Gergerlioğlu: İslami Cemaatlerin öz eleştiri yapması lazım, hemen hemen hepsinin birinci gündemi bir yolunu bulup devlete sırtlarını yaslamak!

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu Medyascope’ta Ruşen Çakır’ın konuğu oldu.

Vekil Haberleri 29.12.2020, 10:18 29.12.2020, 10:23
Gergerlioğlu: İslami Cemaatlerin öz eleştiri yapması lazım, hemen hemen hepsinin birinci gündemi bir yolunu bulup devlete sırtlarını yaslamak!

 Gergerlioğlu Medyascope’ta Ruşen Çakır’ın konuğu oldu.

O konuşmalar;

Ruşen Çakır: Merhaba Ömer Faruk Bey

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Merhaba Ruşen Bey.

Profesyonelleşmiş bir hak savunucusu olduğunuzu da söyleyebiliriz değil mi?

Ruşen Çakır: Ben sizi biliyorum ama bilmeyenler olabilir, sizin hak savunculuğunuz milletvekilliği ile başlayan bir husus değil, benim bildiğim islami kesimin bir zamanlar çok etkili bir insan hakları kuruluşu olan Mazlum-Der’de çalıştınız ve bir dönem de başkanlığını yaptınız. 28 Şubat dönemlerinde de galiba hak savunucusu olarak yaşadınız aslen doktorsunuz ama bir anlamda profesyonelleşmiş bir hak savunucusu olduğunuzu da söyleyebiliriz değil mi?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Evet doğru.

Ruşen Çakır: O tarihten bu tarihe 28 Şubattan bu yana ya da 90’lı yıllardan bu yana Türkiye’de genel olarak tabi çok şey değişti ama hak savunuculuğu anlamında en temel değişiklikler nedir?

Babam rahmetli veteriner hekimdi ve hayatı sürgünler ile geçmişti çünkü düşüncelerinden dolayı, kıldığı namazdan, eşinin başörtüsünden dolayı dışlanıyordu, ötekileştiriliyordu

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Tabi zor zamanlardan geçtik Türkiye maalesef demokrasi ile, hukuk ile pek tanışmadı. Şimdi değil Türkiye’nin hikayesi, uzun yıllardır maalesef anti-demokratik, otoriter bir sistemi oturtmaya çalışan bir sistem. Haklı her kesime acılar yaşattı! İşte Kürtlere, solculara, Alevilere ve bir ara başörtülülere, dindarlara bunu tatmayan kalmadı ve bu mücadele hiçbir zaman bitmedi. Türkiye’nin demokratikleşmeye çok ihtiyacı vardı ve maalesef başa gelen iktidarlar bunları vaat etse de yerine getirmedi iktidar oldukları zaman, şu anda da AK Parti iktidarı aynı hikayeyi yaşıyor. 1990’lara gidecek olursak; ben kendi şahsımdan örnek vereyim. Ben zaten islami bir aileden geliyorum. Babam rahmetli veteriner hekimdi ve hayatı sürgünler ile geçmişti çünkü düşüncelerinden dolayı, kıldığı namazdan, eşinin başörtüsünden dolayı dışlanıyordu, ötekileştiriliyordu ve biz kendimizi bildik bileli bu haksızlıkları gördük.

Ben sadece kendim için yapılan zulümleri görmedim, kendi ailemde ki olayları bize yapılanları gördüm ama o arada başkalarına yapılanları da görüyordum.

Ben sadece kendim için yapılan zulümleri görmedim, kendi ailemde ki olayları bize yapılanları gördüm ama o arada başkalarına yapılanları da görüyordum. Kürtlere yapılanı, sola yapılanı ve diğer Alevilere... Bunlara yapılanı da görüyorduk ve herkes bir mücadele içindeydi, ben de aynı şekilde bu mücadelenin içine girdim, siyaseti yakından takip ettim, bir taraftan tıp fakültesini okuyordum, imam hatipi bitirdikten sonra bir taraftan da siyaseti, insan haklarını takip ediyordum oldukça yoğun bir gündem, biliyorsunuz bir ara din ve vicdan özgürlüğü ve Kürt meselesi Türkiye’nin en önemli meselesiydi ve zaten her zaman için en önemli meselesidir bu. Bu konularda çok yoğun tartışmalar olurdu ve iktidar bu iki alanda da geri adım atmak istemezdi, 1000 yıl sürecek denirdi 28 Şubat’lar ama sürmemesi gerekiyordu ve bunun için verilen mücadeleler sonrası belki Kürt meselesinde değil yani başörtüsü, imam hatipler konusunda bir yere gelindi, devlet milletinin karşısında daha fazla duramadı bu noktada, geri adımlar atmaya başladı. O zamanları hatırladığımız zaman düşünün Meclis’te iki kelam Kürtçe konuştuğunuz zaman direkt kafanıza bastırılarak içeri alınırdınız, şu anda bu konuda da çok fazla bir değişiklik yok! Başörtü Merve Kavakçı o dönem başörtüsü ile girdi diye kıyametler kopardı, o dönemlerden bizim öğrenemediğimiz Ruşen Hocam hani bu hak mücadelesinin kollektif bir mücadele olması gerektiğini Türkiye toplumu öğrenemedi açıkçası.

Bir dönem İslami harekete yönelik bir takım hak ihlalleri oluyordu. Şimdi biraz farklı bir durum ile karşı karşıyayız.

Ruşen Çakır: Bugünün tabi ki en önemli farklarından bir tanesi sizin de söylediğiniz gibi Kürt meselesi gündemdeydi ve halk mücadelesinin en önemli ayağını bu işgal ediyordu. Bir dönem islami harekete yönelik bir takım hak ihlalleri oluyordu. Şimdi biraz farklı bir durum ile karşı karşıyayız. Bir darbe girişimi ve Fetullahçılık diye bir yapı devlet bunu ‘FETÖ’ diye tanımlıyor ve buna yönelik olarak binlerce insanın devlet tarafına kovuşturmaya uğraması, hapse uğraması, kimisinin kaçması, kimisinin işini, kimisinin de özgürlüğünü kaybetmesi bu yeni bir durum. Normal şartlarda ikisi de yani iktidar da ve şu anda onların iktidarın kovuşturduğu insanlar da aynı mahalleden diyelim! Ya da kabaca öyle tanımlanabilir. Dolayısıyla işin rengi burada bir değişiyor. Bir diğer husus da tabi bu yapının Türkiye’de ki bir askeri darbe girişiminin altında imzası olması meselesi. Bu işleri daha da zorlaştırıyor herhalde değil mi?

Biz Meclis’te cezaevlerinin durumu, insan hakları, gözaltı merkezlerinin durumunu gündeme getirdiğimiz de “Ya onlar suçlu zaten, cezaevine girmiş, bak şu suçu varmış.” diyorlar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Evet şimdi Türkiye’de açıkcası hak mücadelesi yeterince toplum tarafından anlaşılmış değil, insan hakları, demokrasi kavramı anlaşılmış değil. Eğer ki bir insan suçluysa ona her türlü haksızlığın hak olduğu düşünülüyor. Biz Meclis’te cezaevlerinin durumu, insan hakları, gözaltı merkezlerinin durumunu gündeme getirdiğimiz de “Ya onlar suçlu zaten, cezaevine girmiş, bak şu suçu varmış. Sen daha onun ne hakkını savunuyorsun.” Sözü ile karşılaşıyoruz. Bu kollektif bir durum bakın siyaseti bir tarafa bırakalım bu durum düzelmedikçe Türkiye toplumunda bir hak mücadelesi olmaz, şimdi bu durum aynı şekilde geçerli, şu anda da evet mağdur edilen yüzbinlerce insan var ve suçlanan insanlar var ve bu arada cezalandırılan insanlar var ve yapılan devlet işlemleri acımasızca yapılıyor. Bir dönem sola acımasızca işlemler yapılmıştı, düşüncelerinden dolayı insanlar asılmıştı, başbakanlar asılmıştı, yazarlar, Necip Fazıl’lar, Nazım Hikmet’ler cezaevlerinde süründürülmüştü. Adil olmayan yargılamalar ile yapılmıştı bunlar, şimdi de işin doğrusu OHAL ilanından sonra da devlet o hep sürekli devam eden geleneğini devam ettirdi hani adil yargılamalar ile darbeciler ceza alanları ve suçlular gerçek anlamda cezalandırılsa neyse ama bir bakımdan da adil olmayan yargılamalar ile insanlar çok ağır bir şekilde mağdur edildi. Cezalandırıldıktan sonra da çok ağır ihlaller devam etti. Cezaevine atmışsın suçludur, suçsuzdur ayrı bir konu. Hasta olduğu zaman o kişiyi ölene kadar içerden çıkarmama, hamileleri, kadınları, çoluk-çocuğu içeri atma gibi hadiseler hak ihlallerini aşırı bir şekilde ortaya çıkardı veyahut da bu benim hasmımdır diye ona boyun eğdirme taktikleri Cumhuriyet tarihi boyunca yaşandı. Bu çıplak aramalar, işkenceler “Sen benim hasmımsın ve ben senin canına okuyacağım.” Tavrı hep devam etti ve bundan dolayı iş çığrından çıkmış durumda!

Başörtüsü meselesi için koştururken mesela o günkü adı ile cemaat başörtüsünü aşmak gerektiğini düşünüyordu ve bizim yanımıza hiç uğramazdı ve ben de onları eleştirirdim ama o zaman onların yanında şu andaki tüm Ak Partili siyasetçiler, tüm kesimler, şu andaki bakanlar hepsi oradaydı çünkü güç oradaydı

Şu anda da her kesim için bu çığrından çıkmış durumda. Dün bakın biz gücün yanında olunmaması gerektiğini söylüyorduk, ben biliyorsunuz Mazlum-Der’de 2003’ten itibaren Kocaeli Şube Başkanlığı yaptım, 2007-2009 arası Genel Başkanlık dönemi yaptım, başörtüsü meselesi, Kürt meselesi bizim iki ana dev meselemizdi. Diğerleri de çok önemliydi, farklı her kesime yapılan meseleler. O zamanlar biz hak ekseninde hareket ediyorduk. Başörtüsü meselesi için koştururken mesela o günkü adı ile cemaat başörtüsünü aşmak gerektiğini düşünüyordu ve bizim yanımıza hiç uğramazdı ve ben de onları eleştirirdim ama o zaman onların yanında şu andaki tüm AK Parti’li siyasetçiler, tüm kesimler, şu andaki bakanlar hepsi oradaydı çünkü güç oradaydı, hak eksenli bir bakış açısı yoktu herkes güce bakıyordu, güce göre. Ben hatırlıyorum başörtüsü eylemleri yaparken bile muhafazakarlar yanımıza çok fazla gelmezdi, “ Ya güçlü değilsiniz, ezilirsiniz. Hele bir güçlenelim.” Derlerdi. Hak eksenli bakan yoktu, şu anda güç eksenleri değişince bakıyorsunuz dün bir yerlerde olanlar bugün bir başka yere geçmiş ve kalkıp bize dünkü yerler ile suçlamaya çalışıyorlar. Son derece trajik.

Cemaatçilerin hakkını, hukukunu savunmak sizin gibi birkaç kişinin üzerinde kalmış durumda yani bu yapının kendisi kendi hak savunucularını geçmişte de yoktu sizin verdiğiniz örnekte olduğu gibi.

Ruşen Çakır: Birçok geniş bir yapı, yakın zamana kadar iktidarın ortağıydı. Beraber hareket ediyorlardı ne isteseler alıyorlardı ve bu yapı özel olarak da devlette örgütlüydü ama toplumsal olarak da örgütlüydü. Ekonomide, medyada ve yurt dışında şimdi bu yapıya yönelik olarak özellikle darbe girişiminin ardından daha önce de başlıyor ama darbe girişiminin ardından çok büyük bir operasyon yapıldı ve şimdi görüyoruz ki yurt dışına kaçanlar, yurt dışında yaşayanlar ve Türkiye’de cezaevlerinde olanlar. Şimdi bunların hakkını, hukukunu savunmak sizin gibi birkaç kişinin üzerinde kalmış durumda yani bu yapının kendisi kendi hak savunucularını geçmişte de yoktu sizin verdiğiniz örnekte olduğu gibi Fetullahçıların Türkiye’de toplumda o kadar örgütte olmasına rağmen bir sivil toplumculuk geçmişi, sicili yok, hak savunuculuğu sicili yok, başkalarının hakkını savunma konusunda hele hiç yok! Hatta tam tersine siz de biliyorsunuz devlette güçlü oldukları dönemde özellikle poliste, yargıda başkalarının hakkını gasp ettiği ile bilinen, mağdur ettiği ile bilinen bir yapı var. Şimdi siz böyle bir yapının kendileri ortada yok, savunucuları yok, az sayıda birkaç milletvekili ki en öne çıkan sizsiniz. Burada sonuçta siz bir anlamda acayip zor bir durumda kalıyorsunuz.

OHAL, KHK zulmü, soykırımına karşı mücadele ettiğim, raporlar düzenlediğim, sosyal medyada uğraştığım, Meclis’e taşıdığım soru önergeleri yaptığım için ‘FETÖ’cü’ adı takmışlar. Yani şimdi ben öyle bir şey olsam yani sonuçta dünkü cemaat yapısının içinde olsam hiç çekinmem söylerim! Hiç çekinmem! Ama değilim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Oradaki hikâye çok önemli. Şimdi bana yıllardır bu OHAL, KHK zulmü, soykırımına karşı mücadele ettiğim, raporlar düzenlediğim, sosyal medyada uğraştığım, Meclis’e taşıdığım soru önergeleri yaptığım için ‘Fetö’cü’ adı takmışlar. Yani şimdi ben öyle bir şey olsam yani sonuçta dünkü cemaat yapısının içinde olsam hiç çekinmem söylerim! Hiç çekinmem!!! Ama değilim. Ben hak savunucusuydum, yıllardır bu kamuoyu beni tanır, kendi web sitemde son 15 yılda ne yaptığımı A’dan Z’ye anlatmış bir insanım. Kamuoyu beni A’dan Z’ye tanır benim gizlim saklım da yok. O zamanlar orada olanlar şimdi kendilerini saklıyorlar ve bugünkü zalimliklere karşı çıktığımız için bize eski adlarını takmaya çalışıyorlar.

Çok trajikomik bir durum var ortada ve güç eksenli olduğu için bu iş dün de gücün yanındaydılar, bugün de gücün yanındalar!

Çok trajikomik bir durum var ortada ve güç eksenli olduğu için bu iş dün de gücün yanındaydılar, bugün de gücün yanındalar! Onlar açısından değişen bir şey yok, Allah’ın izni ile ben dünde hakkın yanındaydım, hak mücadelesinin yanındaydım, bugün de hak mücadelesinin yanındayım, her dönem sopa yiyoruz Ruşen Bey. Taa benim ailemden beri, babamdan, abilerimden, benim kendi hayatımdan bizim hayatımız hep böyle çileler ile, dışlamalar ile geçti.

Tuncay Özkan çıktı ne dedi Meclis’te? Dinledim ve hakikaten insan etkileniyor. Tuncay Özkan dedi ki: “Beni Fethullahçılar içeri attı.” dedi ve “Ben oraya girdim, çıplak aramaya uğradım ve bu çıplak arama sonrasında hiç kimseye bunun yapılmaması gerekitiğini düşündüm” dedi.

Hiçbir dönem iktidara ortaklık yapmadım ben, sürekli mağdurun, mazlumun yanında yer aldım. Bizim insan hakları terbiyemiz, ahlakımız bunu gerektirdi ama şu anda bakıyorsunuz iktidar acımasızca yaptığı zalimce işler, bakın zalimce işler, geçen gün Tuncay Özkan çıktı ne dedi Meclis’te? Dinledim ve hakikaten insan etkileniyor. Tuncay Özkan dedi ki: “Beni Fetullahçılar içeri attı.” dedi ve “Ben oraya girdim, çıplak aramaya uğradım ve bu çıplak arama sonrasında hiç kimseye bunun yapılmaması gerekitiğini düşündüm, beni içeri atanlara da yapılmasın, o yaşanmayacak yerde şu anda beni içeri atıp da içeride olanlar da bunu yaşamasın, bunlar insani değil.” Dedi ve Meclis’te herkes nefesini tuttu, bunu dinledi. Bakın insani sözler olursa kim olursa olsun bu sözleri duyarsa bunlar önemlidir! Buraya gelinmesi gerekiyor, Türkiye’de insan hakları anlayışını biz oluşturamazsak, bugün dün de bu kavga vardı. Bugün de bu kavga var. Yarın da olur, hiçbirimiz bir şey kazanamayız. Benim bütün derdim, bütün bu yaşananlardan sonra herkes dünün cemaati, bugünün ‘FETÖ’ adıyla suçlanan insanları, dünün ‘Ergenekon’ adıyla suçlananı bugün başka yere gelenler, iktidar ile ortaklık yapanlar tüm herkes insan hakları perspektifini anlayamazsa, insan hakları adına yaşanan acılardan bir şeyler anlayamazsa biz bir yere gidemeyeceğiz. Boşu boşuna kürekler çekeceğiz.

Fethullahçıların hakkını ya da Fethullahçılık davasından yargılanan insanların hakkını savunuyor olmak bizim Fethullahçılık hakkındaki eleştirilerimizi ve mesafemizi kaldırmamızı gerektirmiyor, fakat ne oldu? Özellikle yurt dışında yaşayan tuzu kuru, ne mağdur olmuş, nasıl olduysa darbeden hemen önce kaçıp gitmiş olan birçok insan bu sefer bana demokratlık, hak savunuculuğu dersi vermeye kalktı!

Ruşen Çakır: Ben geçen gün Fetullahçıların Hakkını Savunmak diye bir yayın yaptım, orada bu sizin gündeme getirdiğiniz ‘Çıplak arama’ meselesinin ne kadar hayati bir mesele, önemli bir mesele olduğunu ve bunun kabul edilemez olduğunu söyledim, her türlü hak ihlalinin ve tabi ki ama siyaseten de Fetullahçılığın nasıl bir yapı olduğunu, güvenilmez bir yapı olduğunu, hiçbir zaman başkasının hakkı için çalışmamış bir yapı olduğunu da söyledim. Şimdi hem o, hem o. Şimdi Fetullahçıların hakkını ya da, Fetullahçılık davasından yargılanan insanların hakkını savunuyor olmak bizim Fetullahçılık hakkkındaki eleştirilerimizi ve mesafemizi kaldırmamızı gerekirmiyor, fakat ne oldu? Özellikle yurt dışında yaşayan tuzu kuru, ne mağdur olmuş, nasıl olduysa darbeden hemen önce kaçıp gitmiş olan birçok insan bu sefer bana demokratlık, hak savunuculuğu dersi vermeye kalktı! Şöyle bir şey dayatıyorlar: “Sadece, savun başka bir şey söyleme.” Yani içerdeki soyunarak aranan kadının hakkını savunmak ile Pensilvanya’da ki Fetullah Gülen’in yaptığı kumpaslar ile mücadele etmek aslında bence aynı çizgi. Burada bir sorun var, bu sizin de çok karşınıza çıkan bir meseledir. Bir Fetullahçılığın siyasi bir faaliyeti var bildiğim kadarıyla buna karşısınız, bir taraftan da Fetullahçılık davalarında yargılanan insanların hakkı ve hukuku var. Burada her iki taraftan da devletten de ve Fetullahçıların örgütlenmesinden de şebekesinden de aslında iki tarafın birden baskısı söz konusu.

Bu özeleştiriyi muhafazakâr camianın hepsinin yapması lazım. Bakın ben İslami bir camiadan gelmiş bir insanımdır. Süleymancılar, Nurcular, Işıkçılar hepsinin de aynı kafa yapısı vardır. “Devlete yaslanmak, kendi hakları çerçevesinde bakış açısı oluşturmak, kendi ideolojisini, dini görüşü çerçevesinde bir yere kavuşmak ve bunları yaparken de hakkaniyetten uzaklaşmak.”

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bu özeleştiriyi muhafazakâr camianın hepisnin yapması lazım. Bakın ben islami bir camiadan gelmiş bir insanımdır. Süleymancılar, Nurcular, Işıkçılar hepsinin de aynı kafa yapısı vardır. “Devlete yaslanmak, kendi hakları çerçevesinde bakış açısı oluşturmak, kendi ideolojisini, dini görüşü çerçevesinde bir yere kavuşmak ve bunları yaparken de hakkaniyetten uzaklaşmak.” Bu noktalar da hani yeter ki biz hedefe ulaşalım. Yıllardır sağ, mufazakar camialar iktidar ile kol kola girmiştir, Adalet Partisi olsun, bu gelenekte bu olay var! Hak mücadelesinden gelen bir olay değil, benim grubum galip gelsin olayı. Ne pahasına olursa olsun galip gelsin olayı sağ muhafazakar camiada var olan bir şey. Bu Gülen grubu da yaptı ve tabi ki aynı şekilde aynı hatalara düştüler. Derdim bakın bana bu konuda çok özeleştiri geliyor, insanlar dün mesela bu gruptan bana: “Dün biz Kürt meselesini bilmezdik ama şu anda Kürt meselesinde, Kürt’lerin uğradığı gibi aynı mağduriyete biz uğramaya başladık.” Demeye başladılar. Veyahut da ‘Çıplak arama’ için dün sesini çıkarmayanlar bugün sesini çıkarmaya başladı. Bu bence bir süreç içinde düzelmesi gereken bir husus! Mutlaka bu süreç içinde herkesin bir özeleştiri yapması lazım, yani mağduriyete uğramak tek başına bir kriter değil, mağdur anında zalim de olabilir. Mağduriyet bir kriter değildir, mağdurken de anında zalim olabilirsiniz. Zalimlik yaparken de mağdur duruma düşebilirsiniz.

“En büyük zalimler kafası kesilmemiş mazlumlardan çıkar.”

Ruşen Çakır: Biliyorsunuz Rumen asıllı Fransız düşünür Emil Michel Cioran’ın bir lafı var, ben bir yayında söyledim. “En büyük zalimler kafası kesilmemiş mazlumlardan çıkar.” diyor.

Ben Meclis’te zaman zaman Ak Partililere de sesleniyorum. Yarın öbür gün muhalefete de düşersiniz, bugün taşladığınız ben ve benim gibi birkaç kişi sizin uğradığınız haksızlıklarda yanınızda oluruz. İnsan hakları kavramının değerini bilin.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Aynen, şimdi burada kollektif bir tüm Türkiye toplumunun bir eğitime ihtiyacı var. Ben bu gruptan çok özeleştiriler duyuyorum, derdim de bu özeleştrilerin artması, insanların kendini ıslah etmesi, ben merkezci bakmaması ve kollektif bir insan hakları yükselişini sağlayabilmemiz. Mesele burada açıkçası. Herkesin bu özeleştiriyi yapması lazım! Ben Meclis’te zaman zaman Ak Parti’lilere de sesleniyorum. Yarın öbür gün muhalefete de düşersiniz, bugün taşradığınız ben ve benim gibi birkaç kişi sizin uğradığınız haksızlıklarda yanınızda oluruz. İnsan hakları kavramının değerini bilin. Bugün mağdur olanlar yarın zalim de olabilir. Bunu sağlamadığımız müddetçe ben KHK’lılara çok şunu söylüyorum Ruşen Bey. Bakın mesele sizin bu mağduriyetinizin bitmesi değil, mesele sizin insan hakları kavramını anlamanızdır. Bu zulümat döneminde, bu musibet döneminde, bu inanılmaz soykırıma uğratıldığınız dönemde insan haklarını anlamayacaksanız başka bir dönemde anlamazsınız, buna gayret edin. Bu sonuçta cemaat grubuna da aynı şeyi söylüyorum. Bakın dün hatalar yaptınız, iktidarı ele geçirmek için, Erdoğan ile kol kola girdiğiniz bir takım şeylere göz yumdunuz, yaptığınız hatalar ama sonuçta insan hakları perspektifinden olaya bakılmadığı için şu anda gelinen nokta burası. Hep birlikte bir insan hakları perspektifi oluşturulabilirse bundan sonra ne zulmeden olursunuz ne de zulmedilen olursunuz!

Emevileri sonunda yıkmışlardır, o mazlum Abbasiler kalkıp Emeviler’in sultanlarının mezarlarını bile açmışlardır, kemiklerini bile kırmıştır yapmıştır, yine kendini tutamayıp nehre atmıştır onların küllerini. Bu denli bir kin nefret var.

Bakın İslam tarihinde bu vardır. Emeviler çok zulmetmiştir, Abbasiler çok bilenmiştir ve Emeviler’i sonunda yıkmışlardır, o mazlum Abbasiler kalkıp Emeviler’in sultanlarının mezarlarını bile açmışlardır, kemiklerini bile kırmıştır yapmıştır, yine kendini tutamayıp nehre atmıştır onların küllerini. Bu denli bir kin nefret var. E peki sen bunu hak adına yapıyorsun da bu yaptığın bir başka zulüm değil mi? Bunları kollektif bir şekilde bizim anlamadığımız müddetçe bir yere varmamız mümkün değil! Bugün Gülen grubunun Tuncay Özkan’ın söyledikleri ile yüzleşmesi lazım! Bakın o çıkıp gerçekten çok önemli bir şey söyledi. “Bakın ben şu anda hani bu grubun mağdur ettiği bir insanım ama çıplak arama konusunda yaşadıklarım açık, net söyleyeceğim. Bu olayın olduğunu da apaçık söyleyeceğim.” Şu anda çıplak arama meselesinde mağduriyet yaşayanların çoğu Gülen grubundan gelen insanlar veyahut da o Fetö soruşturmalarında yargılanan insanlar. Bu söylemler tabi ki çıplak aramanın yanlış olduğu konusunda kamuoyunda da bir düşünce oluşturuyor, yani insanlar diyor ki: “Ya bu iddiaları ileri sürenler sadece şucular, bucular değil. Demek ki çıplak arama olayı var.” Her kesimden insan bunu söylüyor. Gezi Parkı’ndan Mücella Yapıcı’da söylüyor, Eren Erdem’i de söylüyor, Kürt kadınları da söylüyor. Demek ki bu iktidarın dediği gibi bir ‘Fetöcülük operasyonu’ değilmiş!!! Bunu herkes anlamış oluyor. Şimdi bu özeleştiriyi herkesin yapması lazım! Bakın dünkü yanlışlar ile yüzleşilmesi lazım! Yarına insan hakları perspektifi dairesinde nasıl bir insan olacağı konusunda karar verilmesi lazım!

‘Herkesin kendine Müslüman’ olma durumu devam edeceğe mi benziyor Türkiye’de?

Ruşen Çakır: Burada siz bütün bu yaşadıklarınız, şu son dönemde yaşadıklarınız, gelen tepkiler gerek İslami camiadan gerek AK Parti’ye yakın çevrelerden gerek yargılananların ailelerinden vs. Gelen tepkilere baktığınızda yakın gelecek için umutlu musunuz yoksa benim çok sevdiğim, istemeyerek sevdiğim ‘Herkesin kendine müslüman’ olma durumu devam edeceğe mi benziyor Türkiye’de?

Türkiye toplumu insan hakları yönünde ilerliyor, ilerlemiyor değil. Herkes bu özeleştirileri yapıyor, inanın herkes yapıyor, Kürtler de yapıyor, sol da yapıyor, sağ da yapıyor, dindarlar, Ateistler her kesim bu özeleştirileri yapıyor. Ben bu noktada demek ki şu anda sağ muhafazakâr camiada ki insanların bakın bu ister Gülen grubunun içinde olsun ister dışında mağduriyet yaşayan, şok yaşayan insanların bu özeleştirileri çok yaptığını görüyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ben açıkçası Ruşen Bey bunu çok söylüyorum, iyi ki sordunuz. Çok önemli ve benim bütün yaptıklarımın gereği olan konu. Ben şahsen umutluyum. Türkiye toplumu insan hakları yönünde ilerliyor, ilerlemiyor değil. Herkes bu özeleştirileri yapıyor, inanın herkes yapıyor, Kürtler de yapıyor, sol da yapıyor, sağ da yapıyor, dindarlar, Ateistler her kesim bu özeleştirileri yapıyor. Ben bu noktada demek ki şu anda sağ muhafazakar camiada ki insanların bakın bu ister Gülen grubunun içinde olsun ister dışında mağduriyet yaşayan, şok yaşayan insanların bu özeleştirileri çok yaptığını görüyorum. Bana bilhassa özelden bu konuda çok özeleştiri geliyor. Zaten ben Türkiye’nin kurtuluşunu bunlarda görüyorum başka hiçbir şey değil. KHK’lar kaldırılmış, bitirilmiş olsa da insan hakları alanında 3 adım atamayacaksak hiçbir anlamda bir ilerleme sağlamamış oluruz. Biz Türkiye toplumu olarak bugün bu mücadelede çıplak aramayı bitiremezsek kollektif bir şekilde. Bakın bir solcu, bir sağcı için yapılamayacağını net bir şekilde söyleyecekse, bir ülkücü, bir komünist için yapılamayacağını net bir şekilde söyleyebilecekse insan hakları alanında ileri adım atabileceğiz. Ben şahsen bu topumun her kesiminden gelen bu özeleştirilerin, bu itirafların, bu kendisini utanç ve korku içinde bırakan eski, şok verici hadiselerin anlatılmasının Türkiye insan hakları hareketi için çok önemli olduğunu düşünüyorum ve bu noktada umutsuz değilim, umutluyum gerçekten çünkü son 3-5 yılda bilhassa bu muhafazakar camianın topyekün, sadece bir grubun değil, çok önemli şeyler öğrendiğini görüyorum çünkü çok yaşıyorum, mağdurlar çok geliyor, saatlerce dinliyorum ve benim için de çok önemli bir birikim oluyor. Çok böyle benim için de aydınlanma oluyor bu cümleler o yüzden umutluyum ve benim bütün derdim bu insan hakları hareketini geliştirebilmek, herkes kendisi ile yüzleşsin. “Ben dün masumdum, bütün bu yapılanlar ben olduğum için, ben yenildiğim için yapılıyor ben hele ki bir yeneyim o şu andakilerin canını okuyayım.” diyenlere şunu söylüyorum ki siz istediğiniz kadar yarın öbür gün yenin insan hakları alanında bir santim ilerlememiş olacaksınız. Şu anda yaşanılanlar size insan hakları kavramını, demokrasi kavramını öğretecekse Türkiye kurtulacak, Türkiye’de demokrasi mücadelesi bir şeyler kazanacak yoksa bunu da görüyorum.

Ruşen Bey hani mağdur edilmiş insanlar kimisi yurt dışına gitmiş, kimisi inanılmaz mağduriyetlere uğramış ve öfke ile bilenmiş durumda, bilenmiş. “Hele bir yarın olsun.” diyor. Hayır, kesinlikle böyle bir şey olmamalı.

Ruşen Bey hani mağdur edilmiş insanlar kimisi yurt dışına gitmiş, kimisi inanılmaz mağduriyetlere uğramış ve öfke ile bilenmiş durumda, bilenmiş. “Hele bir yarın olsun.” diyor. Hayır, kesinlikle böyle bir şey olmamalı. Ben herkese de buradan hatırlatıyorum, bakın biz insan hakları alanında bir şeyler kazanmak zorundayız! Kimse o Abbasilerin yaptığını yapmamalı. O Abbasiler, Emeviler’in sultanlarının mezarlarını bile talan ettiler ama ertesi gün Emeviler’in zulümlerinin aynısını yapmaya başladılar! Çok manidardır, çok çarpıcıdır. Tarih hakikaten de tekerrürdür. İslam toplumları bu hali gideremediği için kendisini ıslah edemedi, demokrasi mücadelesi veremedi, insan hakları mücadelesi veremedi. Sadece Türkiye’nin meselesi, sadece Türkiye siyasetinin meselesi değil ki; ben bunu 1400 yıllık bir İslam toplumunun hali olarak görüyorum. Bir demokrasi mücadelesi, bir insan hakları mücadelesi olmadı ki hep “Boyun eğ, amirindir, şeyhindir, üstadındır, şeyhimize bir laf söylemeyelim.” Geleneği içinde büyüyen insanlar bunlar açıkçası. Sağ muhafazakâr camialar binlerce yıldan alıyorlar bu gelenekleri.

Bir vatandaş olarak ayrım gözetmeksizin insanların hakkını ve hukukunu savunmak için gösterdiğiniz çabalar için de kişisel taktirimi de iletmek istiyorum.

Ruşen Çakır: Çok teşekkür ediyorum bu yayın için. Ayrıca bir vatandaş olarak ayrım gözetmeksizin insanların hakkını ve hukukunu savunmak için göstediğiniz çabalar için de kişisel taktirimi de iletmek istiyorum. Çok sağolun.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ile Türkiye’de zor zamanlarda insan hakları savunuculuğu, hak savunuculuğunu konuştuk kendisine teşekkürler, sizlere de teşekkür ediyoruz. İyi günler.

Yorumlar (0)