Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Mustafa Hüsnü Bozkurt, Sadabat Paktı’nın 88. yıl dönümüne ilişkin bir mesaj yayınladı. Bozkurt, bu özel gün vesilesiyle yaptığı açıklamada Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim anlayışına vurgu yaptı. "Devlet yönetmek ciddi bir iştir, akıl, bilgi ve ileri görüş gerektirir. Bunun yanı sıra, koşulları ve imkanları doğru değerlendirme yeteneği ile zamanlama becerisi de şarttır," dedi.
Sadabat Paktı, 8 Temmuz 1937 tarihinde Türkiye, Irak, İran ve Afganistan arasında imzalanmıştır ve bu antlaşma, bölgedeki barış ve istikrarın sağlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu pakt, yalnızca ülkeler arasında bir anlaşma olmanın ötesinde, cumhuriyetin çağdaş ve ilerici dış politikasının da bir yansımasıdır. Atatürk döneminde atılan bu önemli adım, Türkiye’nin bölgedeki diplomatik ilişkilerini güçlendirmeye yönelik bir strateji olarak değerlendirilmektedir.
Hüsnü Bozkurt, Sadabat Paktı'nın sadece bir anlaşma olmadığını, aynı zamanda 'Bölge Merkezli Mütekabiliyet Esaslı Kemalist Dış Politika' uygulaması olarak da önemli bir başarı olduğunu belirtti. Bu tür diplomatik adımlar, Atatürk'ün uluslararası alandaki vizyonunu ve stratejik yeteneklerini ortaya koymaktadır. Paktın, 1925 Türkiye-SSCB Saldırmazlık ve İşbirliği Anlaşması ve 1934 Balkan Antantı gibi diğer uluslararası anlaşmalarla birlikte Türkiye’yi bir 'barış halesi' içine alarak çevrelemesi, o dönemin siyasi aklının bir göstergesidir.
Bozkurt, dönemin Dışişleri Bakanı İsmet İnönü'nün diplomasi becerileri sayesinde Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan etkilenmediğini vurguladı. Bu süreçte, Türkiye'nin izlediği dış politikanın ne kadar değerli olduğu ve bu sayede ulusun nasıl korunduğu tüm dünyada dikkat çekmiştir. Antlaşmalar ve diplomatik ilişkiler aracılığıyla Türk dış politikası, savaş sürecinde ülkenin istikrarını koruyabilmesini sağlamıştır.
Bozkurt, 2003 yılında ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'ni açıkladığında Türkiye'nin benzer ittifaklar kurma ve bu doğrultuda bir dış politika izleme fırsatını kaçırdığını ifade etti. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası alanda daha etkin olmasına yönelik bir çağrı olarak yorumlanabilir. "Keşke o dönemlerde, geçmişteki gibi bölgesel işbirlikleri ve anlaşmalar kurulabilseydi," dedi. Bu eleştiriler, ulusal bağımsızlığın ve etkili dış politikanın önemine dair bir hatırlatma niteliğindedir.
Son olarak, Bozkurt, Büyük Atatürk ve Kemalist devrimcilere olan minnetini dile getirerek, onların vizyonunun önemine dikkat çekti. "Bugün, onların mirasını yaşatmak ve bu değerleri gelecek nesillere taşımak bizlerin görevidir," şeklinde konuştu. Bu mesaja, geçmişten alınan derslerin ışığında geleceğine yön vermek isteyen bir toplumun umut ve kararlılığı da yansımaktadır.