2019’un Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Koronavirüs ya da KOVİD-19 hastalığı, Ocak ayı itibariyle bir acil duruma dönüştü. Çin’de başlayan vakalar önce Uzakdoğu’yu, devamında ise avrupa’yı etkisi altına aldı. Bu yazı kaleme alındığında ise (19 Mart itibariyle) dünyada enfekte olmuş teyit edilen 245.484 vaka, 10.031 ölüm ve 86.035 taburcu edilen hasta var.
10 Mart gecesi ilk vakanın açıklandığı ülkemizde ise şu an aktif vaka sayısı 355, ölüm sayısı 4 ve bildiğimiz kadarıyla henüz taburcu yok.
Koronavirüs Salgını ekonomik, toplumsal, siyasal boyutlarıyla üzerinde durulması gereken bir konu.
Toplumsal boyutunda en çok tartışılan konu ise halk sağlığı. Pek tabii ki insanlar için Sağlık birinci öncelik.
Uzmanlar bu salgının korkutulan rakamları oluşturmayacağını ve paniğe gerek olmadığını söylese de insanları korkutan bir detay var: Koronavirüs için geliştirilen bir aşı hala yok.
Dünya genelinde 100’ün üzerinde aşı çalışması yürütülüyor ve bu çalışmaların bir kısmı umut vadediyor. Ancak bu aşıların tüm testlerden geçmesi ve onaylandıktan sonra milyarlarca doz aşı üretilmesi kısa sürede gerçekleşmesi öngörülen bir ihtimal değil.
Tüm bu senaryolar ve salgına önceden dahil olan ülkelerin tablosunu önlerimize seren Sağlık Örgütlerinin de söylediği gibi “sosyal tecrit” şu anda korunmak için en doğru adım olarak görülüyor.
Çünkü, bir tek kişinin hastalığı teşhis edilene kadar “bine yakın insanı enfekte etme riski” bulunuyor.
Tespit edilen vaka sayısının yüksek bir hızla arttığı ülkemizde, bu rakamın aynı hızla artma riski de başka sorunları doğuracak. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de mevcut sağlık personeli ve gerekli ekipmanlar eşzamanlı hizmet vermek için yeterli değil. Dolayısı ile yapılabilecek en iyi şey, bu yayılımı yavaşlatacak ve sağlık ekiplerine zaman kazandıracak hijyen ve tecrit önlemleri.
Olayın bir diğer boyutu ise hepimizi sağlık kadar etkileyen ekonomi boyutu.
Salgın dolayısıyla, özellikle Avrupa’da, birçok ülke sınırlarını kapattı. Bizde doğrudan böyle bir uygulama olmasa da ticaret ve sanayi bu sınır kapatma kararı ve evde kalma halinden oldukça olumsuz etkilendi. Otomotiv, tekstil, demir-çelik, turizm, hizmet ve havacılık sektörleri açıklanan rakamlara göre en çok etkilenen sektörler.
Bu sektörlerde yurtdışında ve yurtiçinde birçok fabrika talep yetersizliği nedeni ile üretimini durdurma kararı aldı.
Hizmet ve diğer sektördeki iş yerlerinin kapatma kararları da bu durumun üstüne eklenince şu an çok da konuşulmayan bir işçi krizi meydana geldi.
Bu haftadan itibaren işçi sınıfının geçim sıkıntılarının başlaması kaçınılmaz olacak. Ücretsiz izinler veya zorla yıllık izin kullandırmalar gibi uygulamalar da bunu tetikleyecek.
Cumhurbaşkanın geçtiğimiz gün açıkladığı pakette ise çalışanlara yönelik bir maddenin olmaması bu tedirginlikleri daha da artırdı.
Paket kapsamında sunulan “Kısa çalışma ödeneği” aslında bir vaat değil, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun çalışanlara sağladığı bir hak.
Bu kanuna göre salgın gibi üretimin durmasına dışarıdan yol açan bir etmenin varlığı bu ödeneği kullanmayı zorunlu kılıyor.
Peki bu ödenekten gerçekten herkes faydalanabilecek mi? Hayır.
Çünkü bu ödeneği almak için geriye dönük 120 günü kesintisiz, toplam 600 günlük priminizin yatmış olması gerekiyor.
Bununla beraber sürecin sonunda şayet işten çıkarılırsanız aldığınız ödenek sizin işsizlik maaşınızdan düşürülüyor.
Bu noktada iş verenler yeni işe aldıkları, sürecin sonunda da işsiz kalmasında sakınca görmedikleri kişileri doğrudan emek sürecinin dışına iterek işsiz kalmasına göz yumuyor.
İşte bu senaryolara karşı işçilerin ve CHP Ekonomi Masası’nın talebi ise ödenekten faydalanma şartlarının esnetilmesidir. Geriye dönük en az 600 günlük prim aranma şartının esnetilmesini ve ödeneğin işsizlik maaşından değil, fondan düşülmesini istiyorlar.
Şu an İşsizlik Fonu’nda nakit para olmaması ayrı bir kriz.
Açıklanan pakette unutulan bir diğer kesim ise ticaretin büyük kısmını oluşturan küçük esnaf ve KOBİ’ler.
Ay sonunda kiralarını ve maaş, fatura gibi sabit giderlerini ödemeleri gerekirken işleri durma noktasında.
Geçici işlerde çalışan kişiler ise pakette tamamen yok. Maddi desteğe en çok ihtiyacı olan bu kesim tamamen unutulmuş. Kendimize soralım. En son hangimiz sokaktaki simitçiden simit veya köşebaşında arabasında meyve satan amcadan meyve aldık?
Veya bu insanları bugünlerde aynı köşede görebiliyor muyuz?
İşte sigortası ve güvencesi olmayan bu insanlar 11 Mart’tan beri evlerine ekmeği nasıl götürüyor diye hepimiz düşünmeliyiz.
Hukuki boyutları da tartışıladursun ama hala işyerinde çalışmak zorunda bırakılanlar var. Riske rağmen çalıştırılanlar ile ilgili anlaşmazlıklar nasıl çözülecek zamanla onu da görüp değerlendirmeliyiz. İşten çıkıp eve gitmeye çalışan bu insanların canlarından vazgeçenler, onların sokakta birer taşıyıcı olarak yürüdüğünü unutmamalı.
Yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığım gibi bu ciddi bir küresel sorun ve ülkemiz için konuşursak, hiçbir kesimin tek başına altından kalkacağı bir konu değil.
Olumsuzlukların sadece Saray zümresinde değil meslek örgütlerinin de dahil edildiği bir masada tartışılarak çözüme kavuşturulması gerekir. Yoksa geçtiğimiz günlerde dinlediğimiz halktan ve halk sağlığını öncelikleyen önlemlerden kopuk daha çok paket dinleyeceğiz.
Devletimizin kasasında ne bahsedilen 100 Milyar TL ne de İşsizlik Fonu var. Bugünlerde kullanmak için ayırdığımız ve bugüne kadar sadece savaş zamanı kullanılan İhtiyaç Akçemiz ise çoktan Saray için harcandı.
Belki tam da bu anda, dayanışmaya en çok ihtiyacımızın olduğu bu günlerde Cumhuriyetimizin ilk yıllara dönebiliriz. Cumhuriyetimizin 10.yıl kutlamalarında her yerden bir slogan yükseliyordu: “Her şeyi kendimizden bekleriz”
Bu slogan kendi dışımızda bir kahraman veya suçlu aramamızın önüne geçebilecek en güzel söz.
Bu sürecin kurtarıcıları da biz olacağız. Kendimizi koruyarak, tüm önlemlerimizi alarak ve sağlığı tehlike atılanları her daim en önde tutarak olacağız.
Hala çalışmak zorunda bırakılan yurttaşların haklarını savunarak yapacağız.
Zorunlu olmadıkça sokağa çıkmayı engelleyen tedbirleri aldırana kadar konuşacağız.
Sağlık çalışanlarının gerçekten korunduğuna emin olana dek onlar için tulum, maske ve eldiven isteyeceğiz.
İşten çıkartılan, zorunlu izne gönderilen, geçici işlerde çalışanlar için temiz gıda, hijyen malzemeleri ve maddi destek isteyeceğiz.
Ve sadece büyük iş yerlerinin değil, hane halklarının da ekonomisine çözüm isteyeceğiz. Fatura erteleme, kira erteleme ise en basit seçenekler.
Tüm bunları eğer işverensek, mülk sahibiysek, kısmen komşumuzdan daha iyi durumdaysak biz de yapacağız.
Dayanışmak için başka gün yok.
Bu salgından kurtuluş da birlikte olacak.
Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.
Gülşah DURBAY
CHP Manisa İl Gençlik Kolları Başkanı