Son günlerde siyasi parti liderlerinin, alışılmadık söylemler geliştirdiklerine tanık oluyoruz. AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarı süresince ülkemizin geldiği durum ortadadır: Yoksulluk, sefalet, ölümler, cinayetler, uyuşturucu çetelerinin kontrolü ele geçirdiği bir toplum ve çökmüş devlet kurumları… Ahlaki ve etik değerler yerle bir edilmiş, ülkenin kaynakları birkaç holding ve aileye peşkeş çekilmiştir. Vatandaşlar olarak, bu yanlış politikaların ağır bedelini ödüyoruz.

İktidarın iç ve dış politikadaki hataları, halkı maddi ve manevi olarak yıpratmaya devam ediyor. Mevcut yönetim, ülkeyi yönetme becerisini ve ahlakını kaybetmiştir. 22 yıl boyunca toplumu kutuplaştırarak, birbirine düşmanlaştırarak siyaset yapan bir iktidarla karşı karşıyayız. MHP’yi de yanlarına alarak ülkeyi adeta bir yangın yerine çevirdiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Savaş bizi de etkileyecek, İsrail bize saldıracak” gibi söylemleri ve Devlet Bahçeli’nin aniden Abdullah Öcalan’ı Meclis’te konuşmaya davet etmesi, yurttaşlar arasında ciddi endişelere yol açıyor. Daha düne kadar CHP’yi ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçim sürecinde montaj fotoğraflarla karalamaya çalışanlar, bugün Öcalan’a “Meclis’te konuş” diyebiliyorlar. Demokrasiyi askıya alan, insan haklarını çiğneyen, özgürlükleri sınırlayıp yüzlerce insanı hapishanelerde çürütenlerden barış ve çözüm beklemek hayalcilik olur.

Farklı etnik yapılarla zenginleşen bir ülkeyiz ve ayrımcılık yapmaksızın eşit yurttaşlar olarak, hukuk devleti ilkesini yeniden inşa etmek zorundayız. Cumhuriyetimizin sosyal devlet niteliğini ve laik, demokratik yapısını kaybetmeden; barış ve kardeşlik duygularını pekiştirerek, toplumsal dayanışmayı güçlendirerek bu karanlık tabloyu aşabiliriz.

Çözüm, Erdoğan’ın bir dönem daha iktidarda kalmasını sağlayacak yeni bir anayasa yapmak değildir. İktidarda kalma hırsı yüzünden geleceğimizi heba edemeyiz. Gelişen olaylar ve yapılan açıklamalar, endişe etmemiz için yeterince neden sunuyor. Yeni bir anayasa sürecine geçit verilmemelidir.

Kürt sorununun, geçmişte olduğu gibi kapalı kapılar ardında çözülmeye çalışılması, iç karışıklıkların daha da büyümesine yol açar. Bu noktada CHP’ye büyük bir sorumluluk düşmektedir. İktidarın gündemine takılmak yerine, kendi gündemlerini halka anlatmalı ve yapılanları doğru anlayarak buna uygun bir pozisyon almalıdır. Şeffaf olmayan hiçbir projeye destek verilmemelidir.

Cumhuriyeti kuran parti olarak, CHP’nin Atatürk ilke ve devrimleri ışığında kendi çözüm önerilerini topluma açıkça anlatması gerekmektedir. Meclis dışında yürütülen hiçbir projeyi kabul etmemeli ve RTE’nin siyasi ömrünü uzatacak hiçbir hamleye onay vermemelidir. Ayrıca erken seçim talebini kararlılıkla sürdüren bir tavır sergileyerek iktidar üzerinde baskı oluşturmalıdır.

Sonuç olarak, CHP’nin halkın beklentilerine uygun, şeffaf ve toplumsal uzlaşıya dayalı politikalar geliştirmesi, mevcut kaotik ortamın aşılmasında önemli bir adım olacaktır. Partinin, bütün ilgili kurumlarıyla geniş kapsamlı istişareler yaparak, gerekirse kurultay toplamalıdır. Bu, birkaç kişinin açıklamalarıyla yürütülecek bir süreç olmaktan öte, partinin kolektif kararlılığı ile şekillendirilmelidir.

Bahçeli’nin açıklamaları bizlere sakıncalı bir sürecin olacağını yeterince sunmaktadır. Bu şekilde yürütülecek yeni bir sürecin tehlikeler içerdiğini ağır faturalarla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Kapalı kapılar ardında pişirilmiş ne olduğunu bilmediğimiz bir sürecin peşine takılmak yıkımımız olur.

Çözüm TBMM’dir.

Hüseyin Saygılı

34. Dönem CHP parti meclisi üyesi