banner773

 Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yüzün kızaracak mı Bekir Bozdağ!

Hakların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Aytaç Ünsal’ın iddialarını Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü yalanlamıştı. Şimdi belgeleri gönderdi! Yüzün kızaracak mı Bekir Bozdağ! Öncelikle bir yalan açıklamaya yönelik belgelerimiz ile başlayacağız açıklamarında bulundu.

Vekil Haberleri 10.08.2022, 10:18 10.08.2022, 17:08
 Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yüzün kızaracak mı Bekir Bozdağ!

 Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, basın toplantısında yaptığı açıklama şöyle:

 Bana Edirne F Tipi Cezaevi’nden mektup göndererek 1 yılda dışarıdan 6 kitap alabildiğini söyleyen Aytaç Ünsal’ın şikâyetlerini gündem etmiştim. Edirne Cezaevi 1 yılda ancak 6 kitap alabileceğimize hükmetti, dedi. Bayramlarda, önemli günler için vs denilmiş. “Önce hücrelerde insanları azalttılar, sonra kitapları, yeni adım tek tip elbise mi?”diye sormuş bize. Bunun üzerine Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bir açıklama yaparak bunun yalan olduğunu söyledi. Biz daha sonra konuyu araştırdık. Yalan olduğu açıklamasına hemen cevap vermedik. Aytaç Ünsal’a durumu sorduk. Aytaç Ünsal’dan cevabi bir açıklama bekledik. O da açıklamasını gönderdi. Ben bugün bu açıklamayı gündem edeceğim. Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün yüzünün kızarması lazım. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yüzünün kızarması lazım. Kaçıncı yalanları, kaçıncı örtbasları anlamak mümkün değil. Bakınız, Aytaç Ünsal bize Mahkeme kararlarını göndermiş. Bu durum ile ilgili 2 ayrı mahkeme kararı var. Bu kararlar apaçık ortada. Bütün bunlara rağmen Adalet Bakanlığı başka zamanlarda olduğu gibi yalan söylemeye devam ediyor.

Aytaç Ünsal: “Çünkü çok haksızlar ve suçlular. Halkı hiçbir şekilde ikna edemeyeceklerini biliyorlar.”

Aytaç Ünsal’ın açıklamalarını okuyalım. Aytaç Ünsal zindanda olduğu için sesini duyuramıyor. Ben size onun mektubundan kesitler okuyacağım. ‘’Öncelikle Sibel ve Gökhan 40 kiloya düştüler, bu kişiler açlık grevindeler, bakanın açıklamasını dinlemişsinizdir, hasta tutsaklar diye bir sorun yoktur, demişti. Açıklamanın içerisinde zulüm itirafları var, güya kelepçeli muayeneye dair açıklamalar yapıyor, bunu yaparken kelepçeli muayeneyi siyasi tutsaklar için meşrulaştırıyor. Duydum ki gerçekleri tepe taklak edenler kitap yasağı hakkında sesimiz olmanızı hazmedemeyenler size yalan söylüyorsunuz diyorlarmış, halkın gözünün içine baka baka açıklamalar yapıyorlar. Pervasızca gerçekleri ters düz ediyorlar. Ben de size kitap yasakçılığının kanıtlarını yolluyorum. 1.karar, 1 yılda dışarıdan sadece 6 kez kitap alabilme ile ilgilidir. Kararın mantığı ve amacı nedir? 2.karar ise dışarıdan süreli yayın kabul edilmemesi ile ilgili. Kısacası dışarıdan dergi almak yasaktır.  Hem de tamamen yasaya aykırı bir şekilde. 5272 sayılı Yasanın 62.maddesine uymuyorlar. Peki kitap yasakçılığına ilişkin neden yalan söyleniyor? Kitaplara düşman olanlar neden siz sorunca var olanı inkâr etme yoluna gidiyorlar. Neden kendi kararlarının arkasında duramıyorlar? Cevabın çok net olduğunu düşünüyorum Ömer Faruk Bey. Bunun adı siyasi güçsüzlüktür.  Anlatsınlar düşüncelerimizi fikirlerimizi değiştirmek için kitapları yasakladıklarını. Anlatsınlar da görelim, yapamazlar. Çünkü çok haksızlar ve suçlular. Halkı hiçbir şekilde ikna edemeyeceklerini biliyorlar. Gerçek şudur ki kitap tutsakların suyudur ekmeğidir. Bunların kesilmesi tutsak için ölümdür. Bu yüzden Sibel ve Gökhan 40 kilo kaldı. Kitapların dergilerin üzerinden elinizi çekin! Kitap yasakları, dergilerde abonelik dayatmaları kaldırılmalıdır. Oyunlar yapıp aynı zamanda bu durumla ile ilgili kanuni düzenleme yapacağız, demesinler. Sorun uygulamadır. Hapishane idarelerine kitap yasaklarının kaldırılması talimatını vermeleri yeterlidir.’’ Bakın, yasaların üzerinde cezaevi idarelerinin keyfi muameleleri var. Biz bunun altını çiziyoruz. Zaten Aytaç Ünsal da aynı şeyi söylüyor. ‘’Hapishane idaresinin 2 kararı da ektedir.” demiş. “Yüreğimiz yangın yeri demiş. Artık vakit kalmadı. Çabalarınızı, temek haklar konusunda emeklerinizi görüyorum. Hepsi çok değerli çalışmalardır. Mutlaka bu çalışmalarınızın etkileri olacaktır. Halkımız, emeksiz ot bile bitmez, der. Öyledir. Bilimsel olarak da her emek sonuçlar yaratır, yaratacak ve bu zulüm ablukası böyle kırılacak.’’ demiş ve herkese selamlarını yollamış.

Böyle afaki açıklamalar yapma Sayın Bekir Bozdağ! Bak, belgeler ile seni mahcup ederiz. Mahkeme kararları apaçık burada!

Şimdi değerli arkadaşlar bakın bu husus çok önemli. Böylesine yalan açıklamalarla hareket eden bir Adalet Bakanı ve Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görüyoruz. Yani ikide bir açıklama yapıyor, “Efendim Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun açıklaması yalandır.” diye. Sonra biz kendilerine belgeler sunuyoruz.  Ya hu işiniz gücünüz mahpusa kitap, yayın vermemeye çalışmak. Zaten cezaevine atmışsın. Haksız hukuksuz özgürlüğünü kısıtlamışsın. Bir de orada hakkını da gasp etmeye çalışıyorsun. Bütün bunlar, Mahkeme kararları elimizde. Böyle afaki açıklamalar yapma Sayın Bekir Bozdağ! Bak, belgeler ile seni mahcup ederiz. Mahkeme kararları apaçık burada, bunları da net bir şekilde göstermiş olalım. Kitap ve süreli yayın verilmediğine dair apaçık belgeler var burada. Bakınız Mahkeme kararları var. Bu konuyu da geçiyoruz ama hak ihlalleri bitmiyor.  Biz hak ihlallerine devam ediyoruz.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Meclis İnsan Haklarını İhlal Etme veya Örtbas Etme Komisyonu olarak görevini devam ettiriyor

Ne Adalet Bakanlığı ne İçişleri Bakanlığı ne Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapıyor aksine hak ihlalleri üstüne hak ihlallerine imza atıyor. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Meclis İnsan Haklarını İhlal Etme veya Örtbas Etme Komisyonu olarak görevini devam ettiriyor. Biz bütün bunlara karşı göz yummayacağız ve gerçekleri söylemeye devam edeceğiz.

“Yahu neden insanları tek kişilik hücrelere koyuyorsunuz” dediğimizde  bize, “Biz hücreye koymuyoruz, tek kişilik koğuşa koyuyoruz.” diyorlar.

“Bodrum S Tipi Ceza İnfaz Kurumunda oğlum Ali Haydar Ilgız ve arkadaşları 4 aydır tek kişilik hücrede tutuluyorlar. Bu konuyu meclise ve ilgili bakanlığa bildirmenizi istiyorum.” Diyor babası. Kendisiyle de görüştük. Çok üzgün. Böyle cezaevlerinde ha bire sürgünler, ha bire tek kişilik koğuşlarda tutmalar, ya hu ağırlaştırılmış müebbet muamelesini vatandaşa, tutuklulara yapıyorlar. Birçok cezaevinden bu başvuruları alıyoruz. Yahu neden insanları tek kişilik hücrelere koyuyorsunuz, dediğimizde ise bize, “Biz hücreye koymuyoruz, tek kişilik koğuşa koyuyoruz.” diyorlar. Ama bir insanın her ne kadar mekânsal bir farklılık olsa da, tek kişilik daracık bir yerde kalması kadar büyük bir zulüm yoktur. Kendi isteğine aykırı bir şekilde tek kişilik hücreye konulması ki böyle binlerce mahpus var Türkiye cezaevlerinde, ruhen o insanı sarsacak bir durumdur ve zulümdür. Bir hekim olarak bunu net söyleyeyim. Hekim olmaya da gerek yok herkes aylarca tek kişilik bir yerde yapayalnız kalmanın ruhsal durumunun sarsacağını çok iyi bir şekilde bilir, bu olacak iş değil. Adalet Bakanlığı’nı bu zulüm uygulamalarına karşı bu uygulamaları kaldırmaya davet ediyorum. Biz cezaevlerini aradığımızda “Bakanlığın emridir, böyle uyguluyoruz.” Diyorlar, fakat hepsi anayasayı çiğniyor.

“Eşimle telefon görüşü yaptık, bitkin halsiz ve ağrılarının olduğunu söylüyor. Mide kanseri ilerliyor ve halen zindanda ve hala cezaevinden infaz erteleme alamıyor.”

Özlem Dizlek bize başvurmuş. Eşi Ahmet Dizlek, kanser hastasıydı, mide kanseriydi. Bir hekim olarak durumunu dosyasını incelediğim zaman şok oldum çünkü defalarca bunu anlatıyorum, tüm belgeler elimde, tüm dosyaya hâkimim ben boş yere konuşmam, hepsini belgelerle konuşuruz. Ahmet Dizlek’in dosyasını incelediğimde mide kanseri teşhis edildikten sonra 2 yıl boyunca ne cerrahi ne kemoterapi ne radyoterapi yapılmıştı. Hasta bomboş yere 83 kez Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’ne gidip gelmişti, yetkililere sorulduğunda “Gerekenler yapılmıştır, 83 kez hastaneye götürülüp getirilmektedir. Ceza infaz kurumlarımıza leke sürüyorsunuz.” Gibi açıklamalar yapıyorlar. Dosyayı incelediğim zaman bu açıklamaların trajikomediden başka bir şey olmadığını gördüm çünkü boş yere gidip gelen bir hasta vardı karşımda, en sonunda biz devreye girerek bu kişinin ameliyat olmasını sağladık ancak ameliyat sonrası halen cezaevinde ve eşi diyor ki: “Telefon görüşü yaptık, bitkin halsiz ve ağrılarının olduğunu söylüyor. Mide kanseri ilerliyor ve halen zindanda ve hala cezaevinden infaz erteleme alamıyor.” Alması gerekiyor. Artık iyice ilerlemiş bir kanser hastasını cezaevinde tutmanın anlamı nedir? İşi yokuşa sürmek, zaten bu dünyada sınırlı günleri kalmış olan insanları son saniyeye kadar cezaevinde tutmak zulümden başka nedir? İşi yokuşa sürmek, kimse yalan, istismar yapmıyor. Adamın hasta olduğu belli, tetkikler belli, dev bir mide ameliyatı geçirmiş ve sonra kanser devam ediyor. Sürekli tığ gibi kalmış bir hasta var karşımızda tüm bunlara rağmen hala böyle mahpusları cezaevinde tutmaya çalışan bir anlayış var.

Aysel Tuğluk vekilimiz halen cezaevinde. Kendisi Kobani Davası’ndan tahliye edilmesine rağmen bir başka davada hükümlü olduğu için adli tıp kurumunun kararına binaen halen cezaevinde, geçtiğimiz günlerde Kandıra Cezaevi önüne de giderek açıklama yaptık. Kendisine selam yolladık ve tüm mahpusların suç ithamı ayırt edilmeksizin, ayrımcılık gösterilmeksizin tahliye edilmesi gerektiğini tekrar burada söylüyorum. Biz insan hakları savunucusuyuz, suç ithamına göre hasta mahpusları değerlendirmiyoruz, bildiğiniz gibi karşımızda bir insan var diyoruz. O insan hasta mı olmuş, suç ithamı bir tarafadır, hastalığından dolayı dışarı çıkması gerekiyorsa bu insanın bir an evvel dışarı çıkması gerekir diyoruz.

Yozgat 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nden de çok yoğun şikâyetler var. Sağlık sevki ile ilgili çok önemli ihlaller var. Sağlık ile ilgili dilekçelerinin buharlaştırıldığı, hastaneye sevk edilemediklerini söylüyorlar. “Voleybol oynayamıyoruz. Düşüp bir yerimizi kırarsak hastaneye gidemeyiz.” Diyorlar. Mahpus spor yapamıyor, başına bir iş gelirse hastaneye gidemeyeceğini düşünüyor. Yozgat Cezaevi yönetimi 1 ay boyunca yerde 1 metreye yakın kar olmasına rağmen koğuşların doğalgazını kapattı diyor. Gündem olunca açtılar. İlla bizim buradan gündem etmemiz lazım! Bakın el insaf! Ben de bunu cezaevindeyken yaşadım. Cezaevi koğuşu buz gibi, söylüyorsunuz “Kaloriferleri neden açmıyorsunuz?” Bahar ayına girmişiz. Güneş kendini göstermiş kaloriferler kapatılıyor. Niye kapatıyorsunuz daha havalar ısınmamış. Nisanın başında “Kaloriferler yakılmayacak, içeride ne yaparsanız yapın.” Kendim yaşadım biliyorum. Yozgat gibi yerde dışarıda 1 metreye yakın kar var ve siz doğalgazı kapatıyorsunuz baskı gelince açıyorsunuz. Bunlar olacak şeyler değil, Yozgat cezaevinde 2 öğün yemek şeklinde bir şikayet var. Bayramda birkaç gün 3 öğün verilmiş ve öğle yemeği 14.30 da geliyor diye şikayet var.

Bu konu son derece önemli. Genç bir insan Ali Ataç 19 yaşında bir delikanlı. Ne oldu bu insana biliyor musunuz? Bir şekilde gözaltına alındı, 1.5 2 gün gözaltında tutuldu, ne yaşadığı bilinmiyor. Gencecik hayat dolu bir insan gözaltına ne yaşadığı bilinmiyor. Cezaevine atıldı, cezaevinde ne yaşadığı bilinmiyor. Nasıl bir hakaret mi gördü, darp mı gördü ne oldu ne bitti gencecik bu insan cezaevindeki ikinci gününde öldü. Hastaneye ağır bir şekilde kaldırıldı, cezaevinde ölmedi, mahpus olarak kaldığı koğuşunda bir yangın çıktığı belirtiliyor. İntihar ettiği açıklanıyor cezaevi yönetimi tarafından ne olduğu bilinmiyor ve hastaneye kaldırılıyor, 19 gün aileye haber verilmiyor. Belki intihar etmiştir içeride bilemiyoruz, doğru düzgün açıklama yok. Hastaneye kaldırılıyor yoğun bakımda, aile başka bir ilde, mahpus Metris Cezaevi’nde aile Muş Varto’da. Gelip gitmeleri de mümkün değil. Haber alamıyorlar, nerede olduğu bilinmiyor. Cezaevi hastanede diye bir açıklama 19 gün boyunca yapmıyor! Hem avukatı ile hem babası ile görüştüm. Olacak iş değil ve bakın diyorlar ki; hastaneye getirilirken üzerinde kemer vardı, kemer ve çakmağın hücredeki bir tutukluda bulunması yasaya aykırıdır diyor avukat bey. Hem yazılı hem sözlü olarak talep etmemize rağmen soruşturma dosyasına hiçbir kamera kaydı celp edilmemiştir! Ali Ataç vefat etti, biz Adalet Bakanlığı yetkililerinden Metris Cezaevi’nde mahpusken, mahpus kaydı ile cezaevinden hastaneye götürülüyor, yoğun bakımda 40. Günlerde hayatını kaybediyor. Toprağa veriliyor fakat biz açıklama bekliyoruz. Adalet Bakanlığı bize açıkla. Kamera kayıtları ortaya dökülsün, bu kişi ne yaşadı? 19 yaşında gencecik bir insan neden intihar teşebbüsünde bulunur ki orası da soru işareti ne olduğu bilinmiyor. 19 gün neden aileye haber verilmez? Ne oldu? Ne bitti? Neler yaşandı? Bize açıklayın!

Biz hiçbir şeyin peşini bırakmıyoruz! 4 yıl önce büyük ihlallerle hayatını kaybeden Nesrin Gençosman’ın peşini bırakmıyoruz. O cezaevinde müdür olan cezaevi müdürünün şu anda bir başka cezaevinde müdür olduğunu, Van Cezaevi’nde müdür olduğunu ve aynı ihlallere devam ettiğini de biliyoruz ve biz konuyu takip ediyoruz. Hukuk önünde herkesin hesap vermesi gerektiğini de biliyoruz. Nesrin Gençosman Ordu Efirli Cezaevi’ndeydi ve ağır sağlık hakkı ihlalleri sonucu hayatını kaybetti, hiç kimse hakkını aramadı ama biz onu hiç unutmadık. 4 yıldır 30 yaşında çok ağır bir sağlık hakkı ihlali nedeniyle hayatını kaybeden Nesrin Gençosman’ın hakkını aramaya her gün devam ediyoruz, her gün Mustafa Kabakçıoğlu gibi Nesrin Gençosman’ın da Muzaffer Özcengiz’in de sağlık hakkı ihlalleri ile ilgili açıklamaların yapılması gerektiğini, Garibe Gezer’in niye öldüğünü ve neden soru önergelerimize halen cevap verilmediğini soruyoruz sormaya devam edeceğiz. Hiçbir şeyi de unutmayacağız, Ali Ataç’ı da unutmayacağız Adalet Bakanlığı yetkilileri bunu çok iyi bilin.

Muharrem Koçpınar isimli bir öğretmen bize başvurmuş, İngilizce Öğretim Kurumu’nda eğitim koordinatörü olarak çalışmaya başlamış. Başakşehir English Time’da çalışırken ağır ihlallere uğradığını, usulsüz işlemler yapıldığını söylüyor bu kurumda! Kurumun açıklama yapması lazım, Muharrem Koçpınar’ın neden hakkı yendi? Amerika’lı, İngiltere’li hocalarımız var diye öğrenciden kayıt alırken neden hocalarınız yok? Bunun açıklamasını yapmanız lazım! Neden çalışanları sömürüyorsunuz? Neden birtakım usulsüz işlemler yapılıyor? Bunlarla ilgili ayrıntıyı da biz soru önergesi ile soruyoruz! Bu kişi daha sonra işten çıktığında “Hakkımı helal etmiyorum.” Diyerek çıkmış ve ölüm tehditleri alarak hakkını talep etmemesi gerektiği kendisine söylenmiş diye iddia ediyor! Kurumdan biz açıklama bekliyoruz, bununla ilgili gereken yerlere önergelerimizi vermiş durumdayız ve kurumdan da açıklama bekliyoruz. Maalesef ki Türkiye’de işçilere yönelik sömürü had safhada, hakkını yeme, hak gasp etme ve üstüne de “Bak sesini çıkarırsan daha başka olur” şeklindeki muameleler de sık rastladığımız olaylar.

Turgay Memiş Ağrı Patnos Kapalı Cezaevi’nde infaz koruma memurları tarafından darp edildiğini söylüyor. 7-8 kişilik gardiyan ekibi ters kelepçe yapıp darp etmişler. Bu konuda da Adalet Bakanlığı’ndan açıklama bekliyoruz. Kamera kayıtlarını görmek istiyoruz. Sözlü küfürler ve darp olayları! Bu kadar kolay mı bu işler Adalet Bakanı? Hani Türkiye’de işkence yok diyordun, bak sana sabahtan beri inanılmaz vakalar anlatıyorum! “Türkiye’de işkence yoktur, kötü muamele yoktur, cezaevlerimiz cennet gibidir.” diyen bir Adalet Bakanımız var, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ sağ olsun cezaevlerini güllük gülistanlık gösteren açıklamalar yapmakla bilinir kendileri ama cezaevlerinin hali onun açıklamalarının tam tersidir. Bunu da buradan tüm Türkiye ve tüm uluslararası kamuoyu duysun! Biz bir milletvekili olarak yürütmedeki bir bakanın ifadelerinin doğru olmadığını burada belgelerle açıklıyoruz. Sabahtan beri Adalet Bakanlığı’nı mahcup ediyorum, yüzleri kızarıyor mu bilemiyorum! Yalan açıklamalar açıklarken çok rahatlar, defalarca bunu yapıyorlar, her konuda yapıyorlar fakat biz defalarca belgelerle suratlarına çarpıyoruz yaptıkları ihlalleri.

Bir başka çok üzücü vaka gösteriyorum. Burada aylardır, neredeyse her hafta gündeme getirdiğim bir vaka; Mehtap Şentürk. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalıyordu ve %85 engelli MS hastasıydı, çok ağır bir hasta ve ancak Sincan Cezaevi Hastanesi’nde kalarak durumu idare ediyordu, adli tıp kurumu sonunda şunu söyledi; dosyayı çok iyi biliyorum. “1 ay daha Menemen Rehabilitasyon Cezaevi’nde kalsın, bakalım, edelim. Orada idare ediyor mu?” idare edemeyeceği açık! Ben bir hekim olarak dosyasını görüyorum, % 85 engelli bir butona basmaya bile gücü olmayan, bir hasta felç hastası! Elleri ayakları uyuşuk bir felç hastasından bahsediyorum, şu tedavileri gören, şu halde ancak ayakta durabilen bir hastadan bahsediyoruz. Siz bu kadını cezaevinde tuttunuz. Tüm hikayeyi baştan sonra biliyorum. Cezaevine gittim müdür benimle görüşmek istemedi, cezaevlerinden açıklamalar yaptım. Menemen R Tipi Cezaevi’ne sevk edildi, orada hasta bakım, fizyoterapistler idare eder. Adli tıp kurumu: “ 1 ay kalsın, bakalım idare etmezse bakarız.” Açıklama böyleydi, kurul raporunda. İdare etmeyeceği belli, ben bir hekim olarak biliyorum. Daha sonra tekrar adli tıp kurumuna gitti ve en sonunda aylar sonunda cezaevinde kalamaz raporu verildi, çok güzel cezaevinden çıkacak dedik ama yok burası Türkiye! Ne oldu biliyor musunuz? Mehtap Şentürk’e bu sefer mahkeme engeli geldi. Adli Tıp Kurumu çok zor hasta mahpuslara infaz erteleme vermesine rağmen bu hastaya infaz erteleme verdi, sonrasında mahkeme güvenlik gerekçesiyle infaz ertelemesinin uygulanması uygun değildir kararını verdi! Allah aşkına şu kadının oluşturabileceği hangi güvenlik sıkıntısı olabilir? Elleri ayakları uyuşuk, felç bir hastanın hangi güvenlik gerekçesi olabilir? Bakım hastası, annesi ona evde bakarken cezaevine girdi, altı bezleniyor. Yemek yediriliyor, bu kadar ağır bir hasta ve siz adli tıp kurumuna rağmen o hangi mahkemenin hangi zalim hakimi? Yarın öbür gün hukuk önünde o hakim mutlaka hesap vereceksin! Vallahi de billahi de biz bunların peşinde koşacağız! Bu mazlum garibanların bu kadar zulme uğramasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu zalimce kararlar, bu siyasi kararları kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu kadar siyasi karar veren adli tıp kurumunun infaz erteleme verdiği bir hastayı nasıl bir zalimlikle nasıl bir vicdansızlıkla cezaevinde tutarsın ey hakim? Sen o diplomayı nasıl aldın? Sen nasıl bir okulda okudun? Senin hiç mi çocuğun yok? Hiç mi bir hastan yok? Nasıl bir insansın? Bu kadar mı 3 kuruş dünya malına kanan, tapan insanlarsınız! Anlamak mümkün değil! Bunların peşinde koşacağız. Vallahi de billahi de bu zalim kararları verenler yargılanacaklar. Bunlar ağır işlerdir çünkü 24 saat adeta işkence hayatı yaşayan daha günlerce yaşayacak olan bir kadın mahpustan bahsediyoruz. MS hastası çok ağır bir hastalıktır ve bir mahpus haliniz ile bu hastalığı cezaevinde çekmeye devam ediyorsunuz, aklıma daha kötü beddualar geliyor ama biz ağzı beddualı olan insanlar değiliz, biz hukuk önünde hesap soran insanlarız. Bizim işimiz budur ve biz sonuna kadar da bu hesabın peşine düşmeye devam edeceğiz.

Yozgat 1 No’lu Cezaevi’nde tutuklu olan eşimin nakil dilekçelerine cevap verilmiyor diyen binlerce mahpus var, yüzlerce cezaevinde! İnsanları ikamet ettikleri yerin en uzağında tutmaya çalışan bir Adalet Bakanlığı var. Düşünün adamı cezaevine koymuşsunuz, evinden en uzak cezaevine götürüyorsunuz özellikle! Bir de mahpusun yakınını, eşini cezalandırıyorsunuz, yaşlı dedeyi, nineyi cezalandırıyorsunuz! İnsanlar yakınlarını göremiyor, anneleri babaları cezalandırıyorsunuz. Böyle binlerce insan var ve nakil olabilecekken parasını vereyim diyor mahpus, zaten zor bela o paraları buluyorlar, parasını da vereyim beni nakledin diyorlar nakledilmiyorlar! Bunlar inanın ki bu dünyada hesap görülmeden kalsa da Allah’a şükürler olsun ki öte dünya var, oralarda ağır bir şekilde bunların hesabı sorulacak ama biz tabi ki öte dünyaya bırakmayacak bu dünyada bunların hesabını soracağız. Onlar da bilsin ki bu dünyadan kurtuldukları zaman öte dünyada çok daha ağır bir şekilde yakalarına sarılacak bir yaratıcı var.

“İskender AK’ın yeğeniyim. İskender ak isimli mahkum şu an Diyarbakır T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır.” Bir sürü cezaevinde nakil üstüne nakil yaşamış bir insan. Diyarbakır Cezaevi’ne gönderilmiş orada da gardiyanların işkencelerine maruz kalmış, kolunda kırıklar, vücudunda darp izleri, parmağında kopacak dereceye gelen kesikler mevcut ve infaz koruma memurları 3 gruptan oluşuyor demiş mahpus. 2 grup ona dokunmuyor, bir grup 1 hafta içinde 5 kere dövüp darp ediyormuş! Durum bu! Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hani işkence kötü muamele yok diyordun, sabahtan beri sana bunları anlatıyorum. Selefin de böyleydi, Abdulhamit Gül de böyleydi, defalarca yalan attı, kendisinden açıklamalar istedik, 5 yıldızlı cezaevleri olduğunu söyledi, çok güzel muamele yapıldığını söyledi, cezaevlerinde insanlar ölmeye devam etti. Sonunda bir şekilde ya istifa etti ya görevden alındı, ne dolap döndü bilmiyoruz. Günahları ile suçları ile beraber gitti, mutlaka o da yargılanacak! Adalet Bakanı Bekir Bozdağ görevi devraldı aynı örtbaslara devam ediyor. Mutlaka yarın öbür gün bu yaptıklarından dolayı hukuk önünde o da yargılanacak! A’dan Z’ye kötü muamele ve işkencelerle dolu cezaevi gerçekliğini anlatıyorum ve anlatmaya devam edeceğim.

30 Temmuz itibariyle Türkiye’de bir kıyım yaşandı. 4000’i İçişleri Bakanlığı’ndan olmak üzere en az 6000 insan, 30 Temmuz günü tek tek kendilerine bildirilmek suretiyle ki toplu bir şekilde açıklama yapılmayarak tepki oluşmasının önüne geçmeye çalıştılar, ihraç edildiler. 375 Sayılı KHK’nın Geçici 35. Maddesine dayanarak ihraç edildiler. Bu insanların çoğu takipsizlik, beraat almış kişilerdi, böyle onlarca başvuru aldım, buna rağmen ihraç edildiler. Kimisinden savunma istendi, savunması beklenmeden ihraç edildi, kimisi savunma verdiği halde doğru dürüst ortada delil olmamasına rağmen ihraç edildi, kimisi takipsizlik beraat almasına rağmen ihraç edildi. Tamamen keyfiyet ile yönetilen, zorbalık devletinin uygulamaları bunlar. İnsanlar öncesinde olduğu gibi yüz binlerce KHK’lının bir gecede aç susuz ve kriminalize edilmiş bir halde sokağa atıldığı gibi binlerce polis, binlerce diğer bakanlıkların kamu emekçileri bir anda sokağa atıldılar. Açlığa, susuzluğa, medeni ölüme terk edildiler. “Seni fişledik, canına okuyacağız.” Dedikleri insanların arasına yeni binlerce insan katıldı maalesef. Kendileri ile görüşüyorum maalesef ki kendileri ve eşleri iki gözü iki çeşme ağlıyorlar, çok üzgünler büyük bir şok yaşıyorlar ve bize başvuruyorlar. Biz bunların kesinlikle kabul edilemez olduğunu söylüyoruz, bakın Mithat Y. İsimli kişi bize başvurmuş. Beraat de aldığı halde en sonunda ardışık arandın denilmiş ve ihraç edilmiş. Bunları kabul etmek mümkün değil, KHK’lar ile yüz binlerce kişiye yönelik çok büyük suçlar işlendi ve yeni suçlar işlendi geçtiğimiz günlerde, benim üzüntüm şu; kamuoyunun çok önemli bir kesiminin umurunda değil. Bir başkasına yapılan zulme karşı bu kadar kayıtsızsanız iflah olmazsınız, o toplumda zulümat, sömürü, hukuksuzluk bitmez. Bir başkasının hakkına karşı bu kadar duyarsız, bu kadar hissizseniz yarın öbür gün başınıza da bir haksızlık geldiğinde başkası da sizin için tek kelime etmez. Böylesi bir toplumda ne insani, ne vicdani açıdan gelişebilecek bir toplum değildir. Sürekli de geriye giden ve üstüne siyasi iktisadi her alanda geriye giden bir toplum olur.

Ahmet Koçyiğit daha önce bize başvurmuştu, tekrar yakınları başvuruyor. Urfa Hilvan Cezaevi’nde çok sıcak bir ilin cezaevinde 5 senedir cezaevinde suçsuz bir şekilde kaldığını ve İstinaf mahkemesi dosya hakkında bir işlem yapmadığı için kalmaya devam ettiğini söylüyor. “İşlem yap onayacaksan ona çıkış vaktim geldi.” Mahkeme onamıyor! “Cezamı ona gerekirse ama yatarım bitti.” Diyor mahpus, ceza onanmıyor! Zulmün böylesi olabilir mi arkadaşlar? Mahpusları daha çok cezaevinde yatırmak için çok hevesli bir Adalet Bakanlığı var. Yargıtay var! Soru önergeleri veriyoruz, insanın yatarı bitmiş, yazık değil mi? Maddi manevi ailesi perişan, kendisi perişan bu insanı niye tutuyorsun içeride ama umurlarında değil! Bir cezalandırma pratiği var.

Abim Ahmet Gerez Trabzon Beşikdüzü T tipi kapalı cezaevinde memurların ağır hakaret ve aşağılayıcı muamelelerine maruz kalıyor.” diyor. Bunu da altını çizerek söyleyeyim. “Abime davranışlarda hakaret uslübu var, abim buna karşı açlık grevi yapmış abime açlık grevine girdiği için de disiplin cezası verilmiş ve Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü cezaevinde olup bitenin üstünü örtmekte, orada yaşanan sorunları gizlemekte. Bu tutumuyla suça ortaklık etmektedir.” Ahmet Gerez’in abisi zaten biz sabahtan beri bunu anlatıyoruz kamuoyuna, siz zaten kendi vakanızda bunu görüyorsunuz da binlerce böyle vaka var! Hangi vakada suçun üstünü örtbas etmiyorlar ki? İnfaz hâkimlikleri gözlem kurulları ağır ceza mahkemeleri kendi ellerinde siyasi baskı altında haksız, hukuksuz her kararı veriyorlar ve onuyorlar!

Edirne F Tipi Cezaevi’nde bize başvuran Servet Kızılkula’nın eşi diyor ki: “Korona geçiriyorlar, bir de üstüne buzdolaplarına el konulmuş. Yemekler çok kötü olduğu için yiyemiyorlar. Dışarıdan verilen siparişler ellerine çok geç ulaşıyor. Buzdolabı olmadığı için yiyecekler karıncalanıyor veya bozuluyor.

Abdullah Özevin Manisa Cezaevi’nde kalıyor. Denetimli serbestlik onun da verilmemiş. Daha öncesinde burada da gündeme getirmiştik, çok gaddarca ve intikam dolu muameleler görüyoruz. Cezaevi yönetimi suç işliyor! Biz bunların farkındayız ve peşindeyiz. Samsun Cezaevi Müdürlüğü yaptığınız uygulamaların farkındayız, nasıl insanların yasal hakları olan başvurularını kullandıkları için mağdur edildiklerini çok iyi biliyoruz. Bakın ne diyor? “Tüm birimler eşimle ilgili olumlu görüş belirtiyor gözlem kuruluna giriyor olumsuz karar çıkıyor.” Düşünün tüm birimler cezaevinde denetimli serbestlik ile ilgili karar verme mekanizması vardır, psikolog vs. karar verir mahpus hakkında hepsi olumlu karar vermiş gözlem kurulunda nedense olumsuz karar çıkıyor olacak iş mi bunlar? İşte oluyor ve böyle bir kin ve intikam duyguları ile mahpuslar cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Bunları da kesinlikle kabul etmiyoruz, her bir vakayı kaydediyoruz devlet kayıtlarına giriyor ve o yöneticiler, o bakanların suç hanelerine yeni suçlar ekleniyor!

Çok önemli bir başvuru. Bunu da İçişleri Bakanlığı dinlesin. 03.06.2022 tarihin de gözaltına alınan Dinçer Bilede 4 gün boyunca hem fiziksel hem de psikolojik işkenceye maruz kaldığını söylüyor bize Ankara TEM’de işkence görüyor işkenceyi kim yapıyor? Abdulkadir Türkyılmaz isimli Ankara TEM’de bir polis memuru. Bu kişiyi nereden tanıyoruz? Yıllardır tüm işkence vakalarında bu kişi var! Bize yapılan bir sürü başvuruda bu kişi var, Abdülkadir Türkyılmaz tüm işkence ilgili başvurularda yer alan bir kişi. Bakın başvuruda ne deniyor? “Bu şahsın babam olan Dinçer Bilede'ye ahlaksız küfürler savurarak, boyun ve kollarına işkence yapılmıştır. Dinçer Bilede kendini müdafaa etmek için ellerini yüzüne siper yaptığında öyle yapmamasını yoksa kollarının kırılacağını söylemiştir. İşkenceyle zorla ifadesi değiştirilmek istenmiştir. Tuvalet ihtiyacı geldiğinde aynı şahıs Abdülkadir Türkyılmaz denen kişi "Olduğu yerde pislesin." demiş, diğer polisler araya girerek müsait bir yer temin etmiştir. Dinçer Bilede, ceza evine ilk gittiğinde 3-4 gün hasta bir vaziyette yatmış, kendine gelmesi 1.5-2 haftayı bulmuştur. Bu işkence insanlık suçu oluşturmaktadır.” Abdülkadir Türkyılmaz isimli işkencecinin kaçıncı vakası oldu bu! İçişleri Bakanlığı’na bunu kaçıncı kez bildiriyoruz. Ankara Barosu bu işkenceleri raporlamıştı, İçişleri Bakanlığı idari işlemleri örtbas etti ve ardından adli işlemler de örtbas edildi. Sürekli bir örtbas var ama bütün bunlar devlet kayıtlarına giriyor. İşkence zamanaşımına uğramaz ve Abdülkadir Türkyılmaz ve onun gibi işkenceciler mutlaka bir gün hesap verecek. Bunu hiç unutmasınlar, biz onu ifşa etmeye devam edeceğiz. Utanmazca işkencelerine devam etse de biz onu ifşa etmeye devam edeceğiz ve bu suçlarının mutlaka cezasını bir gün hukuk önünde görecek.

Kadir Çelik İskenderun M Tipi Kapalı Cezaevi’nde mahkum. Ağırlaştırılmış müebbet aldı, daha önce Gaziantep E Tipi Cezaevi’nde yatıyor. “Abim burada gardiyanlar ve müdürle tartıştı Gaziantep cezaevinden sürgün edildi şu an İskenderun m tipi kapalı cezaevinde yatıyor oradaki yönetim ve gardiyanlar abimi tehdit ediyorlar şiddet ve psikolojik baskı uyguluyorlar. Abimi ölümle tehdit ediyorlar biz cezaevini aradık “Elinizden geleni ardınıza koymayın.” Diyorlar.” Bakın bu kadar kötü muamele var ardından da cezaevi aranıyor ve “Elinizden geleni ardına koymayın.” Diyorlarmış, bu kadar rahatlar. Adalet Bakanı da daha konuşsun! Bakın görevliler bu kadar rahat!

“Denizli T Tipi Cezaevi’nde hükümlü müvekkillerim var. Size ulaşmamı rica ettiler.” Diyor bir avukat. Bir infaz koruma memuru adı Şüheda isimli olduğunu söylüyor, 25-30 yaşlarında infaz koruma memuru tarafından kendilerine cezaevindeki kadın hükümlü ve tutuklulara karşı psikolojik ve ağır baskılar uygulanıyormuş hakaretvari ve aşağılayıcı davranışlar oluyormuş. İnfaz koruma memurunun adını da verdik Adalet Bakanlığı’nın soruşturma başlatması gerekiyor. Direkt isim veriyorum, bununla ilgili araştırma ve soruşturmanın yapılması gerektiğinin de altını çiziyorum Denizli T Tipi Cezaevi.

Burhanettin Şahin Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’nde gırtlak kanseri, bize yakınları başvurdu tedavisi aksıyormuş ve sağlık hakkı ihlalleri yaşıyormuş. Kanser hastası, sıradan bir hasta değil, kemoterapileri gecikirse hastalığı ilerleyebilecek bir hasta, hastane girişlerine çeşitli şekilde engellemeler getirildiği yönünde şikayetler var bununla ilgili açıklama bekliyoruz!

Recai Kaymakçı Samsun Kapalı Cezaevi’nde diyor ki: “10.07.2022 tarihinden itibaren verilmiyor.” Samsun Cezaevi’nde neler dönüyor bir açıklama yapsın Adalet Bakanlığı? İsim vermesi için denetimlisini vermediklerini, baskı yapıldığını söylüyor mahpus. Mahkemeler ceza veriyor, sonrasında gözlem kurulları içinde doğru dürüst hukukçu olmayan, ancak bir savcının olduğu bir kurul, ikinci bir mahkeme görevi görüyor, insanları en az 1 yıl daha cezaevinde kalmasına hükmediyor daha sonra koşullu salıverilmeyi de vermeyebiliyor! Bunlar bir intikam mantığı ile yapılıyor!

İhraç savcı Recep Dağdeviren Adana 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta ve Adana çok sıcak bir yer su verilmiyormuş! “Bu yaz sıcağında Adana gibi bir yerde daha da mağdur oluyorlar, üstüne bir de bu hafta herkes korona olmuş yani hem susuzlukla uğraşıyorlar hem de koronalar maalesef.”

Sağlık hakkı ile ilgili başvuru var. KHK’lı bir sağlık emekçisi başvurmuş. “Eşim beş aylık gebe yaklaşık üç aydır Iğdır devlet hastanesi kadın doğum servisinden muayene randevusu alamıyoruz.” Diyor, Sağlık Bakanı iyi duysun. 3 aydır Iğdır Devlet Hastanesi Kadın Doğum polikliniğinden randevu alamıyor hastalar! Sağlıkta çağ atladık! İşte buyurun nasıl atladığımız ortada! Gitmiş hastane müdürü ile konuşmuş. Hastane müdürü de kendisiyle dalga geçer gibi “Kardeşim özele götür ben de özele götürdüm.” Demiş, hastanelerin hali bu sağlık bakanı!

Devrim Ayık CHRON hastası ağır bir hastalıktır, insana çile çektiren bir hastalıktır. 1 metreye yakın bağırsak alınmış ve bir gözü görmeyen diğer gözü 30 derece miyop gözlükle 1 metreye kadar gören %76 engelli bir insan düşünün Devrim Ayık ve bu kişi sık sık tansiyonu düşüyor, kalbi sıkışıyor, kör olduğunu sanıyor, gözünün önü bembeyaz oluyor var olan gözünü de kaybettiğini sanıyor, oldukça ağır bir sıkıntı yaşıyor. “Devrim Ayık için adaletin sağlanması ve evinde tedavisinin yapılması için gereken ne varsa o yapılsın.” Diyor annesi. “Eskişehir’den Antalya veya Alanya’ya naklini istiyoruz.” Diye de ekliyor!

Hiç unutmayacağımız bir manzara; 6 yıl önce Gökhan Açıkkollu gözaltında bulunduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti daha sonra ortaya çıkan kamera kayıtları işkenceler sonrasında yattığı koğuşunda kalp krizi geçirdiğini çünkü çok havasız bir koğuş ve şeker hastası var karşımızda. Kalp krizi geçirdiğini ve geç müdahale edildiğini ve hayatını kaybettiğini gösteriyor! Ardından bu kişi öldükten sonra normal mezarlığa değil ancak hainler mezarlığına gömülebilir diye karar verildi eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından, bir mezarlık tahsis edilmişti. Yakınları bunu kabul etmeyince, Konya’ya gördüğünüz yere götürdüler, memleketine Konya Ahırlı’da Diyanet emretmiş, cenaze namazını imam kıldırmamış! Adam gözaltında şüpheli bir şekilde ölüyor, hakkında bir yargı kararı yok, vatan haini ilan edilmiş! Gözaltında onun ölümüne neden olanlar yargılanmalı aksine adam hakkında karar verilmiş vatan hainidir diye! Tarih öğretmeni, KHK ile ihraç ediliyor ve bu kişi aradan 6 yıl geçti, Türkiye kamuoyunun unutamadığı bir isimdir daha sonra yakınları tarafından namazı kılınıp bu şekilde toprağa verildi ve insanların elinden kurtuldu! İktidarın elinden kurtulan bir cesetten, cenazeden bahsediyoruz ve biz onu hiç unutmuyoruz. Bu muameleyi yapanların da mutlak surette yargılanacaklarını da buradan söylüyoruz! Bunu kesinlikle kabul etmediğimizi, bunun büyük bir insanlık suçu olduğunu buradan tekrar söylemiş olalım.

Biz niye mücadele ediyoruz arkadaşlar? Bir umudumuz olduğu için mücadele ediyoruz! Ağır hak ihlallerine karşı bir defans yapma ve onları durdurma giderme için mücadele ediyoruz. Eğer ki başaramazsak hacca gitmeye niyet etmiş bir karınca gibi olsun bu uğurda ölürüz diyoruz! Eğer ki başarabilirsek Allah’a şükürler olsun diyoruz. Geçen haftalarda gündeme getirdim, burada size hastane belgelerini de gösterdim. İnanılmaz sağlık hakları ihlaline uğramış, aylardır teşhis tedavisi gecikmiş bir hasta, Çorum Sungurlu Cezaevi’ndeydi Tacettin Başer, yaşını almış bir insan. Aylardır hasta ve en sonunda hastaneye götürülüyor, 2 kez hastaneden geri gönderiliyor. Düşünün hastaneye çok kötü gidiyorsunuz tahliller berbat, cezaevine biraz sonra gönderiliyorsunuz! 14 Temmuz’da gidiyorsunuz, sonra tekrar gidiyorsunuz ve yine berbat. Ardından hastaneye en sonunda yatırılıyorsunuz yoğun bakıma, son olarak büyük hak ihlalleri olduğu ortaya çıkıyor. Hiç kimse açıklama da yapmıyor! Bunlar bizim gündemimize gelmese kamuoyu tarafından da duyulmuyor. Büyük hak ihlalleri oluyor, yoğun bakımda yatıyor kişi en sonunda artık lütfettiler dün haber aldık infaz erteleme aldı bu mahpus! Hastanede yatmakta ve en azından yakınları başına gelip belki son anlarında başında Kur an okuyabilecek bu yüzden önemli yoksa ağır bir kanser hastası zaten çok ağır gecikmeler yaşamış sonu ne olur bilmiyoruz ama en azından güzel bir gelişme infaz erteleme aldığını duyurayım. İşte neden mücadele ediyoruz ,işte bunun için mücadele ediyoruz en azından bir tek ihlali durdurabildik mi? Bir tek deniz yıldızını kurtarabildik mi? Bir hasta mahpusun bir ağır ihlale uğramış vatandaşın hakkını savunabildik mi ve bunu giderebildik mi. İşte bizim mücadelemiz bu! Tacettin Başer’in infaz erteleme almasını büyük bir sevinçle karşıladık çünkü bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak çok ağır hak ihlallerine uğradığını geçtiğimiz 1-2 hafta içinde burada açıklamıştım ve sonunda adil bir karar çıktı ne yazık ki gecikmiş kararlar bunlar. İnsanların sağlık hakkı ile ilgili önemli gecikmeler yaşandıktan sonra verilen kararlar bunlar!

Şu korkunç fiilleri unuttuğumuzu kimse zannetmesin! Bunlar insanlık suçudur! İsrail Devleti’ne buradan sesleniyorum; kaç bininci insanlık suçunu yüzün kızarmadan işlemeye devam edeceksin? İsrail Büyükelçiliği defalarca önünde açıklama yaptığımız, defalarca katliamlarını kınadığımız bu devletin sorumlusu! Hiçbiriniz tek bir açıklama yapmayacak mı? Hiçbiriniz bu insanlık suçlarından utanmıyor musunuz? En son Gazze’ye bombalarla saldırıldı ve onlarca insan aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu insanlar hayatını kaybetti! Filistinli tabipler ve sağlık mensupları derneği Gazze’deki çocukların ve sivillerin öldürülmesinin durdurulması çağrısında bulundu. İsrail’in Gazze’ye saldırılarında 6’sı çocuk 4’ü kadın 31 insan hayatını kaybetti! Diyeceksiniz ki; yıllardır Filistinliler ölüyor ama biz kesinlikle alışmıyoruz! Her birinde içimiz sızlıyor! Ekmek almaya giderken İsrail askerleri tarafından vurulan İman El Hams’ı unutmadığımız gibi yıllar önce öldürülmüştü, 13 yaşında bir kız çocuğuydu ekmek almak için evinden çıkmıştı ve İsrail askerleri katletmişti, babasının yanında onun gölgesine sığınmış çocuğu unuttuk mu? Unutmadık! Zulümler durdu mu? Durmadı! Önemli olan bunlara alışmamak ve bunlarla mücadele etmek. Bu insanlık suçuna, soykırıma karşı mücadele etmek!

One Minute diyen bir Cumhurbaşkanımız var! Bunlar nedir Sayın Recep Tayyip Erdoğan? Yeri geldiği zaman One Minute, Katil İsrail demeyi iyi biliyorsunuz ama şu anda Türkiye kamuoyu iyi bilsin bunlar vitrine söylenmiş sözlerdir geçtiğimiz aylarda İsrail Cumhurbaşkanı en yüksek devlet töreni ile kabul edilmedi mi? Türkiye’de karşılanmadı mı? El üstünde tutulmadı mı? Yandaş medya bunu örtbas etmeye çalıştı ama biz gördük, o zamanlar bunu geçiştirenler katliamların bitmediğini ve bu ülke ile olan ilişkilerin daha da artarak devam ettiğini çok iyi bilsinler! İktidar iki yüzlüdür ve yalancıdır. İnsanları kandırmaktadır, bir taraftan tribüne oynamakta, perde arkasında ise İsrail Cumhurbaşkanı ile oturup yeni yeni anlaşmalara imza atmaktadır! Biz bu kadınların, çocukların başta olmak üzere tüm Filistin’li mazlumların hakkın sormaya devam edeceğiz, yıllardır bunu soruyorum, insan hakları savunucusu olarak yıllardır en önemli konularımdan birisidir Filistin’li mazlum insanlar ve öyle de olmaya devam edecektir. Hiçbir zaman için Gazze’deki katliamları unutmadık. Mazlum-Der Genel Başkanıyken yapılan Gazze Katliam’ında ulusal yas ilan edilmesi yönünde teklifte bulunmuştum, tüm şehirlerde bununla ilgili açıklamalar yapıp mitingler düzenlemiştik ve şu anda da bu katliamların devam ettiğini üzülerek görüyoruz, biz mücadeleye devam edeceğiz gerek insan hakları savunuculuğu platformunda gerek siyaset sahasında her zaman bu zalim İsrail Devleti’ne karşı vicdansızlığa karşı mücadeleye devam edeceğiz!

Anayasa Mahkemesi Gezi Eylemlerinde öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin eziyet yasağı yönündeki "eziyet yasağı ihlali" yönündeki başvurusunu kabul edip, tazminat ödenmesine ve polis Hüseyin Ergin'in de yeniden yargılanmasına karar verdi. Bunu da olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü, onun tekmelendiği o görüntüleri unutamıyoruz, korkunçtu ve maalesef o günlerden nasıl bir Türkiye’yi yarınların beklediği apaçık gösteriliyordu!

Çevik Bir tahliye edildi. Biz buradan da defalarca 28 Şubat’ın bu kudretli generalinin eğer ki suç ithamı ne olursa olsun sağlık nedeniyle cezaevinde kalamaz bir haldeyse tahliye edilmesi gerektiğini çok net bir şekilde defalarca söylemiştik, sonunda tahliye kararı çıkmış, bunu da önemli ve olumlu bir gelişme olarak görüyorum ve duyuruyorum.

Necdet Erik defalarca buradan bunu söylemiştik, inanılmaz bir vakadır, şu hastaya elektrik çarptı, çok ağır bir gerilim hattında elektrik çarptı, iki eli kesildi, bir ayağı kesildi bu halde bir hasta! İki eli kesik, bir ayağı kesik ve hakkında bir hüküm yok, tutukluluk kararı alındı ve tutuklandı! Nasıl yapıyorsunuz bunu? Olur mu? Cezaevinde koğuşunda alnındaki teri silemeyecek bir insan tutuklandı cezaevine konuldu? Mücadele ettik, duyurduk, koşturduk, en sonunda 2-3 gün önce infaz erteleme kararı aldığını nihayet öğrendik fakat günlerce, haftalarca bu insan cezaevinde zulüm gördü! Başka bir şey değil! Şu haldeki bir insanı iki eli, bir ayağı kesik perişan durumdaki bir insanın neresini cezaevinde tutuyorsunuz siz? Tutukluluk bir tedbirdir, maalesef ki haftalarca zulüm gördü ve en sonunda tahliye edildi, yakınları bize bildirdi, teşekkürlerini ilettiler, biz de mücadelemizin başarıya kavuşması ve onun tahliye edilmesinden dolayı mutluluk duyduk, kim olursa olsun hasta mahpusların cezaevinde işkence ve zulüm görmesini kabul edemiyoruz. Ne adli ne siyasi suç ithamına bakmıyoruz! Bir kişi suç işleyebilir cezalandırılır ayrı konu ama cezaevinde duramayacak bir şekilde hastaysa bu insanı cezaevinde tutmaya devam ediyorsanız insanlık suçu işliyorsunuzdur, bunu da buradan söyleyelim.

Yorumlar (0)