Gergerlioğlu: ''Ülkeyi tamamen bir cehenneme çeviren iktidar var!"

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi.

Vekil Haberleri 13.11.2020, 09:25 13.11.2020, 09:28
Gergerlioğlu: ''Ülkeyi tamamen bir cehenneme çeviren iktidar var!"

Öncelikle ülkemizde ifade özgürlüğü alanında çok büyük ihlallerin yaşandığını söylemekle başlayayım. İnsan hakları alanında en önemli özgürlük; ifade özgürlüğüdür ve insanın yaşam hakkından sonra ifade özgürlüğünün yeri tartışılmazdır ve insan olmamızı sağlayan ve gösteren bir özgürlüktür ifade özgürlüğü ama iktidar bugün ifade özgürlüğünü elinden geldiği kadarıyla sonuna kadar kısmaya çalışıyor ve insanlara cehennemî bir hayat yaşatıyor. Bakın artık günümüzde sokakta, işyerinde, televizyon ekranlarına düşüncelerinizi söylemeniz sizin için tehlikeli olabiliyor.

Bir vatandaş İsmail Demirbaş bakın bir televizyon kanalına iktidarın uygulamaları ile ilgili eleştirilerde bulunuyor ve ardından tutuklanmış! Sadece ifadelerini bildirdiği için İsmail Demirbaş dün tutuklandı. Bu olacak bir şey değil arkadaşlar! Ülkeyi tamamen bir cehenneme çeviren iktidar var ve insanların en ufak eleştirilerini bile cezalandıran bir iktidar var! Yaptıkları yetmezmiş gibi kendilerini eleştiren insanları anında cezaevine dolduran bu iktidara karşı mücadelemiz devam edecek. Mücadelemiz devam etmeli! Herkeste bu mücadeleye katılmalı! Bu ülkeyi faşizmin karanlık günlerine bırakmamalıyız. Bunlar tamamen faşizan uygulamalardır, insanların ifadelerini kısıtlamaya çalışan, boğmaya çalışan, insanları cezaevine dolduran bu anlayışı kınıyoruz ve kabul etmiyoruz.

Bugün 1504 gündür Ahmet Altan maalesef cezaevinde, sırf yazdığı 3 tane makale yüzünden cezaevinde.

Değerli arkadaşlar günümüzde gazeteciler cezaevinde, günümüzde düşünce insanları cezaevinde ve muhalefet eden siyasetçiler cezaevinde maalesef. Onlardan birisi ifade hakkını kullanan ve Türkiye’nin en önemli değerlerinden, edebiyatçılarından, düşünce insanlarından birisi olan Ahmet Altan. Bugün 1504 gündür Ahmet Altan maalesef cezaevinde, sırf yazdığı 3 tane makale yüzünden cezaevinde. Haksız, hukuksuz gerekçeler ile cezaevinde. Düşüncelerini beyan ettiği, hakaret etmeden düşüncelerini beyan ettiği için Ahmet Altan maalesef cezaevinde.

Osman Kavala sivil toplum aktivisti ve bir demokrasi aşığıdır.

Osman Kavala yine aynı şekilde sadece sivil toplum faaliyetinde bulunduğu için itham edilen, cezalandırılmaya çalışılan, muhalif olduğu gerekçesiyle darbeci ilan edilen bir sivil toplum aktivisti ve bir demokrasi aşığı insan, maalesef o da 3 yıldır cezaevinde. İnanılmaz ağır cezalar bunlar!

Eski Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Türkiye’nin meseleleri hakkında kelam ettikleri için maalesef cezaevindeler.

Eski Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ cezaevinde ve maalesef onlarca milletvekilimiz cezaevinde, İl ve İlçe Yöneticilerimiz cezaevinde. Hep ifade özgürlüklerini kullandıkları için, basın açıklamalarına katıldıkları için, Türkiye’nin meseleleri hakkında kelam ettikleri için maalesef cezaevindeler. Biz bunları kabul etmiyor ve Türkiye’nin kurtuluşunun ifade özgürlüğünün sonuna kadar kullanılması ile olacağını söylüyoruz. İfade özgürlüğünün olmadığı bir yerde ekonomi de çöker, insanlar mutsuz da olur, her şey olur! O yüzden ifade özgürlüğünün değerini herkes anlamalı. Şu an zulmedenler de yarın zulme uğradıklarında ifade özgürlüğünün ne olduğunu anlayacaklar, belki onlar için geç olacak. Biz geç olmamasını diliyoruz, kimsenin zulme uğramasını dilemeyiz o yüzden şu anda herkesin ifade özgürlüğünü en iyi bir şekilde kullanabilmesi gerekiyor.

“Sağlık çalışanları tükendikçe karanlık çöküyor.”

Değerli arkadaşlar bugün Türk Tabipler Birliği’nin başlattığı bir eylemi de konuşmak isterim. Maalesef Covid salgını artıyor. İktidarın yanlış politikaları yüzünden ve maalesef şeffaf olmayan politikaları yüzünden daha sonra gizledikleri birtakım vakaların ortaya çıkmasına rağmen bu yanlış sağlık yönetimi devam ediyor ve sonuçta insanlarımız ölüyor, vakalar artıyor. Her geçen gün artan vaka grafiği var. Gereken önlemleri almayan bir iktidar var! Haziran ayından sonra artışa geçen bir vaka ve ölüm sayısı var ve tabi bunlar arasında en çok etkilenen sağlık emekçileri. Covid salgını ile en başta muhatap olan, en tehlikeli bölgede olan sağlık çalışanları, başta alkışlar ile onlar desteklenmeye çalışıldı olmadı ve daha sonrasında takdir edildiler ama alması gereken haklarını alamadılar, neydi onlar? Covid’den ölenlerin meslek hastalığı sayılması veyahut Covid dolayısıyla bir ölüm olursa şehit hükmünde sayılması anlamında birtakım taktirler almaları gerekiyordu maalesef bunlar yapılmadı ve gelinen noktada sağlık çalışanları maalesef son derece zor bir halde, kötü bir halde. Türk Tabipler Birliği bir kampanya düzenledi ve şunu söylüyor: “Sağlık çalışanları tükendikçe karanlık çöküyor.” Gerçekten böyle. Sağlık çalışanları bize ulaşıyor, çok zor durumda olduklarını söylüyorlar. Vakalar artıyor, 63’ü doktor 145 sağlık çalışanı şu ana kadar hayatını kaybetmiş durumda. Salgın başladıktan sonraki tablo bu maalesef ve ayrıca hastanelerde şu anda yer yok! Yoğun bakımlar dolu! Hastaneleri arıyoruz ve maalesef yer bulunamıyor! İnsanlar yoğun bakım ararken hayatlarını kaybediyorlar. Geçtiğimiz gün aradığım bir hastanede yoğun bakım sırası bekleyen 8 tane hasta vardı ve bu hastalardan en az 1’i hayatını kaybetmişti yoğun bakıma giremeden. Sağlık alanında ki yönetim maalesef iyi bir halde değil. Bir panik havası oluşturmak istemeyiz ama gidişat iyi değil, kötüye gidiyor Türk Tabipler Birliği bunu görüyor, uyarıyor ama bakıyorsunuz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli onlara hakaret ediyor. Hakaret ediyor ama sağlık çalışanları ölmeye devam ediyor! Böylesine ucuz bir siyaset ile hastalık ile burun buruna olan, ölen, acılar çeken sağlık çalışanlarına böyle bir üzücü muameleyi kabul etmiyoruz, kabul etmediğimizi de söyledik. İstedikleri kadar sağlık çalışanlarına hakaret etsinler, maalesef ölümler devam ediyor. Türk Tabipler Birliği; “Sağlık çalışanları tükendikçe karanlık çöküyor.” Sloganıyla 11-15 Kasım tarihleri arasında akşam saat 21.00’de 1 dakikalık ışık açma, kapama eylemi düzenledi. Tüm vatandaşlarımızı bu eyleme katılmaya davet ediyoruz. 11 Kasım- 15 Kasım arası, akşam saat 21.00 ve 21.00’de 1 dakika ışıkları açma kapama eylemi, bu şekilde sağlık çalışanlarına dikkat çekelim. Önlemlerin arttırılması gerektiğini sağlıktaki ölümler konusunda bir duyarlılık oluşturulması gerektiği ve meslek hastalığı kabul edilmesi gerektiğini söyleyelim değerli arkadaşl

Hazine ve Maliye Bakanının kaçıp gittiği bir ortam görüyoruz. 480 Milyar Doları bulan dış borçları kim ödeyecek?

Ekonomik durumun çok kötüye gittiğini yine vurgulamak isteriz. Bu iktidar 18 yıllık iktidarı boyunca dış borçları arttırdı. Bakın şu anda 18 yıl önce 140 Milyar Dolar olan dış borçlar, şu an 480 Milyar Dolar’ı bulmuş durumda. Hani ülkeyi kötü yönettiklerini söylediğimi zaman; “Hayır, biz maaşımızı alıyoruz, ekonomi bir şekilde dönüyor.” Diyenleri bunu hatırlatmak lazım. Evet ekonomi kötü bir şekilde dönüyor ama dış borçlar artıyor. Günü kurtaran politikalar ile iktidarını yürütmeye çalışan bir anlayış var karşımızda. Hani kötü bir ekonomik anlayış ile iktidarı yürütüyor ve bunun karşılığında da ekonominin çökmemesi için dış borçlarını ödemiyor. İçeriyi idare ediyor, dışarıya borcunu ödemiyor. Böylece iktidarını yürütüyor. Peki bu dış borçları kim ödeyecek arkadaşlar? 480 Milyar Dolar’ı bulan dış borçları kim ödeyecek? Hani günü kurtaralım politikası ile ‘Dış borç mu, ödeme gitsin. İçerdeki durumu kurtaralım, insanların memnuniyetsizliğini önleyelim, bu bize yeter, yeter ki oylarımız düşmesin.’ Anlayışı ile hem içerde hem dışarda itibarımızı zayıflatan, ekonomiyi batıran ve bununla birlikte dış borçları da arttıran bir iktidar anlayışı ile karşı karşıyayız. Hazine ve Maliye Bakanının bırakıp kaçıp gittiği bir ortam görüyoruz maalesef. Düşünün öylesine bir büyük skandal yaşadık ki; Maliye Bakanı bir akşamüstü, “Ben istifa ettim.” Diye bir sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı ve ardından herkes ne olduğunu anlayamadı, Twitter hesabı kapalıydı, düşünün siz koca Maliye Bakanı’sınız ve sosyal medyadan açıklama yapıyorsunuz, bunun bir resmi yolu vardır ama bunu da tercih etmiyorsunuz, sosyal medya hesabınız Twitter’a ulaşılamıyor, Instagram da bu açıklama duruyor. Ortalık karışıyor, saatlerce ana akım medya açıklama yapmıyor, muhalif birkaç tane televizyon kanalı açıklama yapıyor. Büyük bir belirsizlik oluyor, 17-18 saat sonra Cumhurbaşkanı çıkıp bir resmî açıklama ile “Maliye Bakanı’nın istifa ettiğini.” Duyuruyor ve affı şahaneye uğradığını söylüyor. Sanki bir padişahlık rejimindeyiz. Birisi ‘Beni affet.’ Demiş, o da 20 saat beklemiş ‘Tamam seni affettik, affı şahaneye uğradın.’ Demiş. Bunlar olacak işler değil. Bunlar da tam Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığımız zamanların sonrasına denk geliyor ve ülkenin ne halde olduğunu gösteren çok acı ve üzücü örnekler. Maliye Bakanı hala ortada yok değerli arkadaşlar, Eski Maliye Bakanı; nerede olduğu bilinmiyor, görevini bile devretmeye gelmedi. Belli ki bir kriz var, bir yönetim krizi var, kayınpeder- damat arasında ne oluyor ne bitiyor bilemiyoruz ama belli ki bir kriz var ve bunun bedelini de bizler ödüyoruz. İktidar berbat ettiği ekonomiyi kurtarmak için iş adamları ile kafa kafaya veriyor, enerji piyasası yasa teklifleri oluşturuyor, iktidar ve iş adamlarının ortak para kazanacağı bir sistem oluşturmaya çalışıyor ve halk ezildikçe eziliyor. Bir kısır döngü şeklinde devam ediyor bu. İktidarın yanlışları, kapitalist bir anlayış ile sermaye ile iş tutması ve ardından halkın fakirleşmesi sonrasında ortaya çıkan kötü tabloyu gidermek için tekrar patronlar ile para babaları ile masaya oturan bir iktidar görüyoruz karşımızda. Bu da kısır döngüyü artırıyor, halkın cebinden çıkan parayı arttırıyor. Bütün bunları görmek lazım, biz mecliste görüyoruz, gelen yasa tekliflerinin ruhu bu değerli vatandaşlarım. İktidar ile şirketlerin anlaşması ve paraları birlikte cebe indirmesi, halkın da tamamen bir ekonomik sefalete mahkûm edilmesi.

‘En az 60 bin öğretmen ataması olsun.’

Son gelen başvurularda bilhassa gençlerimizin çok başvurusu var bu ara. Gerçekten gençlerimiz çok zor durumda, yüzbinlerce atanması gereken öğretmen var, 500 binden fazla atanması gereken öğretmen var. 130 bin civarında açık var öğretmen açığı var ve yüzbinlerce öğretmen atansın da demiyoruz, gençlerimiz bize iletiyorlar, ‘En az 60 bin öğretmen ataması olsun.’ diyorlar. Kampanyalar düzenliyorlar, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Biz onların seslerini Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a da Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçe Komisyonu’nda duyurduk, artık top onda, gençlerin seslerini bizzat ilettik. Birçok branşta çok büyük sıkıntılar var, gençlerimiz yıllarını verdiler, okullarını bitirdiler, üniversite imtihanı için dershanelere gittiler, belki yıllarca gittiler, sonunda bir okul kazandılar onu da belki maddi sıkıntılar içinde bitirdiler ve sonunda diplomalarını ellerine aldıklarında bir meslek sahibi olacaklarını düşündüler ama maalesef kendilerine kadro açılmadı, neden kadro açılmadı? Ülkede kadro açılamayacağı için mi hayır çünkü ülkenin kaynakları talan ediliyor, yağma ediliyor. Biz her gün Mecliste iktidarın yaptığı yağmaları anlatıyoruz, talanları anlatıyoruz ve gençlerimize eğer ki bu talanlar olmasaydı bütün olması gereken kadrolar açılırdı. Bu kadar genç nüfusun fazla olduğu, dinamik bir nüfusun olduğu, başka ülkelerin özendiği bir ülkeyiz ama gençlerimiz işsiz, gençlerimiz perişan durumda. Bu da iyi yönetimin olmamasından kaynaklanıyor, başka bir şeyden değil. İyi bir yönetim olsa, yağma, talan olmazdı. Sistem olurdu, hırsızlığı engelleyici bir sistem olurdu ve gençlerimiz kadro bulabilirlerdi, onlara çünkü kadro açılırdı. Kadroları kısarak patronların, iktidar sahiplerinin cebine giren paralar olmazdı. Biz atama bekleyen arkadaşlarımızın sesi oluyoruz, bize çok ulaşıyorlar, hepsini görüyoruz. Çok yüksek puanlar alıyorlar KPSS’de, 80-90 puanlar alıyorlar ama maalesef onlara kadro açılmıyor. Aslında eğitim alanına yatırım yapılan bir ülke gerçek anlamda gelişir! Siz ülkenin gelişmesini istiyorsanız eğitimi en nitelikli hale getirmelisiniz, bir eğitim ordusu kurmalısınız, öğretmenlerinizi açıkta bırakmamalısınız ama bu düşünülmüyor, eğitimciler en sona bırakılıyor maalesef. Kadro açılmıyor, 80 bine yakın ücretli öğretmen yok pahasına çalıştırılıyor ve ücretli öğretmen arkadaşlarımız ancak eğitim yılı içinde bazen öğretmenlik bulabiliyorlar. Kadro açılmadığı için okullar da zor duruma düşüyor. Milli Eğitim Müdürlükleri de zor duruma düşüyor ve öğretmen arayışının peşine düşüyorlar.

“Biri lisans diğeri ön lisans diploması olmak üzere 3 üniversite diplomam var, KHK ile ihraç edilen bir polisim”

Çeşitli şikayetler geliyor bize. Bakın mesela bir arkadaşımız göndermiş. “Biri lisans diğeri ön lisans diploması olmak üzere 3 üniversite diplomam var, KHK ile ihraç edilen bir polisim, beraat etmeme rağmen görevimize bir türlü döndürmedikleri gibi bu akşam kurumsal bir markete iş sormaya gittim orada çalışan arkadaş: “Buralarda çalışmak için belediyede tanıdığın olması gerekiyor.” Dedi.” Hangi belediyeymiş? Muş Belediyesi’nde tanıdığının olması gerekiyormuş. Muş’tan bize yazan bir arkadaşımız. Maalesef iktidarın hali bu! Ahbap-çavuş ilişkileri ile kendi partisine üye yaptığı gençler ile işe girişleri sağlayan bir iktidar var karşımızda.

Kırıkkale F Tipi’nde infaz koruma memurları sık sık, her hafta koğuşlarda arama yaparak virüsün koğuşlara girmesini sağlıyormuş.

Bakın cezaevlerinden de Covid’i hesaba almayan birçok başvuru geliyor. Onlardan birisi Kırıkkale F Tipi’nde infaz koruma memurları sık sık, her hafta koğuşlarda arama yaparak virüsün koğuşlara girmesini sağlıyormuş. Adalet Bakanlığı’na soruyoruz. “Siz nasıl olur da bu virüsün kolayca bulaşabileceği bir ortamı oluşturursunuz? Neden bu aramaların hijyene aykırı yapılmasını önlemiyorsunuz?” Diye soruyoruz.

“Cezaevi keyfi olarak istediği evrakların fotokopisini çekiyor, istediklerini çekmiyor.”

Yine Şakran Cezaevi’nde mahkemeye müracaat için fotokopi çekilmesi konusunda son derece önemli sıkıntılar var. “Cezaevi keyfi olarak istediği evrakların fotokopisini çekiyor, istediklerini çekmiyor.” diye bize şikayetler var.

Manisa Akhisar Süleymanlı Cezaevi’nde de şimdi denetimli serbetslik ile ilgili şikayetler olduğunu duyuyoruz.

Manisa T Tipi Cezaevi’nde de yemeklerin çok kötü olduğunu ve boş yere bu yemeklerin yapıldığını, mahpusların yemekleri çöpe attığının haberini alıyoruz.

“Ayırt eden kalbimiz olsun.” diye bir ifade de bulunmuştu. Sayın Bakan’ın ayırt eden kalbinin yansıması buralarda görülüyor işte.

Değerli arkadaşlar Türkiye tamamen bir polis devleti haline gelmiş. Maalesef biraz evvel gösterdiğimiz İsmail Demirbaş hadisesi gibi birçok hadiseyi anneler, çocuklar çekiyor. En ufak bir şekilde şikayetinizi bir televizyon kanalına söylemeniz suç olarak değerlendiriliyor. Biz geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı’nı misafir etmiştik. Adalet Bakanı bize güllük, gülistanlık bir Türkiye fotoğrafı ortaya koymuştu. Sanki herkesin çok iyi durumda olduğu bir Türkiye vardı karşımızda. Hukukun üstünlüğü endeksinde son sıralara düştüğümüzü ona iletmiştik, o da bize “Ayırt eden kalbimiz olsun.” diye bir ifade de bulunmuştu. Sayın Bakan’ın ayırt eden kalbinin yansıması buralarda görülüyor işte. İfade özgürlüğünü kullanmaya çalışan vatandaşlar böyle mağdur ediliyorlar ve tutuklanıp cezaevine atılıyorlar. Durup dururken ifade özgürlüğünüzü kullandığınız için cezaevine girmiş oluyorsunuz.

“Roza bebeğimizin ismi. 5 saatte bir anne sütü alabilsin diye Diyarbakır TEM Şube’ye götürülüyor.”

Bebekler de bundan mağdur oluyor. Diyarbakır’dan bir görüntü bakın. Bir babanın kucağında bir bebek. Ne olmuş? İfade özgürlüğünü kullandığı için bir anne gözaltına alınmış. Emzirdiği çocuğu da ortada kalmış. Emzirmesi için gözaltı merkezine götürülüyor ve annesi emziriyor ve dışarı çıkıyor çocuk. “Roza bebeğimizin ismi. 5 saatte bir anne sütü alabilsin diye Diyarbakır TEM Şube’ye götürülüyor.” Roza bebeğin annesi serbest bırakılarak bu hukuksuzluğa bir an önce son verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Ama bitmiyor değerli arkadaşlar hukuksuzluklar bitmiyor.

Bankasya hesabı varmış, bundan dolayı savcı ceza istemiş, 28 gün sonra muhtemelen hakkında bir ceza verilecek ve belki bu bebek ile beraber cezaevine girecek bu anne.

Bakın ben size bir başka fotoğraf göstereceğim. Burası bir adliye salonu! Bir mahkeme önü. Mahkeme salonu önü. Anne mahkeme salonunda bebeği ile gelmiş 8 aylık bir bebek. Bir bebek arabası, içinde bebek var görüyorsunuz. Anne içerde mahkeme oluyor ve bebek dışarda bekliyor. Anne mahkeme olurken, Bankasya hesabı varmış, bundan dolayı savcı ceza istemiş, 28 gün sonra muhtemelen hakkında bir ceza verilecek ve belki bu bebek ile beraber cezaevine girecek bu anne. Şimdi işte Türkiye tablosu böyle arkadaşlar! Adliyeler, cezaevleri bebek dolu ve dolacak bu gidişle, bu kafayla, bu ifade özgürlüğünü kısıtlayan anlayışla dolacak. Bakın bize bunu gönderen vatandaş ne diyor: “Sayın vekilim 8 aylık bebek. Adalet sarayında, olmayan adaletin fotoğrafı. Bankaya para yatırdı diye anne İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkimin karşısında. Savcı şimdi ceza istedi, mahkemesi 28 gün sonra.” İşte Türkiye’nin hali bu! Annelerin, bebeklerin cezaevine doldurulduğu, gözaltı merkezlerine bebeklerin getirildiği annelerin emzirdiği kara bir tablo oluşturdu bu iktidar çünkü bu iktidarın demokrasi ve hukuk ile bir alakası yok değerli arkadaşlar!

Antalya Cezaevi Lemar Osman. Hastalıktan kıvranıyor bu kişi, bize ulaştı.

Cezaevleri rekora koşuyor! Antalya Cezaevi’nde Lemar Osman tutuklandığı 29 Eylül tarihinden bugüne 3 ayrı dilekçe vermesine rağmen hastaneye sevk olamadı arkadaşlar. Düşünün cezaevinde o kadar bir hantallık var ki, kalabalık var, kötü niyet var ve sağlık sevklerinin ağır işlemesi var. Düşünün 29 Eylül’de tutuklanmışsınız o günden bugüne kadar defalarca dilekçe veriyorsunuz ve hastaneye gidemiyorsunuz. İşte adresi belli ortada; Antalya Cezaevi Lemar Osman. Hastalıktan kıvranıyor bu kişi, bize ulaştı. Kaçıncı dilekçe vermesi gerekiyor sevk için Adalet Bakanı’na soruyoruz.

Biz geçtiğimiz gün Adalet Bakanı’na vakaları söyledik, cezaevinde ölen insanları söyledik daha doğrusu cinayetleri söyledik

Biz geçtiğimiz gün Adalet Bakanı’na vakaları söyledik, cezaevinde ölen insanları söyledik daha doğrusu cinayetleri söyledik çünkü bu insanlar normal bir şekilde ölmüyorlar, büyük ihmaller ve ihlaller sonucu ölüyorlar ve biz bunların cinayet olduğunu Bakan’ın yüzüne anlattık. Bize boş boş baktı ve bir şey demedi, ‘İşte gereken yapılır, edilir, değerlendirilir.’ Gibi laflarla cevap verdi. Biz hepsini bilgilerle, belgelerle ortaya koyuyoruz, raporlar ile ortaya koyuyoruz. Yapılan ihlalleri ayrıntılı bir şekilde anlatıyoruz ama maalesef bize tutarlı bir cevap vermiyorlar, zamana oynuyorlar ve sonunda da bir şey çıkmıyor onların söylediklerinde.

Gümüşhane Cezaevi’nde Mustafa Kabakçıoğlu’nun ölümü sonrası görevlendirilen müfettişler ne zaman açıklama yapacak

Gümüşhane Cezaevi’nde Mustafa Kabakçıoğlu’nun ölümü sonrası görevlendirilen müfettişler ne zaman açıklama yapacak dedik. Düşünün bu insan 29 Ağustos’ta vefat etmiş, 48 gün raporu geciktirilmiş, bir açıklama yapılmamış, bir fotoğraf ortaya çıkınca şok olarak hemen apar topar müfettişler koşturmuş 1 ay olmuş onların da oraya gitmesi onlar da bir açıklama yapmıyor, zamana oynuyorlar. Birtakım şeyler soğusun, tepkiler azalsın ondan sonra ‘Herhangi bir ihlal yoktur.’ Açıklaması yapıp işi kapatırız, diye düşünüyorlar. Biz onların kafa yapısını çok iyi biliyoruz arkadaşlar. Hani bugünün meselesi değil ben yıllardır bu konuyla uğraşıyorum ve yaptıkları ihlalleri nasıl sümenaltı etmeye çalıştıklarını, nasıl bir cezasızlık politikası izlemeye çalıştıklarını çok iyi biliyorum o yüzden biz konuyu çok yakından takip ediyoruz, onlar bu iktidardayken bu hesapları soracağız, eğer ki bu iktidardan uzaklaştıkları taktirde yine biz onlardan hesap sormak için onların peşinde koşacağız, ısrarla inatla koşacağız, bizden kurtulamayacaklar bunu tüm mağdurlar duysunlar, bilsinler. Gönülleri ferah olsun ve biz inşallah görevimizi de sonuna kadar yapmaya çalışacağız.

Menemen Cezaevi’nde beyninde kistleri olan, apandisit ve kasık tedavisi 11 aydır yapılmayan bir insan Lütfi Koç

Bakın yine Menemen Cezaevi’nde beyninde kistleri olan, apandisit ve kasık tedavisi 11 aydır yapılmayan bir insan. “Ciddi rahatsızım, ambulans istiyorum.” Diyor. “Kusmaya başlayınca apandisit patlayınca çağırabilirim.” Denmiş kendisine ve aylardır artık cezaevi mi hastane mi ihmal ediyor, ihlal ediyor bilemiyoruz ama bu insan acılar içinde kıvranıyor, ameliyat olması lazım ameliyat olamıyor. 11 aydır sağlık hakkına ulaşamayan Lütfi Koç’u görüyorsunuz arkadaşlar. 11 aydır bu insan kıvranıyor çok iyi biliyorum, 11 aydır takip ediyorum maalesef ihlaller devam ediyor.

“Sayın hocam abim Mustafa Akar Diyarbakır D Tipinde 10 günden fazladır haber alamıyoruz. Tek bildiğimiz Covid-19 ama tedavi edildi mi edilmedi mi bilmiyoruz”

"Sayın hocam abim Mustafa Akar Diyarbakır D Tipinde 10 günden fazladır haber alamıyoruz. Tek bildiğimiz Covid-19 ama tedavi edildi mi edilmedi mi bilmiyoruz, cezaevi cevap vermiyor. Ne olur bize yardımcı olun." Demiş bir vatandaş. Cezaevleri zaten kapalı kutu. Cezaevlerini arıyorsunuz, müdürü arıyorsunuz “Ben Covid hakkında bilgi veremem, savcıyı ara.” Diyor, savcıyı arıyorsunuz, “Ben bilgi veremem Adalet Bakanlığı’nı arayın.” Diyor. Adalet Bakanlığı’nı arıyorsunuz “Ceza Tevkifişleri cevap versin.” Diyor. Bakan açıklama yapacak diyorlar, Bakan’a dönüyorsunuz Bakan da haziran ayından beri açıklama yapmamış, açıklama yapmamak için köşe bucak kaçıyor, hal bu!!! Bu ülkeyi böyle yönetiyorlar arkadaşlar. Bakın vatandaş kıvrım kıvrım kıvranıyor, Covid vakaları artmış, cezaevlerinde artmış, vakalar çıkıyor, Sağlık Bakanlığı’ndan gelen mesaj ile öğreniyorlar, cezaevini arıyorlar ‘Tıss’ cevap yok! Vatandaşa yaptıkları muamele bu! Onlarca cezaevinde yapılan muamele bu! Bunları yakından takip ediyoruz, Bakan’ın yüzüne de söyledim “Haziran ayından beri açıklama yapmıyorsunuz, ne zaman açıklama yapacaksınız?” yine bir şey söylemiyor. Bunlar olacak işler değil, ülkeyi böyle açıklama yapmamak ile olayın üstünü örtmek ile yöneteceklerini sanan bir anlayış ile karşı karşıyayız.

Fatma Cömert %92 bedensel engelli bir kişi bu, genç bir kişi çocukluğundan beri polinöropati’si var. Bu kişiye Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 yıl 3 ay örgüt üyeliğinden cezalandırılmış.

Değerli arkadaşlar bakın size inanılmaz bir vaka göstereceğim. Gerçekten korkunç bir şey bu! Bize bu kardeşimizin fotoğrafını bu hanım kardeşi ulaştırdı. Fatma Cömert %92 bedensel engelli bir kişi bu, genç bir kişi çocukluğundan beri polinöropati’si var. Elleri ve ayakları tutmuyor, tekerlekli sandalyeye mahkûm. Bu kişiye Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 yıl 3 ay örgüt üyeliğinden cezalandırılmış. Elleri ayakları tutmayan, tekerlekli sandalyeye mahkûm olan, % 92 bedensel engelli olan bu kişinin neresi terör üretebilecek arkadaşlar? Terör örgütü üyesi diye bu hanım maalesef cezalandırılmıştır. Bu nerede var? Hangi vicdan bu kararı verdi? Daha önceki duruşmalarında hâkim: “Sen bu halinle mahkemeye de gelme, duruşmaya da gelme, sensiz yürütürüz duruşmayı.” Demiş, duruşmalar yürüdükten sonra da karar açıklanıyor 6 yıl 3 ay ceza. Hem halini biliyorsun hem bu cezayı veriyorsun. Bu insan bu haliyle cezaevine nasıl girsin arkadaşlar? Bu haliyle bu bahsettiğiniz suçu nasıl işlemiş olsun? Ülkedeki adaletsizliğin, bir başka yansıması engelli, gariban bir genç kadının üstününde görülüyor maalesef. Bakın raporu da burada, polinöropatisi var, uzun yıllardır çektiği sıkıntılar var ve siz bu kadını terör örgütü üyesi diye 6 yıl 3 ay cezalandırıyorsunuz.

OHAL Dönemi’nde artan ağır bir hukuksuzluk var, sadece bir kesime değil, her kesime yapıldı.

Bütün faturayı maalesef garibanlar ödüyor değerli arkadaşlar! Fakir, fukara ödüyor! Maalesef acıları yaşayanlar onlar oluyor, sıkıntıları yaşayanlar onlar oluyor, yüzbinlerce insan büyük sıkıntılar yaşıyor, soruşturmalar, mahkemeler, cezaevleri OHAL Dönemi’nde artan ağır bir hukuksuzluk var, sadece bir kesime değil, her kesime. Bakın A’dan Z’ye her kesime. KHKlılara zaten korkunç bir zulüm yapılıyor ama “Efendim ben KHK’lı değilim, banane OHAL mi varmış?” diyenler de şu anda zulüm görüyor. Bakın zulüm görmeyen insan yok! En ufak bir şikayetinizi söylediğiniz anda cezalandırılıyorsunuz. O yüzden A veya B demeden, o, bu demeden adalete sahip çıkalım, zulme karşı çıkalım arkadaşlar. Dün KHK’lıları görmemiş olabilirsiniz, dün korkunç OHAL zulümlerini görmemiş olabilirsiniz, işte bugün sizin kapınıza dayanıyor. En ufak eleştirinizde sizi alıp götürüyorlar ve öyle bir gün gelecek ki “Onu niye götürdünüz.” Diyecek insan kalmayacak eğer ki şu andaki sessizliğiniz devam ederse, eğer ki şu anda boyun eğmişliğiniz devam ederse bu böyle olacak arkadaşlar. Faşizan bir anlayışa boyun eğerek mücadele edemezsiniz!

“Babam Hilvan Cezaevi A-22 koğuşunda. Koğuş çok dolu olduğu için yerde yatıyor ve bugün aradığında Korona olduklarını söyledi. Hayatı için çok endişeliyiz.”

Covid salgınında mahpus yakını olmak çok zor. “Babam Hilvan Cezaevi A-22 koğuşunda. Koğuş çok dolu olduğu için yerde yatıyor ve bugün aradığında Korona olduklarını söyledi. Hayatı için çok endişeliyiz. " diyor Hilvan Cezaevi’ndeki bir mahpusun yakını. Düşünün cezaevlerinde Covid var, iktidar ayrımcılık yapmış, insanların bir kısmını çıkarmış, bir kısmını çıkarmamış ve özellikle çok kişiyi içerde tutmaya çalışıyor. İçerisi çok kalabalık, yerde bile yatak bulamıyorsunuz. Covid salgını var ve bu halde de cezaevlerini yönettiğini söylüyorsunuz, cezaevleri dökülüyor!

İsa Gültekin 28 yıllık mahpus Tarsus Cezaevi’nde kronik rahatsızlıkları ve aşırı kilo kaybı var. Ailesi, hak ihlallerinin arttığını kendisinden 20 gündür haber alınamadığını belirtiyor!

Mardin Nusaybinli Abdürrahim Semavi’nin Diyarbakır zindanına girişini anlattım ve bu kişinin cezaevinde yaşadıklarını anlattım.

Geçtiğimiz günlerde Genel Kurul’da bir hikâye anlattım. Diyarbakır zindanlarında kalan Abdürrahim Semavi isimli 16 yaşındayken Mardin Nusaybinli Abdürrahim Semavi’nin Diyarbakır zindanına girişini anlattım ve bu kişinin cezaevinde yaşadıklarını anlattım. Bu kişi cezaevinde büyük zulümlere uğradığını söylüyordu kitabında. Kitabı da okudum ve çok etkilendim. O yüzden Genel Kurul’da da anlattım. Büyük işkenceler, zulümler yansıra kendisinin ağzına fare konulma suretiyle de işkenceler edildiğini ve dişini çekerek ancak bu iğrenç muameleden kendisini kurtardığını söyleyen bir mahpus vardı karşımızda. Bu sıkıntıları mecliste anlattım arkadaşlar.

Halk Okulu Dergisi başka cezaevlerinde mahpuslara verilirken İzmir T Cezaevinde verilmiyor.

Halk Okulu Dergisi başka cezaevlerinde mahpuslara verilirken İzmir T Cezaevinde verilmiyor. Sorunca; “Adalet Bakanlığı böyle istiyor." Diyor cezaevi yönetimi. Her cezaevine ayrı yasa mı? Bir cezaevine Halk Okulu Dergisi’ni alıyorsunuz, öbür cezaevine Halk Okulu Dergisi’ni almıyorsunuz.

“Keskin T Tipi D-7 koğuşundaki mahpusların yakınları, tam 4 haftadır eşleri ve evlatlarıyla ne telefon ne de ziyaret kapsamında görüştürülüyor.”

Salgın bahane zulüm şahane arkadaşlar. “Keskin T Tipi D-7 koğuşundaki mahpusların yakınları, tam 4 haftadır eşleri ve evlatlarıyla ne telefon ne de ziyaret kapsamında görüştürülüyor.” Düşünün tüm temaslar kesilmiş durumda. Tam 4 hafta olmuş, kapalı görüşü iptal ettin anladık ama telefonu niye iptal ediyorsun? İnsanlar gerçekten çatlıyorlar ve bu böyle devam ediyor.

Ahmet Altan’ın, Osman Kavala’nın bulunduğu Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde de Covid vakaları çıktı.

Maalesef değerli arkadaşlar Ahmet Altan’ın, Osman Kavala’nın bulunduğu Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde de Covid vakaları çıktı. Ahmet Altan’ın koğuşunun karşısındaki koğuşlarda Covid vakaları kalıyor ve ülkenin bu en önemli simaları Covid olma tehlikesi ile de karşı karşıyalar. Zaten onların 3, 3.5 yıldır özgürlüklerini gasp ettiniz. Şimdi de canlarını almaya çalışıyorsunuz anladığımız kadarıyla. Bu korkunç bir durumdur ve biz bunu elimizden gelen her yolla da Türkiye’ye ve dünyaya duyuracağız. Kabul edilecek bir şey değil, bu insanları 60 yaşını aşmış, 70 yaşına gelmiş halleri ile zulmen cezaevinde tutuyorsunuz ey iktidar ve onlar şu anda bir ölüm tehlikesi ile de karşı karşıyalar. Biz bunu sonuna kadar duyurmaya devam edeceğiz, kınamaya, lanetlemeye devam edeceğiz.

Mardin Kızıltepe’den bir başvuru gelmiş. Şehrimiz bu halde deniliyor.

Bize yurdun dört bir tarafından ihlal başvuruları geliyor. Şehirlerin halleri ile de ilgili başvurular geliyor. Mesela Mardin Kızıltepe’den bir başvuru gelmiş. Şehrimiz bu halde deniliyor. “Yıllardır çamurdan tozdan kurtulamayan Kızıltepe Mezopotamya’nın kalbinde koca bir kenttir Kızıltepe. Zergan Deresi kirlidir hep. Her gün ağlıyor, Şahkulubey’in yüreğinde, yazın tozu kışın çamuru kâbus oldu bitmedi bu çile.” Mardin Kızıltepe’nin hali bu. Yazın toz, kışın çamurdan geçemiyor vatandaşlar.

“Vay sen niye sivil polisleri haber verdin 155’e. Çıkar bakalım kimliğini.” O da kimliğini vermeye çalışıyor fakat o sırada elleri ters kelepçeleniyor ve eşi, çocuklarının yanında Zübeyir Düzenli gözaltına alınıyor.

Değerli arkadaşlar size geçtiğimiz günlerde yaşadığımız çok üzücü bir olayı anlatmak isterim. Bir vatandaş Zübeyir Düzenli, eşi ve çocuklarını alarak parka gidiyor, Zeytinburnu ilçesinde ve o sırada bir kişinin farklı 3-5 kişi tarafından darp edildiğini görüyor ve hemen 155’i arıyor. 155’i arayarak: “Bir kişi darp ediliyor, gelin.” Deniliyor ve o esnada 155 geliyor ve vatandaş mağdur ediliyor. Meğer dövenler sivil polislermiş, “Vay sen niye sivil polisleri haber verdin 155’e. Çıkar bakalım kimliğini.” O da kimliğini vermeye çalışıyor fakat o sırada elleri ters kelepçeleniyor ve eşi, çocuklarının yanında gözaltına alınıyor. Parka çocukları ile gezmeye giden bir insanın başına bir anda elleri ters kelepçelenerek, yaralanarak Zeytinburnu Merkezefendi Karakolu’na götürülüyor. Saatlerce mağdur ediliyor, eşi ve çocukları ortada kalıyor parkta ve saatlerce mağdur ediliyor. Bize ulaştı biz de bunun için sosyal medyada bir duyuru yaptık, vatandaşa bu muamelenin doğru olmadığını söyledik, bundan sonra 155’i de hiç kimsenin aramaya cesaret edemeyeceğini, böyle bir muamele olamayacağını söyledik. Zeytinburnu Kaymakamlığı açıklama yaparak maalesef “Vatandaşın 155’i aramadığını iddia etti.” 2 defa 155’i arayan ve bunu ispatlayacak durumda olan vatandaş için 155’i aramadı dedi ve güya polise mukavemet ettiğini ve bu olayı duyurduğumuz için bizim de yanlış yaptığımızı söyledi. Zeytinburnu Kaymakamlığı’na buradan seslenmek isterim. Sizin göreviniz millete hizmet etmek, birtakım görevliler millete zulmederken, birtakım görevliler millete haksızlık yaparken, onları korumak, kollamak değildir! Bu görevlileri eleştirenlere karşı açıklamalar yapmak değildir. Zeytinburnu Kaymakamı kendine gel diyorum, haddini bil diyorum ve millete hizmet et diyorum! Senin görevlilerin kalkıp millete hakaret ediyorsa, millete zulmediyorsa, darp edilen vatandaş için 155’i aradığı halde sadece aradığı halde gelen polisler tarafından gözaltına alınıyorsa buradaki yanlışlığı görmen ve vatandaştan özür dilemen gerekirken kalkıp bizim hakkımızda, vatandaş hakkında olumsuz açıklamalar yapıyorsun, hakkımızda suç duyurusunda bulunacağını söylüyorsun hem suçlu hem güçlü duruma çıkmaya çalışıyorsun. Utanılacak bir haldir bu, gerçekten utanılacak bir haldir. Siz bulunduğunuz mevkilerde vatandaşa zulmetmek için mi varsınız? Ey Zeytinburnu Kaymakamlığı! Ey İstanbul Valiliği! Vatandaşa yapılan bir zulüm var burada! Polisin gücünü istismar ederek kullanması var burada, vatandaş olayın içinde değil, sadece gördüğü bir olayı haber veriyor ve daha sonra başına gelmeyen iş kalmıyor! Bunu tespit edip “Ya biz bir yanlışlık yaptık, vatandaştan özür dileriz.” Diyeceğinize vatandaş soruşturma başlatmak, milletvekiline suç duyurusunda bulunma tehdidi göndermek, utanılacak bir haldir! Yaptığınız işten, görevden utanın diyorum! Biz milletin vekili olarak idarenin bu yaptıklarına boyun eğmeyeceğiz! Bu milletin tepesinde, ensesinde boza pişirenlere karşı mücadelemiz devam edecek, biz birçok Valiliğin yalan söylediğini tespit ettik, ispat ettik ve kamuoyuna da teşhir ettik. Biz milletin vekiliyiz. Biz o valilere, o kaymakamlara boyun eğecek insanlar değiliz. Milletvekili olmadan önce de zaten valilerin yanlış yaptığını apaçık bir şekilde söylüyorduk, şu anda da ben millet adına bunları söyleyeceğim bize engel olamayacaksınız, bizi tehdit ederek, fezlekeler hazırlatmaya çalışarak bizi susturamayacaksınız! Biz millete hizmet etmeye devam edeceğiz, bunu tüm yetkililer, tüm idareciler de duysun, tüm iktidar yetkilileri de duysun sonuna kadar biz hizmetimize devam edeceğiz, ben bu arada Zübeyir Düzenli kardeşime geçmiş olsun diyorum, uğradığı bu mağduriyetten dolayı yaptığı suç duyurusu için de çok iyi yaptığını söylüyorum, vatandaşlar sonuna kadar hakkını aramazlarsa onların üzerinde iktidar gücü, devlet gücü bir zorba güç olarak kalır maalesef. Devlet millet için vardır, devlet anlayışı zulmetmek için yoktur, devlet millete hizmet etmek için vardır, millet devletin efendisidir. Devlet millete hizmet etmek için vardır. Hizmetkarıdır, tüm devlet görevlileri de böyledir değerli arkadaşlar.

“Sen Instagram’a 10 Milyon ceza kesersin ama istifanı medyan bile yayınlayamaz sadece Instagram yayınlar.”

Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası ile ilgili aslında çarpıcı bir gerçek daha ortaya çıkmış oldu. Biz biliyorsunuz geçtiğimiz ay sosyal medya yasasını konuşmuştuk ve Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya kurumlarına yönelik Türkiye’de eğer büro açmazlarsa cezalar geleceğine dair bir yasa çıkmıştı ve Instagram’a da 10 Milyon TL ceza kesilmişti, Facebook’a, Twitter’a kesilmişti. Şimdi Maliye Bakanı da geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz Instagram’dan duyurdu istifasını. Instagram’dan herkes duydu ama resmi kanallardan kimse duyamadı! İşte değerli arkadaşlar biz tüm bu zulmedenlere hep nasıl hatırlatıyoruz bakın yarın öbür gün yaptıklarınız başınıza gelebilir, zulümleriniz ile yüzleşebilirsiniz ve pişman olabilirsiniz. Bakın sosyal medyayı susturmak, kapatmak isteyenler 10 Milyon TL ceza kesiyorlar Instagram’a ama öbür taraftan Instagram’a mecbur kalıyorlar, mahkûm kalıyorlar. İstifalarını ancak Instagram’dan duyurabiliyorlar, resmi bir kanal ile istifa duyuramıyorlar. Bak bu hale düşersiniz! Daha bugün sosyal medyayı aşağılayıp onu kapatmaya, cezalandırmaya çalışabiliyorsunuz ama yarın öbür gün sosyal medyaya muhtaç kalırsınız. İşte bugün olduğu gibi! Bakan sesini Instagram’dan duyurabildi, Twitter hesabından duyuramadı! Ana akım medyadan duyuramadı! Resmi kanallardan duyuramadı! Skandalı görüyor musunuz? Trajikomik bir hal maalesef, hal bu. Biz de o yüzden “Sen Instagram’a 10 Milyon ceza kesersin ama istifanı medyan bile yayınlayamaz sadece Instagram yayınlar.” Diyerek bu trajikomik hali vurgulamış olalım.

Yüksel Direnişçilerinden Acun Karadağ ve Alev Şahin Kayseri Cezaevi’nden mektup yollamışlar. Alev Şahin sahtekarlık yapan müteahhitlerin foyasını ortaya çıkardığı için mimarlıktan ihraç edilen bir arkadaşımız

Düzce ve Yüksel Direnişçilerinin tutukluluk halini takip ediyorum. KHK’lı Düzce ve Yüksel Direnişçileri maalesef tutuklu durumdalar. 3 aydır tutuklular. Zulmen tutuklular. Sincan Cezaevi’ndeydiler, farklı cezaevlerine dağıtıldılar, sırf bir direnişi susturmak için onlar susturulmaya çalışıldı, farklı cezaevlerine atıldılar ama onların sesi susmayacak! Onlar susturulamayacaklar ve direniş devam edecek, temennimiz bu yönde. KHK zulmüne karşı hiç kimsenin boyun eğmemesi gerekiyor, belki sessizlik içinde olan yüzbinlerce insan var ama itiraz sesleri mutlak surette yükseliyor, yükselecek, inşallah daha da yükselecek ve yükselmesi gerekiyor. Sesini yükseltenleri cezaevine atabilirsiniz ama bu sesler haklı sesler. Bakın bana mesajlar yollamışlar, mektuplar yollamışlar ve onların sesini duyurmamı istemişler. Onların sesini kesemeyeceksiniz, biz onların sesini yükselteceğiz iktidar sahipleri bunu bilin. Bakın bana Yüksel Direnişçilerinden Acun Karadağ ve Alev Şahin Kayseri Cezaevi’nden mektup yollamışlar. Alev Şahin sahtekarlık yapan müteahhitlerin foyasını ortaya çıkardığı için mimarlıktan ihraç edilen bir arkadaşımız ve deprem gerçeği onun ne kadar haklı olduğunu, ihracının ne kadar haksız olduğunu ortaya çıkarıyor. Bana gönderdiği mektubunda da: “İyi ki sahtekâr müteahhitlere karşı mücadele etmişim, ihraç edildiğim için pişman değilim, hakkın, hukukun adaletin yanındayım. Mazlumların yanındayım, can verenlerin yanındayım, eğer ki zamanında bu binaların denetlenmesi gerçek anlamda, hukuki anlamda yapılsaydı bugün o binaların altında o insanlar can vermezdi.” diyor Alev Şahin. Acun Karadağ bir deprem mesajını kamuoyuna göndermişler, bende buradan duyuruyorum onların mektuplarını gösteriyorum, seslerini yükseltiyorum.

Alev Şahin “İşimi geri istiyorum.” Eylemlerini yaptı Düzce’de ve bundan dolayı cezalandırıldı

Alev Şahin “İşimi geri istiyorum.” Eylemlerini yaptı Düzce’de ve bundan dolayı cezalandırıldı, Kayseri Cezaevi’nde. Biz onun yanındayız ve ona yapılanın büyük bir zulüm olduğunu biliyoruz, hiçbir suç isnat edemediler, sadece sürekli bir şekilde eylem yapmaktan dolayı onu cezaevine attılar.

Acun Karadağ yine Yüksel Caddesi’nde 3 yılı aşkın bir şekilde zulme karşı zalim KHK’lara karşı sesini yükselten bir kardeşimizdi.

Acun Karadağ yine Yüksel Caddesi’nde 3 yılı aşkın bir şekilde zulme karşı zalim KHK’lara karşı sesini yükselten bir kardeşimizdi. “İşimi geri istiyorum.” Demekten başka bir şey demedi. O da sözünde çok haklıydı.

Nazan Bozkurt bize yazdığı mektubu ile kamuoyuna bir mesaj yollamış, o mektubu Genel Kurul’da da okudum, burada ayrıntılı okumayacağım ama çok yürekten çok içli gerçekten çok yürekli bir mektup.

Nazan Bozkurt bize yazdığı mektubu ile kamuoyuna bir mesaj yollamış, o mektubu Genel Kurul’da da okudum, burada ayrıntılı okumayacağım ama çok yürekten çok içli gerçekten çok yürekli bir mektup. O yüzden Genel Kurul’da da okuyarak onun sesi oldum. Nazan Bozkurt birçok zulümlere uğradı, polis tarafından darp edildi, elmacık kemiği kırıldı, görme yetisi tehlikesi ile karşılaştı ve maalesef şu anda Gebze Cezaevi’nde.

“Bisküvi imalat işçisi alımı ilanına başvuracak, affedilmiş olsalar bile devletin ve milletin güvenliğine karşı suçlar işlememiş olması gerekiyor.”

Ülkede KHK zulmü devam ediyor! Bakın bu Karaman Postası isimli bir gazete ve o gazetede bir bisküvi firmasının işçi alımları ile ilgili bir madde var. Diyor ki: “Bisküvi imalat işçisi alımı ilanına başvuracak, affedilmiş olsalar bile devletin ve milletin güvenliğine karşı suçlar işlememiş olması gerekiyor.” Yani burada kastedilenin ne olduğunu anlıyoruz, KHK ile ihraç edilenler affedilmiş olsa bile onların işçi olarak alınamayacağına dair yorumlanacak bir madde var burada. Bu ve benzeri zulümler maalesef Türkiye’de devam ediyor. KHK ile ihraç edilenler büyük bir soykırıma uğramaya devam ediyor arkadaşlar.

Zulmen tutuklu kursiyer teğmenler.

Zulmen tutuklu kursiyer teğmenler. Yıllardır tutuklular, boş yere tutuklular. Darbe girişimi isnadı ile tutuklular ve gerçekten büyük bir zulme uğruyorlar. Zulmen tutuklu kursiyer teğmenler serbest bırakılsın. Bu ülkenin birikimini heba etmeyin, bitirin bu hukuksuzluğu diyoruz.

Aile ve Çalışma, Sosyal Hizmetler Bakanı geçtiğimiz gün Meclis’e geldi. Ona çok soru sorduk ve yüzüne KHK’lılara yaptığı ayrımcılığı sordum tek bir cevap veremedi maalesef

Aile ve Çalışma, Sosyal Hizmetler Bakanı geçtiğimiz gün Meclis’e geldi. Ona çok soru sorduk ve yüzüne KHK’lılara yaptığı ayrımcılığı sordum tek bir cevap veremedi maalesef, bu zulümleri sessizlik ile geçiştirdi ve biz kendisine bütün bu zulümleri yaptıktan sonra SGK yetkililerine yasal zırh getiren yasayı açıklamasını istedim, tek bir kelime cevap veremedi! Maalesef zulüm de devam ediyor. Engelli KHK’lı bize mesaj yollamış. Bir bankanın Finansbank bu, kredi kartı talebini reddettiğini söylemiş. Engelli KHK’lı ve bankanın kredi kartı başvurusunu reddetmesi.

Değerli arkadaşlar bu kadar zulümlerden sonra ben adeta her gün bir KHK’lının vefat haberini duyuruyorum.

Değerli arkadaşlar bu kadar zulümlerden sonra ben adeta her gün bir KHK’lının vefat haberini duyuruyorum. Ya kanserden ya da başka bir kronik hastalıktan dolayı, kalp krizinden KHK’lılar vefat ediyorlar, bunlar da zulmün hangi boyutlarında olduğunu göstermesi açısından tüm dünyaya duyurulması gereken bir önemli gerçek.

Furkan Vakfı Gönüllerine zulüm devam ediyor! Gördüğünüz gibi Furkan Vakfı Gönülleri nerede bir eylem yapsa hemen tepelerinde polis bitiyor ve onlara zulüm devam ettiriliyor.

Enver Altaylı 77 yaşında siyasi tutuklu Sincan Adliyesi’nde saat 10.00’da duruşması olacaktı geçtiğimiz günlerde 39 aydır sorgusu yapılmamış

Bir Türkiye klasiği, Enver Altaylı 77 yaşında siyasi tutuklu Sincan Adliyesi’nde saat 10.00’da duruşması olacaktı geçtiğimiz günlerde 39 aydır sorgusu yapılmamış bir kişi ile karşı karşıyayız. Tutukluluğundan 29 ay sonra iddianamesi hazırlanmış ve 39 ay sonra ancak sorgusu yapılacak. İşte Türkiye’de ki yargının hali bu!

Mehmet Nasır Sönmez 686 sayılı KHK ile ihraç edildi bir gece ansızın ve sonrasında 4 yıldır OHAL komisyonu kararını bekliyordu, ömrü vefa etmedi

Vefat eden KHK’lı arkadaşlarımızdan Mehmet Nasır Sönmez 686 sayılı KHK ile ihraç edildi bir gece ansızın ve sonrasında 4 yıldır OHAL komisyonu kararını bekliyordu, ömrü vefa etmedi maalesef vefat etti.

Ahmet Kaplan İskenderun T Cezaevi’nde bütün bu zulümlere dayanamayarak kanser olan KHK’lı bir polis memuruydu

Ahmet Kaplan İskenderun T Cezaevi’nde bütün bu zulümlere dayanamayarak kanser olan KHK’lı bir polis memuruydu ve cezaevinde çok kötü bir muamele gördü. Sağlık hakkını elde edemedi, bu KHK’lı polis memuru sonunda iyice hastalığı ilerledikten sonra cezaevinde hayatını kaybetti. Sağlık hakkına ulaşamadı, biz bütün bunların aslında bir cinayet olduğunu biliyoruz, görüyoruz çünkü bilerek engellenen sağlık hakkı ortada ve insanlar kanser halleriyle maalesef hayatlarını kaybediyorlar.

Bu baba cezaevinde Hakkı Kefsiz oğlu 20 yaşında aniden vefat etmiş, babanın oğlunun cenazesine katılmasına bile izin verilmemiş

Öylesine bir zulüm var ki bakın bu baba cezaevinde Hakkı Kefsiz oğlu 20 yaşında aniden vefat etmiş, babanın oğlunun cenazesine katılmasına bile izin verilmemiş. İşte maalesef haksızlığın, zulmün boyutları bir babanın oğlunun cenazesine katılamamasına kadar varıyor.

Gülhan Çolakoğlu ona izin verilmiyor, mahkeme yurtdışı yasağını kaldırmıyor

Yine size bir başka belge, yurtdışı yasağı olan bir kişi kanser tedavisi ancak yurtdışında olacağı için mahkemeye müracaat ediyor Gülhan Çolakoğlu ona izin verilmiyor, mahkeme yurtdışı yasağını kaldırmıyor ve sonuna ne oluyor? Gülhan Çolakoğlu vefat ediyor ve bu da maalesef Türkiye yargısının bir cinayeti olarak kayıtlara geçiyor, bu rapor bu tedavinin ancak yurtdışında yapılabileceğini gösteren bir doktor raporu ama hâkim yurtdışına çıkışa izin vermiyor ve kişi vefat ediyor.

Biz Şerif Mesutoğlunu tekrar hatırlatıyoruz, büyük bir adaletsizliğe uğratıldığını ve Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı iptal etmesini söylüyoruz.

Selçuk Kozağaçlı yine zulmen cezaevinde olan bir avukat, hukukçu. Savunmaya özgürlük diyoruz.

Bahtiyar Fırat 1 ay oldu kaçırıldı ortada yok! Hiç kimse açıklama yapmıyor, nerede diye soruyoruz Bahtiyar Fırat?

Mehmet Bal aylardır ortada yok kaçırıldı, hiç kimse açıklama yapmıyor.

Gülistan Doku artık herkes biliyor ama hiçbir açıklama yapılmıyor, hala bulunmuyor.

Hürmüz Diril gördüğünüz gibi anne öldürüldü ve baba Hürmüz Diril maalesef halen ortada yok! Araştırma, çalışma yapılmıyor.

Gökhan Türkmen kaçırıldıktan 9 ay sonra bulundu ve mahkemede 9 ay boyunca işkence gördüğünü söyledi, mahkemesine kimse alınmıyor, kapalı mahkemeler yapılıyor, ne gizleniyor onu öğrenmek istiyoruz.

Yusuf Bilge Tunç’ta 465 gündür kaçırılmış ve hiçbir devlet yetkilisinin açıklama yapmadığı bir kişi ne ölüsü var ne dirisi, hiçbir şekilde açıklama yapılmıyor, skandal bir vaka maalesef Türkiye’de devam ediyor.

Yorumlar (0)