CHP'lİ Mehmet Tüm:' Cumhuriyet Farzdır'

TBMM 'de devam eden anayasa çalışmaları, kapsamında , Anayasa Komisyonunda söz alarak Görüşlerini dile getiren CHP Balıkesir Milletvekili ve PM Üyesi Mehmet TÜM, Can Yücel'in Cumhuriyet şiirinden alıntı yaparak, Cumhuriyet Sünnet değil, Farzdır dedi. Cumhuriyetin sayesinde kendisinin de milletvekili olduğunu vurgulayan Tüm, Cumhurbaşkanı'na da gönderme yaparak, bu gün oturduğu koltuğu Cumhuriyete borçlu olduğunu ifade etti.

GÜNDEM 29.12.2016, 13:48 29.12.2016, 13:48
CHP'lİ Mehmet Tüm:' Cumhuriyet Farzdır'

Mehmet Tüm yaptığı konuşmada şu görüşlere yer verdi;

 

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizde savaş ve terör tüm hızıyla devam etmektedir. Her gün onlarca şehidimizi, yurttaşımızı içimiz kan ağlayarak toprağa veriyoruz. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra devlet çökmüş, askerin ve polisin yarıdan çoğu darbeci diye cezaevlerin atılmış, 1 milyonun üzerinde insan mağdur edilmiş. İstihbaratımız çökmüş, haberi enişteden, kayınçodan, vatandaştan alır duruma gelmişiz. Ülkemiz bu kadar sıkıntılı bir süreçten geçerken siz, devletin düzenini sağlamak yerine, insan haklarını, özgürlükleri ve demokrasiyi yok etmek istiyorsunuz. Ülkeyi komşularının tümüyle savaşın eşiğine getirdiniz, ekonomiyi krize soktunuz. Tüm bunları düzeltmek adına OHAL ilan ettiniz. Ülkede normal bir düzenin olmadığını artık siz de kabul ediyorsunuz, “Olağanüstü hâli de bunun için ilan ettik.” diyorsunuz. Yani, kısacası, siz, bu güzelim ülkeyi yangın yerine çevirdiniz. Şimdi sizlere soruyorum: Evlere, ocaklara ateş düşerken sizin tek derdiniz Başkanlık mıdır? Yangında ilk kurtaracağınız, Sayın Tayyip Erdoğan’ın koltuğu mudur? Bu telaşın, bu korkunun nedeni nedir söyler misiniz? Öyle anlaşılıyor ki başkanlığı getirmek için ülkeyi bu hâle sizler bilerek getirdiniz. Ancak, biliniz ki bu ülkeyi kuranlar ülkeye diktatörlük getirmeniz için savaşmadılar. Onlar halk için savaştılar, padişahın değil, halkın yanında yer aldılar.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; bakınız, sizlere Mustafa Kemal Atatürk’ten bir anekdot anlatacağım: 1924 Anayasası’nın cumhurbaşkanlığını düzenleyen maddesi görüşüldüğünde Mecliste genel eğilim, halk tarafından seçilmesi olarak ortaya çıkmıştı. Atatürk bunun üzerine şu konuşmayı yapıyor, diyor ki: “Efendiler, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi sakıncalıdır, vekillerin seçmesi daha uygundur. Yarın birisi çıkar ‘Beni halk seçti.’ diyerek krallığını ya da diktatörlüğünü ilan ederse demokrasi tehlikeye girer.” Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; doksan iki yıl önce söylenmiş bu söz, bizlere bugünün özetini çok açık ve net biçimde anlatmaktadır. Geldiğimiz yer, ne yazık ki tam da Atatürk’ün işaret ettiği tehlikeli yerdir. İşte, onun için diyoruz ki kurucu iradenin getirdiği rejime dokunmayın. Cumhuriyet her şeyiyle hassas dengeler üzerinde kuruldu, rejimle ve toplum dengeleriyle oynamayınız.

 

Sayın milletvekilleri, son birkaç yıldır sizin her yerde ağzınıza sakız ettiğiniz başkanlık hayaliniz, ne yazık ki ülkemizin gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.

 

Ülkemizde oluk oluk kan akarken, bizler buraya kapanmış, yangından mal kaçırır gibi, kim, nasıl diktatör olacak diye günlerden beri tartışıyoruz.

 

Bu, Fatih’in İstanbul’u fethederken Bizanslı papazların melekler tartışmasına benziyor. Tarih bunu nasıl yazacak, takdiri tarihçilere bırakıyorum.

 

Sayın Başkan, AKP olarak sizler önce Amerikan sistemine özendiniz, sonra baktınız ki orada demokrasi var, başkan tek adam değil, yönetimi demokratik kurumlarla bölüşüyor, kongreye hesap veriyor; bunun size göre olmadığını anlayıp gördünüz ve bundan vazgeçtiniz, “Türk tipi” diye bir başkanlık uydurdunuz; bu da tam sizin anlayışınıza göreydi. Nedir bu Türk tipi başkanlık, bunun için ne yapmak gerekirdi, hepsini ince ince hesapladınız, sonunda karar verdiniz. Tam altı yüz yıl, bu ülkede bir uygulama vardı yani tek adamlık uygulaması.

 

 “İşte, tam bize göre.” dediniz. “Zaten Osmanlı’da herkes padişah değildi, ‘Osman’ ile ‘Orhan Bey’ idi, sonraları ‘han’, ‘sultan’, ‘hakan’ diye anıldılar, çok sonraları ‘padişah’ denildi, şimdi de varsın adı ‘padişah’ yerine ‘başkan’ olsun; önemli olan, adı değil, padişahın kendisidir.” dediniz.

 

Aslında adını da koydunuz ancak şimdilik sadece kendi aranızda kullanıyorsunuz. Sizin için artık her yerde bir reis var. Belki şimdi anlaştığınız gibi ileride MHP’yle anlaşır “başbuğ reis” dersiniz ya da yakışır sizlere. Zaten modern çağın ürünü olan “Cumhurbaşkanlığı” gibi isimler size asla uygun değildir.

 

 Değerli milletvekilleri, bakınız, 16 Mayıs 1919 günü Bandırma Vapuru’yla Samsun’a doğru yola çıkan Mustafa Kemal’in aklında bir şey vardı, tek şey vardı: Ülkeyi, önce işgalci emperyalist güçlerden temizlemek, sonra ulusun egemenliğini zorla elinde bulunduran saltanattan kurtarmaktı. Daha ilk gün aklından geçen, cumhuriyet fikriydi. 23 Nisan 1920’de bunun ilk örneği olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Emperyalizm ülkeden kovulduktan sonra saltanat kaldırıldı ve nihayet 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusa verildi.

 

Tüm bunları yapanlar Çanakkale’nin ve Kurtuluş Savaşı’mızın muzaffer komutanlarıydı. Tümü askerdi, tamamı cephelerde bizzat savaştı, orduları yönetti. Hiçbirisi, masa başında oturarak kendisini başkomutan ilan etmedi ancak bu muzaffer komutanların hiçbirinin aklına diktatörlük kurmak asla gelmedi, böyle bir şeyi hiç düşünmediler, önerenlere de sert tepkiler gösterdiler.

 

Tüm bunları merak edenler Birinci Meclis tutanaklarına baksınlar, nasıl bir demokratik düzen öngördüklerini orada göreceklerdir.

 

 Sayın milletvekilleri, şimdi bir an düşünelim, Atatürk’ün yerinde Tayyip Erdoğan, İsmet Paşa’nın yerinde Binali Yıldırım, Fevzi Paşa’nın yerinde İsmail Kahraman olsaydı ne olurdu memleketin hâli, düşünebiliyor musunuz? İyi ki de o dönemde sizler yoktunuz, Vahdettin’i İngiliz zırhlısından indirir, yalvarır yakarır başımızda tutardınız çünkü siz, padişaha kul olmayı çok seviyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık kazanımlarını tek kalemde silip geriye dönmek istiyorsunuz. Bakınız, Başbakan Binali Yıldırım bir açıklama yaptı, dedi ki: “Türkiye rejim tartışmasını 1923’te sonlandırmıştır.” Evet, bizler de aynen Başbakan gibi düşünüyoruz. Başbakanı sözünün arkasında durmaya davet ediyoruz. 1923’te kurucu irade tarafından yani kurucu iktidar tarafından  kurulan çoğulcu parlamenter sistemi sizler hangi hakla ortadan kaldırıyorsunuz? Dünyanın neresinde görülmüş ki kurucu iktidarın kurduğu rejimler, seçimle iktidara gelen bir parti tarafından değiştirilsin, ortadan kaldırılsın.

 

 Sayın üyeler, kurucu iktidarların özelliği, uğruna savaştıkları halk adına yeni bir devlet, yeni bir rejim kurmalarıdır. Bunun için savaşır, bunun için halktan yetki alırlar. Sizin bu rejimi değiştirmek gibi bir hakkınız ve yetkiniz yoktur.

 

Her iktidara gelen parti kafasına göre rejimi değiştirirse o ülkede huzur olabilir mi? Böyle bir devlet anlayışı nerede görülmüştür? Şimdi, siz rejimi değiştirip gerekçe olarak “istikrar”ı bahane ediyorsunuz. Aslında, tüm bunların geçerli olmadığını sizler çok iyi biliyorsunuz. Onun için, 15 Temmuzu bahane ederek kendinizi kurucu irade yerine koyuyorsunuz. FETÖ çeteleriyle mücadelenin adını “İkinci Kurtuluş Savaşı” koymanızın asıl sebebi budur. FETÖ’yü bile kendi amaçlarınız için çok iyi kullanıyorsunuz. Hiç düşünmek istemediğimiz sorular, sizin bu faşizan tutumunuzdan dolayı aklımıza geliyor. Bakınız, Kenan Evren darbe yaparken Amerika’dakiler “Bunlar bizim çocuklar.” dedi. Şimdi, sizin bu tutumunuz, aklımıza “FETÖ’cüler de AKP’nin çocukları mı?” sorusunu getirmektedir çünkü siz, kurmak istediğiniz rejim uğruna ülkeyi ateşe atmaktan çekinmeyecek kadar hırslarınıza yenik düşüyorsunuz. Şimdi her şeyi bir diktatöre vererek ne yapmak istiyorsunuz, anlamış değiliz.

 

Değerli arkadaşlar, diktatörlük gelince ekonomi düzelecek mi, dolar 2 liraya düşecek mi, bölgede savaş bitecek mi, IŞİD, PKK, FETÖ yok olacak mı, terör bitecek mi, Kürt sorunu çözülecek mi, Türkiye’de eşit yurttaşlık sağlanacak mı, işsizlik sona erecek mi, demokrasi tüm kurumlarıyla işleyecek mi, tek adamın olduğu yerde yargı bağımsızlığı olacak mı, basın özgürlüğü olacak mı, üniversiteler özgürce rektörlerini seçecek mi, cemaat yurtlarından çocuklarımız kurtulacak mı, çağdaş, demokratik, laik eğitim olacak mı yoksa millî seferberlik ilan etmeye devam mı edeceksiniz?

 

Mesela, başkan millî seferberlik ilan ederek paraları banka yerine ayakkabı kutularına saklamayı mı emredecek? FETÖ yerine hangi cemaatleri devlete yerleştirecek? Eş dost, aile fertlerinden Bakanlar Kurulu mu oluşturulacak? Kendisini eleştiren gazeteci, yazar ve aydınları cezaevine atmaya devam mı edecek? Başkan tüm bunları yaparken bugün burada parmak kaldıran sizler ne yapacaksınız? Vicdanen rahat olacak mısınız?

 

Farkında değilsiniz ama Meclisi fiilen etkisiz duruma getirip kapatıyorsunuz. Reisinizin, sizin parmaklarınızı indirip kaldırmanıza artık ihtiyacı bile kalmayacaktır. Yazık olacak sizlere. Parmaklarınız da kireç tutacak.

 

Sayın AKP’li arkadaşlar, tüm bunlara çok kızdığınızı biliyorum.

 

Bunlar benim uydurmalarım değil Sayın Başkan, bugüne kadar yaşadıklarımızın göstergesidir.

 

Eğer sizler bu tasarıyı gerçekleştirirseniz, bunlar ne yazık ki yaşanacak, hatta daha kötüsü yaşanacak. Örneğin, başkanın akıl sağlığı bozulursa ne olacak? Buna sizin parmaklarınız karar verebilecek mi? Savaş emri veren bir reise yani başkomutana “Git, sağlık raporu al.” diyebilecek misiniz? Eğer böyle bir talepte bulunursanız, bilin ki ilk deli gömleğini size giydirecekler. Bakınız, bu tasarı, Türkiye’ye giydirilmek istenen bir deli gömleğidir. Önce giydirip sonra ellerini arkadan bağlayacaklar, hiçbir etkiniz kalmayacak. Yol yakınken gelin, bu gömleği yırtıp atalım. Rahmetli Kamer Genç FETÖ’yü anlatırken üstüne yürüdünüz, bugün rahmet okuyorsunuz. Bizler, ülkesini seven herkese sesleniyoruz: Son pişmanlık çare etmez. Sizleri, testiyi kırmadan uyarıyoruz, 80 milyonluk bir ülkeyi tek kişinin iki dudağı arasına mahkûm etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Kim olursa olsun sistem kişiye göre kurgulanmaz, sistem halka göre kurgulanır. Bu kurgu 1923’te bitti.

 

Unutmayın, Türkiye Cumhuriyeti sadece sizin değildir, hepimizin, babamızdan, dedemizden devraldığımız ve çocuklarımıza bırakacağımız ortak mirasımızdır. Sizlere çağrım, mirasyedi olmayınız, çağdaş uygarlık hedefinden vazgeçmeyelim. Bakınız, “Hayatta ben en çok babamı sevdim.” diyen Can Yücel diyor ki: “Gölköy adında bir yer varmış Gelibolu’da, Televizyonda gösterdiler geçen gün. Gelenek edinmiş köy halkı, ‘Ben kendimi bildim bileli bu böyledir.’ Diyor muhtar.”

 

“29 Ekimde toptan sünnet ederlermiş çocuklarını... Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi, Kirvesi tutmuş kolundan. Yatırdılar bir kamp yatağına, Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi Elinde bıçağıyla. Çocuk kaldırdı başını, bağırdı: ‘Yaşasın Cumhuriyet’ diye.

 

 Bunun üzerine de ekran karardı, Korkarım, bu, sade Gölköylülerin değil, hepimizin, Sade küçüklerin değil, büyüklerimizin de Düştüğü bir tarihsel yanılgı. Çünkü sünnet değil, farzdır Cumhuriyet.” Farzdır cumhuriyet, yaşasın cumhuriyet.

 

Ben diyorum ki hayatta ben en çok cumhuriyeti sevdim. Bugün eğer kul değil, yurttaş isem cumhuriyete borçluyum tıpkı Kasımpaşalı bir delikanlının, oturduğu koltuğu cumhuriyete borçlu olduğu gibi.

 

Eğer bugün bizler buradaysak demokrasinin, cumhuriyetin sayesindeyiz çünkü bizler, cumhuriyetin sayesinde milletvekiliyiz. Gelin, cumhuriyete ve demokrasiye olan borcumuzu, onu birilerine kurban etmek yerine ona sahip çıkarak ödeyelim.

 

Bırakalım diktatörleri, tarihin derinliklerinde kalsınlar. Eğer illaki Anayasa’yı değiştirmek istiyorsanız, gelin, özgürlüklerin ve demokrasinin önündeki tüm engelleri hep birlikte kaldıralım, Cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayalım, eşit yurttaşlığı sağlayalım, Cumhurbaşkanı hepimizin cumhurbaşkanı olsun; birliğimizi, bütünlüğümüzü temsil etsin. Partili cumhurbaşkanı nasıl birliğimizi sağlayacak? Her gün muhalefete laf yetiştirme yarışına giren bir cumhurbaşkanı nasıl her kesimin cumhurbaşkanı olacaktır? Buna inanıyor musunuz sayın milletvekilleri? Sayın Başkanım. Bu düzenleme ülkeyi kutuplaştırmaya, bölünmeye götüren, Türkiye’yi uçuruma sürükleyen bir düzenlemedir. Umuyor ve diliyorum ki, bu düzenleme bu Meclisten geçmeyecek ve halkımız derinden bir nefes alacak. Sözlerimi şu dileklerimle bitirmek istiyorum: Yaşasın özgürlük. Yaşasın parlamenter demokrasi. Yaşasın laik, çağdaş, demokratik cumhuriyet. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum."

Yorumlar (0)