CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL'DEN UMUDU YEŞERTEN “TÜRKİYE İTTİFAKI” ÇAĞRISI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, DİSK 17’nci Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Genel Başkan Özel, burada yaptığı konuşmada DİSK’i ve taleplerini sahiplendiklerini kaydetti.

SİYASET 09.02.2024, 13:54 09.02.2024, 13:57
CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL'DEN UMUDU YEŞERTEN “TÜRKİYE İTTİFAKI” ÇAĞRISI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Toplanan 100 liralık verginin 68 lirası toplanırken fabrikatör müsünüz, fabrikada işçi misiniz? Aranızda hiçbir fark yok. Kullandığınız elektriğe, benzine, mazota, aldığınız ekmeğe, tükettiğiniz her şeye eşit vergi verirsiniz. Fabrikanın sahibi ile işçisi. Hatta sokaktaki işsizi, emeklisi, Türkiye’nin en zengini ile aynı vergi sistemine tabi. Toplam verginin, 100 liranın 68 lirası buradan elde ediliyor. Peki kalan 32 lirasına ne oluyor? 32 liranın da 3’te 2’si maaşlardan kesiliyor” dedi. Genel Başkan Özgür Özel, “Biz Taksim’in esaretini 1 Mayıs’ta hep beraber bunların elinden almak için siyasi muhalefet, toplumsal muhalefet ve sendikalarla beraber omuz omuza 1 Mayıs’ta Taksim’i bunlardan kurtarabiliriz, kurtaracağız. Ardından örgütlenmenin önündeki bütün engeller için hep birlikte mücadele edeceğiz. Daha örgütlü, güçlü ve ne istediğini bilen, tuttuğunu koparan işçi sınıfının mücadelesine CHP olarak olanca gücümüzle destek vereceğiz” ifadesini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, DİSK 17’nci Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Genel Başkan Özel, burada yaptığı konuşmada DİSK’i ve taleplerini sahiplendiklerini kaydetti. Özel, “Kurulduğu 1967 yılından beri büyük bir emek, mücadele vermiş, çok önemli bedeller ödemiş, biraz önce de saygıyla andığımız, yüce hatıraları önünde saygı duruşunda bulunduğumuz, kurucu genel başkan Kemal Türkler ve bu uğurda mücadele sırasında kaybettiklerimizin önünde bir kez daha saygı ile eğiliyorum. 1970’lerde CHP’nin yanı başında, onunla birlikte hem mücadele eden, hem destek veren, hem mücadelesine destek gören ve 1970’lerdeki muhteşem kazanımları, direnişleri gerçekleştirmiş olan, 1980’de CHP gibi kapatılan, yöneticileri yargılanan, idamla yargılanan ama o günden bugüne, kurulduğu günden bugüne kadar geri adım atmayan, susmayan, teslim olmayan, eğilmeyen, eğilirse, teslim olursa önce Türkiye işçi sınıfına, sonra tüm Türkiye’ye diz çöktürüleceğini bilen DİSK’in ilk günden bugüne kadar mücadelesini sürdürmüş, bugün de sizler tarafından bu salonda temsil edilen herkesin karşısında saygı ile eğiliyorum. İyi ki varsınız” diyerek sözlerine başladı.

“ENFLASYON ODAKLI ÜCRET ZAMMI, EMEK HIRSIZLIĞIDIR”

“Elbette, sendika adını taşıyan, kağıt üzerinde ya da gerekli şartları sağlayarak ancak kayıt altında bulundurdukları üyelerinin hakları ve menfaatlerini korumak, toplumun menfaatini korumak yerine siyasi iktidarı meşrulaştırmak üzere çaba sarf edenlerin kötü örnekleri bir yana” diyen Özel, “Ya da sadece faydacı bir yerden ve işin ruhunu yakalamadan, özünü terk ederek sendikacılık yapanlar bir yana. Sadece ve sadece ücret sendikacılığına indirgenmiş birtakım olumsuz tutumlar bir yana. DİSK, bütün zorluklara, karşısında ortaya çıkan kamu, devlet gücüyle, her türlü baskı ve yıldırmaya karşı önemli bir mücadele veriyor. Elbette ücret sendikacılığı yapmıyor ama ücretin fevkalade bir siyasi talep olduğunu bilerek, haklı bir talep olduğunu bilerek önemli bir mücadeleyi sürdürüyor ve dile getiriyor. Bir yandan ‘Biz işçimizi, emeklimizi enflasyona ezdirmiyoruz’ diyen, ‘Hiçbir zaman ezdirmedik’ diye bir büyük yalanı ısrar ile tekrar edenler var. İşin o tarafına da ayrıca değinmek istiyorum. Ama esas mesele bugün sadece ve sadece enflasyon odaklı bir ücret zammı sisteminin aslında ne büyük bir emek hırsızlığı olduğunun altını çizmek lazım” ifadesini kullandı. TÜİK eliyle emekçilerin yok sayılan maaş farklarına dikkati çeken Özel, “En başta TÜİK verileri var. Ben onu zaman zaman da mizahen Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu diye açıyorum. Bu istatistik kurumunun rakamlarına göre bugün enflasyon yüzde 64. Oysaki bağımsız ENAG’ın yaptığı çalışmalara göre yüzde 129. Yani sadece enflasyona endeksli ücret artışını sorunlu bulmakla birlikte, onu kabul ettiğimiz durumda bile sadece TÜİK’in yaptığı manipülasyonlar, aleyhe ölçümler yüzünden ortada son alınan yüzde 49’luk zam duruyor. Ama bir tarafta yıllık yüzde 129’luk enflasyon duruyor. Bunu ENAG hesaplıyor dinlemiyorlar. DİSK-AR’ın ben düzenli olarak yaptığı bütün çalışmaları takip ediyorum. Oradaki rakamları ifade ediyoruz, kabullenmiyorlar. Dün çok enteresan bir şey oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı bu sene yaklaşan ramazandan dolayı, tanımı 1 kişinin karnını doyurması için gerekli 1 günlük ihtiyaç, para olan fitreyi Diyanet İşleri Başkanlığı geçen sene 70 lira olarak hesaplamıştı, dün 130 lira olarak ilan etti. Bir yandan TÜİK kurumu orada duruyor, bir yandan da Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkede bir kişi oruç tutamıyorsa, kendisi yerine oruç tutan bir kişinin fitresini vermek, onun bir günlük gıda ihtiyacını karşılamak için gerekli parayı 130 lira olarak hesaplıyor” dedi. Vatandaşların artık temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı ücretlerle yaşamak zorunda bırakıldığını kaydeden Özel, şunları söyledi:

“EMEĞİN EKONOMİK BÜYÜMEDEN PAY OLMASI LAZIM”

“Bir yanda Tayyip Erdoğan’ı dinleyip, 3 çocuk sahibi olan 5 kişilik bir ailenin 130 liradan 1 aylık ihtiyacının 19 bin 500 lira olduğu gerçeği var. ‘19 bin 500 lira ile sadece 5 kişilik bir ailenin karnı doyabilir’ diyor Diyanet İşleri Başkanlığı. Diğer tarafta 17 bin 2 lira vererek ‘Sen aileni geçindirebilirsin’ diye asgari ücreti belirleyen bir iktidar ve en düşük emekli maaşını da 10 bin lira yapıp, ‘Bu 10 bin lira ile emekliler geçinebilir’ diye onlara bu ücreti, bu maaşı dayatan bir iktidar var. TÜİK’in hesabı yanlış. Doğru olsa bile enflasyona göre asgari ücret artışı yapmak bir yoksullukla mücadele yöntemi değil aksine yoksulluğu körükleme, emeğin sömürüsünü her geçen gün artırma yönteminden başka bir şey değildir. Elbette emeğin en başta büyümeden, ekonomik büyümeden pay alması, refah payı alması gerekmektedir. Bunun dışında elbette yoksulluk ile mücadelenin en temel yolu adaletli bir vergi sistemi inşa etmektir. Bugün servet vergilendirilmemekte. Doğru ve gerçek olan, aslında demokrasinin de temeli olan, vergide rıza parlamentonun temelidir, bütçe hakkı parlamentonun temelidir, devletin vergi toplayan sağ eli ile hizmet veren sol elinin dengesi parlamento, bütçe hakkı demektir. Ama gelinen noktada Türkiye’de 5 dilimli vergi sistemi uygulanmakta. Aslında servet vergilendirmek yerine dolaylı vergiler üzerinden zengin ile fakir ayırt etmeyen, eşitsiz, adaletsiz bir vergi sistemi uygulanmaktadır. Bununla ilgili rakamlara bakılacak olursa 100 liralık verginin 68 lirası bu memlekette dolaylı vergilerle toplanıyor. Şaka gibi ama toplanan 100 liralık verginin 68 lirası toplanırken fabrikatör müsünüz, fabrikada işçi misiniz? Aranızda hiçbir fark yok. Kullandığınız elektriğe, benzine, mazota, aldığınız ekmeğe, tükettiğiniz her şeye eşit vergi verirsiniz. Fabrikanın sahibi ile işçisi. Hatta sokaktaki işsizi, emeklisi, Türkiye’nin en zengini ile aynı vergi sistemine tabii. Toplam verginin, 100 liranın 68 lirası buradan elde ediliyor. Peki kalan 32 lirasına ne oluyor? 32 liranın da 3’te 2’si maaşlardan kesiliyor. Yani işçinin, memurun, çalışanların, ücretlilerin maaşından kesiliyor. Geriye kalan sadece 11 lira. Yani 100 liranın sadece 11 lirası zenginlerin servetlerinden, daha doğrusu zenginlerin kazançlarından alınan vergidir. Türkiye’de servetin vergilendirilmesi, Türkiye’de baştan aşağıya oturup, düşünüp, taşınıp, miras hukukunun yeniden görüşülmesi, bu adaletsiz bölüşüm ilkelerine çok temelden bir itirazın hep beraber yükseltilmesi ve 3 milyon 700 bini kamuda, 20 milyon emekçinin bu adaletsiz vergi sisteminden bir an önce kurtulması gerekmektedir. Elbette bu süreçte DİSK’in İstanbul’dan başlatıp, bizim de belli şehir merkezlerinde arkadaşlarımızın eşlik ettiği, benim de büyük bir gurur ile son adımları, son kilometrelerine eşlik ettiğim vergide adalet eylemi son derece önemlidir. DİSK’in bu talebini sahipleniyoruz.”

“DİSK’İN SONUNA KADAR ARKASINDAYIZ”

“5 maddeden oluşan önerilerini kanun teklifi olarak Meclis’e sunduk, gerekli araştırma komisyonlarının kurulmasını talep ettik, önümüzdeki günlerde İçtüzük izin verdikçe, AKP’nin Meclis’i önemsizleştiren, değersizleştiren tutumları yüzünden 600 milletvekilinden 200’ünü bir gün salonda hep birlikte yakalayabilirsek, yoklama ile Meclis kapanmazsa bunun Meclis’ten oylanmasını da sağlamak üzere arkadaşlarımız gerekli çabaları sarf ediyor. DİSK, ‘Vergide adalet’ diyor çünkü kademeli vergi sisteminde aslında büyük mücadelelerle, yine ilk dile getirenlerden birisi DİSK, siyasi arenada bunu en çok savunan CHP’yken, diğer muhalefet partileri ile birlikte geçmiş dönemde en önemli kazanım asgari ücret ve maaşlardaki asgari ücret kadarlık kısmın vergi dışında tutulması olmuştu. Ancak asgari ücreti vergi dilimleri hesaplanırken hesabın içine katıyorlar. Böylelikle emekçiler ocak ayında zaten hileli hesaplanan enflasyona göre bir zam alıyor ama kısa sürede vergiden muaf asgari ücret hesaba katıldığı için ay ve ay, dönemler halinde ücret yıl sonuna doğru çok ciddi kayıplara ulaşıyor. DİSK bu talepleri nerede dile getiriyorsa kürsülerde kürsüde, meydanda meydanda, sokakta sokakta, eylemde eylemde, günü gelir grevse grevde sonuna kadar arkasında olduğumuzu ve yürükten desteklediğimizi ifade etmek isterim.”

“AKP DÖNEMİNDE 32 BİN İŞÇİ İŞ CİNAYETLERİNDE HAYATINI KAYBETTİ”

Emekçilerin en büyük sorunlarından biri olan iş cinayetlerine de dikkati çeken Özel, “Maalesef biraz önce de değinilen ve benim de değinmeden geçmek istemediğim en önemli yürek acılarımızdan bir tanesi de iş cinayetleri. AKP, iktidarda olduğu dönem boyunca iş cinayetlerinin azalmasına yönelik hiçbir şey yapmadı. Talepleri göstermelik değişimlerle ifade eden kanun teklifleri yaptı. Ama kuzuyu kurda emanet eden, parasını patronların ödediği iş güvenlik uzmanları ile aksak bir denetim mekanizmasına bel bağlayan, gerçek ve yapılması gereken denetimler, şikayete bağlı denetimlerin her zaman bir şekilde işveren tarafından haberdar olunduğu, iş cinayetlerinin dönüp geriye bakıldığında da en büyük sorunlarından bir tanesinin tedbir almamak, alınmayan tedbirlere caydırıcı cezalar uygulamamak ya da yapılacak ani ya da şikayete bağlı denetimlerden haberdar edilmek gibi sorunların ortaya çıkardığı büyük bir yumak her geçen gün işçilerin hayatlarını kaybetmesine devam etmelerini, sizlerin her geçen gün 5 arkadaşınızı kaybetmenizi, ayda 150-160 işçinin hayatını kaybetmesini, örneğin ocak ayında 158 işçi kaybetti. Bu şu demek. Büyük bir travmaydı, oturduk hep beraber ağladık. Yıllarca etkisinden kurtulamadık Soma faciasının ama 2 ayda bir Soma yaşıyoruz, kimse farkında değil. AKP hükümetleri döneminde 32 bin 633 emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti” dedi. Yaşanan tüm cinayetlerin hesabını soracaklarını kaydeden Özel, ayrıca şunları dile getirdi:

“BÜTÜN EMEKÇİLERİN HESABINI SORACAĞIZ”

“Asrın felaketini yaşadık ya. Öyle filmler çektiler, gerçekten de bir daha yaşamak istemediğimiz bir büyük acıdır yaşanan deprem, Pazarcık depremi. O süreçte DİSK’in sahada verdiği emeği, ortaya koyduğu inanılmaz dayanışmayı, geçen gün temeli atılan ve ileride Türkiye’nin gurur olacak sizlerin alın terleri ile bölgeye yapılan katkıları bir kez de burada takdir etmek isterim. Ama o büyük deprem, hepimizin yüreğini yakan deprem, Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketi 52 bin canımızı aldı. AKP iktidarında 32 bin kişi iş cinayetlerinde öldü. Hiç ümit etmem, eninde sonunda son vereceğiz ama 6 yıl daha iktidarda kalsalar hesaba göre ve böyle iş cinayetleri yaşanırsa, depremde kaybettiğimiz kadar işçiyi iş cinayetlerinde kaybetmiş olacağız. Bu gerçekten katlanılacak bir durum değildir. Son olarak Yunus Emre Göçer. Kurye kardeşimiz. Somali Cumhurbaşkanın oğlu tarafından hepimizin gözü önünde katledildi. Önce dışarıya kaçmasına izin verdiler. Sonra yoksulluğu satın alan bir temasa olanak tanıdılar. Sonra getirdiler, yargıladılar ve yıllar süren yargılamalarla, örneğin Soma’da adalet için 7 yıl mücadele edip adaleti katledenler, bir duruşmada Somali Cumhurbaşkanının oğlunu yargıladılar, sadece 27 bin 300 lira ile cezalandırıp, memleketine geri yolladılar. Biraz önce başkan dedi ya, andolsun diye, andolsun Soma’nın da, andolsun ki bütün iş cinayetlerinin de, andolsun ki Yunus Emre Göçer’in şahsında birilerinin katledip de birilerinin hakkını aramadığı bütün emekçilerin hesabını da günü gelince hep beraber soracağız.”

“149 ÜLKE ARASINDA SON 10’DAYIZ”

Türkiye’nin dünyada işçi hakları konusunda en kötü ülkeler arasında yer aldığını vurgulayan Özel, “Sayın Başkan biraz önce ifade ettiler, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonunun raporuna göre dünyada işçi hakları açısından en kötü 10 ülkeden bir tanesi Türkiye. 149 ülke arasında son 10’dayız. Kimse, hiçbir halkı, hiçbir ülkeyi ve o ülkede işçilerin haklı mücadelesini küçümsemek istemem. Ama içinde bulunduğumuz lig, Bangladeş, Belarus, Ekvador, Mısır, Esvatini, Guatemala, Myanmar, Tunus, Filipinlerle birlikteyiz. 2023 Türkiye’si, çok sevdiğim, biz değişimin yüzyılı, yüzyılın değişimi diye yola çıkmıştık, bu ikilem harikulade güzel bir hatırlatma. 100 yıllık emeğe sahip çıkan ve emeğin 100 yılını kurgulayan, planlayan ve bunun üzerine iddia koyan bir kongrede konuşuyoruz. 100 yıllık Cumhuriyet deneyimi üzerine konuşuyoruz, büyük bir mücadelenin devamında, bu salonda konuşuyoruz. Ama dünyada 149 ülkeden, 139’u işçi haklarında bizim önümüzde. Bu ana muhalefet partisine ödev yükler, görev yükler, sorumluluk hatırlatır, özeleştiri hatırlatır. Bu hepimize ödev ve görev yükler. O yüzden 1970’lerde sol ve sosyal demokrat siyasetin dünyada esen rüzgarları doğru görüp, okuyup Türkiye’de doğru bir ilişkilenme ile işçi sınıfına sahip çıkan, alan açan, onların örgütlenmesinden güç alan ve onlara güç veren mücadelesi 1970’lerde solun girdiği 4 seçimin 4’ünden de CHP’yi birinci parti çıkardı. 2 yerel, 2 genel seçimden. O dönemde DİSK, CHP’nin 2 genel seçimde de işçi sınıfı adına taleplerine duyarlı seçim beyannamelerine inanarak, itimat ederek destek açıklamaları yaptı. O seçilen iktidarlar bütün zorluklara rağmen işçi sınıfı açısından büyük kazanımların önünü açtılar, büyük mücadelenin önünü açtılar. Sizi ve bizi ancak 12 Eylül faşist darbesi durdurabildi. 12 Eylül faşist darbesi solun ve örgütlü mücadelenin, sendikal mücadelenin üzerinden tankları ile defalarca geldi, geçti. 4 işçiden 3’ü grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklara sahipken, bugün yüzde 10’luk rakamlar var. Bu rakamların içinde gerçek anlamda grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklardan yararlanabilme çok daha gerilerde. O yüzden vermemiz gereken çok daha büyük bir mücadele var. Anayasa’nın bir sayfasını yırtıp atan, Hatay halkının seçtiği milletvekilini demir parmaklıklar ardında tutan, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını işine gelmediği için uygulamayan, Anayasa’ya karşı fiili bir darbe girişimi içinde olan bir iktidar var. Kendi gücünü, yetkisini aldığı Anayasa’yı tanımamak ve bundan sonrası ile ilgili niyetin Anayasasız, zorba bir düzeni bir şahıs devletini, olanca fütursuzluğu, hukuksuzluğu sürdürmenin ön beyanıdır. Bunun önünde 14-28 Mayıs’ta hep birlikte verilen mücadeleyi Cumhuriyetin 100’üncü yılında maalesef kazanamadık. Önemli bir toplumsal birliktelik yakaladık ama amaca ulaşamadık” dedi. Yerel seçimlerin önemli bir kırılmaya neden olacağını ve emekçilerin iktidara gerekli dersi vermesi gerektiğini kaydeden Özel, DİSK Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı şöyle sürdürdü:

YEREL SEÇİM MESAJI

“Önümüzde 31 Mart seçimleri var, 31 Mart seçimleri elbette yerel seçimlerdir. Bugün bana da eşlik eden, birbirinden kıymetli belediye başkanlarımızın performansları milletimiz tarafından takdir edilecek ve onlara sandıkta bir karne verilecek. Ben tüm siyasi partilerin bu ülke için beldelerine, ilçelerine, illerine hizmet eden, katkı sağlayan bütün belediye başkanlarına teşekkür ediyorum. Bu değerlendirmeler önemlidir. Ancak 31 Mart seçimleri 14-28 Mayıs travmasından sonra aslında bundan sonra 4 yıllık seçimsiz bir dönemin kapılarını aramak üzere, Anayasasız bir süreçte işçileri daha da ezmek, sömürmek, ağızlarından kaçırdıkları 1 Nisan sonrası zamlarla, sözde enflasyon ile mücadele için sıkı para politikası ile işçi sınıfının canını okumak için niyetlenen birilerinin gireceği son sandıktır. O sandıkta emekçiler, emekliler, çalışanlar, işsizler, yoksullar eğer bu iktidara ‘Sana bu sandıkta dur diyorum ben, toplumsal muhalefet birleşemiyorsa ittifaklarla ben birleştiriyorum, sahada sandıkta kim dur diyecekse bu iktidara onun adaylarına destek veriyorum, ben Cumhur İttifakı’nın sömürü düzenine karşı, karşısında kazanacak ve bir mesajla da bu iktidara artık dur diyebilecek bir yerel örgütlenmeyi, yerel seçim başarısını yüreklendiriyor, bunun arkasından toplumsal muhalefetin güç kazanacağına inanıyorum’ diyen herkesi, öyle ittifak isimlerine değil ittifak kelimesi yoruldu. Ama illaki kullanacaksak Türkiye ittifakına davet ediyorum. Bu ülkenin menfaatleri için, çıkarları için, işçi sınıfının menfaat ve çıkarları için, ülkenin yarınları için, bu büyük tehlikeye karşı, siyasiler, siyasetçiler bir araya gelebilirlerse ne ala, anlaşırlarsa ne ala. Ancak liderlerin ve yöneticilerin anlaşamadığı yerde, umut halktadır. Ben halka inanıyorum. Ben Türkiye’de yaşayan insanların emeklerine sahip çıkacaklarına, geleceklerine sahip çıkacaklarına, demokrasiye sahip çıkacaklarına inanıyorum. 31 Mart sandığından alacağımız büyük güç ve moralle, önümüzdeki dönem hep birlikte bir büyük mücadelenin, toplumsal muhalefet ile siyasi muhalefetin omuz omuza, kol kola büyük mücadelesinin azmindeyiz. Bunu hep birlikte başarmalıyız.”

“İŞÇİNİN ALIN TERİNİN RENGİ YOKTUR”

“Biraz önce gördük. Birileri Taksim’i 1 Mayıs’a açmakla övünüyorlardı, oysa ki DİSK başta işçi sınıfının büyük mücadelesinin sonucuydu. Bugün yine Taksim ellerinde esirdir, rehindir. Biz Taksim’in esaretini 1 Mayıs’ta hep beraber bunların elinden almak için siyasi muhalefet, toplumsal muhalefet ve sendikalarla beraber omuz omuza 1 Mayıs’ta Taksim’i bunlardan kurtarabiliriz, kurtaracağız. Ardından örgütlenmenin önündeki bütün engeller için hep birlikte mücadele edeceğiz. Daha örgütlü, güçlü ve ne istediğini bilen, tuttuğunu koparan işçi sınıfının mücadelesine CHP olarak olanca gücümüzle destek vereceğiz. Hem parlamentodaki muhalefetle, kimseyi şeytanlaştırmadan, kimseyi ötekileştirmeden, kimsenin verdiği oyu yok saymadan, doğru tarafta durabilen herkesle birlikte haklı taleplerinizin arkasında olacağız. Türkiye’de ikinci yüzyılda emeğin yüzyılını, yüzyılın emeğinden gelen mücadele gücü ile birlikte yürüyeceğiniz yolda sizinle yol arkadaşı olmaya, o yolu birlikte yürümeye, Cumhuriyetin yeni devrimini bir kez daha hep birlikte başarmaya azimli ve kararlıyız. Bu duygu ve düşünceyle, sizin şahsınızda alnının terini akıtan, 2 şeyin rengi yoktur gözümde. Birisi anaların gözyaşının rengi yoktur. Alevi’si, Sünni’si, Kürt’ü, Türk’ü ya da sağcısı, solcusu olmaz. Bir de işçinin alın terinin rengi yoktur. Dökülen her damla alın terine saygımız, minnetimiz ve en sağlam dayanışma duygularımızla sizin şahsınızda Türkiye’deki Türkiye işçi sınıfını saygı ile selamlıyorum.”

Yorumlar (0)