CHP'li Erdoğan Toprak: “Seçimde demokratik mücadele ve eşit rekabetin çiğnenmesinin en büyük mimarı YSK'dir”

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, “Seçimde demokratik mücadele ve eşit rekabetin çiğnenmesinin en büyük mimarı Yüksek Seçim Kurulu’dur (YSK). Propaganda döneminde kamu kaynaklarıyla yapılmış hizmetler ve yatırımlar için açılış, temel atma töreni ve demeç yasağını öngören yasa hükmünün çiğnenmesine göz yumulması, başvuruların dikkate alınmaması, YSK’ye güvensizliği pekiştirmiştir. YSK’nın Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’nun kamu kaynaklarıyla açılış, tören, propaganda yapılamayacağına ilişkin hükmünün çiğnenmesine göz yumması, seçimin eşit rekabet koşullarında yapılması ve Anayasa’daki ‘YSK’nin bağımsızlığı-tarafsızlığı’ yükümlülüğü açısından ağır görev ihmalidir. Bu nedenle sandıklara sonuna kadar sahip çıkılması gereği daha da elzem bir şekilde kendisini dayatmaktadır” dedi.

GÜNDEM 30.04.2023, 12:02
CHP'li Erdoğan Toprak: “Seçimde demokratik mücadele ve eşit rekabetin çiğnenmesinin en büyük mimarı YSK'dir”

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Toprak, raporda şunları kaydetti:

“SEÇİMDE DEMOKRATİK MÜCADELE VE EŞİT REKABETİN ÇİĞNENMESİNİN EN BÜYÜK MİMARI YSK’DİR”

“Seçimde demokratik mücadele ve eşit rekabetin çiğnenmesinin en büyük mimarı YSK’dir. Propaganda döneminde kamu kaynaklarıyla yapılmış hizmetler ve yatırımlar için açılış, temel atma töreni ve demeç yasağını öngören yasa hükmünün çiğnenmesine göz yumulması, başvuruların dikkate alınmaması YSK’ye güvensizliği pekiştirmiştir.

YSK’nin Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’nun kamu kaynaklarıyla açılış, tören, propaganda yapılamayacağına ilişkin hükmünün çiğnenmesine göz yumması, seçimin eşit rekabet koşullarında yapılması ve Anayasa’daki ‘YSK’nin bağımsızlığı-tarafsızlığı’ yükümlülüğü açısından ağır görev ihmalidir. Bu nedenle sandıklara sonuna kadar sahip çıkılması gereği daha da elzem bir şekilde kendisini dayatmaktadır.

“İKTİDARIN, ÖNÜNE GELENİ ‘TERÖRİST’ İLAN ETME ZİHNİYETİNİ VE SÖYLEMİNİ SÜRDÜRECEĞİ BİR KEZ DAHA AÇIĞA ÇIKTI”

Seçim beyannamesinde, Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi’nde ‘Özgürlük alanlarının genişletileceği’ vaadinde bulunan iktidarın bu sözünü tutma niyetinin olmadığı, baskı ve korku iklimini seçime kadar yaygınlaştıracağı anlaşılıyor. 2019’da ilan ettikleri İnsan Hakları Eylem Planı’nın adını bile anmayan iktidarın önüne geleni ‘terörist’ ilan etme zihniyetini ve söylemini sürdüreceği bir kez daha açığa çıktı.

Polislerin içinde bulundukları maddi, insani ve mesai zorluklarını gündeme getiren, emniyet teşkilatındaki haksızlıkları, kayırmacılıkları, sınav usulsüzlüklerini dile getirerek soru önergesi veren milletvekili ve adaylar, İçişleri Bakanı tarafından, sorularına yanıt verilmek yerine terör destekçiliğiyle suçlanıyor. Suç duyurusunda bulunmakla, dava açılmakla tehdit ediliyor.

“İKTİDARLAR GELİP GEÇİCİDİR, ASLOLAN TÜRKİYE’DİR”

İnanç istismarını yeniden kampanya malzemesine dönüştüren iktidar sözcüleri, kaybetme kaygısıyla oldukça tehlikeli bir yola girdi. Cami avlusunda asılsız iddialarla muhalefeti yuhalatan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ardından Adalet Bakanı’nın seccade-şampanya kıyası ve AKP Genel Başkanvekili’nin seçimi işgalcilere karşı savaşa benzeten tahrik edici konuşmaları bu açıdan dikkat çekici.

Bugüne kadar her fırsatta başörtüsünü, inanç ve yaşam tarzlarını, giyim-kuşam tercihlerini siyasi istismar ve oy malzemesine dönüştürmekte sakınca görmeyen iktidarın bu tavrı, yıllardır barış, huzur, kardeşlik içinde güvenle bir arada yaşamaya, hoşgörüye susamış bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür. İktidarlar gelip geçicidir. Aslolan Türkiye’dir. Olması gereken, siyasi mücadelenin nezaketli, seviyeli ve demokratik rekabetçi tavırla yürütülmesidir.

“YSK, BAKANLARIN MİLLETVEKİLİ ADAYI OLUP GÖREVDEN İSTİFA ETMEMELERİNE YÖNELİK İTİRAZLARI, ‘KAMU GÖREVLİSİ DEĞİLLER’ GEREKÇESİYLE REDDETTİ”

YSK, atamayla kamu görevine gelen bakanların milletvekili adayı olup görevden istifa etmemelerine yönelik itirazları, ‘Kamu görevlisi değiller’ gerekçesiyle reddetti. Oysa bakanlarla ilgili yazılı ve sözlü eleştirilere karşı açılan davalarda mahkemeler, ‘kamu görevlisine hakaret’ suçundan mahkumiyet kararı veriyor. YSK, bu kararıyla ‘bakanlara hakaret serbest’ diyor.

YSK’nin bu kararından sonra, bakanlara yönelik kötü söz, küfür ve hakaret ifadeleri için savcıların vatandaşlara açacakları davalarda adli mahkemelerin davayı reddetmesi gerek. YSK, bu kararla vatandaşlara, bakanlara karşı korkusuzca ve alenen hakarette bulunmanın yolunu açmış oluyor.

“BÜTÇE AÇIĞI, İKTİDARIN, YENİ GELECEK İKTİDARA İÇİ BOŞALTILMIŞ BİR HAZİNE BIRAKMAYI PLANLADIĞINI GÖSTERİYOR”

Bütçe açığı ilk üç ayda 250 milyar TL’ye yükseldi. Yılsonu açık hedefi olan 659 milyar TL’nin yarısına yaklaşan bu açığa karşılık, ocak-mart döneminde yapılan borçlanma ise 254 milyar TL. EYT ödemeleri, deprem harcamaları, emekli maaş artışı ve emekli bayram ikramiyeleri henüz bütçeye yansımadığı halde verilen bu açık, iktidarın, yeni gelecek iktidara içi boşaltılmış bir Hazine bırakmayı planladığını gösteriyor.

İlk üç aydaki 795 milyar TL bütçe gelirinin 482 milyar TL tutarındaki yüzde 76’sı KDV, ÖTV, ATV vb. dolaylı vergilerden sağlanmış. İktidarın Kur Korumalı Mevduat (KKM) başta olmak üzere zengin, parası ve dövizi olandan yana uygulamalarla getirdiği vergi muafiyetleri, istisnalarla gelir, kurumlar, mülkiyet vb. varlıklardan, kâr ve kazançlardan alınan doğrudan vergiler ise yüzde 18 azalmış. Vergideki adaletsizlik, çarpıklık iyice derinleşiyor.

“BU YILIN İLK ÇEYREĞİNDE YENİ KURULAN ŞİRKET SAYISI YÜZDE 8 ARTARKEN KAPANAN ŞİRKET SAYISINDAKİ ARTIŞ YÜZDE 32,8”

Bu yılın ilk çeyreğinde yeni kurulan şirket sayısı geçen yılın aynı döneminde göre yüzde 8 artarken kapanan şirket sayısındaki artış yüzde 32,8. Gerçek kişi ticari işletme kuruluşlarının yüzde 21 gerilemesi, esnaf ve şahıs şirketlerinin hızla azaldığını, var olanların da kepenk indirdiklerini ortaya koyuyor.

Kapanan şirketlerdeki artışın yeni kurulanların dört katına çıkması, ekonomideki darboğazın ulaştığı boyutu, üretim ve istihdamın daralacağını işaret ediyor. Yabancıların şirket kuruluşlarının hız kesmemesi ise döviz varlığıyla sermayesinin TL karşılığını katlayan Rus ve İranlıların, Türk sermayesi ve işletmelerinden daha rahat konumda olduklarını gösteriyor.

“İFM BİNASINA ŞU ANA KADAR KAMU BANKALARI DIŞINDA YERLİ VE YABANCI ÖZEL BANKALARIN ÇOĞU İTİBAR ETMEDİ”

Küresel finans kurumlarını ve sermayeyi çekmek iddiasıyla 2012’de temeli atılan İstanbul Finans Merkezi’nin (İFM) seçim propagandası için açıldığı gün, Merkez Bankası ve BDDK serbest piyasaya ve dövize yeni kısıtlamalar getirdi. İktidarın beton ve lüks inşaat ekonomisinin örneklerinden birisi olan İFM binasına şu ana kadar kamu bankaları dışında yerli ve yabancı özel bankaların çoğu itibar etmedi.

Kimsenin yargısına, hukukuna, piyasa kurallarına güvenmediği, şeffaflık ve denetimin olmadığı, var olan yatırımcıların hızla çıktığı, her şeyin bir kişinin gece yarısı aldığı kararlara bağlı olduğu bir ülke, en modern binaları, gökdelenleri de inşa etse sermayeye, yatırımcıya güven verebilir mi? Kara para ve suç gelirlerinin aklanması gerekçesiyle iki yıldır Gri Liste’de yer alan, uluslararası tüm insani, ekonomik, adalet, özgürlük, temel haklar, demokrasi vb. endekslerinde sürekli gerileyen bir ülke, küresel finans merkezi olabilir mi?

“GÜBRE VE TOHUM FİYATLARINDAKİ ENFLASYON ARTIŞI YÜZDE 80”

Hazine ve Maliye Bakanı’nın nisan enflasyonunun yüzde 50’nin altına ineceğini öne sürmesine karşılık, Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi’ndeki (Tarım-GFE) artış yüzde 70. En yüksek değerdeki 200 TL’lik banknot bile bir kilo kıyma almaya yetmezken gübre ve tohum fiyatlarındaki enflasyon artışı yüzde 80.

Üretici, TÜİK verisiyle bile böylesine yüksek girdi enflasyonuyla karşı karşıya iken ete, süte, gıdaya rekabet soruşturmasıyla fiyat düşürme vaadi, gıdaya erişemeyen, açlık çeken halkın içinde bulunduğu bu acı tablo karşısında en basit deyişle gayri ciddiliktir.

“ABD, MÜZAKERELERİ VE SURİYE İLE NORMALLEŞMEYİ ENGELLEME YÖNÜNDE ADIMLAR ATABİLİR”

Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ile istihbarat başkanlarının Moskova'daki toplantısında, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı açıklaması yapılırken Şam yönetimi, Türkiye’den, ‘Suriye’den çekilme takvimi’ ve ‘Suriye’de desteklediği silahlı oluşumların dağıtılması’ taahhüdü istiyor. ABD, Esad yönetimini tanımadığını yinelerken İran’ın da katıldığı dörtlü toplantıdan rahatsızlığını açıkladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Suriye ile dörtlü toplantıdan ve İran’ın katılımından rahatsızlığını belirterek, ‘Temel çatışmaya siyasi çözüm konusunda gerçek bir ilerleme sağlanmadan Esad yönetimiyle ilişkileri normalleştirmeyeceğini’ açıkladı. Öngörüm; ABD, müzakereleri ve Suriye ile normalleşmeyi engelleme yönünde adımlar atabilir.”

Yorumlar (0)