimi, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle NATO’ya yaptığı üyelik başvurusu Türkiye ve Macaristan tarafından henüz onaylanmayan İsveç ile kapsamlı bir askeri iş birliği ve savunma anlaşması imzaladı. ABD askerlerinin İsveç’in savunması ve güvenliği için kısa sürede bu ülkede kurulacak üslere yerleşeceği açıklandı. Bu anlaşma, ABD ile F-16 pazarlığı yapmak isteyen iktidarın İsveç’in NATO üyeliği konusunda izlediği politikaya karşı bir hamle olarak görülebilir.

Yorumlar (0)