23.07.2018, 20:38

YOLUN SONU

21. yüzyılın ikinci çeyreğini yaşadığımız bu dönemde klasik ekonomik bakışlar ve yatırım anlayışı hızla değişmekte, gelişmiş dün ya ülkeleri kendi “kutlu gelecekleri” için her geçen gün yeni hedefler ortaya koymaktadır. Günlük alışkanlıklarımızın bile hızla değiştiği dünyada teknolojik gelişmeler ve yeni sorunlar yumağı, yaşadığımız dönüşümü sorgulamamıza bile izin vermiyor. Özellikle son 20 yılımıza denk gelen yüksek hızlı teknolojik atak, günlük ilişkilerimizden beslenmemize, boş zaman geçirme alışkanlıklarımızdan inşaat sektörüne, sağlık sektöründen ulaşıma kadar her alanda bizlere evrim yaşattı. Henüz kendi hayatlarındaki değişim ve dönüşümü kavrayamayan bireyler zaman zaman toplumsal dönüşümü ve iş dünyalarındaki köklü değişimi sorgulamayı denese de ipin ucunun yıllar önce kaçtığını kavramakta güçlük çekmektedir. Bunu basit örnekler ile anlatmak daha anlaşılır olacaktır. 45-50 yaş üstünün her zaman anlattığı ve örnek verdiklerini düşünelim. Mahalle bakkalından alış veriş etmek, saatlerce sokakta oyun oynamak, yaz ayları bir ay her şeyden uzak tatil yapabilmek, mektup yazmak, okula yürüyerek gitmek, yanık yarasına yoğurt sürmek, bir ayakkabıyı burnu açılıp altı delinene kadar giymek, yerli domates, biber, mercimek, et yiyebilmek ve bunlar gibi basit ama unutulmaya yüz tutan yüzlerce kalem yaşam alışkanlıklarımız vardı. Kendi hayatınıza bakalım şimdi, bunlara benzeyen pek çok alışkanlığımızın ve yaşam standardımızın son 20 yıldaki değişimini düşünelim. Her özelliğe sahip ve hiç elimizden düşmeyen cep telefonları, mahalle bakkalı konumuna gelmiş olan marketler, süper marketler, toplu alışveriş mağazaları, oyun parkından, denizine kadar bedel ödemeye alıştığımız aktivite alanları, kameralar, sürekli takip etme ve edilme isteklerimiz gibi onlarca ve hatta yüzlerce yeni alışkanlıklarımız oluştu. İşte bu hızlı teknolojik gelişim, bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri derinden vurdu. Üretmek yerine yıllardır yapmış olduğumuz toplumsal mali birikimi bu rahatlatıcı ve kolay elde edilebilen ürünlere harcamayı, birikmişimizi bu yeni dünya ürünleri ile tüketmeyi tercih ettik; lüks arabalar, cep telefonları, pahalı oyuncaklar, devasa beton yapılar, ihtiyaç dışı büyük yatırımlar, dev ekran TV’ler, teknolojik ofisler…..

Ve oyunun sonuna geldik…

Borçlanarak ve hazırdan tüketerek elde ettiklerimizi zenginlik sayar iken bunlar ile hava atmayı, gösteriş yapmayı, ben daha fazla tüketiyorum diye yarışmayı, zenginleşme hayallerine inanmayı ve hatta bunları zenginleşiyoruz diye görüp istikrarın bunlar olduğunu iddia etmeyi de becerdik. Şimdi yolun sonuna gelindi, kaynaklar tükendi, hazıra dağ dayanmadı. Milli ve yerli olan herşeyi ezer iken milli ve yerli olma gerekliliğini de dilimizden hiç düşürmedik. En temel üretim maddelerimizi ithal eder hale gelir iken elde https://www.konhaber.com/haber-indirim_kuponu_sitesi-1745813.html kalan üç beş tarım ürünümüzü bile ithal tohumlara bağlayarak dışa bağımlı hale getirdik.

Sonuç..

Sonuç belli; ABD Dolar’ını 5 Lira’ya taşır iken gariban yemeği diye küçümsediğimiz soğan patatesi 1,5 dolara yemeye başlayınca neler oluyor diye şikayete başladık. Durum ise net, üretmeyen bir ülke, hazır yemeye alışmış, disiplin ve liyakati unutmuş bir toplum olarak ortada kaldık. Artık gerçekleri görme ve tekrar harekete geçme zamanı gelmiştir. Dünya gelişim stratejisini iyi okumak ve çok hızlı hareket etmek zorundayız. Tüketim çılgınlığımıza ket vurmalı, üretim kanallarımızı geliştirmek zorundayız. Bu sarmaldan başka çıkış noktası kalmadığı ortadadır.

Peki nasıl…

Hadi üretelim diyerek oyunun içine dahil olmak mümkün görünmüyor. Artık istemek yetmiyor, siyasal yaşamdan, teknik hayatımıza, hizmet sektöründen üretim sektörüne kadar dünya gerçeklerine uygun adımlar atmalıyız. İşin ehillerine verilme zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ülkemizin üretim gücünü tekrar göstermesi gerekiyor. Öyle çok büyük hayallere kapılmadan, abartmadan ve işi magazinleştirmeden yol alınmalı. Basit düşünüp istikrarlı adımlar atılmalı, iş işten geçmeden.

Yorumlar (0)