İNSAN EN YÜCE DEĞERDİR

CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut İzmir ve Denizli merkezli yaşanan depreme ilişkin büyük korku ve hayecan yaşadığını ifade ederek şunları söyledi:

Vekil Haberleri 09.08.2019, 14:07 09.08.2019, 14:42
İNSAN EN YÜCE DEĞERDİR

“İnsanları deprem değil binalar öldürür” sözünü hatırlatırım. Ülkemiz 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara bölgesini kapsayan tarihimizin en büyük depremini yaşadı. 20 bin vatandaşımızı bu depremde kaybettik. On binlerce yurttaşımız sakatlandı. Yine onbinlerce vatandaşımız bu korku yüzünden yurdunu yuvasını terketti. Başka illerimizde yaşam kurmaya çalıştılar. Marmara depreminin 20. yılını anacağımız günlere yaklaşırken İzmir ve Denizli illerinde yaşanan depremler yüreğimizi ağzımıza getirdi. Tesellimiz can kaybının olmamasıdır. Buradan tüm bölgeye geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Tabi temel sorun yaşadığımız doğal afetlerden ders alan bir iktidara sahip değiliz. Aksine yeni yeni felaketler getirecek tasarruflarda bulunan bir yönetim anlayışı ile hareket ediliyor. İktidar deprem gerçeğine göre alt yapı, yapılaşma ve can kaybını önleyecek veya en aza indirecek her hangi bir tedbir almış değildir. Buna karşın daha çok kazanmak, daha çok kazandırmak adına ticari zihniyetle hareket ediliyor. Yapılar sağlıksız, alanlar peşkeş çekiliyor, deprem anında insanlarımızın toplanma merkezi olan alanlar AVM’lerle dolduruluyor. İktidar sahiplerini vicdanlı olmaya ve yaşanan depremlerin her zaman böyle ucuz atlatılamayacağını bilmelerini istiyor ve sorumluluğa davet ediyorum. İnsan yaratılmış en yüce değerdir. Yöneticilerin yaşanan son depremlerden de bir ders çıkararak ülkemizi bu gerçeğe karşı hazırlıklı bir hale getirmesi gerekmektedir.

DOĞA VE İNSAN HAKLARI HİÇE SAYILIYOR

Kazdağlarında doğal zenginliğimizi korumak için mücadele veren tüm siyasileri ve sivil toplum kuruluşlarını, yerel yöneticileri kutluyor ve saygı ile selamlıyorum. Kazdağların da yaşanan durum iktidar mensuplarının doğa ve insan haklarına ne denli uzak olduklarını, ülkenin bütün zenginliklerinin sadece paraya çevrilebilir varlıklar olarak gördüklerinin bir başka örneğidir. Kazdağlarının ekosistemi, endemik zenginliği, doğal su kaynaklarına sahip olan zenginliği hiçe sayılmaktadır.

Burada uygulanan projede kesilen ağaçlara ilişkin de doğru bilgiler paylaşılmıyor. Kesilen ağaç sayısı 200 bin iken, 13 bin olduğu ifade ediliyor.

Temel husus şu AKP doğanın yeşilini doların yeşiline karşı tercih eden bir zihniyete sahiptir. Burada siyanür gibi çok tehlikeli bir kimyasalın kullanılması bile gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Kullanılacak olan siyanürün suya, toprağa olacak etkisini kendi ülke topraklarına ve insanına nasıl reva görürsünü? Bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir. Kendi ülkelerinde siyanürlü bir maden işletmesi işlerine girmeyen yurt dışı kurum ve kuruluşlara ülke zenginliklerimizi acımasızca peşkeş çekenleri ne biz nede tarih affetmeyecektir.

TARIMDA YERLİ MİLLİ DURUŞ YOK

Tarımda hemen her alanda ve her üretim kaleminde büyük sorunlar yaşandığını ifade etmek isterim.

Çiftçilerimiz mazot, gübre, ilaç, yem, elektirk gibi en temel girdilerin altında inim inim inlemektedir. Üretici her geçen gün daha kötüye gitmektedir. Ürettiği ürünün fiyatı dünden bugüne erimektedir. Çiftçinin girdi kalemlerindeki artış yıl bazında değil ay ay, gün gün artış gösterirken, ürününü maalesef aynı oranlarda artışla satamıyor. Bunun terse çevrilmesi için milli tarım politikaları benimsenmeli ve çiftçi bugünden çok daha fazla desteklenmelidir.

Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz ortamında doların ve faizin artış gösterdiği dönemleri düşündüğümüzde çiftçinin kullandığı mazottan ilaca, gübreden yeme büyük artışlar yaşandı.

Örneğin geçen yıl gübrenin tonu 900 – 1.000 TL iken bugün 2.200 TL’ye çıktı. İlaç 10 TL iken 20 – 25 TL’yee çıktı. Mazot yem yine büyük artışlar yaşayarak iki katına çıktı. Buna karşın üreticinin sadece iki ürününde Ayçiçeği ve pamukta ton fiyatı 2 bin 900 TL’den bugün 2.250 TL’den işlem görüyor.

Ben geçtiğimiz Mayıs ayı içinde sıfır gümrükle ayçiçeği ithalatına izin verildiğinde bunun yanlış olduğunu, Temmuz ayında ayçiçeği hasadı zamanı geldiğini ve yerli çiftçiye darbe vurulduğunu ifade etmiştim. Bugün ayçiçeğinde yaşanan bu fiyat düşüklüğü işte o zaman sıfır gümrükle izin verilen 100 bin ton ithalatın sonucudur.

Ayçiçeğinden pamuk’a, mısırdan karpuza, buğdaydan diğer tüm tarım ürünlerimize destek verilmelidir. Ülke tarımını bitirmeye yönelik bilinçli uygulanan tarım politikalarına son verilmelidir. Yerli ve milli olduğunu savunan yöneticilere sesleniyorum: Madem yerlisiniz millisiniz neden Türk çiftçisine destek olmuyorsunuz?

 

 TARIM İÇİN ATAMA SÖZÜNÜZÜ TUTUN

Tarımda üretimden tüketime her halkanın ayağa kalkması için birinci koşul bilinçli, eğitimli, meslek aşkı ile yanan genç meşalelerin bir an evvel toprakla, hayvancılıkla buluşması gerekmektedir.

Tarladan sofraya tarımın tüm halkalarını Ziraat Mühendisleri, Gıda, Su ürünleri Mühendisleri ile Veteriner hekimler yönetmeli, onlar hizmet vermelidirler.

17 yıldır ülkeyi yöneten AKP kendi sözüne sahip çıkmalı ve 10 bin 551 atama sözünü yerine getirmelidir.

Bakan Pakdemirli’nin ‘‘binlerce personel alımı beklemesinler’ sözüne karşılık kendisine bakanlıktaki ballı atamalarını, bağlı kuruluşlardaki çift dikişli atamalarını gözden geçirmesini öneriyorum.

TEK ADAM REJİMİ İFLAS ETMİŞTİR

AKP zihniyeti 2002’den beri tek adamlığa yönelik bir gidiş planlaması içinde olduğunu gösterdi. Son olarak 16 Nisan 2017 referandumu ile bunu anayasal bir duruma getirdiler. Ancak uygulamalar sonrası görüldü ki bu rejim toplumumuz tarafından kabul görmüyor. Neden? Çünkü sistem biz milletvekillerinin denetim haklarını elinden aldı. Bizler mecliste soru önergemize cevap alamıyoruz, gensoru yok, güven oylaması yok. Atanmış bakanlar ne vatandaşa karşı sorumluluk duyuyor nede halkımız adına seçilmiş milletvekilleri olarak bizlere cevap veriyorlar. Onlar sistem gereği sadece bir kişinin iki dudağına göre görev yapıyorlar.

Ancak milletimiz buna tepkisini 31 Mart yerel seçimlerinde verdi. Daha büyük dersi de yapılacak olan ilk genel seçimlerde verecek.

ADALET LİYAKATLA OLUR

Ülkemizde her şeyin temelinde adalet yatmaktadır. Bunu sağlayan en temel kurumumuzda kuşkusuz Adalet Bakanlığı eliyle idare edilen mahkemelerimizdir. Mahkemelerde adalet dağıtacak savcı ve hakimlerimizin tek kılavuzu ulusal ve uluslararası hukuk normları olmalıdır.

Bir ideolojiye, bir inanca, bir siyasi görüşe angaje olmuş hakim ve savcılarla ülkemizin vardığı durum ortada. Hak, hukuk ve adalet dağıtacak bu kutsal meslekler için bir görüşün bir düşüncenin hakim olmasını hedefleyemeyiz. Onun için liyakat esas alınmalı yoksa adalet dağıtamazsınız.

Onun için hakim savcı alımlarında şu kıstaslar dikkate alınmalıdır:

1.      Mülakat usulünden vazgeçilmeli. Yada şeffaf denetlenebilir, kameralar önünde ve yargı yolu açık şekilde yapılmalıdır.

2.      Sınav sonucunda başarılı olanların listesi eskiden olduğu gibi yayınlanmalıdır.

3.      Mülakatlar 1 dk bile sürmüyor. Neden? Mülakat öncesi kazanan listesinin zaten belli olduğu ve mülakat heyetinin şekli şart icabı hazır bulunduğu, ayrıca adayın soruyu bilip bilmemesinin önemsiz olduğu gözlenmektedir.

4.      Çok genç hakim savcı alımı yanlıştır. Hakim ve savcı adayı mutlaka fiilen en az 5 yıl avukatlık yapmış kişiler arasından seçilmelidir.

5.      Mülakat komisyonun yapısı değiştirilmelidir. Örneğin komisyonda meslekten 3 hakim ve 1 savcı, TBB'nin kendi üyeleri arasında seçeceği 1 avukat, Üniversiteden 1 Ceza Hukuku hocası ile 1 Medeni Hukuk hocası mutlaka olmalıdır.

6.      Komisyon dışında Gözlemci Heyeti kurulmalıdır. Gözlemci heyetinde Meclisteki her partiden 1 kişi ve TBB'den 1 kişi mutlaka olmalıdır.

7.      Adaylara sorulacak sorular eşdeğer şekilde hazırlanmış olmalı, kapalı ve mühürlü zarflar içinde yer almalıdır. Her aday geldiğinde salonda yer alan sepetin içinde zarfı seçip heyete vermeli ve soru kağıdı adaya imzalatılarak dosyasına konulmalıdır.

8.      Güvenlik soruşturması sadece adayın kişiliği ile sınırlandırılmalı ve somut delillere dayanmalıdır ve asla aile efradına, inancına, diline ve ırkına vb inhisar etmemelidir. Aday, hakkında hazırlanmış olan güvenlik soruşturması raporunu inceleyebilmelidir.

9.      Mülakat sonucunda, adayın mülakatın şekil ve esaslarına yönelik bir itirazı olup olmadığı sorulmalı ve kayıt altına alınmalıdır.

Yorumlar (0)