CHP'li Sibel Özdemir’den 9 Mayıs Avrupa Günü Açıklaması!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, Avrupa bütünleşmesi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa coğrafyasında ‘bir daha asla’ diyerek yaşananlardan ders çıkaranların; barışın, çeşitlilik içinde birliğin, demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve refahın Avrupasını kurmaya kararlı vizyoner liderlerin iradesidir.

Vekil Haberleri 08.05.2021, 09:21
CHP'li Sibel Özdemir’den 9 Mayıs Avrupa Günü Açıklaması!

CHP'li Özdemir, 1985 yılında Milan’da yapılan Zirve sonrasında bütünleşme değerlerinin ve birliğin öneminin hatırlanması amacıyla bugünkü Avrupa Birliği’nin (AB) temeli olan 9 Mayıs 1950 tarihli Schuman Deklarasyonun yıl dönümünün ‘Avrupa Günü’ olarak kutlanması kararı alındı. Bu tarihten itibaren her yıl gerek üye ülkelerde gerekse Türkiye’nin de aralarında olduğu aday ve potansiyel aday ülkelerde Avrupa Günü çeşitli etkinliklerle kutlanmakta.

Türkiye’nin başından itibaren sahip çıktığı AB bütünleşmesi, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolundaki en önemli ulusal stratejik devlet politikası olarak önemini bugün de korumakta. Bu politikanın ilk ve en somut göstergesi Türkiye’nin, 5 Mayıs 1949 tarihinde kurulan Avrupa Konseyi’nin kurucu 12 ülkesinden biri olmasıdır. Avrupa Konseyi’ne üyelik Türkiye’nin siyasal ve hukuksal anlamda ‘Avrupalığının’ en önemli sembolüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) hazırlayan 12 Avrupa ülkesinden biri olarak da Türkiye yine tarihe geçti. Avrupa bütünleşmesi yolunda atılan en önemli adımlardan bir diğeri de 1963 Ankara Anlaşması’dır. Anlaşmayı imzalayan dönemin Başbakanı İsmet İnönü AB’yi, “Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser” olarak tanımlaması vizyoner liderliğinin göstergesidir.

Bu çok önemli tarihsel gelişmelerle birlikte Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan inişli çıkışlı tüm süreçlerin ardından 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB’ye resmen adaylık statüsünün elde edilmesi sonrasında AİHS’nin ilgili protokolleri imzalandı. Üyeliğin temel kriterleri olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükleri içeren Kopenhag Siyasi Kriterlerini önemli ölçüde yerine getirecek adımlar atıldı. 2004 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) denetim mekanizmasından kısmen de olsa çıkıldı. AB ile katılım müzakereleri 2005 yılında bu çabalar sonrası başlayarak önemli bir eşik aşıldı.

Ancak, tarihsel olarak önemli bir birikim ve çabayla gelinen aşamayı yine kendi iktidarlarında AKP,  süreci son dönemde Türkiye'nin önceliği olmaktan çıkararak kısa vadeli, öngörüsüz ve şahsi siyasi çıkarlarına göre yönlendirdi ve birçok kazanımı heba etti. 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbe girişiminin hemen sonrasında ilan edilen ve iki yıl devam ettirilen OHAL dönemindeki antidemokratik uygulamalar gerekçesiyle AKPM, 2017’de Türkiye’yi yeniden denetim sürecine aldı. Böylece Türkiye, 1996da denetim sürecine alınıp, reformlarla 2004’te çıktığı bu sürece yeniden dâhil edilen ilk Avrupa ülkesi olarak geriye gidiş anlamında tarihe geçmiş oldu. Önemli aşama kaydedilen Kopenhag Siyasi Kriterlerinde geriye gidişlere neden olacak uygulamalarla karşı karşıya kaldık.

2018 sonrası Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte ise güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüklerinde yaşanan geriye gidişler hızlandı. Demokrasinin kurumsal işleyişi ve özellikle bağımsız, özerk demokratik kurumsal yapıların tahribatı ile karşı karşıya kaldığımız uygulamalar ve yapısal sorunlar giderek toplumsal, ekonomik ve hukuksal maliyetleri de beraberinde getirdi. Son dönemde,   AB ile olan köklü kurumsal bağlar, siyasal ve kültürel ilişkiler ciddi anlamda yıprandı. İlişkiler mülteci sorunu, vize serbestisi ve gümrük birliği gibi belirli alanlardaki kısa vadeli iş birliklerine indirgendi. Ortaklık Konseyi dâhil üst düzey diyalog toplantıları askıya alınmasıyla katılım sürecine ilişkin temel diyalog mekanizmaları kapandı. Katılım müzakereleri fiilen durdu. Eksik bırakılan 6 kriter nedeniyle vize muafiyeti hakkı elde edilemedi. TBMM’nin iradesi yok sayılarak İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Reform söylemi kısmi yasal düzenlemenin ötesine geçemeyerek uygulamaya yansımadı.

Yaşanan bu geriye gidişlerden çıkışın ve ilişkileri yeniden canlandırmanın anahtarı vizyoner liderlerin yönetime gelmesi, demokratik kurumsal yapıları güvence altına alacak Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş, dış politika başta olmak üzere kurumsal işleyiş ve Türkiye'nin yeniden Avrupa Konseyi nezdinde yapacağı demokratikleşme ve hukuksal reform uygulamalarının hayata geçmesidir.  Bunlarla birlikte ilişkilerin canlandırılmasında en büyük dinamik gençler olacaktır. 18-24 yaş aralığındaki genç nüfusumuzun %67’sinin Türkiye’nin AB’ye üye olmasının kendileri ve ülke için fayda sağlayacağını düşünmesi mutlaka dikkate alınmalı.

Bu düşüncelerle, Türkiye’nin AB’ye üyeliğini en yüksek oranda destekleyen ve bu sürece katkı sunan genç yurttaşlarımız başta olmak üzere tüm yurttaşlarımızın ve Avrupa yurttaşlarının Avrupa Günü’nü kutluyorum. Vizyoner liderlerin yönetime gelmesiyle birlikte Türkiye, üyeliğin temel koşullarını hızla yerine getirecek ve nihayetinde tüm yurttaşlarımız bu günü aday ülke olarak değil, tam üye ülke sıfatı ve gururuyla kutlayacaktır.

Yorumlar (0)