Ömer Faruk Gergerlioğlu: Türkiye’de demokratik bir hukuk devleti sistemi olmadığı için başımıza her türlü adaletsizlik geliyor

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM’de Düzenlediği Basın Toplantısında Gündemi Değerlendirdi.

Vekil Haberleri 06.11.2020, 09:36
Ömer Faruk Gergerlioğlu: Türkiye’de demokratik bir hukuk devleti sistemi olmadığı için başımıza her türlü adaletsizlik geliyor

Hepimizin bildiği gibi geçtiğimiz cuma günü Ege Denizi’nde bir deprem yaşandı ve bu Samos Depremi’nin etkileri İzmir’de yoğun bir şekilde yaşandı; bununla ilgili birkaç şey söylememiz lazım. Bizim yaptığımız araştırmalara göre; geliyorum diyen bir deprem ile karşı karşıyayız. Depremi en acı bir şekilde yaşamış, bir ilin milletvekili; Kocaeli milletvekili olarak maalesef bu hazırlıksızlığı, bu dikkatsizliği ve göz göre göre gelen ölümleri, yıkımları büyük bir üzüntü ile karşıladık. Bizim yaptığımız araştırmalara göre maalesef zemin etüdü yapılmadan yapılan binalar, yapı denetim izni verilmeden oturulan binalar nedeniyle önemli yıkımlar, can ve mal kayıpları oldu.

Türkiye’de demokratik bir hukuk devleti sistemi olmadığı için başımıza her türlü adaletsizlik geliyor

Bayraklı ’da ki deprem mağdurları ile görüştüm. Konuyu bilen çevreci arkadaşlarımız ile görüştüm ve hasarın büyük olduğu alanda eskiden bamya tarlalarının olduğu, alüvyonlu alanların olduğu, zeminin son derece çürük olduğu halde bölgeye bir adliye binasının yapıldığı, adliye binasının yapılması sonrasında da yapılaşmanın arttığı avukatların geldiği ve diğer esnafların ikamet eden kişilerin oraya geldiği ve çürük bir bölgede yapılaşmanın arttığını gördük. Yine yeni yapılar bakıyorsunuz yıkılmış, eski yapılar ayakta duruyor. Bu ne demek? Olacak bir iş değil maalesef yeni yapıların yapı denetim iznine tabi olan hususlar dışında yapıldığını gösteren bir durum. Avukat arkadaşlarımız ile görüştük, adliye binası çürük bir yere yapıldığı halde; adliye binası bitmeden, şantiye halindeyken adliye binasında çalışmaların başladığını, İzmir Barosu’nun bu konuda bir dava açtığını ve apar topar binanın bitirildiğini bu süre içinde öğrendik. Düşünün normal bir ev yapsanız, işyeriniz olsa yapı denetim izni olmadan orada işyeri açamazsınız oturamazsınız ama devlet kendi binasında böyle bir şey aramıyor bu olacak iş mi arkadaşlar? Maalesef bu olmuş ve adliye binasında böyle bir skandal sonrası, çevrede de can ve mal kaybına yol açan yıkımlar gerçekleşmiş. Biz imar aflarının artık bitirilmesi gerektiğini söylüyoruz, defalarca ilan edilen, rant için ilan edilen, oy için ilan edilen imar aflarının artık bitmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu konuda herkes suçlu aslında, iktidarlar da suçlu toplum da suçlu. Toplum da iktidarların imar affı yapmasını istiyor ve imar affı yapana oy veriyor. Partiler ile imar affı için çırpınıyor, iktidara gelen imar affı çıkarmaya çalışıyor. Böyle bir kısır döngü ile iktidarı ile toplumu ile yıkımı hazırlayan bir ülke olduk maalesef. Bir daha imar aflarının olmaması, bir sistem kurulması gerektiğini söylüyoruz. Aslında Türkiye’de demokratik bir hukuk devleti sistemi olmadığı için başımıza her türlü adaletsizlik geliyor, depremlerde yıkımlar geliyor, çeşitli kazalar geliyor, iş kazaları geliyor, adaletsizlikler geliyor, işkenceler geliyor, kötü muameleler geliyor sistematize edilmiş bir demokratik hukuk devleti olmamamızın bedelini tüm halk olarak canımız ile malımız ile ödüyoruz maalesef arkadaşlar.

Biz acilen bölgenin Afet Bölgesi ilan edilmesini teklif ediyoruz!

Bu durumda ne yapılmalı? Biz acilen bölgenin Afet Bölgesi ilan edilmesini teklif ediyoruz, olması gereken budur. İnsanlarımızın kalıcı maddi ve manevi hasarlarının giderilmesi için bölgede bir afet bölgesi ilanı yapılmalıdır. Bunun altını çizmek istiyorum. Tekrar İzmir’de hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, İzmir halkına sabırlar diliyorum. İnsanlar binalarının hasar alması sonucu maddi, manevi kayıplar yaşıyor. Belki binlerce insanımız evinden çıktı, evine giremiyor. Başka yakınlarının evlerinde kalmak zorunda. Son derece sıkıntılı durumdalar. Biz bu sıkıntıları paylaşıyoruz, halkımızın tüm acılarını paylaşıyoruz. İnşallah bunlar biran evvel giderilir. İktidar yetkililerini bu noktada büyük bir hassasiyete çağırıyoruz. Sadece canların kurtarılması mesele değil, sadece enkazın kaldırılması mesele değil, asıl enkaz şu anda hafif olsun, orta olsun, ağır olsun hasarlı binalardaki insanlarımızın maddi ve manevi alanda yaşadıklarıdır. Bunun altını çizmek isterim değerli arkadaşlar.

Geçici süreli iş sözleşmesi demek, işverenin insanları istismar etmesi demek

Meclis’e gelen son yasa hakkında da bir şeyler söylemek isterim. Malumu olduğunuz üzere 25 yaş altı ve 50 yaş üstü vatandaşlarımıza geçici süreli iş sözleşmesi içeren bir yasa teklifi ile karşı karşıyayız. Komisyondan geçti ve Genel Kurul’a gelecek ama buna tüm toplum karşı çıkıyor çünkü Kıdem Tazminatını engelleyen, Emeklilik haklarını engelleyen bir yasa teklifi bu. Kabul edilecek bir şey değil. Zaten işsizliğin çok olduğu bir ortamda ekonominin kötüye gitmesinin faturasını işsiz gençlerin sırtına vurarak, veyahut da aile geçindiren çoluk, çocuk sahibi olan anne-babaların sırtına vurarak gidermeye çalışıyorlar. Bu olacak bir iş değil arkadaşlar. Biz bu konuyu kesinlikle kabul etmiyoruz, geçici süreli iş sözleşmesi demek, işverenin insanları istismar etmesi demek, istediği gibi işe alması, istediği zaman işten çıkarması, tazminat konusunda hiçbir kaygısının olmaması anlamına geliyor ve aynı zamanda emeklilik hakları konusunda da büyük mağduriyetler oluşturacaklar.

Kanun teklifimizi hatırlatıyoruz: 30 yaş altındaki gençlerimizin sigorta primleri devlet tarafından ödenmeli!

Aslında biz bu konuda önemli bir duyarlılık sergiledik, şu ana kadar sergilediğimiz duyarlılık ile bir kanun teklifi verdik. Bakın bu konuda verdiğimiz bir kanun teklifi var. Genç işsizliğinin azaltılmasına yönelik bir çırpınış içindeyiz. Değerli halkımıza buradan duyurmuş olalım. Bu kanun teklifimizde ne var? 30 yaşına kadar olan gençlerin sigorta primlerinin devlet tarafından ödenmesi gerektiğini söylüyoruz. Genç işsizliğinin gençlerin adeta 3’te 1’inde yaşandığı. Gençlerin büyük bir ümitsizlik, çaresizlik içinde olduğu. Eğitim ve istihdam alanında ki sıkıntıların had safhada olduğu bir ülkedeyiz. Büyük bir genç nüfusumuz var ama genç nüfusumuz hem eğitim alanında önemli eksiklikler yaşıyor, eğitim alanında bir okul okusa da istihdam alanın önemli eksiklikler yaşıyor ve herhangi bir işe girse bile maalesef işten çıkarılma tehdidi her geçen gün artıyor. İşte bu yasa teklifi maalesef işten çıkarılma tehdidini daha da arttıran bir hali getiriyor. Biz tekrar söylüyoruz. 30 yaş altındaki gençlerimizin sigorta primlerinin devlet tarafından ödenmesi, gençlerimizin topluma kazandırılması, ümit dolu olması, genç, dinamik beyinlerin topluma üretim kazandırması yolunda önemli bir teklifimiz var. Bu teklifin bir an evvel yasalaşması gerektiğini söylüyorum ve ekonomik krizi patronları daha da zengin ederek, garibanları, gençleri, işsizleri daha da zor duruma düşürerek gidermeye çalışan iktidar mantığını da eleştiriyorum değerli arkadaşlar.

4 Kasım biz yenilmedik, sırtımız yere gelmedi, teslim olmadık, diz çökmedik, boyun eğmedik ve bütün bu zulmü kabul etmiyoruz, boyun eğmiyoruz.

Bugün yine dün yıl dönümünü maalesef idrak ettiğimiz önemli bir ihlali anmak durumundayım. 4 Kasım Darbesi’nin maalesef 4. Yılındayız. Dün 4 Kasım’dı ve Eş Genel Başkanlarımız, milletvekillerimizin tutuklanması ile sonuçlanan gözaltı furyaları yapılmıştı. Bu tamamen darbe şeklinde olmuştu, demokratik siyasete bir darbe şeklinde olmuştu ama biz, yenilmedik, sırtımız yere gelmedi, teslim olmadık, diz çökmedik, boyun eğmedik ve bütün bu zulmü kabul etmiyoruz, boyun eğmiyoruz. Bunu net bir şekilde söyleyelim. Halkların Demokratik Partisi’nin siyasetini yenmek için yapılan bu anti-demokratik girişimlerin halk nezdinde bir karşılığı yoktur arkadaşlar. Bakın 4 Kasım Darbesi’nden sonra Kürt meselesi çok daha kötü bir yere gitmiştir. Çözülen hiçbir şey olmamıştır, yapılan şey sadece ve sadece insanlara baskıdır, sabahleyin evlerine baskın yapılan 4 yıldır binlerce insan oldu, insanlar bomboş gerekçeler ile gözaltına alındı, tutuklandı, cezaevleri dolduruldu, Covid dinlenmedi cezaevlerinde daha çok insan tutuldu ve sonrasında ne oldu? Kürt meselesinde hiçbir çözüm sağlanmadı. Gelinen nokta bu. Kabul edilecek bir şey değil ve maalesef hala bu dayatmayı sürdürmeye çalışıyorlar. Sayın Eski Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş dimdik ayakta, Figen Yüksekdağ Eski Eş Genel Başkanımız dimdik ayakta ve diğer tüm milletvekillerimiz direniyorlar, boyun eğmiyorlar.

HDP Parti faaliyetlerine katılmayı suç olarak gören ve bundan dolayı arkadaşlarımızı yargılayan bir mantık ile karşı karşıyayız.

Bütün bunlara rağmen dün 4 Kasım’da partimize yönelik bir başka darbe girişimi daha yapılmaya çalışıldı. En az 1 yıldır tutuklu olan Kocaeli’nde ki Halkların Demokratik Partisi İlçe Yöneticilerimize, eski yöneticilerimize yönelik bir tutuklama hali devam ediyordu. Tutukluluk halleri devam ediyordu ve dün mahkemeleri vardı. Düşünün 1 yıldır tutuklu bu insanlar. Yani tutukluluk arkadaşlar bir tedbirdir. Cezalandırma değildir ama siz insanları 4 yıldır tutuklu yargılıyorsunuz, ya bu insanlar nereye kaçacak? Ne yapacak? Yurt dışı yasağı koyarsın, adli tedbir koyarsın tutuksuz yargılarsın. Yargılama gerekçeleri zaten hepten komik ve anti-demokratik. Parti faaliyetlerine katılmak, HDP Parti faaliyetlerine katılmayı suç olarak gören ve bundan dolayı arkadaşlarımızı yargılayan bir mantık ile karşı karşıyayız.

Açlık grevlerine katılan çocukları ölmesin diye cezaevleri önünde bekleyen annelerin yanında durmak suç olarak gösteriliyor.

Açlık grevlerine katılan çocukları ölmesin diye cezaevleri önünde bekleyen annelerin yanında durmak suç olarak gösteriliyor. Bu annelerin ikamet sorununu, geldiği zaman yeme-içme sorununu halletmek, onları evinde barındırmak gibi yapılan işleri de suç olarak gören bir anlayış ile karşı karşıyayız. Partisel faaliyetleri suç olarak gören bir anlayış ile karşı karşıyayız. Cezaevindeki bir insanı ziyaret etmeyi suç olarak gören bir anlayış ile karşı karşıyayız. Olacak işler değil, sırf bunlardan dolayı arkadaşlarımız 1 yıldır tutuklu yargılanıyor. Bu nasıl bir zorbalıktır? Bu nasıl bir hukuksuzluktur? Anlamak mümkün değil! Tamamen yargının siyasallaştığı bir ortamda adaletin A’sının olmadığı bir ortamda maalesef bunlar yaşanıyor. Dün biz 4 Kasım’da bu duruşmaya katıldık. Kocaeli’ndeydik ve maalesef 6 arkadaşımız önemli maddi ve manevi sorunlar yaşamalarına rağmen. Düşünün 1 yıldır işinizde çalışamıyorsunuz, iş yerleriniz iflas etmeye başlamış. Çoluk, çocuğunuz maddi ve manevi sıkıntılar yaşıyor, ruhsal sıkıntılar yaşıyor ve buna rağmen dün bu 6 arkadaşımıza tutukluluğa devam kararı verildi. Eşleri sıkıntı yaşayan arkadaşlarımız vardı, bir arkadaşımızın iki çocuğu da tutuklanmıştı ve bu yüzden düşünün 4 kişilik bir ailenin 3 ferdi tutuklu ve anne tansiyon krizleri yaşıyor. İşte bu hali maalesef zalimlik ile vicdansızlıkla insanlara yaşatmaya çalışıyorlar. Gayri insani bir haldir bu başka bir şey değil. Yani zulmen insanları öldürmeye çalışan bir anlayış ile karşı karşıyayız.

Kocaeli’yi kanser edecekler!

Değerli arkadaşlar biz Kocaeli milletvekili olarak dün de bu konuda bir basın açıklaması yaptık, Kocaeli’nde bir hava kirliliği var hava kirliliğini gidermek yerine hava kirliliğini arttırmayı düşünen çalışmalar yapılıyor. Kocaeli’nde sanki hava kirliliği yokmuş gibi, Türkiye’de ki mevcut 550 bin depolanmış lastiğin Kocaeli, Düzce ve Erzincan’da yakılması suretiyle elektrik elde etme konusunda bir yasa teklifi komisyonda kabul edildi, şimdi de genel kurula gelecek. Biz bu yasa teklifine karşıyız. Kocaeli’nin havasını daha da berbat edecek, ayrıştırılmayan bir teknoloji ile yakılan lastiklerden çıkan kötü havanın, karbon siyahının ve diğer kanserojen maddelerin Kocaeli’ni kanser edeceğini söylüyoruz, tekrar uyarıyoruz. Bu yasanın genel kurulda durdurulması gerekiyor. Biz Kocaeli’nin hava kirliliğinin engellenmesi gerektiğini söylüyoruz, onlar Kocaeli’nin hava kirliliğinin arttırılması için büyük bir gayret sarf ediyorlar, neden? Çünkü işin ucunda para var, işin ucunda iktidar ve şirketlerin bölüşeceği bir para var. Biz bütün bunlara rağmen tüm gücümüz ile Kocaeli’nin hava kirliliğini engelleyecek çalışmalar içindeyiz. Bakın verdiğimiz yasa teklifi var bu noktada onu da bugün Meclis Başkanlığı’na veriyoruz. Bu yasa teklifi ne söylüyor? Dilovası’nda sanayi tesisleri insanların oturduğu yerler ile iç içe geçmiş bir halde. Korkunç bir hava kirliliği var, Dilovası’ndan geçerken görüyorsunuz, dumanlar, sisler, kötü hava altında kalmış bir ilçeyi görüyorsunuz. Korkunç bir yer. Gerçekten çok üzücü bir halde Dilovası ve maalesef biz Meclis’te bu konu hakkında bir araştırma önergesi vermemize rağmen, iktidar oylarıyla Cumhur İttifakı oylarıyla bu önergemiz reddedilmişti. Dilovası’ndaki hava kirliliğinin incelenmesi reddedilmişti, tüm gücümüz ile 2006 yılındaki Meclis Dilovası Araştırma Komisyonu’nun raporunu gündeme getirmiştik, bu raporun gerekliliğinin yerine getirilmesi gerektiğini söylemiştik ama önergemiz reddedilmişti. Düşünün meclis zamanında Dilovası’nın hava kirliliğini reddetmemiş, bir araştırma heyeti kurmuş, bir komisyon kurmuş, Dilovası’nda 2006 yılında çok önemli çalışmalar yapılmış, evet hakikaten önemsiyorum ben bu raporu okudum, 200 sayfaya yakın rapor ama bütün bu rapor yapılmış da gereği yapılmış mı? 29 maddelik bir teklif, öneri paketi sunulmuş raporda tek biri bile yapılmamış arkadaşlar. Biz bunu gündeme getirdik geçtiğimiz sene mecliste ve dedik ki: “Rapor heyeti oluşturmuşsunuz bir sürü bunun maddi, manevi masrafı olmuştur. Rapor oluşturmuşsunuz, iyi, güzel rapor iyi bir rapor ama gereği yerine getirilmiş mi? Hayır. 29 maddeden hiçbiri yerine getirilmemiş.” O halde tekrar bu 29 maddeyi gündem edelim dedik, maalesef hiçbir şekilde kabul edilmedi ve insanlar Dilovası’nda kanserden ölmeye devam ediyor. Dilovası maalesef kanser hastalarının çok yoğun olduğu bir yer. Dilovası’ndaki ölümlerin 3’de 1’i kanser hastalığından oluyor. Ben doktor olarak Dilovası’nda bir sağlık taraması da yaptığım zaman gerçekten sağlık açısından son derece sıkıntılı bir yer olduğunu gördüm, insanların önemli bir tehlike altında olduğunu da yakinen gördüm. Çok ciddi kronik hastalıkların olduğu bir yer, çocuklarda artan astım hastalıkları, bronşit hastalıkları, alerji hastalıkları maalesef yoğun bir şekilde var.

Dilovası OSB’nin taşınması için kanun teklifi veriyoruz!

Kömürcüler OSB hala yerinde duruyor, ona yakın hastaneyi bile kirleten beyaz önlüklü insanların üzerine siyah kurumların çökmesine yol açan bir yer maalesef Kömürcüler OSB. Kaldırılması için defalarca söz veriliyor ve kaldırılmıyor. İşte biz bütün bunların giderilmesi için de bir yasa teklifi veriyoruz. Dilovası’nda yerleşim merkezlerine en az 20 kilometre ötede olması gerektiğini söylüyoruz, OSB’lerin. Bakın bu çok önemli. Madem OSB’ler var ama zararın en aza inmesi için 20 kilometre uzaklığın olması lazım yerleşim yerlerine ve insanların sağlığının korunması lazım. Son derece ciddi bir konu, biz Halkların Demokratik Partisi olarak, Kocaeli milletvekili olarak bu yasa teklifini veriyoruz artık top Meclis’te. Tüm partiler de gelin diyoruz bu yasa teklifini kabul edin ve Dilovası halkını bu OSB sıkıntılarından kurtaralım! Yine lastik yakma konusundaki yasa teklifi konusunda da tüm partilere sesleniyorum, lütfen bu yasa teklifini genel kurulda engelleyelim, durduralım! Kocaeli halkına da bir duyarlılık çağrısında bulunuyorum, parti ayırt etmeksizin kendi sağlığınızı düşünün, HDP vekili olarak ben bunu gündeme getiriyorum. Tüm parti seçmelerine, tüm halkımıza çağrımdır, lütfen sağlığınızı bozacak, sizi kanser edecek bu girişime, bu yasa teklifine karşı çıkın diyorum.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu gereği gibi çalışmıyor. İnsan hakları ihlalleri ile ilgili gereken çalışmaları yapmıyor ve ben bir insan hakları savunucusu milletvekili olarak bu konuda tek başıma da olsa ihlallerin durması için uğraşıyorum!

Değerli arkadaşlar ülkemizde hak ihlalleri bitmiyor maalesef. Yoğun bir şekilde yaşanan hak ihlalleri var ve biz de onları size gündem ediyoruz neden? Çünkü Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu gereği gibi çalışmıyor. İnsan hakları ihlalleri ile ilgili gereken çalışmaları yapmıyor ve ben bir insan hakları savunucusu milletvekili olarak bu konuda tek başıma da olsa ihlallerin durması açısından basın toplantılarım ile, sosyal medya gayretlerim ile, yasa tekliflerim ile, soru önergelerim ile, araştırma önergelerim ile hak ihlallerini gündem ediyorum, etmeye de devam edeceğim. İstediği kadar sessizliğin zulümatı hâkim olsun, biz hakkın, hakikatin sesini yükseltmeye devam edeceğiz değerli arkadaşlar.

Her gün bize cezaevlerindeki büyük aile dramları ile ilgili mektuplar geliyor.

Bakın Türkiye’de adaletsizlik sonucu şu anda insanlar adliyelerde adil olmayan yargılamalara uğruyor ve cezaevlerine sıkış tepiş dolduruluyorlar. Bakın çeşitli örnekler var. Her gün bize cezaevlerindeki büyük aile dramları ile ilgili mektuplar geliyor.

“Ablam Gülhan Erdoğan, Konya Cezaevi’nde 3 kişi ile hücrede havalandırmaları olmayan bir yerde kalıyor. Eniştem de 50 aydır tutuklu. Yeğenimin ruh hali bizi korkutuyor”

Bakın yakını göndermiş, kız kardeşi göndermiş bana diyor ki: “Ablam Gülhan Erdoğan, Konya Cezaevi’nde 3 kişi ile hücrede havalandırmaları olmayan bir yerde kalıyor. Eniştem de 50 aydır tutuklu. Yeğenimin ruh hali bizi korkutuyor, içine kapandı, okula başladı ama okulda anne baba ile ilgili şeylerden bahsediliyor diye okula gitmek istemiyor.” Düşünün bu çocuğun annesini zulmen tutuklu yargılıyorsunuz, tutuksuz yargılanabilir ama tutuklu yargıladığınız için kimin ruh hali bozuluyor. Masum bir çocuğun ruh hali bozuluyor. Bu çocuk okula gitmek istemiyor çünkü okuldaki çocuklar annesinden babasından bahsediyor. Derslerde anne babalardan bahsediliyor ama bu çocuğun anne ve babası yanında yok! O yüzden okula gitmek istemiyor. Bakın bunlar aslında iktidarın çözmesi gereken hususlardır. Umursamadıkları için, vicdanları sızlamadığı için biz gündeme getiriyoruz. Aile Çalışma, Sosyal Hizmetler Bakanlığı ne güne duruyor? Annesini, babasını cezalandırdıkları yetmiyor, bir de çocukları mı cezalandırmaya çalışıyorlar. Bu çocukların durumu bu bakanlığın dikkatini hiç mi çekmiyor. El insaf diyoruz arkadaşlar ya, böylesine bir zalimlik ve vicdansızlık nasıl olabilir?

“Sayın vekilim, eşim Denizli D Tipi Cezaevi’nde 7 Ekim 2020’de yatması gereken süreyi tamamladı. Yani 1 ay önce yatması gereken süreyi tamamlamış, ancak dosyamız hala Yargıtay’da.”

Cezaevlerinde bakın insanların bu tehlikeli ortamda bir an evvel cezaevinden çıkması gerekirken daha fazla fazla yatması sağlanıyor iktidar tarafından inanılmaz bir şey ama böyle. Nasıl oluyor? Bakın cezası bitmiş, Yargıtay’dan karar gelmemiş ve insanlar en azından bir an evvel cezaevinden çıkayım, hastalık tehlikesinden kurtulayım diye Yargıtay hakkından vazgeçiyor ama buna rağmen yine cezaevinden çıkamıyor. Bize gelen bir başvuru, diyor ki: “Sayın vekilim, eşim Denizli D Tipi Cezaevi’nde 7 Ekim 2020’de yatması gereken süreyi tamamladı. Yani 1 ay önce yatması gereken süreyi tamamlamış, ancak dosyamız hala Yargıtay’da.” Düşünün 4-5 yıl cezaevinde yatıyor, Yargıtay hala bu kişinin cezası ile ilgili bir karar vermiyor, yatma süresi bitmiş Yargıtay hala karar vermiyor. Olacak iş mi? “ Dosyamız hala Yargıtay Arşiv ‘de bekliyor, üstelik biz Ağustos ayında temyizden feragat dilekçesi gönderdik. Sesimiz olur musunuz?” Tabi ki oluruz. Böyle bir zalimlik olabilir mi arkadaşlar? İnsanlar bakın sırf bu ağır işleyen yargı fecaatinden kurtulmak için Yargıtay haklarından vazgeçiyorlar, buna rağmen yine cezaevinde bekliyorlar. İşlem yapılmıyor! Gaddarane ve hasmane bir tavır ile kin, nefret ile intikam alınmaya çalışılıyor insanlardan, hapse doldurduğu insanları cezalandırdığı yetmiyor bir de artı üstüne bir takım bahaneler ile cezalandırmaya devam ediyor.

Susmayın, boyun eğmeyin, kabullenmeyin. Biz sizin haklarınızı sonuna kadar savunmaya çalışacağız. Bu zulümleri kabul etmeyeceğiz!

Denetimli serbestliği geldiği halde cezaevinden çıkamayan binlerce insan var biliyor musunuz? Denetimli serbestliği gelmiş, cezaevi gözlem kurulları abuk subuk hukuksuz gerekçeler ile “Hayır seni denetimli serbestliğe çıkaramayız, 1 yıl daha cezaevinde tutacağız.” diyor. İnsanlar o kadar korkutulmuş ki; seslerini çok çıkaramıyorlar ve “İşte 4-5 yıl bekledik 1 yıl daha bekleyelim.” diye boyunlarını eğiyorlar. Böyle mazlum insanları bulan zalim iktidar ise bu zulmünü devam ettirmeye çalışıyor. Biz bu konuda bize gelen başvurular hakkında elimizden gelenin hepsini yapmaya çalışıyoruz. Soru önergeleri veriyoruz, Yargıtay’ın bu âtıl hali hakkında, denetimli serbestliğin cezaevi gözlem kurulları tarafından istismar edilmesi hakkında soru önergeleri veriyoruz. Değerli halkımıza da sesleniyoruz “Susmayın, boyun eğmeyin, kabullenmeyin. Biz sizin haklarınızı sonuna kadar savunmaya çalışacağız. Bu zulümleri kabul etmeyeceğiz!” diyoruz.

Kocaeli Halk Gazetesinden Faruk Bostan ve Bülent Karagöz tutuklanarak cezaevine kondu. 1 aya yakındır cezaevindeydi ve sonunda bu hukuksuzluk bitti, tahliye edildiler.

Yine bakın dün ziyaret ettik, Kocaeli Halk Gazetesi. Kocaeli Halk Gazetesi çok önemli bir iddiayı gündeme getirdi. Tecavüze uğrayan çocuk bir kızın durumunu gündeme getirdi, korkunç bir durumdu ama bu durumu gündeme getirdiği için, gazetecilik yapmaya çalıştığı için Kocaeli Halk Gazetesi’nden Faruk Bostan ve Bülent Karagöz tutuklanarak cezaevine kondu. 1 aya yakındır cezaevindeydi ve sonunda bu hukuksuzluk bitti, tahliye edildiler. Biz de kendilerine geçmiş olsun ziyaretinde bulunduk. Değerli arkadaşlar demokrasilerde medya özgürlüğü çok önemlidir. Bakın demokraside ifade özgürlüğü önemlidir ama medya özgürlüğü çok çok daha önemlidir, neden? Çünkü halkın haber alma hakkını ve halkın yöneticilerin ne yaptığına dair haber alma hakkını sağlayan medya kuruluşlarıdır. Medya kuruluşlarına önemli bir özgürlük alanı bırakılmalıdır. Medya kuruluşları baskı altında tutulursa demokrasi ortada kalmaz. Hukuk ortada kalmaz. Mazlumun, garibanın hakkını savunan hiç kimse ortada kalmaz. Biz siyasetçiler ihlallerin hesabını soruyoruz, medya mensupları kendi meslekleri açısından ihlallerin hesabını soruyor, bütün bunlara siz serbest bir zemin, özgürlükçü bir ortam oluşturmazsanız demokrasi olmaz orada!

Cezaevlerinde Adalet Bakanlığı’nın büyük ihlalleri sonucu dramlar devam ediyor! Aile dramları devam ediyor

Cezaevlerinde Adalet Bakanlığı’nın büyük ihlalleri sonucu dramlar devam ediyor! Aile dramları devam ediyor, sağlık hakkı ihlalleri devam ediyor, siyasallaşmış yargının zalim, vicdansız kararları sonrasında aile dramları devam ediyor.

“Etmeyin, eylemeyin, bu tutukluluk hali devam etmesin çünkü bu kişinin eşi kanser hastası ve çok kötü durumda. Ağır bir kanser hastası.”

Bakın size bir başka örnek: Bu kadın şu anda ölüm döşeğinde! Eski bir fotoğrafı, eşi ile çekilmiş fotoğrafı Hülya Kabarak, eşi Silivri Cezaevi’nde 11 ay sonra ilk kez mahkemeye çıktı. Biraz evvel hani bahsetmiştim ya bizim Kocaeli’ndeki HDP Yöneticileri gibi 1 yıl sonra mahkemeye çıkıp, tutukluluğu devam eden insanlar gibi bir insan. 11 ay sonra ilk kez çıkabilmiş mahkemeye ve tutukluluk hali devam etmiş. Avukat defalarca: “Etmeyin, eylemeyin, bu tutukluluk hali devam etmesin çünkü bu kişinin eşi kanser hastası ve çok kötü durumda. Ağır bir kanser hastası.” Bakın 3. Evre Meme kanseri, tiroit kanseri ve bu arada bir de kadıncağız bu kanserden dolayı direncinin düşmesinden dolayı Covid müspet olmuş, Covid (+). Hem kanser hem Covid. Kadıncağız evde, hastanede sürekli gidip geliyor, kocasının başında olması gerekiyor, tutuksuz yargılanabilir bu insan ama mahkeme avukatın defalarca raporları göstermesine rağmen, bakın raporlarda burada. İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi. Umursamamış bu hali. Bu nasıl bir vicdansızlık değerli arkadaşlar? Bu kadını bırakıp bir yere mi gidecek bu insan ki siz hala tutuklu yargılamaya devam ediyorsunuz. Kadıncağız ölüm döşeğinde, yine hastaneye kaldırıldı, 2 tane çocuğu var ve çocukları evde yapayalnız ne anne var ne baba. Komşuları bakıyor. Yani bakın adil olmayan bir yargı, adil olmayan bir yargıyı siyasal bir zihniyet ile yöneten yürütme ne zulümler oluşturuyor. İşte bunlar Türkiye’de yaşanıyor.

Adalet Bakanlığı yok, sağ olsun Adalet Bakanlığı haziran ayından beri gayet rahat bir şekilde, hiçbir açıklama yapmadan bakanlık sürdürüyor.

Bursa H Tipi Cezaevi’nde de birçok Covid vakası bize geliyor, birçok cezaevinden Covid vakaları geliyor. Bu arada Bursa H Tipi Cezaevi’nde de birçok Covid vakası var. Haber aldığımıza göre en az 38 vaka var. Düşünün Covid olduğunuz zaman nasıl tedirgin olup, kendinize dikkat etmeye çalışıyorsunuz ama cezaevinde betonun üzerinde yerlerde halının olmadığı, sıcak suya yeterli ulaşamadığınız, gereken kuvvetli besinlere ulaşamadığımız bir ortamda hasta olarak ve sosyal mesafenin zerresinin olmadığı bir ortamda tüm koğuşun hasta olarak beraber yaşadığınızı düşünün. Tüm koğuş hasta. Böyle bir ortamda yaşıyorsunuz. Bursa H Tipi Cezaevi’nde Covid neden yayıldı? Neden gereken önlemler alınmadı? Kapalı bir yerde duran insanlara Covid nasıl bulaşıyor? Bunun açıklamasını yapan bir Adalet Bakanlığı yok, sağ olsun Adalet Bakanlığı haziran ayından beri gayet rahat bir şekilde, hiçbir açıklama yapmadan bakanlık sürdürüyor. Maşallah diyoruz!

Bursa H Tipi Cezaevi’nde şikayetlerin 3 haftadır olduğunu, önemsenmediğini, uzun bir süredir doktorun olmadığını duyuyoruz

Bursa H Tipi Cezaevi’nde şikayetlerin 3 haftadır olduğunu, önemsenmediğini, uzun bir süredir doktorun olmadığını duyuyoruz. Bu konuda Adalet Bakanlığı’na çağrılar yaptığımız halde bir açıklama yapılmıyor.

Menemen Cezaevi’nde mahkumları karıştırdıkları için hastalık herkese yayılmış durumda

Menemen Cezaevi’nde koğuşlar 30 kişi arkadaşlar. Tüm mahkumları karıştırdıkları için hastalık herkese yayılmış durumda. Karantinadaki mahkumlara su bile verilmemiş, mahkumlar musluk suyu içiyorlar, aç ve susuz karantina koğuşunda mahkumlar bekletilmiş.

70 yaşında Mehmet Necmi Turhan. Tutuklandı, bu kişinin kalp sorunları vardı

Yine bakın bir başka mahpus; yaşlı bir insan 70 yaşında Mehmet Necmi Turhan. Tutuklandı, bu kişinin kalp sorunları vardı, anjiyo oldu, anjiyodan sonra komplikasyonlar gelişti kanaması durmadı, iki kez yine ameliyata alındı. Cezaevine gidince ameliyat yerlerinden damarlarındaki enfekte olan yerlerden dolayı sıkıntılar yaşadı, mikrop kaptı, işitme ve göz kayıpları oluştu. 70 yaşındaki bir insandı hastalıklardan dökülen bir insan ve siz bunu cezaevinde tutuyorsunuz halen. Yüz felci geçirdi, tansiyon, şekeri arttı. 3 cezaevinde süründü ve bu insan maalesef hala cezaevinde bir zulüm yaşıyor.

Covid vakalarını sadece biz kamuoyuna bildiriyoruz. Adalet Bakanlığı’nın işi aslında ama kamuoyuna bildiren benim

Diyarbakır Cezaevi’nde de Covid vakaları var ve biz kamuoyuna bilgi verecek yetkili arıyoruz arkadaşlar. Bakın bunları sadece Türkiye’de biz kamuoyuna bildiriyoruz. Adalet Bakanlığı’nın işi aslında ama kamuoyuna bildiren benim. Bari sorduğumuz zaman cevap ver o da yok! Bu nasıl bir bakanlıktır anlamak mümkün değil arkadaşlar. Bakın Diyarbakır Cezaevi’nde ne oluyormuş? Diyarbakır 2 No’lu Cezaevi 6 koğuş hariç 70 koğuşun tamamı Covid müspet olmuş. “Lütfen sesimiz olun, bu mahpuslar zor durumda, gereken neler yapılıyor, kim ağırlaşmış hastaneye kaldırılmış, bu konularda hiçbir bilgi yok.”

Özge Özbek; cezası onanmış bir kişi ve beyninde tümör var.

Özge Özbek; cezası onanmış bir kişi ve beyninde tümör var. Tümör ameliyatı oluyor, hastaneye yattıktan sonra erken bir şekilde taburcu ediliyor polis baskısı var ve düşünün çok ağır bir ameliyat olmuşsunuz 5. Gün sizi erken bir şekilde taburcu ediyorlar ve hemen taburcu olduğunuz gibi hemen polisler cezaevine götürüyor. Bekleyin biraz! Bu insan iyileşsin, beyin tümörü ameliyatı basit bir ameliyat mı? 5 gün içinde bu insan onlarca dikişi ile cezaevine mi girer? Cezaevinin o kötü, pis ortamlarına mı girer? Hiç mi insanlık yok? Allah aşkına sorarım size? Bu insan sağlığına kavuşana kadar bekleyemez mi bu devlet? Şu anda Bakırköy Cezaevi’nde maalesef bu konuyu da takip ediyoruz, çok üzücü soru önergemizi de verdik ve sağlık kuruluna bir an evvel girmesi ve eğer infaz erteleme alacaksa cezaevinde fazla kalmaması gerektiğini söylüyoruz, ayakta bile zor duran, lavaboya gittiği zaman bayılıp, düşen bir insanı alıp cezaevine götürüyorsunuz. Olacak iş mi bu arkadaşlar, hiç mi insanlık yok?

Kayseri Bünyan Cezaevi’ni hemen her hafta basın toplantımda gündem ediyorum, bu nasıl bir cezaevi anlamak mümkün değil!

Bakın yine Kayseri Bünyan T-1 Kapalı Cezaevi B-7 koğuşunda kalan kalan eşi için yazmış birisi. “Koğuşun tamamında korona belirtileri var, ateşimiz bile ölçülmüyor. Eşim tansiyon ve kalp hastası. Çocuklarım ve ben çok endişeliyiz.” Kayseri Bünyan Cezaevi’ni hemen her hafta basın toplantımda gündem ediyorum, bu nasıl bir cezaevi anlamak mümkün değil? Bir sürgün cezaevi mi burası anlamak mümkün değil. İhlallerin çok yoğun olduğu bir hapishane, oradan çok Covid haberi geliyor, bir şeyler yapılmadığına dair çok haber geliyor. Kayseri Bünyan Cezaevi konusunu tekrar Adalet Bakanlığı’na şikâyet ediyorum.

Başka bir skandal vaka: 85 yaşında, Abdülalim Kaya bu kişi şu anda Bursa Cezaevi’nde

Bakın size yine başka bir skandal vaka. Bakın bu kişiye, tekerlekli sandalyede kaç yaşındadır sizce? Ben söyleyeyim 85 yaşında, ismi Abdülalim Kaya bu kişi şu anda Bursa Cezaevi’nde. Bir sürü hastalığı olmasına rağmen, yaşlılığı olmasına rağmen taa 2008’de Kürt meselesi ile ilgili bir basın açıklamasına Siirt’te katıldığı için bu kişi 85 yaşında şu anda cezaevine atılmış. Yani görün, yürümekten bile aciz. Altına idrar kaçıran, şeker, tansiyon vd. Birçok şikayeti olan bu kişinin neresini niye cezaevinde tutuyorsunuz? Niye sağlık kuruluna girmiyor? Niye tahliye edilmiyor bu insan? Bu devlet 85 yaşında altına idrar kaçıran bir insanı cezalandırarak mı başını göğe ereceğini düşünüyor? Sorarım bunu size? Bu kişinin tabutunun mu çıkmasını bekliyorsunuz cezaevinden?

“Menemen Cezaevi; hiçbir talebimiz ve bağımız olmadığı halde habersiz bir şekilde eşimi Afyon'a sevk etmiştir, ailece İzmir'de yaşıyoruz”

“Menemen Cezaevi; hiçbir talebimiz ve bağımız olmadığı halde habersiz bir şekilde eşimi Afyon'a sevk etmiştir, ailece İzmir'de yaşıyoruz. Afyon'la hiçbir bağımız yoktur, eziyet için bunları yapıyorlar.” Diyor bir mahpus yakını. 15 mahpus, mahpus yakınlarına haber verilmeden gördüğünüz gibi Menemen’den Afyon’a sevk edilmiş. Ya bir insan haber verir, yakınlarının haberi olur ama hiç böyle bir husus yok! Maalesef bu tür hadiseler de devam ediyor.

Mahpus ve mahpus yakınları İzmir depremi nedeniyle çok endişeli.

Mahpus ve mahpus yakınları İzmir depremi nedeniyle çok endişeli. Mahpuslara ek telefon izni verilmesi konusunda çok sıkıntılar yaşıyor. Cezaevi yönetimlerinin anlayışlı olması gerektiğini söylüyoruz.

Şakran Cezaevi’nden 12 kişilik koğuşlarda 20 kişi kalırken, deprem sonrası 26 kişiye çıktı!

Şakran Cezaevi’nden 12 kişilik koğuşlarda 20 kişi kalırken, deprem sonrası ne oldu biliyor musunuz? 26 kişiye çıktı! Başka cezaevlerinden nakiller var. Bu kişiler zaten artçı depremleri sürekli yaşıyorlar, bir büyük 6.6 şiddetindeki depremi cezaevinde yaşadılar, kaçacak bir yerleri yoktu. Ardından onlarca, yüzlerce artçı depremi yaşıyorlar ve biraz daha rahatlatılmaları gerekirken, daha da sıkıştırıyorlar, 20 kişi 26 kişiye çıkıyor. Artçılar devam ediyor ve koğuşlarda sıkıntılar devam ediyor.

Afyon T-2 Cezaevi’ne getirilmeleri sonucu, T-2’ de ki mahkumlar T-1’e nakledilmiş bu nedenle yoğunluk söz konusu. Kaloriferler yanmamakta, yoğunluktan insanlar ayakta duracak yer bile bulamıyor

Yine İzmir’de ki doğal afet nedeniyle Şakran’a nakledilen, Afyon’a nakledilen mahpuslar olduğunu söylüyoruz. Afyon T-2 Cezaevi’ne getirilmeleri sonucu, T-2’ de ki mahkumlar T-1’e nakledilmiş bu nedenle yoğunluk söz konusu. Kaloriferler yanmamakta, yoğunluktan insanlar ayakta duracak yer bile bulamıyor ve yerde yatacak yer bile bulmakta zorlanıyor. İnsanlar gece tuvalete kalktığında yerde yatan insanların üstüne basarak ancak tuvalete gidiyor, kimisi onların üstüne basmamak için kendini tutuyor. Koğuşlardaki hal bu arkadaşlar! Gerçekten şu hali dışardaki insanlar olarak idrak etmeli ve empati yapmalıyız!

Buca Cezaevi’nin hali! Eski, yıkık, dökük bir yer

Buca Cezaevi’nin hali! Ben burada, bu basın toplantılarımda kaç kez Buca Cezaevi’nin kötü halini burada anlattım. Farelerin dolaştığı, son derece eski, yıkık, dökük bir yer Buca Cezaevi, kapatılması gerekiyordu ama bu cezaevini açık tutuyorlardı, depremde ağır bir hasar aldı, şu anda Buca Cezaevi’nden Şakran’a ve Afyon’a nakiller yapılıyor. Buca Cezaevi yıkılabilirdi, orada bir facia yaşanabilirdi, altında yüzlerce mahpus vardı ve hayatlarını kaybedebilirlerdi, infaz koruma memurları vardı, yöneticiler vardı ve hepsi hayatını kaybedebilirlerdi. Allah korusun biz bunları defalarca vurguladığımız halde maalesef deprem sonrası aklı başına gelen bir idare ile karşı karşıyayız.

Eşim 5 aydır Gebze Cezaevi’nde eşimin tüm ailesi İzmir'de hatta Bayraklı'da oturuyor. Depremden 2 saat sonrası cezaevini aradım, ismini verdim, rica ettim, eşimi bilgilendirir misiniz? Merak etmesin diye. “Tamam.” dediler fakat haber verilmemiş.

Deprem ile ilgili sıkıntılar devam ediyor! “Eşim 5 aydır Gebze Cezaevi’nde eşimin tüm ailesi İzmir'de hatta Bayraklı'da oturuyor. Depremden 2 saat sonrası cezaevini aradım, ismini verdim, rica ettim, eşimi bilgilendirir misiniz? Merak etmesin diye. “Tamam.” dediler fakat haber verilmemiş.” Bakın yani ne kadar insani durumlar bunlar. İzmir’de yaşayan bir insan Gebze Cezaevi’nde: “Yakınlarım acaba öldü mü?” diye kıvranan bir insana haber ulaştırmaya çalıştırıyor, cezaevi yönetiminin umrunda değil. Bunlar insaniyet ile açıklanabilecek durumlar değil arkadaşlar, gerçekten sözlüklerde yeri olabilecek durumlar değil bunlar.

Av. Seda Şaraldı İstanbul’a getirilirken 8 saat boyunca ters kelepçeli bir şekilde getirildi

Yine bakın gözaltına alınırken ve cezaevindeki zulümler devam ediyor. Gözaltına alınan Av. Seda Şaraldı İstanbul’a getirilirken 8 saat boyunca ters kelepçeli bir şekilde getirildi, sonra da sıklıkla darp edildi ve cezaevine atıldı.

Düzce Cezaevi’nde Ebru Timtik'in ölümünü protesto eden Aycan Çiçek'e hem kapalı görüş hem de telefon görüşü yasağı getirildi

Düzce Cezaevi’nde Ebru Timtik'in ölümünü protesto eden Aycan Çiçek'e hem kapalı görüş hem de telefon görüşü yasağı getirildi. Allah aşkına burası Bastil Zindanı mı? Bari telefon görüşünü engelleme hem kapalı görüş yasağı hem telefon görüşü yasağı. El insaf! İnsanlar zaten dört duvar arasında. Sence bir hata yapmış olabilir ama yani böylesine ağır cezalar vermenin yeri midir?

Bugün de mahpus yakını araştırmış cezaevinin Telekoma borcu varmış.

Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde 9 aydır tutuklu olan bir kişinin yakınından gelen bir ileti; dün telefon hakkı olmasına rağmen mahpusun aramadığını söylüyor eşi. Açıklama yapılmadığı gibi telefonları çalmıyor bile.” Bugün de mahpus yakını araştırmış cezaevinin telekoma borcu varmış. “2019 ekim ayına kadar telefon borçlarının olduğunu öğrendim, telefonlar çalmıyor.” Düşünün bir kurumun hali bu! Bu nasıl bir hal Adalet Bakanlığı’nın bir açıklama yapması lazım!

Avcılar’da bir Uygur Türkü suikasta uğradı

Biz Uygur Türkleri ile ilgili sorunları yoğun bir şekilde gündeme getiriyoruz. Bakın Türkiye Cumhuriyeti iktidarı Uygur Türklerinin durumunu gözardı ettiği için, Çin Devleti her türlü zulmü yaptığı için Uygur Türklerinin çiğnenen çok büyük hakları oluyor, büyük ihlallere uğruyorlar ve maalesef Türkiye’de de bu durumlar devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Avcılar’da bir Uygur Türkü suikasta uğradı. Akşam saatlerinde evinin kapısını açarken, arkadan 2 el ateş edilmiş ve şu an yoğun bakımda hastanede yatıyor. Uygur Türkü’nün Çin aleyhine verdiği röportajlar sebebiyle Çin tarafından vurulduğu iddia ediliyor. Çok önemli iddialar bunlar. Biz İçişleri Bakanlığı’nın ve Dışişleri Bakanlığı’nın çok umurunda olacağını sanmıyoruz. Şu ana kadar Uygur Türkleri bir eylem yapacağı zaman onların eylemini engelleyen İçişleri Bakanlığı gördük. Taksim’de ‘Yakınlarımızı istiyoruz.’ Diyen Uygur Türklerinin yaptığı eylemi engelleyen İçişleri Bakanlığı gördük ve daha sonra da vurulan Uygur Türklerini görüyoruz maalesef. Dışişleri Bakanlığı’nın Çin Devleti’ni yaptığı zulümleri gözardı ettiğini görüyoruz ve bunu her yerde söylüyoruz ama bu tavrı devam ettiren tüm dünya ülkeleri, 39 ülke Çin’i kınarken, maalesef Çin hakkında tek bir kelime söylemen bir iktidar ile karşı karşıyayız. Sonrasında ne olur? İşte kimliği belirsiz kişiler muhalif Uygur Türklerini gelip Türkiye’de vurur ve yoğun bakımlık eder.

Havinin yaşayabilmesi için son umudu Zolgen SMA gen terapisi, bu tedavinin uygulanması için Sağlık Bakanlığı’na çağrı yapıyoruz.

Vatandaşlarımızdan gelen kronik hastalıklar ile ilgili şikayetleri de alıyoruz, onunla ilgili SMA Tip 1 hastası 28 aylık ama 11 kilo çok gelişim geriliği var. Zolgen SMA'dan %95 fayda görebilmesi için son 2,5 kilosu kaldı. Havin birçok yetisini yitirdi. Solunum cihazlarına bağlı yaşıyor. Havinin yaşayabilmesi için son umudu Zolgen SMA gen terapisi, bu tedavinin uygulanması için Sağlık Bakanlığı’na çağrı yapıyoruz.

Feriha Öz Korona Hastanesinde yatan bir hastadan gelen bir video görüntüsü vardı. “2 gündür kalorifer sistemi bozuk, soğuk üflüyor, 184’e şikâyet ettim kimse ilgilenmiyor. Hastayız, mahvolduk, donuyoruz”

Evet bize hastanelerden de gelen şikayetler oluyor. Geçtiğimiz gün bana gelen bir şikâyette: Feriha Öz Korona Hastanesinde yatan bir hastadan gelen bir video görüntüsü vardı. “2 gündür kalorifer sistemi bozuk, soğuk üflüyor, 184’e şikâyet ettim kimse ilgilenmiyor. Hastayız, mahvolduk, donuyoruz. Buz gibi odalar. Tuvaletler daha sıcak, oraya üflemediği için.” Hasta kendi odasında durmuyormuş, tuvalette duruyormuş orası soğuk üfleyen kaloriferlerden uzak olduğu için oranın bize görüntülerini yolladı, Sağlık Bakanlığı’na tekrar hatırlatıyoruz, Feriha Öz Korona Hastanesi’nde ki bu ısınma problemi ne olacak?

Hayvan hakları ile ilgili büyük ihlaller yaşanıyor. İnsanlık dışı mahluklar, bu zavallı, masum hayvanlara zulmetmek ile uğraşıyor.

Evet bakın size üzücü görüntüler göstereceğim. Hayvan hakları ile ilgili büyük ihlaller yaşanıyor. İnsanlık dışı mahluklar, bu zavallı, masum hayvanlara zulmetmek ile uğraşıyor. Gördüğünüz gibi bu hayvanın gözlerine yönelik bir işkence yapılmış. Gözlerinden kan akıyor, kan çanağına dönmüş, işkenceye uğramış bir hayvan görüyoruz. Biz bunun gibi olaylar çok görüyoruz. Hayvanlara işkence eden insan diyemeyeceğimiz mahlukların yaptığı fiilleri maalesef çok görüyoruz, bu sefer nerede olmuş? Van Değirmen Köyü Mahallesi’nden gelen bir ihbar. İpekyolu Belediyesi hayvan ambulansı oraya gittiğinde ihbara konu köpeği bu halde görmüşler. İşkence edilen bu köpeği alıp hayvan hastanesine taşımışlar. Konu hayvan koruma polisine iletilmiş ama biz hayvan hakları yasasının bir an evvel çıkarılması gerektiğini söylüyoruz. Şu anda bu zalimce işkenceyi yapan insanlar hakkında Türk Ceza Kanunu’na göre ağır bir ceza verecek bir yasa maalesef yok! Bunun çıkması için uğraşıyoruz çok net! Bu olsun, bu zalimlikler yapılamaz arkadaşlar! Gördüğünüz gibi bu hayvan böyle, hayvan koruma ambulansına bindirilerek götürülmüş.

Kıbrıs Kozanköy 39.mekanize Birliği, yeni ustalığa atanan askerleri karantinaya almışlar, çadırda kalıyorlar. Yemekler berbat, askerler çok kötü durumda

Askeri birliklerde askerlik görevini yapmakta olan gençlerimizden de bize iletiler geliyor. Ben bunu sosyal medyamda da duyurdum, burada da tekrar duyurmak istiyorum. Bakın çok sıkıntılı halde askerliğini yapmaya çalışan gençlerimiz var. Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’na soruyorum, Kıbrıs Kozanköy 39.mekanize Birliği, yeni ustalığa atanan askerleri karantinaya almışlar, çadırda kalıyorlar. Yemekler berbat, askerler çok kötü durumda. Bana birçok asker ve asker yakınından bu bölgedeki sıkıntı bildirildi, Savunma Bakanlığı’na tekrar bildiriyorum. Bunun için ne yapacaksınız diyorum, bir an evvel harekete geçilmesi gerektiğini söylüyorum.

Herhangi bir adli durumumuz yokken "terörist" damgasıyla ihraç edildik.

OHAL bitmiyor arkadaşlar, bitmeyen bir OHAL ile karşı karşıyayız. Her gün insanlar işinden çıkartılıp zalimlik yapılıyor. “20 Ekim 2020 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesinden 16 işçi 375 No’lu KHK geçici 35. Md ye dayandırılarak Valilik Komisyon kararı ile işten çıkarıldık. Herhangi bir adli durumumuz yokken "terörist" damgasıyla ihraç edildik.” diyor. İnsanların babaları, anneleri, abileri, kardeşleri ile ilgili durumlardan dolayı cezalandırılıyor ve işten çıkartılıyor, bunu maalesef Türkiye’de gördük ve görmeye devam ediyoruz.

Balıkesir İnsan Hakları Derneği Başkanı Fahri Semizoğlu ve yöneticiler Yahya Anık, Serdar Kocaman bu sabah evlerine yapılan baskınla gözaltına alınmış.

Balıkesir İnsan Hakları Derneği Başkanı Fahri Semizoğlu ve yöneticiler Yahya Anık, Serdar Kocaman bu sabah evlerine yapılan baskınla gözaltına alınmış. Geçtiğimiz günlerde oldu bu. İnsan haklarına saldırı o boyutta ki insan hakları savunucuları da saldırıya uğruyor. Ben insan hakları savunucularına bu zulümleri yapanlara bir gün insan haklarına muhtaç kalabilirsiniz, diye hatırlatıyorum ve insan hakları savunucularının serbest bırakılması gerektiğini söylüyorum. Hepimizin insan hakları savunucularına her zaman ihtiyacı olmuştur.

“Ak Parti İlçe Başkanlığı’ndan tam 3 kez arandım sonrasında dönüş yaptığımda bana üyelik teklif ettiler, ben de üye olmayı kabul etmedim telefonu kapattım.”

Bakın AK Parti yönetimi zayıflayan, güç kaybeden, buz gibi eriyen haliyle artık ne yapacağını şaşırdı. Zulmettikleri insanlardan bile üyelik istiyor, bekliyor. Onlardan birisi bana yazmış: “Ankara’da 672 KHK ile ihraç bir polis memuru eşiyim.” diyor. “Ak Parti İlçe Başkanlığı’ndan tam 3 kez arandım sonrasında dönüş yaptığımda bana üyelik teklif ettiler, ben de üye olmayı kabul etmedim telefonu kapattım."

“Oy vermeyeceğimizi söyledik, şikayetlerimizi söyledik ama telefonu kapattıktan sonra üye olduğumuza dair mesaj geldi.”

Birisi yine Adana’dan yazmış. “KHK ile abimi de işinden ettiler. Adana Ak Parti teşkilatı aradı. Oy vermeyeceğimizi söyledik, şikayetlerimizi söyledik ama telefonu kapattıktan sonra üye olduğumuza dair mesaj geldi.” diyor.

“Ya çıkarsak başımıza daha büyük işler açarlar, korkuyoruz.” diye cevaplar alıyoruz.

Ben bu insanlara E-Devlet’ten üyeliklerini iptal ettirebileceklerini hatırlatmış olayım. Kimse kimseyi zorla üye yapamaz. Üyelikten çıkmaktan da korkmayın. Öyle bir ülke olduk ki insanlar zorla üye yapılıyor, niye çıkmıyorsun diye sorduğunuzda, “Ya çıkarsak başımıza daha büyük işler açarlar, korkuyoruz.” diye cevaplar alıyoruz. Olacak gibi bir ülke değil. Mazlumun zalim kadar cesaretli olmadığı bir yerde maalesef zulüm devam eder. Korkmayın, boyun eğmeyin ve bu zulümleri kabul etmeyin. Siz korktuğunuz zaman bu zulümler devam eder. Siz ne zaman, ne kadar cesaretli olursanız o zaman bu zulümler biter!

“9 yıllık İngilizce öğretmeniyim, 3 kez açığa alınıp 3 kez iade oldum ve sadece Bankasya hesabım yüzünden 6.3 hüküm verilince ceza daha onaylanmadan, bugün görevimden ihraç edildim.”

Bakın yine OHAL’in devam ettiğine dair bir üzücü örnek. Yeni ihraç edilen bir İngilizce öğretmeninden bir ileti aldım diyor ki: “9 yıllık İngilizce öğretmeniyim, 3 kez açığa alınıp 3 kez iade oldum ve sadece Bankasya hesabım yüzünden 6.3 hüküm verilince ceza daha onaylanmadan, bugün görevimden ihraç edildim. Eşim 51 aydır Silivri Cezaevi’nde ve 2 çocuğum var. OHAL yok gibi görünse de hala var!” yani düşünün böyle legal unsurlar yüzünden insanları kriminalize ederek terörist ilan ederek ve evlerini, ocaklarını yıkarak, söndürerek mahvetmeye çalışıyorsunuz. Böylesine hasmane bir iktidar tavrı ile bu milletin fertlerine saldırı yapılıyor, başka bir şey değil bu. Şu kadının durumunu gördünüz, eşi yıllardır cezaevinden kendisi de işinden atılıyor ve belki cezaevine girecek, iki çocuğu var ne yapacak bu insan? Kimsenin umurunda değil!

KHK ile ihraç edilirken, ağaç kökü, ağaç kabuğu yiyin dediler, onlar helalinden geçimlerini sağlamaya çalıştılar, ağaç kabuğu yemediler, o ağaç kökü ve kabukları ile sanatlar icra ettiler. Bu da bu sözü söyleyenlere utanç olarak yeter!

Bakın size bir sanat çalışması. İşinden ihraç edilen bir sanat tarihçisi İbrahim Türkmenoğlu Edirne Müzesi’nde uzman iken KHK ile ihraç edilmiş, bu atı Amanos Dağları’ndan topladığı ağaç kabukları ile yapmış. Babasından kalan atölyede marangozluk yaparak geçimini sağlamaya çalışan bir kişi bu. Bakın gayet zor bir işi, gayet sanatkârane bir şekilde yapmış, şaha kalkmış bir atı ağaç kabuklarından yapmış çok değerli bir sanatkâr belli ki. Böylesi sanatkarları, Türkiye’nin bilim insanlarını ihraç eden bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bu sanatkârlar, bu bilim insanları maalesef zulmen işinden ihraç edildiler ve maalesef bu hal devam ediyor. Bu insanlara KHK ile ihraç edilirken, ağaç kökü, ağaç kabuğu yiyin dediler, onlar helalinden geçimlerini sağlamaya çalıştılar, ağaç kabuğu yemediler, o ağaç kökü ve kabukları ile sanatlar icra ettiler. Bu da bu sözü söyleyenlere utanç olarak yeter!

Nurullah Saruhan’ Allah’tan rahmet yakınlarına sabırlar diliyorum, mekânı cennet olsun inşallah.

Nurullah Saruhan MAZLUMDER'de beraber çalıştığımız çok değerli bir kardeşimizdi. Uzun yıllar beraber çalıştık, çok değerli bir dost, açık yürekli, insan haklarından yana ve hak mücadelesinde çok değerli çalışmalar yapan bir kardeşimizdi geçtiğimiz günlerde vefat etti. Kendisine Allah’tan rahmet yakınlarına sabırlar diliyorum, mekânı cennet olsun inşallah.

Şerali Dereli 61 yaşında. Van’da helikoptere bindirildikten sonra yoğun bakımda bulunan kişilerden sonra Hakkari’de ahırda atlarını sulamaya giderken vurulan bir kişi.

Şerali Dereli 61 yaşında. Van’da helikoptere bindirildikten sonra yoğun bakımda bulunan kişilerden sonra Hakkari’de ahırda atlarını sulamaya giderken vurulan, 61 yaşındaki bir kişi. Savunma Bakanlığı’ndan bu konuda açıklama bekliyoruz. Köyün çevresinde bulunan askerlerin açtığı ateş sonucu öldürülmüş, bu konuda açıklama bekliyoruz.

Şerif Mesutoğlu Urfa Siverek Cezaevi’nde Yargıtay cezasını onadı ama tüm dosya içeriği ve maktul Muhammed Safitürk’ün yakınlarının açıklamasına göre katil bu kişi değil

Şerif Mesutoğlu Urfa Siverek Cezaevi’nde Yargıtay cezasını onadı ama tüm dosya içeriği ve maktul Muhammed Safitürk’ün yakınlarının açıklamasına göre katil bu kişi değil, her şey apaçık ortada buna rağmen müebbet hapse mahkûm edilmiş durumda. Anayasa Mahkemesi’nden adil bir karar, bir iptal kararı bekliyoruz umarım gecikmez.

Av. Selçuk Kozağaçlı’ya Savunmaya özgürlük istiyoruz

Av. Selçuk Kozağaçlı’yı hatırlatmak durumundayız. Savunmaya özgürlük istiyoruz, Çağdaş Hukukçular Derneği’nin başkanı, çok nitelikli bir hukukçunun yeri cezaevi olmamalıydı. Mağdur edilmiş insanlara her zaman ayrımsız bir şekilde koşan Selçuk Kozağaçlı’nın cezaevinden çıkması gerektiğini söylüyoruz.

Zulmen cezaevinde tutulan bu önümüzdeki pazartesi günü 1500. Günü olacak Ahmet Altan.

Cezaevinden çıkması gereken insanlar var. Zulmen cezaevinde tutulan bu önümüzdeki pazartesi günü 1500. Günü olacak Ahmet Altan. Türkiye’nin en nitelikli yazarı, en edebi eserler yazan yazarı, en demokrat yazarı maalesef 1500 güne yakındır cezaevinde arkadaşlar. Ne ile suçlandığı bile belli değil. Zorbalık ile zulüm ile cezaevinde.

3 yılı aşmış bir şekilde Osman Kavala cezaevinde.

3 yılı aşmış bir şekilde Osman Kavala cezaevinde. Ne ile suçlandığı konusunda bile itilaflar var. Onu suçlayanlar bile suçsuz olduğunu çok yakinen biliyorlar ama 3 yılı aşkın bir şekilde de Osman Kavala cezaevinde.

Ahmet Altan’lar, Osman Kavala’lar, Selahattin Demirtaş’lar ve diğer birçok düşünce özgürlüğü mağduru mahpuslara özgürlük diyoruz!

İsa Varol maalesef askerlik sonrası kayıplara karıştı, nerede olduğu bilinmiyor ve açıklama yapılmıyor.

Bahtiyar Fırat bakın 1 aya yakındır İstanbul Havalimanı’nda kaçırıldıktan sonra, 4 arabanın çevrildiği bir yakalama operasyonu sonrası. Takside giderken bu kişi aniden önü kesilerek durduruluyor yoksa kimse bir yerden kaçtığı da yok. Havalimanı’nda İran’a gidişi engellendikten sonra oteline dönerken bu kişi kaçırıldı, 1 aydır ortada yok ve kimse de açıklama yapmıyor olacak bir iş değil.

Mehmet Bal Batman’lı bir kişi İstanbul’da kaçırıldı aylardır ortada yok!

Gökhan Türkmen 9 ay boyunca kaçırılmıştı, bulunduktan sonra Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 9 ay boyunca resmi görevliler tarafından işkenceye uğradığını söyledi ve bundan sonra mahkeme duruşmaları kapalı hale getirildi kimse giremiyor bu duruşmalara, ne saklanıyor? Ne gizleniyor anlamak mümkün değil.

Yasin Ugan 6 ay boyunca kaçırıldığını ve resmi görevliler tarafından işkenceye uğradığını söyledi, ondan sonra mahkemelere, duruşmalara hiç kimse alınmıyor, düşünün mahkemeler böyle yapıyor!

Gülistan Doku Tunceli’de Dersim’de kayboldu ve hiçbir şekilde bulunamıyor, bir devletin görevi kaybolmuş bir genç kadını bulmaktır, tekrar tekrar hatırlatıyoruz Gülistan Doku nerede? Mutlak surette bu genç kadının izine rastlamak için çalışmalar sürdürülmelidir diyorum.

Hürmüz Diril eşi kaçırılarak öldürülmüştü gördüğünüz kadın ama Hürmüz Diril’den haber yok, bu yaşlı erkekten. Maalesef ne olduğu belli değil.

Yusuf Bilge Tunç 458 gündür maalesef kaçırılmış, nerede olduğu bilinmiyor. Büyük bir facia yaşanıyor, inanılmaz bir skandal yaşanıyor Türkiye’de

Yusuf Bilge Tunç 458 gündür maalesef kaçırılmış, nerede olduğu bilinmiyor. Büyük bir facia yaşanıyor, inanılmaz bir skandal yaşanıyor Türkiye’de. Ben buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden hem Türkiye’ye hem dünyaya sesleniyorum. Bu insan kaçırılmış durumda, 458 gündür hiçbir araştırma yapılmıyor. Uluslararası kuruluşların sorularına cevap vermeyen bir Adalet Bakanlığı var. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu konuyu araştırmıyor. Meclis Başkanlığı sorduğumuz sorulara cevap vermiyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’da geçtiğimiz hafta kendisine bu kaçırılma olaylarını sorduğum zaman cevap vermek yerine “Başka örgütler de insan kaçırıyor.” Diye bize cevap verdi. İşte Türkiye’nin fotoğrafı bu arkadaşlar! Bir insan kaçırılmış, ‘Kral Çıplak’ diyen tek bir yetkili yok, biz soruyoruz herkes gizlemeye çalışıyor. İşte Türkiye’nin son derece kötü fotoğrafı bu!

Yorumlar (0)