Halkın Kurtuluş Partisi:Laiklik Kadının Özgürlüğüdür!

YAŞAM 07.03.2017, 18:04 07.03.2017, 18:04
Halkın Kurtuluş Partisi:Laiklik Kadının Özgürlüğüdür!

29 Şubat 2016 tarihinde gazetelerde şöyle bir haber vardı: “Suudi Arabistan’da ‘Kadın insan mıdır?’ semineri yapıldı.”

İşte Ortaçağcı gericiliğin kadına bakışı çok net olarak budur! Başka söze ne hacet?..

Ülkemizde de şu an AKP’giller’in temsil ettiği Ortacağcı zihniyet de aynen budur!

Başta AKP’giller’in Kaçak Saraylı Şefi olmak üzere, bakanlardan AKP vekillerine, bürokratlardan sözde yazarlara kadar geniş bir gerici güruh, her ağızlarını açtıklarında kadını aşağılayan, yok sayan, köle yerine koyan açıklamalar yapıyorlar:

“Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.” Recep Tayyip Erdoğan/Kadın dernekleri ile yaptığı toplantıda.

“Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum.” Ayhan Sefer Üstün/Akp Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı

“Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün.” Melih Gökçek/Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı

“Bir kadın çalışmayı tercih ederek fuhuşa hazırlık yapmış olur" Nurettin Yıldız/Sosyal Doku Vakfı Başkanı

 “Kadının fıtratında erkeğe köle olmak var” Uğur Işılak/AKP’li şarkıcı

Onlar konuştukça kadına şiddet artıyor!

Onlar konuştukça kadın cinayetleri artıyor!

Onlar konuştukça öpmeye, koklamaya bile kıyamadığımız çocuklarımıza tecavüz ediliyor!

Onlardan cesaret alan meczupları işliyor bu suçları.

Üstelik bu suçları işleyenleri de AKP’nin hukuk bürosuna dönüşen Yargı koruyor:

Ensar Vakfı’nda 9-10 yaşlarında 45 öğrenciye tecavüz olayının ortaya çıkması üzerine kendisi de bir anne olan Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu: “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz” dedi. Tüm ülkede infiale neden olan bu olayın davası kamuoyunun tepkisini azaltmak için tek celsede bitirildi.

Diyarbakır’da yüzde 50 zihinsel engelli erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla yargılanan taksici S.K.’ya “erken boşalma nedeniyle eylemine devam edemediği” gerekçesiyle “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan değil “basit cinsel istismar” suçundan sekiz yıl hapis cezası verildi. Mahkeme bununla yetinmeyip sanığın “duruşmalardaki olumlu tutumu” nedeniyle de indirime giderek cezayı altı yıl sekiz aya indirdi.

Maslak’ta belediye otobüsünde bir kadına şort giydiği gerekçesiyle saldıran Abdullah Çakıroğlu, 12 saatlik gözaltı süresinin ardından serbest bırakıldı. Yeniden gözaltına alınan ve tutuklanma talebiyle adliyeye sevk edilen Çakıroğlu, tutuklandı. Daha sonra saldırgan yeniden serbest bırakıldı.

Bu saydıklarımız sadece öne çıkan birkaç örnek. Ya sayamadıklarımız, anlatamadıklarımız? AKP’giller’in getirmek istedikleri yeni yasal düzenlemeler de cabası. Bunun en iğrenç örneği 15 yaşından küçük çocuklara yönelik cinsel istismar suçunun faillerini cezasız bırakacak olan; tecavüz ettiği kişiyle evlenen kişinin ceza almaktan kurtarılması tasarısıdır. Tasarı tepkiler üzerine geri çekildi.

Kadının çalışması ile ilgili getirilen düzenlemeler ise kadını eve hapsetmeye ve çocuk bakıcılığı yapmasını sağlamaya yönelik düzenlemelerdir.

 

Dünya çapında karşılaştırmalı yapılan istatistikler de ülkemizdeki kadın hakları için çok güzel şeyler söylemiyor:

 

Dünya istatistiklerine göre Türkiye, 2006 yılında 135 ülke arasında cinsiyet eşitsizliğinde 105’inci sıradayken 124’üncü sıraya geriledi. Araştırmanın yapıldığı 135 ülke arasında bizim durumumuzdan daha beter olan yalnızca 11 ülke var.  Onlar da Ortadoğu ülkeleri. 

Ülkemizde okuma yazma bilmeyen kadın sayısı 3.8 milyon. DİSK’in hazırladığı işsizlik raporuna göre 2016’da, kadın işsizliği zirve yaptı. Son iki yılda işsiz sayısı 475 bin artarken kadın işsiz sayısı 331 bin arttı.

Türkiye’de Ocak 2017’de 37, Şubat’ta 30, 2016 yılında ise 328 kadın öldürüldü.

Şu an resmi rakamlara göre çocuk gelin sayısı 181 bin ve Türkiye bu rakamla Avrupa ülkeleri olarak değerlendirilen ülkeler arasında çocuk gelin oranında Gürcistan’dan sonra ikinci sırada. Her geçen gün de bu rakam artıyor.

 

Nasıl oldu da bu duruma düştük?

 

Çünkü Türkiye Devrimi’nin Önderi Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın dediği gibi; “1950’den beri Türkiye’yi Türkiye yönetmiyor.” ABD ve AB Emperyalistleri yönetiyor.

Çünkü AB-D Emperyalistleri tarafından Ülkemiz insanına, Ilımlı İslam Projesi çerçevesinde, 65-70 yıldır bir psikolojik harekat uygulanıyor. Emperyalistler, uşakları kanalıyla; kendi yarattıkları Amerikan İslamı, CIA, Yezid, Muaviye İslamı ile halkımızı afyonluyor, uyutuyor.

Anadolu’nun her tarafı örümcek ağı gibi tarikatlarla, Kur’an Kurslarıyla, gerici, Ortaçağcı derneklerle donatılmış durumda.  Bugün halkımızın, İşçi Sınıfımızın bilinç seviyesi ne yazık ki sıfırın altına düşürülmüş durumda. 20 milyon insanımız düşünemez hale getirildi, meczuplaştırıldı.

Bu sayede Kadınlarımız bile göz göre göre Afganistan’da bir kadının“kafese kapatılmış kuşlar gibiyiz. Böyle canlı evde hapis olmaktansa ölmek daha iyi” dediği, kadının yok oluşu demek olan Ortaçağcı kölelik düzenini ister duruma getirildiler.

 

Laiklik Kadının Özgürlüğüdür!

 

Mustafa Kemal önderliğinde emperyalizme karşı dünyanın ilk muzaffer Kurtuluş Savaşı olan Antiemperyalist 1. Kurtuluş Savaşı’mızın en önemli sonuçlarından biri de gericiliğe karşı kazanılan zaferdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir İslam ülkesi olduğunu belirleyen hüküm, 10 Nisan 1928’de Anayasanın 2’nci maddesinden çıkartılmıştır. 1937 yılında yapılan bir değişiklikle de Anayasasında Laiklik ilkesine yer vererek Cumhuriyetin temel ilkesinin Laiklik olmasını kabul eden ilk Avrupa ülkesi olmuştur ülkemiz. Ve bu ilke sayesinde yine birçok Avrupa ülkesine göre çok daha önce kazanımlar sağlanmıştır kadınlarımıza. Seçme ve seçilme hakkı, eğitim hakkı, boşanma hakkı, velayet hakkı….

İşte bu yüzden Laiklik Kadının varoluşudur, yaşam hakkıdır; Laiklik Kadındır!

 

Kadın Sorunu; bundan 10 bin yıl kadar önce başlamıştır.

 

Kadın Sorunu sırf Ortaçağcı gericiliğin baskılarından ibaret değildir elbet. Bundan en az bir milyon yedi yüz bin yıl önce, insanlığa geçişte, insan soyunun ortaya çıkmasında Kadın başrolü oynamıştır ve bundan sonra İnsanlığın sınıfsız yaşadığı İlkel Komünal dönemde Anacıl Düzen hakimdir. Kadın o düzende önderdir; fakat, her iki cinsiyeti de aşağılamayan, ezmeyen, sömürmeyen, şiddet uygulamayan önderdir.

Ne zaman ki Çoban Toplumu Aşamasında, Sürü Ekonomisine geçişle birlikte maddi zenginlik erkeğin eline geçmiştir, o zaman kadın toplumda ikinci plana itilmiş, alt edilmiştir. Anaerkil (Anahan) düzenin yerini Babaerkil (Babahan) Düzen almıştır. (Bknz. Hikmet Kıvılcımlı-Kadın Sosyal Sınıfımız)

O günlerden bugünlere kadının ezilmişliği katmerlenerek artmış ve yaşadığımız Sınıflı Toplumda kadın çifte sömürüye maruz bırakılmıştır. Bugün insanlığın yarısı olan kadın ne yazık ki insanlığın diğer yarısı olan erkekler tarafından ezilmekte, aynı zamanda erkeklerle birlikte Sermaye Sınıfı tarafından bir kez daha sömürülmektedir.

Yani bugünkü dertlerimizin en önemli kaynağı bu kahrolasıca Sömürü Düzenidir. Yani Feministlerin iddia ettiği gibi sadece erkekler değildir. Sömürücü sınıfların içerisinde kadınlar da vardır. Yani bu Sınıfsal bir meseledir. Yani kadın ve erkek emekçiler olarak bu kahrolasıca Parababaları Düzenini yok etmeden kurtuluşumuz mümkün değildir. Yani Kadının Kurtuluşu İşçi Sınıfının Kurtuluşundan Bağımsız Değildir!

 

Kurtuluş Partili Kadınlar Hayır diyor!

 

Katmerlenen sömürü düzeni, bugünlerde ülkemiz ve özellikle Ortadoğu halklarına daha karanlık günleri dayatıyor.

 AB-D Emperyalizminin tüm dünyayı 1000 ülkeli hale getirme planları ve bu planın parçası Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ülkemize de Yeni Sevr olarak dayatılıyor. Her gün BOP’un bombaları patlıyor, katliamlar oluyor, ölümler gerçekleşiyor, milyonlarca insan mülteci duruma düşüyor. Bu durumdan da en çok yine Kadınlar ve çocuklar etkileniyor.

İşte bu nedenle Emekçi Kadınlar BOP’a da, Ortaçağcı Gericiliğe de, Başkanlığa da HAYIR diyor.

 

Gün Yeni 8 Mart’ları Yaratma Günüdür!

 

İşte bu yaşananların gölgesinde yeni bir 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününe gidiyoruz.

8 Mart ki Tarihe kanla yazılmıştır!

8 Mart ki Newyork’lu 127 kadın dokuma işçisinin işverenler tarafından diri diri yakılarak can vermesiyle yazılmıştır. Onların tek amacı, o dönem köle gibi “gün ışığı” esasına göre 16-18 saat çalışan işçiler için 8 saatlik iş günü hakkını kazanmaktı! Bugünlerde yasalarda kalsa da 8 saatlik iş günü hakkımız varsa o Emekçi Kadınların büyük katkısı sayesindedir.

Son olarak 8 Mart’ı bize armağan eden Emekçi Kadın İşçilerin mücadele bayrağı elimizde olarak tüm Kadınlarımızı Türkiye’nin biricik Devrimci Partisi olan Halkın Kurtuluş Partisi saflarında örgütlenmeye çağırıyoruz.

 Devrimci kadın önderlerden Clara Zetkin’in sözleriyle bir kez daha sesleniyoruz Kadınlarımıza:

“Uyanın, harekete geçin, savaşın! Bugünkü büyük tarihi durum sizleri cesaretsiz bulmasın. Dünün bilinmeyen milyonlarca köle kadınları, bugünün savaşçıları meydana çıkın ve ileri yürüyün!”

Yorumlar (0)