Yeni bir yıla giriyoruz. Çok şeyi geride bırakmak ve düşünü kurduğumuz; ya da artık kurmayı bile unuttuğumuz birçok şeye kavuşmayı istiyoruz. Bir milat olmasını arzuluyoruz. Yeni bir ruhla yaşama girmeye heves ediyoruz. “Bütün mümkünlerin kıyısında” olup çok uzağına düştüğümüz o güzel günleri tümüyle kaybetme korkusunu en derinden hissediyoruz. Belirsizliklerden, dışımızdaki dünyada olup bitenlerin bize bu denli yaklaşmasından ve sarmasından endişe ediyoruz. Getirisinden çok, götürüsüne artık alıştığımız zamanlarda, ağır bir karamsarlıkla iyiye olan görüş mesafemizin sürekli daraldığını görüyoruz. Kendimize ve insana en uzak yüzyılda yaşıyoruz.
Günden güne artan bir yabancılaşmaya boyun eğiyoruz. Öfkeyle dolup taşıyoruz. Bizden olmayana, bize benzemeyene, bizden gibi görünmeyene tahammül edemiyoruz. Kendimize tahammül edemiyoruz. Sürekli yanlışlanan bir hayatı yaşıyor gibiyiz. Ya da bütün bir hayat sürekli bizi yanlışlıyor.
Yorgun düştük. Bu denli akışkanlık içinde sürekli bir şeyleri aramaktan, peşinden koşmaktan yorgun düştük. Yeni bir yıl bizi ayağa kaldırır mı, bizi dinlendirir mi, yeniden başlama heyecanı verir mi tereddütünüyaşıyoruz.
Her geçen gün geri gelmeyecek olanların çoğaldığını görüyoruz. Kaybettiğimiz babayı, anneyi, abiyi, ablayı, kediyi, köpeği özlüyoruz. Onlarla geçen zamana dönmek istiyoruz…
Yine aynı yılı/yılları yaşamaktan ve hayatın bize sunacağı bir şeyin olmamasından, adeta tekrarlardan sonlanmış gibi duran bir hayata tutsak olmaktan çekiniyoruz.
Kaderimizi değiştirmekten vaz geçip, astroloji haritaları, burç yorumları, yaşam koçları ile bize birilerinin yeni bir yol haritası çizmesini istiyoruz. Kendi kaderimizi belirleme hakkından feragat ediyoruz…
Hiç kimse bir diğerimizin içindeki yangınını bilmiyor. Oysa “bağırsak içimizdeki dehşeti, hırsımız deler toprağı” biliyoruz; ama sesimiz çıkmıyor.
Şimdi son bir gayretle yeni bir yıla; yeni bir başlangıç ve yeni kararlar dizgesiyle girmek istiyoruz. Kısa bir süre sonra rutine boyun eğeceğimiz büyük çaresizliğimizin konforuna çekileceğimizi bile bile… Sürekli “denemek, yenilmek ve daha iyi yenilmek için”
Şair, yenilmenin ve daha iyi yenilmenin bir anti tezi olarak yaşama zaferle dönecek bir başlangıcı mı ifade ediyordu bilmiyoruz; ama bütün yenilgileri yaşadık.
Kaybedeceği olmayan; ama bütün bir dünyayı kaybedermişçesine korkan bir yanlış bilincin esiri olarak meydan okumalarımızı, çok önceden kazandığımız ve siluete dönen zaferlerimizin gölgesine terk ediyoruz…
Çok eskiden “devletin ve tabiatın ortak yanlış sorusu maveraünnehir nereye dökülür”dü. Şimdi o nehir solgun halk çocuklarının kalbine dökülmüyor. O kalpleri paramparça ettiler. Ve artık “tarih avutmuyor bizi…”
Belki de şimdi, şu anda ayağa kalkmanın zamanıdır. Kendi içimize yaptığımız sonsuz yolculukların, kişisel gelişimlerin, nefsi terbiye etmenin; yani bize dayatılan ve bizi biz olmaktan çıkarıp, başka bir insan içimizden çıkarmanın mümkün olmadığını; mutluluk ve huzuru tek başımıza bulamayacağımızı bilerek “dost omuz başlarının yanında hissederek” yürümenin zamanıdır.
“Kavgadan uzak kalırsan, sevdadan da uzaksın demektir.” Eğer bu yıla da bir misyon yükleyeceksek bu mücadele olmalıdır. Bizi ve bütün insanlığı sarsacak bir büyük mücadele. Öyle çok büyük alt üst oluşlar için değil. Sadece iyilik için, iyi olmak ve iyi kalmak için…
İnanarak “mutlak gelecek o günlere”, inanarak birlikte mücadeleye, inanarak tek başımıza olmadığımıza, inanarak ancak birlikte değişip güzelleşeceğimize girmeliyiz bu yeni yıla…
“Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel ve rahat günlere inanarak” ve ya hep beraber ya hiç birimiz diyerek… İyilik diliyor, yeni yılını kutluyorum…