08.09.2020, 18:14

Zorona

Birçok insanın, hakkında iyi veya kötü bir şeyler söylediği, yazdığı konularla ilgili yorum yapmayı sevmiyorum aslında. Gündemdeki varlığını sürdüren bir meseleye her insanın görüş belirtmesi şart değil zaten. Olayın sıcaklığıyla, sırf blackjack siteleri bir şeyler söylemiş olmak için konuşmak, işe yaramaz gibi geliyor. Son yedi aydır yaşadığımız süreçte birilerine akıl vermeyen, öneriler yapmayan kalmadı sanırım. Pek çoğu da daha önce yazılmış/konuşulmuşlardan faydalanarak yapıyor bu işi. Sanki süreç yeterince can sıkıcı değilmiş gibi, bir de sürekli aynı sözcükleri okumak, tekrar etmek zorunda kalıyoruz. Neredeyse birçoğunu ezberliyoruz ama hayatımıza uyarlayamıyoruz.

 Adını anmak istemediğim malum varlıktan sonunda ben de bahsedeceğim. Hayatımıza girdikten sonra bize yaşattığı bütün zor anlar sebebiyle ben ona artık 'zorona' diyorum. Zorona, sevdiklerimizden ayrılmak, onlara bir daha sarılamamak, herkese şüpheli gözüyle bakmak, sokakta rahatça nefes alamamak, gelecek kaygısı yaşamak, dört duvar arasında kalmaya alıştırılmak, günde yirmi sekiz kez el yıkamak, yenilen her yemekte, gidilen her mekanda diken üstünde olmaktır. Gidilen mekan dediysem, alışveriş yapmak için gittiğim marketi kastediyorum.

Geçtiğimiz günlerden birinde, markette alışveriş yaparken şahit olduğum bir durumu anlatmak istiyorum. Sebze reyonunun önünden geçiyordum, bir teyze yüksek sesle şöyle dedi: "Amanıın, bu çok acıymış ya, abo!" Kulağıma ilişen bu cümlelerden anladığım kadarıyla teyzemiz, biberin tadına bakmıştı Aklımdan geçenin doğru olmamasını dileyerek bir süre teyzenin olduğu tarafa bakındım. Biberin 'tamamının' acı olduğuna emin olmak için başka bir biberi daha alıp ortasından kırdı ve dilinin ucuyla tekrar tadına baktı. Yine aynı tepki: "Amanıın, bu biber çok acı, zehir gibi zehir!" Yahu teyze, ne bekliyorsun? Biberin acı olmasından daha doğal ne var ki bu hayatta? Konumuz bu da değil aslında. Bunu neden anlattım biliyor musunuz? Teyze, kırıp tadına baktığı biberleri çöpe atmak yerine biber kasasına geri koydu. Evet, tadına baktığı biberi, diğer biberlerin yanına koydu. Yere bir şeyler atılmasına razı gelen bir insan değilim ancak o anda o biberleri yere atmasını çok isterdim. Teyzenin, o iki tane biberin tadına bakmasıyla hayatında ne gibi değişiklikler oldu acaba? Çok merak ediyorum. Mesela, her biber alacağında aynı davranışı mı yapıyor? Meyve, salatalık, domates alırken? Çerez alırken de tadına bakıp kabuklarını geri içine atıyor mudur? Bundan sonra herhangi bir şeyi satın alırken rahat edebileceğimi sanmıyorum. Markete gitmeyi çok sevmesem de, ülke insanının profilini bana yeniden hatırlatması için bir fırsat oluşturuyor. Ekmek almaya gittiğimde de görüyorum, ekmekler açıkta duruyor ve insanlar  kolaylıkla dokunabiliyor. Kim bilir daha öncesinde o eliyle nerelere dokunmuştur diye düşünmekten ekmek yemeyi bıraktım.

Salgın hastalık dönemini geçtim, normal şartlarda bile yapılmaması gereken iğrenç alışkanlıklar neden var? Adını anmak istemediğim varlığın, her geçen gün artışa geçtiği dönemde bunlar nasıl yapılabilir? Pozitif olduğu halde gidecekleri hiçbir yerden geri kalmıyor, hastalığını çevresinden saklayıp aramızda sinsice dolaşıyorlar. Ben mi rahatsızım, diğerleri mi çok rahat? Aklım almıyor. İnsanlara maske takmalarını söylüyoruz ancak tam olarak öğrenilmesi gereken şeyin maske takmak olduğundan emin değilim. Kişilerin öğreneceği çok şey var. Eğitimsizlik bunları, bunlar da eğitimsizliği doğuruyor. Çünkü, maskenin varlığına dayanarak geri kalan her şeyi yapılabilir zannediyorlar. Bu aynı, mahkemeye kravatla çıkıp masum görünmeye çalışan bir suçluya benziyor. Kravat onu masum kılmadığı gibi, maske takmamızla da sağlıklı olmuyoruz. Olayın bu kısmını nasıl anlatacağız? Anlatsak da anlaması zor ona. Gözümüzün önünde binlerce insan hayatını kaybediyor, kimsede bir değişme yok. Bu duyarsızlık, bu vicdansızlık nereye kadar sürecek? Ne zaman bitecek bu zorona? Artık sevdiklerimize kavuşmak, sarılmak, huzurlu bir nefes almak, tedirgin olmadan bir gün geçirmek istiyoruz. Çok mu zor ana?

Yorumlar (0)