CHP’li Emre’den, bakanlar Gül ile Soylu arasındaki gerginliğe ‘Çiçek Abbas’ benzetmesi

CHP’nin TBMM Adalet Komisyonu Sözcü, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, polislere uyuşturucu satıcılarının bacaklarını kırmaları ve muhtarların, mahallelerindeki metruk evleri mahkeme kararı olmaksızın yıkmaları ile mafyadan ayda 10 bin dolar alan siyasetçiyi bilmesine karşın açıklamaması, Sezgin Baran Korkmaz’ın yurtdışına çıkışında oynadığı role ilişkin iddiaları hatırlatarak, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e, karşılıklı atışmaktan başka işlem yapmaması nedeniyle tepki gösterdi. Zeynel Emre, “Hepimiz biliyoruz ki siz ona cevap veriyorsunuz, o size cevap veriyor; âdeta bir Türk filmi vardı ya Çiçek Abbas, orada Çiçek Abbas ile Şakir'in düellosu gibi biz bunu izliyoruz” dedi.

Vekil Haberleri 24.11.2021, 17:20
CHP’li Emre’den, bakanlar Gül ile Soylu arasındaki gerginliğe ‘Çiçek Abbas’ benzetmesi

CHP’li Emre, Plan ve Bütçe Komisyonunda Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada, AKP iktidarının yargı sistemiyle ilgili açıkladığı belgelerde yargıya güven eksikliğini kabul etmesine karşın Meclise sevk ettiği yasa tekliflerinde ihtiyaç duyulan düzenlemelere yer vermemesini eleştirdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hukuk kurullarını tanımayan açıklama ve uygulamalarına karşı yargısal süreçlerin işletilmediğini, buna karşın iktidarı eleştiren kesimlerin yargılama süreçlerinde haksızlıklarla karşılaştığını vurgulayan Zeynel Emre, şunları söyledi:

 

Bu bakış açısıyla yargıya güven sağlanmaz

 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay'ın yargıya güvenin yüzde 30'lara düşüşüne yönelik açıklamasından sonra, Bakanlık olarak iki önemli belge açıkladınız. Birisi, Yargıda Reform Strateji Belgesi'ydi. Bir diğeri de İnsan Hakları Eylem Planı'ydı. Bunlara etraflıca baktığımızda büyük hedefler, amaçlar, stratejiler vesaireler öngörülmüş ve nihai amacın da yargıya güveni arttırmak olduğu, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını arttırmak olduğu açık. Ancak gelinen noktada bugün itibarıyla baktığımızda yargıya güven ve orada hedef strateji olarak gösterilen hiçbir şeyin gerçekleşmediğini, yargı paketi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip, kanunlaşan işlerin çok büyük bir çoğunluğunun oradaki iddialarla uzaktan yakından ilgisi olmadığını bir kez burada not düşelim. Şüphesiz, dört yılı aşkın bir süredir Adalet Bakanısınız. Eminim ki iyi niyetle yargıya güveni de arttırmak istiyorsunuz, yargıya ilişkin sorunları azaltmak istiyorsunuz. Ancak bunun, bugüne kadar gerçekleşmediğini, bundan sonra da gerçekleşme olasılığının olmadığını üzülerek ifade ediyorum. Çünkü bir defa ortada sistemsel bir bakış açısından kaynaklanan çok büyük problemler var. Bakın, bugün, cumhuriyet başsavcıları tarafından yazılan iddianamelerde 2016 yılında gerçekleşen 15 Temmuz FETÖ darbesiyle alakalı, darbeye giden yolun taşlarının 2010 Anayasa değişikliğiyle önemli aşamalarından birinin gerçekleştirildiğini ve önemli bir mihenk taşı olduğunu cumhuriyet savcıları tespit ediyor. Ve ne hikmettir ki, sizin, yargıda reform strateji belgesi olarak sunduğunuz belgede daha önce yapılan iki reform olarak bahsettiğiniz unsurlardan biri de orada yapılan değişikliği sahiplenmektir. Şimdi, ben, konuşmamda size bazı sorular sorarak konuşmamı tamamlayacağım. Birincisi, siz bugün o tarihte yapılan referandum değişikliğine sahip çıkıyor musunuz? İkincisi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anayasa değişikliği sonrasında ortaya çıkan hâkim ve Savcılar Kurulunun, yargı düzeninin, yargı bağımsızlığını toptan zedelediğini ve bir siyasi parti genel başkanının bütünüyle yargıya hâkim olduğu bir süreç ortaya çıktığını görüyoruz. Siz o süreci yönetenlerden biri olarak, bugün geldiğimiz tabloda, bugünkü ekonomik veriler karşısında aynı değişikliğin olmasını "Bugün de olsa savunurum, çalışmayı yapardım." diyor musunuz? Üçüncüsü, yurt dışından bir sürü endeksler açıklanıyor, veriler açıklanıyor bunlardan rahatsızlık duyanlar olabilir. Peki, o hâlde Türkiye'de yapılan araştırmalar başta TÜİK olmak üzere bunlarda da yargıya güvenin çok aşağılarda olduğunu görmenize rağmen bundan bir rahatsızlık duyuyor musunuz?

Ekonomi ile yargı arasında çok ciddi ilişki olduğunu görüyoruz. Bugün dolar 14 lira seviyesine yaklaştı, burada Bakanlığınızın bir sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?”

 

Sanki ‘Çiçek Abbas’ filmini izliyoruz

 

Kabinede bir Bakan var, İçişleri Bakanı ve emrinde yüz binlerce kolluğun olduğu, bu kadar kritik ve bir devletteki en önemli Bakanlığı yöneten bir Bakan sizinle söz düellosuna giriyor, siz ona cevap veriyorsunuz. Hepimiz biliyoruz ki siz ona cevap veriyorsunuz, o size cevap veriyor; âdeta bir Türk filmi vardı ya Çiçek Abbas, orada Çiçek Abbas ile Şakir'in düellosu gibi biz bunu izliyoruz. Aynı Bakan, daha önce bir başka Bakana da herkesin gözü önünde omuz atmıştı, buna da şahit olmuştuk. Kendi memurlarına talimat veriyor "Gerekirse kol kırın." diyor, herkesin gözü önünde. "Hukuku dinlemeyin, hukuk arkadan gelsin." diyor, hakaret ediyor, suçlu ilan ediyor, hedef gösteriyor; bütün bunları tüm Türkiye'nin gözü önünde yapıyor. Siz bunlara şahit olan bir hukuk insanı olarak bu rahatsızlığınızı gidip de kendi Genel Başkanınıza "Kardeşim, bir bakan böyle yapamaz, böyle devam edemeyiz. Ülkede biz bu şekilde adaleti sağlayamayız." diyor musunuz?

O Bakanla ilgili somut çıkan iddialar var. "10 bin dolar alan siyasetçiyi ben biliyorum." diyor. Ben de bir hukukçu olarak şunu biliyorum: Bir suç örgütünden bir şekilde faydalanan bir siyasetçi varsa suç işliyordur, en hafif tabirle o örgütün üyesi olmamakla birlikte o örgüte yardım işini yapıyordur, örgüt içerisinde bir konumu vardır. Suçu bildirmemek de ayrıyeten bir suçtur, Ceza Kanunu'nda karşılığı var. Siz bunları bilen biri olarak ne gibi bir işlem yapıyorsunuz? Burada yaptığı geçen günkü açıklamada SBK konusunu yani Sezgin Baran Korkmaz konusunu dile getirirken şu minvalde bir cümle kullandı, dedi ki: "Biz devlet erkanı olarak karar verdik ve bu kişiyi serbest bıraktık." "Bu kararı biz verdik, uyguladık." diyor. Bu durum Anayasa'mızın, hukukun, Ceza Kanunu'nun hangi maddelerinde var; bana gösterebilir misiniz? Bütün bunlara karşı nasıl bir yaptırımda bulunmayı düşünüyorsunuz? Nasıl bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz?

  

Kılıçdaroğlu’na linç girişimi, Soma kararı, Mısra Öz’ün yargılanması, Erdoğan Bayraktar’ın itirafları

 

                  Bakın "Türkiye'deki en büyük problemlerden biri ne?" dersek -yargı reformu diyorsunuz ya kişiye özel hukuk uygulaması var Türkiye'de, herkese eşit hukuk uygulaması yok; adamına göre, partisine göre, kişiye göre değişiyor.

Sayın Bakanım, Sayın Erdoğan'ın konvoyunun geçtiği bir esnada bir avukat "Ya, bir insan için bu kadar araç olur mu? Bir düğün için bu kadar kalabalık olur mu?" diyor. Hakaret yok, kamera görüntüleri var; fiili saldırı yok, hiçbir şey yok. Bu adamı 6-7 koruma alıyor, darbediyor; ağzı, burnu, yüzü dağılacak şekilde darbediyor, ifade etmediği bir hususta imzasını istiyorlar "Gel, bu suçu kabul et." diye ve bu adam tutuklamaya sevk ediliyor, adli kontrol istemiyle serbest bırakıyorlar. Siz de arıyorsunuz -adamın beyanı var- "Takipçisi olacağım." diyorsunuz. Adamın suç duyurusuyla alakalı bütün hepsinden, soruşturmalardan ya takipsizlik çıkıyor, ya bir işlem olmuyor. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

Bunun karşılığında çarpıcı başka bir şey koyacağım. İşte "kişiye özel hukuk uygulaması" diyoruz ya, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımıza Çubuk'ta fiili saldırı, linç girişimi düzenlendi; 37 şüpheli var, tek bir kişi hakkında gözaltı kararı dahi verilip ya da tutuklama işlemi yapılmadı. Siz burada eşit hukuk olduğunu düşünüyor musunuz?

Soma davasında Yargıtay 12. Hukuk Dairesi bir karar veriyor, mahkûmiyet kararı veriyor, olası kasttan ceza veriyor. Hemen dairenin üyeleri değişiyor, 3 yeni üye gidiyor; 3 yeni üye gittikten sonra aynı daire bu sefer 3'e 2 başka bir karar veriyor ve âdeta orada mahkûmiyet kararı kaldırılıyor. Sizi bu rahatsız etmiyor mu gerçekten?

Çorlu tren faciası... Canı yanmış bir anne.. Bu anne sadece size değil, kime tepki gösterse maruz görmek lazım, hoş görmek lazım. Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru sonrasında önünde protesto ediyor, oturma eylemi yapıyor, oturuyor ve buna, bu kişiye ve oradaki Çorlu tren faciasının mağdurlarına karşı hem müdahale ediyor polis hem de yetmiyor asliye ceza mahkemesinde sanık sıfatıyla kendini sanık olarak görüyorlar. Gerçekten bunlar sizi rahatsız etmiyor mu?

Eski bir bakan çıktı, dedi ki: "17 Aralık konuşmalarının hepsi doğruydu." Ben oradaki konuşmaları bir daha dinlediğimde hayrete düştüm yani şu işin olması imkânsız "Boğaza hançer." diyor, "500 milyon dolar verilmesi lazım." diyor, o iş oluyor.

 

Yorumlar (0)