Gergerlioğlu: Demokrasiyi, adaleti, hürriyeti, özgürlükleri askıya alırsanız sonuçta ekmek de askıya düşer

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi.

Vekil Haberleri 23.10.2020, 09:48 23.10.2020, 09:55
Gergerlioğlu: Demokrasiyi, adaleti, hürriyeti, özgürlükleri askıya alırsanız sonuçta ekmek de askıya düşer

Değerli arkadaşlar bakın size son günlerde önemli bir polemik konusu olan bir konudan bahsedeceğim. Askıda ekmek konusu. Devlet Bahçeli: “Askıda ekmek uygulamasına geçilsin.” dedi ama şu karikatürde de apaçık görülüyor ki; askıya alınan, Filistin askısına alınan aslında bu ülkede demokrasidir, adalettir, hürriyettir, hukuktur. Askıda olanlar bunlardır. Bunu herkes görsün, siz bu demokrasiyi, adaleti, hürriyeti askıya alırsanız sonuçta ekmek de askıya düşer işte. Olay budur! Bu kadar utanç dolu maddi ve manevi bir halde hala kendi suçlarının farkında değiller ve umurlarında değil!

İdare Anayasa Mahkemesi’ne karşı savaş açmış, adeta topluma karşı savaş açmış çünkü Anayasalar güçlü devlet aygıtına karşı toplumu koruyan, toplumsal sözleşmelerdir.

Anayasa Mahkemesi ile didişen, çekişen, kavga eden bir yürütme organını görüyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin birçok özgürlükçü kararına karşı idarenin, yürütmenin son derece haksız, hukuksuz karşı çıkışlarını görüyoruz. Değerli arkadaşlar Anayasalar bir toplumsal sözleşmedir. Güçlü devlet aygıtına karşı toplumu koruyan bir toplumsal sözleşmedir. Zaten bu vakidir. Yürütme organları, idare organları toplumda muhalif gördüğü kişileri ezmek için her türlü uygulamaya imza atabilir. İşte bunun için zaten Anayasa var. Bunun için Anayasa Mahkemesi var ve idarenin aldığı kararları tetkik eder Anayasa açısından ve buna göre kararlar verir ama bakıyorsunuz ki; idare Anayasa Mahkemesi’ne karşı savaş açmış, adeta topluma karşı savaş açmış çünkü Anayasalar güçlü devlet aygıtına karşı toplumu koruyan, toplumsal sözleşmelerdir. Bunun altını net bir şekilde çiziyoruz ve bu yüzden bu tartışmada Anayasa’nın hükümlerinin hâkim olması için tüm toplumun gayret etmesi gerektiğini söylüyoruz. Apaçık bir şekilde yürütmenin gerek Anayasa Mahkemesi ile gerekse de bir takım yargı organlarını ilk derece yargı organlarını baskı altına alarak yapmış olduğu fiiller son derece üzücüdür. Hukuk dışıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin aldığı özgürlükçü kararlar:

Ayşe Çelik kararı var; örgüt propagandası sayılan sözlerin düşünce özgürlüğü olduğunu söyleyen.

Barış akademisyenlerinin imzaladığı bildirgenin düşünce özgürlüğü olduğunu söyleyen.

Sırrı Süreyya Önder’in sözlerinin düşünce özgürlüğü olduğunu söyleyen birçok karar var ve devam ediyor.

Güvenlik soruşturmaları ile ilgili yasanın Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyor ve geçtiğimiz gün alınan bir karar var. Çok önemli, onu gündem etmek istiyorum.

Ceza mahkemesine giderek beraat almalarına rağmen idare kararları onanmıştı. Anayasa Mahkemesi ihlal buldu!

Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz günlerde 2 kişinin başvurusunu inceledi; bu kişiler idare tarafından disiplin cezasına çarptırılmış olan kişilerdi ve bu kişiler ceza mahkemesine giderek beraat almışlardı. Buna rağmen idarenin aldığı kararı inceleyen idare mahkemeleri maalesef ceza mahkemesinin kararına rağmen bu kararları onamıştı. Yani ceza mahkemesinin beraatine karşı idare mahkemesi idarenin aldığı kararı onamıştı. İşte bu kararlar Anayasa Mahkemesi’ne gitti ve Anayasa Mahkemesi ihlal buldu burada. Bu çok önemli.

Anayasa Mahkemesi: “Masumiyet karinesi esastır. Herkes için masumiyet karinesi esastır.”

Yine idarenin tavırlarını eleştirmiş olduğu Anayasa dışı olmuş olduğu ispatlamış oldu. Bakın burada 2 neden söylüyor Anayasa Mahkemesi kararlarına da baktık ve mahkemenin değerlendirmesine de baktığımızda Anayasa Mahkemesi bu durumda diyor ki: “Masumiyet karinesi esastır. Herkes için masumiyet karinesi esastır.” Yani bir kesin hakkında suçlu olduğuna dair kesinleşmiş bir karar olmadan bir kişiyi suçlu olarak ilan edemezsiniz bu bir, ikincisi bu konuda erken açıklamalar yapılmamalıdır diyor. İki açıdan inceliyor, 1.’si Erken açıklamalar yapılmamalı, 2.’si de sonraki kararlarda suçlu olmadığına dair bir belirti arz etmiş olması gerekir diyor. Buralarda diyor: “Somut olaylarda idare mahkemesi ve bölge idare mahkemesi ceza mahkemesi kararında ulaşılan sonucu tartışmaya açmanın yanında kararı okuyanlarda başvurucuların suç işlediği izlenimi oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bu durumda beraat kararı anlamsız hale gelmiş ve başvurucuların masumiyetine gölge düşürülmüştür. Öte yandan iki yargı kolu arasında başvurucuların atfedilen suçu işleyip işlemediğiyle ilgili olarak çelişkili kararların ortaya çıkmıştır.” diyor. Düşünün ceza mahkemesi bir karar vermiş, idare mahkemesi bir karar vermiş. Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Masumiyet karinesine aykırı bir durum.” diyor. Yani bu kişinin sonrasında da suçlu olmadığına dair net bir durumun ortaya çıkması lazım ama ceza mahkemesinin beraatine rağmen idare mahkemesi bir bulanıklık oluşturmuş, böyle bir karar almış bu da masumiyet karinesini zedeleyen bir durumdur ve masumiyet karinesini ikincil boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır ve “Anayasa’nın 36 ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesi ihlal edilmiştir.” diyor Anayasa Mahkemesi.

Beraat kararı almış, takipsizlik kararı almış ama OHAL Komisyonu bu kişiler hakkındaki başvurularda ret kararı veriyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararı apaçık ortada.

Bu niye önemli? Değerli arkadaşlar OHAL Komisyonu’nun takipsizlik ve beraat alan on binlerce kişi hakkında ret kararı verdiğini biliyoruz. Bakın binlerce kişi ceza mahkemelerinden beraat kararı almış, takipsizlik kararı almış ama OHAL Komisyonu bu kişiler hakkındaki başvurularda ret kararı veriyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararı apaçık ortada. OHAL Komisyonu’nun yaptığı hukuksuzluk bir kez daha belgelenmiş oldu. Bunu net bir şekilde söylüyoruz bakın! On binlerce kişiyi yıllardır mağdur eden bir OHAL Komisyonu var karşımızda. Anayasa Mahkemesi bu tartışmalı hususa geçtiğimiz gün bu kararıyla noktayı koydu. Ceza mahkemesinden beraat alan bir kişinin idare mahkemesi kararının tanınmasının yanlış olduğunu, burada çok önemli bir ihlal olduğunu söylüyor. Peki OHAL Komisyonu ne yapıyor? OHAL Komisyonu on binlerce kişi beraat almasına rağmen bu kişilerin başvurularına ret kararı veriyor ve bu kişiler daha sonra yıllarca sürecek bir sürece giriyorlar. Büyük bir zulüm yapılıyor, bu kişilerden bir kısmı intihar ediyor, bir kısmı büyük çaresizliğe, depresyona sürükleniyor, ekonomik sefalet içinde boğuşuyor. Bu zalimliktir, bu vicdansızlıktır, bu idare adına yapılan son derece kötü yasaları kendi keyfine göre, isteğine göre kullanma halidir ve kabul edilemez bir haldir ama biz millet vekili olarak milletin vekili olarak bu usulsüzlüklere itiraz ediyoruz, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını çok önemli bulup bunu net bir şekilde söylüyoruz. OHAL Komisyonu’nun rezaletini, skandalını ben aylardır, yıllardır söylüyorum. Bakın bu kadar kötü bir idari kurum olamaz! Dünyanın hiçbir yerinde olamaz. Sadece Türkiye’de değil dünyanın hiçbir yerinde olamaz. Bakın tekrar anlatayım inanılmaz bir şey yapıyor. Dünyanın neresine gitseniz bunları söyleseniz, karşıdakilerin size muamelesinden dolayı utanç içerisinde kalırsınız, bakın çok net bir şekilde söylüyorum! Olay nedir? 6 ay kadar yargısal bir merciye ulaşamayan yüzbinlerce kişinin daha sonra idarenin, yürütmenin, sarayın emrinden çıkamayacak bir OHAL Komisyonu’na teslim edilmesi, bu OHAL Komisyonu’nun 2 yıl süre istemesi ve bu 2 yılda 125 bin 600 başvuruyu sonuçlandıracağına söz vermesi, vakası var! Peki 2 yıl geçti, 2 yılın sonunda ne oldu? Baktık ki bu dosyaların ancak %40’ına bakılmış ve %93’üne ret kararı verilmiş. 1 yıl daha süre istedi, 3. Yıl süresi, 3. Yıl’da da bitiremedi dosyaları. 1 yıl daha süre istedi, 4. Yıl oldu. Şimdi 4. Yıl bitmek üzere ve 16 bin 100 kişinin hala dosyaları incelenmiş değil arkadaşlar. Olacak şey mi bu? Bu insanlar her saniye, her dakika sonuç bekliyorlar. Her gün OHAL Komisyonu sitesine bakıyorlar, acaba bir gelişme var mı diye? Kalpleri gümbür gümbür atarak acaba bir gelişme var mı? İşsiz, güçsüz, aç, sefil bir durumdalar ve sonuçlara bakıyorlar. “İşimize iade edilecek miyiz? Bu haksızlık bitecek mi?” diye bakıyorlar. Anayasa’yı çiğneyen ilkeler ile hareket eden OHAL Komisyonu’nun verdiği sonuçlar ise 4. Yılın sonunda %90 oranında ret ve düşünün 2 yıl verildiği halde 4. Yılın sonunda bile 16 bin 100 kişinin sonucu, dosyası açıklanmamış. Böyle bir skandal olabilir mi? Dünyanın neresine gitsek, bunu söylesek gülerler insana!

Bakın bir hukuk devleti olduğunu söyleyen bir devlette 4 yıl geçmiş aradan ve vatandaşlar idarenin kendilerine yaptığı bir hukuksuzluktan dolayı herhangi bir yargısal merciye gidemiyor! Gidemiyor çünkü diyor ki: “Sen OHAL Komisyonu’nu geçmeden yargıya gidemezsin!” diyor. “Mümkün değil.” diyor. Düşünün sizin tüm vatandaşlık haklarınız çiğnenmiş durumda, adil yargılanma haklarınız çiğnenmiş durumda, masumiyet karineniz çiğnenmiş durumda. Bu 4 yıl içinde siz yargılanmadığınız halde halen terörist muamelesi görüyorsunuz, vatan haini muamelesi görüyorsunuz, her türlü sosyal sivil haktan mahrum ediliyorsunuz, yurtdışına çıkışınız yasaklanıyor ve halen de bekliyorsunuz bu konular meclise geldiğinde kalkıp AK Parti’li yetkililer bu beraat kararını hiç önemsemediklerini apaçık söylüyorlar. Saçma sapan hukuk dışı tanımlar ile bu kararların bu sürecin doğru olduğunu söylüyorlar ama onların tavrı çok açık, net çünkü onlar Anayasa’ya Anayasa Mahkemesi’ne karşı savaş açmış durumdalar. Onları tanımıyorlar, hiçbir şekilde tanımıyorlar. Memleketi öyle bir duruma düşürdüler ki Anayasa Mahkemesi ile idare toplumun gözü önünde kavga ediyor, olacak şey mi bu? Ama işte devleti de bu hale düşürdüler. Millet, devletin efendisi olmalı diyoruz ama yürütme, Cumhur İttifakı maalesef milletin efendisi olduğunu düşünüyor. Millete her türlü zorbalığı, hukuk dışı, demokrasi dışı bir şekilde yapabileceğini düşünüyor. Bunlar apaçık gerçekler arkadaşlar, biz bunları söyleyeceğiz. Hiç kimse gücüyle, zorbalığı ile, medya gücü ile bunları sümenaltı edemeyecek! Bizi bu millet buraya boşuna yollamadı. Millet adına biz burada gerçekleri söyleyeceğiz. Sonuna kadar söyleyeceğiz. Bu zalimliklere, bu vicdansızlıklara sonuna kadar karşı çıkacağız. Bu milletin temsilcisi olacağız!

Bakın size cezaevlerinden bir çok haber veriyorum ve inanın ki bitmiyor bu hukuksuzluklar! Her gün fışkırıyor, fışkırıyor! Bu kadar hukuksuzluk yapan bir idare boşuna Anayasa Mahkemesi’ne karşı değil! Bakın geçtiğimiz hafta söylemiştim Gümüşhane Cezaevi’nde tek kişilik hücresinde beyaz plastik bir sandalye de ölüsü bulunan bir mahpus; A’dan Z’ye 4 yılda yaşadığı tüm hukuksuzluklardan sonra son fotoğrafı bu, 4 yılın özeti oluyor. 4 yılda yaşadığı tüm hukuksuzluklar bu fotoğrafta resmedilmiş durumda. Biz bununla ilgili geçen hafta uzun uzun değinilerde bulunduk ve söz veriyorum ki; hem Rabbime hem milletime biz bu konunun peşini kesinlikle bırakmayacağız. Şu anda Adalet Bakanlığı’nın 2 müfettiş görevlendirdiğini biliyorum ama Adalet Bakanlığı’nın her zamanki alışkanlığı ile bu işi örtbas etmek için bu görevlileri görevlendirdiğini, bu fotoğrafın ortaya çıkmasını soruşturacağını biliyorum. Düşünün rezalati! Bakın öyle bir rezalet ki 48 gün boyunca açıklama yapmayan bir savcılık sonrasında bir şekilde kazara dosyadan çıkan bu fotoğraf nedeni ile rahatsız oluyor. Olaydan dolayı rahatsız olmuyor! Dosyadan fotoğraf çıkmış diye rahatsız oluyor, müfettişler gidiyor, olayı araştıracaklar!

Değerli arkadaşlar biz yürütmenin devlet yanında, idare yanında olan ve o görevliler yanında olan tavrının aksine milletvekiliyiz. Milletin vekiliyiz, milletimizin yanındayız, bu zalim ve zorbalıkların karşısında duracağız ama bitmiyor işte! Bakın bu skandallar bitmiyor, bu hafta bir büyük skandal daha yaşandı.

Bir adli mahpus Serkan Tumay Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde önce darp edildikten sonra ailesini arayıp “Anne beni buradan kurtar!” dedikten sonra cezaevinde vefat etti. Cezaevi yönetimi bu konuda bir açıklama yapmadı, bakın teneşir tahtasında bu kişinin darp edilmiş, vücudundaki kızarıklıkları ile ilgili fotoğrafları. Vücudunda kan izleri ve darp izleri, kızarıklıklar, ekimoz, hiperemi her şey var vücudunda. Boynundaki kızarıklık apaçık bir şekilde görünüyor ve düşünün darp edildiği apaçık belli olan bu kişi hakkında halen bir açıklama yok! Ayak tabanına bakın, bir sürü kızarıklık, darplar. Bakın ne kadar gösterilse azdır, ben bunu genel kurulda da gösterdim. Böyle bir rezalet olamaz! Düşünün mahpuslar darp ediliyor, ölüyor ve tek bir açıklama yok! Yakınları şikayet etmese soruşturma açılmayacak! Bakın fotoğraflar apaçık ortada, teneşir tahtasında yatan bir insanın son hali ve bu felaketi görüyoruz.

Değerli arkadaşlar biz cezaevlerindeki bu skandalların peşindeyiz ve sonuna kadar da gideceğiz, inanılmaz bir hadise cezaevlerinde sağlık hakkı açısından önemli ihlaller var, darp meseleleri açısından önemli ihlaller var ve bunlar devam ediyor.

Bakın bitmiyor! Geçtiğimiz gün çok skandal bir vaka ile karşılaştık. Meclisin bir İnsan Hakları Komisyonu var değil mi? Ben de o komisyonunun üyesiyim ama net bir şekilde söyleyeyim. Bu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu; Cumhur İttifakı’nın denetiminde olduğu için, oy çoğunluğu orada olduğu için şu anda İnsan Haklarını İhlal Komisyonu olarak çalışıyor. Binlerce ihlal oraya gidiyor ve hiçbiri hakkında bir ihlal kararı vermiyor! Tek bir ihlal kararı vermiş değil arkadaşlar, böyle bir skandal olabilir mi? Bakın binlerce, binlerce ihlal başvurusu gidiyor ve tek bir ihlal kararı verilmiş değil! Aklınız alıyor mu bunu? Bu başvuruların da büyük bir çoğunluğu benim makamımdan gidiyor! Çok başvuru alıyorum ve hepsini de İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na götürüyorum ve hepsini de sümenaltı etmeye çalışıyorlar.

Kim yapıyor? Komisyon Başkanlığı. AK Parti, MHP İttifakı. İhlal komisyonu olarak çalışıyorlar. Bakın geçtiğimiz günlerde ki bir vakadan yine daha çarpıcı, üzücü bir örnek vereyim. Afyon T-2 Cezaevi’nden Hüseyin Torlak isimli bir mahpus; 27 Ağustosta bir dilekçe gönderiyor İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na. Ağır bir ihlal görmüş, odasına giren cezaevi görevlileri, Jandarmalar odada arama yapmış, çok sert bir arama yapmışlar ve bu arama esnasında durup dururken “Üstünü başını arayacağız.” Derken mahpuslardan birisinin cinsel organını çok sert bir şekilde darp etmişler. Bu kişi çok büyük acılar içinde kıvranmış, ertesi gün içinde de bu acılar içinde de kıvranmaya devam etmiş, uzun süre hastaneye götürmemişler ve sonunda artık mahpusun büyük ısrarları sonucunda hastaneye götürmüşler ve bunun dışında odada son derece sert bir arama yapılmış, bütün eşyalar yerlere saçılmış, küfürler hakaretler yapılmadık bırakılmamış. Mahpus Hüseyin Torlak bu konuyu Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na şikayet etmiş 24 Ağustosta bakın. Bu şikayeti Afyon T-2 Cezaevi görünce; mahpusu cezalandırmış! “Vay sen bizi nasıl şikayet edersin?” alıp tek kişilik hücreye atıp, orada daha fazla haklarını gasp etmişler ve bu kişiyi daha da mağdur etmişler. Yanına doğru dürüst eşyalar vermemişler ve malum işte Kabakcıoğlu’nun vefat ettiği gibi kötü bir tek kişilik hücreye atarak cezalandırmışlar. Cezaevinin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu karşısındaki bu cüretkarlığı inanılmazdır! İdarenin ne hale geldiğine dair inanılmaz bir örnektir. Bu bir. İkincisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu sana bu başvuru gelmiş, ne yaptın? Ben bu konudan nasıl haberdar oldum biliyor musunuz? Aradan 2 ay geçmiş Hüseyin Torlak şahsıma bir mektup yolladı. “Ben komisyona böyle bir başvuruda bulundum, bir şey yapıldı mı?” Ben bunun üzerine harekete geçtim “Bir şey yapıldı mı?” “ Hayır hiçbir şey yapılmamış.” Hiçbir şey yapılmamış! Bu denli ağır bir ihlal, bu denli İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu ayaklar altına alan bir cezaevi muamelesinden sonra yapılan hiçbir şey yok. İki kez göndermiş, kendisi tek kişilik hücreye atıldıktan sonra bir daha göndermiş; “Size şikayet ettiğim için beni buraya attılar.” diye. Komisyonun umurunda değil. Komisyon zaten idareden taraf. İdarenin yaptığını zaten doğru buluyor. Adı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu. Komisyon Başkanı’nın da istifa etmesi lazım! Böyle rezalet bir komisyon olabilir mi? Bu komisyona götürüyoruz; Van’da helikoptere bindirildikten 3 gün sonra yoğun bakımda bulunan Servet Turgut, Osman Şiban’ın halini gelin araştıralım, çok önemli; güya lafa gelince ‘Mangalda kül bırakmaz iktidar yetkilileri!’. “Türkiye’de sistematik işkence yoktur.” derler. Alın size korkunç bir vaka, gelin İnsan Hakları Komisyonu olarak Van’a gidelim, bu konuyu araştıralım dedik, geçen hafta komisyonda. Bize ne dediler biliyor musunuz Komisyon Başkanı? “Hayır, gidemeyiz.” Onun yerine 2 komşu ülkenin savaşını araştırmaya gidecekmiş. Ya 2 komşu ülkenin savaşı nerede, bizim ülkemizde ki korkunç bir insan hakları ihlali nerede. Sen ilk önce korkunç insan hakları konusunda 1 tane ihlal kararı ver. 1 tane ihlal kararı ver. Bu kadar utanç dolu bir hal olamaz! Ülkendeki binlerce başvuru için tek bir karar verme, sonra git üstüne vazife olmayan 2 tane komşu ülkenin savaşında ihlaller ne olmuş ne bitmiş onların peşine düş. Sanki o ülkeler seni objektif bir şekilde alacaklar, objektif bir şekilde araştırma, inceleme yapacaksın, orası senin ülken, orada her türlü araştırma imkânın önüne serilecek; var mı öyle bir şey? Objektif bir araştırma yapman bile mümkün değil. Hani böylesine inanılmaz bir hal! Ama bitmiyor! Bakın devletin yaptığı insan hakları ihlallerini devletin kurumları araştırırsa böyle olur!
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda çoğunluk Cumhur İttifakı ve hiçbir ihlal dosyasında ihlal kararı yok,

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu diye bir kurum var. O da evlere şenlik, komedi bir kurum! Maalesef yani verdiği doğru dürüst bir ihlal kararı yok.

İkincisi Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu diye bir kurum var. O da evlere şenlik, komedi bir kurum! Maalesef yani verdiği doğru dürüst bir ihlal kararı yok. Zaten yaptığı doğru dürüst bir inceleme yok, idarenin yaptığı ihlalleri idarenin memuru ne derece gidip araştıracak! Yani “İşkence varsa ona da biz karar veririz.” diyen, işte “Ziyaret edilecek cezaevi hangisi ona biz karar veririz.” diyen bir kurum ile karşı karşıyayız.

TİHEK’deki bir üye: “Efendim İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı gibi memleketimizin güzide kurumları böyle şeyler yapmaz ve o yüzden ben bu başvuruda ihlal olduğunu düşünmüyorum.”

Geçtiğimiz gün bir karar oldu, bir kişi mahpusken hasta olduğu halde 50 gün boyunca elleri kelepçeli bir şekilde tutulmuş ve o şekilde hastaneye gidip gelmiş. Bunun için Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na başvurmuş. “Ya ben idare tarafından böyle bir zulme maruz kaldım.” Düşünün siz zaten gözaltındasınız ve elleriniz kelepçeli, sürekli böyle gidiyorsunuz doktora. O kelepçeler hiç çıkarılmamış. Bunun için başvuruda bulunuyorsunuz, TİHEK’de ki bir görevlinin itiraz yazısını görüyoruz. İtiraz da ne diyor biliyor musunuz? TİHEK’de ki bir üye: “Efendim İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı gibi memleketimizin güzide kurumları böyle şeyler yapmaz ve o yüzden ben bu başvuruda ihlal olduğunu düşünmüyorum.” demiş. İşte böyle üyeler ile güya insan hakları ihlalleri araştırılacakmış! Böyle bir komedi olabilir mi arkadaşlar. Ey TİHEK sen niye Van’da ki cezaevindeki işkence olaylarını araştırmıyorsun! Ey TİHEK sen niye Ankara Emniyeti’nde ki, Afyon Emniyeti’nde ki işkence olaylarını araştırmıyorsun! Yüreğin yetmiyor mu? Bize doğru dürüst bir cevap ver! “Yüreğim yetmiyor.” De, “Ben devlet memuruyum, ben öyle işler yapamam, idarenin yaptığı işkenceleri, faili meçhulleri ortaya çıkaramam.” De anlayalım seni. Çok net söylüyorum, bakın TİHEK yetkililerine net bir şekilde sesleniyorum. Açık konuşun, net konuşun; “Biz maaşımızdan olmak istemiyoruz, başımıza iş açmak istemiyoruz.” Deyin anlayalım! Bu tiyatronuzun nedenini net bir şekilde biz de anlayalım, memlekette anlasın ama bu vicdansızlığınızda ortaya çıksın ister bunu söyleyin ister söylemeyin. Vicdansızsınız, hukuksuzsunuz, Anayasal görevlerinize ihanet ediyorsunuz daha ne söyleyeyim size? Bu kadar ağır sözler söylüyorum, görevinizi yapın diyorum.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve TİHEK Başkanının istifa etmesi gerekir!

Gerek Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, gerekse de TİHEK Başkanlığı’nın istifa etmesi gerekir diyorum. Net bir şekilde! Ben yıllardır insan hakları savunucusuyum böyle rezaletler böyle skandallar görmedim! Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? İnsan hakları ihlalleri bu denli ayaklar altına alınır mı? O zaman tabi ki cezaevlerinde böyle mahpuslar dayak ile öldürülür.

“Kurtar beni anne.” demişti değil mi Cezaevindeki Serkan Tumay Genel Kurul’da da söyledim “Yazıklar olsun size.” Bu insanları, bu milleti bu duruma düşüyorsunuz.

Bakın “Kurtar beni anne.” demişti değil mi Serkan Tumay. Annesi onu kurtaramadı. Böylesi bir mal gibi görünüyor ya böyle insanlar, cezaevi anneye telefon açmış: “Oğlunuz öldü, gelin cenazenizi alın.” Sanki çok basit bir maldan bahsediyorlar. Anne gidiyor cenazesini alıyor, çocukları ile toprağa veriyor. Mezarı başında ağlayan aile yakınları. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun bu iktidara! Genel Kurul’da da söyledim “Yazıklar olsun size.” Bu insanları, bu milleti bu duruma düşüyorsunuz. Bunlar cinayettir, cinayet başka bir şey değil! Biz onlarca cinayeti söyledik, Adalet Bakanlığı bunun karşısında bu cinayetleri araştırmak yerine hepsini sümenaltı etti. Bu toplum da duysun, bu toplum da lütfen sessiz kalmasın. Bakın bu memlekette zaten bu hukuksuzluklar vardı, OHAL döneminde zirve yaptı, pik yaptı. İnanılmaz boyutlara ulaştı ve bitmiyor bu OHAL! Hala bitmiyor! İşte cezaevlerinde darp ile öldürülen insanlar, cezaevlerinde hasta olduğu halde bakımsız, tek kişilik hücrelerde öldürülen insanlar. İşte Türkiye gerçeği maalesef bu.

Türkiye’de kaçırılan insanlar da devam ediyor. Daha geçtiğimiz günlerde 10 gün oldu neredeyse. Yüksekovalı Bahtiyar Fırat kaçırıldı.

Bakın Türkiye’de kaçırılan insanlar da devam ediyor. Daha geçtiğimiz günlerde 10 gün oldu neredeyse. Yüksekovalı Bahtiyar Fırat kaçırıldı. İstanbul Havaalanı’nda İran’a gitmek üzereyken, birtakım polisler tarafından sorguya tabi tutuldu, bilerek uçağı geciktirildi, daha sonra havaalanından ayrılırken de kendisini takip eden resmi görevliler tarafından ne oldu bilinmiyor! Sonrası bilinmiyor çünkü eşine telefon açmış birtakım kişiler “4 tane araç beni takip ediyor, eğer ki telefonum kapanırsa hemen savcılığa koş.” demiş eşine. Eşi savcılığa koşmuş ama ne kar! Savcılık hiçbir açıklama yapmıyor! Hiçbir kamera görüntüsü yok! Hiçbir belge, bulgu yok! Önceki kaçırma olaylarında olduğu gibi her şey mahzenlere atılmış. Bu ülkede insanlar kaçırılıyor ve bilerek araştırılmıyor. Savcılıklar bilerek araştırmıyor. Bakanlık bilerek araştırma yapmıyor. Uluslararası kurumların sorularına bilerek cevap verilmiyor. Biz bundan daha ağır insan hakları ihlali görmüyoruz.

Yusuf Bilge Tunç 441 günü aşkın bir şekilde şu anda kaçırılmış durumda. Ne ölüsü ne dirisi bulunuyor!

Türkiye’de ihlaller devam ediyor

İhlaller devam ediyor Türkiye’de değerli arkadaşlar. Telafisiz yaralar açılıyor bu toplumda. Bakın bana her gün cezaevlerinden çok ağır ihlal haberleri geliyor, çok ağır aile dramları geliyor. Biz milletin vekili olarak bunları milletin meclisinde gündem edeceğiz ve kimse bunları duyumsamazlıktan gelemeyecek ve mutlak surette çözüm bulunması gerektiği ortaya çıkacak.

Tutuksuz yargılanabilirdim. 3 çocuğum vardı. Yaşlı anam, babam ne bakımları ile ne eğitimleri ile uğraşacak durumda. Çocuklarımın gözyaşlarının vebalini kim ödeyecek?

Bana Afyon Cezaevi’nden yazan Saniye Biçer bakın ne demiş? “3 okuyan çocuk annesiyim, eşim de tutuklu olmasına rağmen tutuklandım. Tutuksuz yargılanabilirdim. 3 çocuğum vardı. Yaşlı anam, babam ne bakımları ile ne eğitimleri ile uğraşacak durumda. Çocuklarımın gözyaşlarının vebalini kim ödeyecek?” Sorarım kim ödeyecek. Bu cevabı verin bana. “Tutuksuz yargılanmalıyım, kamuoyu, millet sesimi duysun.” diyor. Kuyuların dibinden bize bir mektup yazmış. Bu mektubu burada kamuoyuna, Millet Meclisi’ne duyurmak da benim görevim değerli arkadaşlar, bunları da son derece önemli buluyorum çünkü en sesini duyuramayanların sesi olmak zorundayız biz.

Yine devam ediyor; Gümüşhane Cezaevi’nde ki skandalı tüm Türkiye konuştu. Trend Topic’de Twitter’da 1. Sıraya yükseldi ama idarenin umrunda değil, vicdansızlık had safhada bütün bunlara rağmen bu tür vakalar olmuyor mu? Oluyor devam ediyor. Muğla Cezaevi bakın. Muğla E Tipi Kapalı’da hiç iyi durumlar yok! Karantina koğuşu adı altında ilk gelen insanları hücrelere atıyorlar, kötü karantina hücrelerinde ihtiyaçlar karşılanmıyor. Hasta olan mahpuslar hastaneye gitmeye çekiniyor. Şu anda Türkiye Cezaevleri’nin çok büyük bir sorunu bu biliyor musunuz? Hasta oluyorsunuz, dönüşte karantina hücresine gideceğiniz için o karantina hücreleri de pis, bakımsız, kötü hücreler. Hasta olduğunuz halde diyorsunuz ki: “Hastaneye gitmeyim, burada çile çekeyim.” Dönüşü kötü olacak çünkü. Böyle bir hal yaşanıyor!

Az evvel size Serkan Tumay’ın darptan sonra öldüğünün haberini vermiştim. Şimdi de daha ölmeyen ama tehdit altında olan birisinin haberini vereceğim. Ne zaman harekete geçeceksin Abdulhamit Gül? Ne zaman harekete geçeceksin? Ne zaman umursayacaksın? Ne zaman içi boş tweetler paylaşmayı bırakıp da gerçek anlamda adaletin sorunlarına, gerçek anlamda cezaevi sorunlarına eğileceksin? Bütün bu şikayetler konusunda ne zaman tek bir kelam edeceksin? Soruyorum sana Sayın Bakan.

Oğlum Ekim Polat ‘a “Seni asmayalım da besleyelim mi?” diyorlar

Akhisar Cezaevi bakın ne oluyor? Ekim Polat isimli mahpusun annesi yazmış bize. Çok büyük bir üzüntü ile yazmış. Özetleyeyim size, diyor ki: “Oğlum Ekim Polat gözaltında işkence gördü ve bu gittiği cezaevinde devam etti. Başka bir cezaevine nakledildi orada da bu tür işkenceler devam etti. Akhisar Cezaevi’nde sağlık hakkı ihlali ve ölüm tehdidine uğruyor. Görevliler kendisine “Seni asmayalım da besleyelim mi?” diyor. Başına gelecekten Adalet Bakanlığı sorumludur.” diyor. Biz bunu net bir şekilde söylüyoruz arkadaşlar. Bir devletin görevlisi, bir devletin kendi emaneti olarak görmesi gereken bir mahpusa: “Seni asmayalım da besleyelim mi?” diyor ve bu kişi orada kalmaya devam ediyor. Ya apaçık bir ölüm tehdidi var ortada ve bu kişi halen orada, darplar görüyor, yarın öbür gün onun da cesedi Serkan Tumay gibi ortaya çıkarsa kim bunun hesabını verebilecek?

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül: “Şu cezaevleri olmasa bu bakanlığı ne güzel yönetirdim.” diyordur.

Tokat Cezaevi bakın Tokat Cezaevi’nde şu anda bütün koğuşlarda Korona almış başını gidiyor! En az 5 koğuşta Korona hastalığı var. Yetkililer ailelere doğru, dürüst bir açıklama yapmıyor, telefonlara çıkmıyor böylece cezaevlerini yönettiklerini düşünüyorlar. Zamanında Milli Eğitim Bakanı: “Şu okullar olmasa Millî Eğitim Bakanlığı’nı ne güzel yönetirim.” demişti şu anda da Adalet Bakanı; “Şu cezaevleri olmasa bu bakanlığı ne güzel yönetirdim.” diyordur. Evet resmen mantık bu çünkü Haziran ayından beri Sayın Bakan Abdulhamit Gül cezaevleri ile ilgili yüzlerce vaka olmasına, yüzlerce sorun olmasına rağmen, yüzlerce ölüm olmasına rağmen tek bir açıklama yapmadı! Bu bakan demek ki cezaevleri ile ilgili değil, cezaevleri demek ondan sorulmuyor ki bu kadar sıkıntı varken bir bakan kendisine bağlı bir genel müdürlük hakkında bir açıklama yapmıyor, olacak iş mi arkadaşlar? Biz millet adına tabi ki bu insanları sorgulayacağız. Milletin efendisi değil onlar, milletin hizmetkarı olmak zorundalar!

Kaçıncı Mustafa Kabakçıoğlu vakası olsun? Bıktık, yeter artık bu cezaevlerinin keyfi, insanı önemsemeyen işlerinden!

Bakın devam ediyoruz. Yine bir bize başvuru; “Bugün telefon görüşü vardı eşimin koğuştan ağır hasta olan bir kişiyi tek kişilik hücreye almışlar. Eşim: “Biz ilgileniyorduk şimdi tek başına ne yapacak orada?”  ve adamcağızın denetimli serbestliğinin geldiği 5 ay olmuş. 10 gün önce yoğun bakımda yatmış tekrar cezaevine. Kaçıncı Mustafa Kabakçıoğlu vakası olsun? Bıktık, yeter artık bu cezaevlerinin keyfi, insanı önemsemeyen işlerinden! Cezaevinde denetimli serbestliği geldiği halde yatan yüzlerce hasta insan var.” Düşünün ya! Denetimli serbestliği gelmiş, büyük bir hastalığı var, hasta insanlar ve hastalık tehdidi altında ve siz halen bu insanları cezaevinde tutmaya devam ediyorsunuz.

Keskin Cezaevi’nde Korona vakaları almış başını gitmiş

Keskin Cezaevi. Bakın Keskin Cezaevi’nden kaç gündür bana kaç tane başvuru geliyor. Bugün daha sabah, dün onlarca başvuru geldi arkadaşlar. Keskin Cezaevi’nde Korona vakaları almış başını gitmiş, peki bir açıklama, tedirgin mahpus yakınlarına bir açıklama var mı? Yok, tek bir kelime açıklama yok. Olacak iş mi bu? Nasıl bir idarecisiniz siz? Telefon görüşlerini bile kısıtlıyorlar. Ya bir yakının ölümcül bir hastalığa tutulduğu zaman hepimiz ne kadar tedirgin oluruz değil mi? Bir de bu yakınınız cezaevinde haber alamayacağınız bir yerde ve size özellikle haber verilmiyor. Siz şimdi o mahpusların ve o mahpus yakınlarının ruh halini düşünün.

“Keskin Cezaevi D-7 koğuşunda Korona vardı. Şimdi karşısında D-17 koğuşunda.” Bakın ben adres bile veriyorum o kadar biz konuya vakıfız

“Keskin Cezaevi’nde çok sayıda virüs vakası var. D-7 koğuşunda vardı. Şimdi karşısında D-17 koğuşunda.” Bakın ben adres bile veriyorum o kadar biz konuya vakıfız. “Ailelere hiçbir şekilde bilgi verilmiyor.” Mahpus yakınları diyor ki: “E-nabızdan gördük Korona müspet çıkıyor yakınımız, insanları ölüme terk etmesinler, tahliye etsinler. Gümüşhane'de ölen tutukluyu herkes gördü.” diyor.

Ercan Dağhan. Bir mahpus askeri okuldan mezun bir kişi. Kanser hastalığına yakalanmış “4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin göndermiş olduğu yazıyı, infaz memuru Kenan Düşünceli hastaneye, hocalara teslim etmiyor.

Bakın yine çok önemli bir vaka; Ercan Dağhan. Bir mahpus askeri okuldan mezun bir kişi. Kanser hastalığına yakalanmış “4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin göndermiş olduğu yazıyı, infaz memuru Kenan Düşünceli hastaneye, hocalara teslim etmiyor. Elinde tutuyor.” Babası bana bunu söylüyor. “Ben telefonla ulaştım kendisine neden yazıyı teslim etmediniz? diye. “Patoloji sonucu çıksın.” ondan sonra diyor.” ve bunlar hep cezaevlerinde yaşanıyor maalesef bilgi veren de yok, isteyen görevli istediği ihlali yapabiliyor. Bakın aslında mahkeme başkanlığı Ercan Dağhan için bir yazı yazmış; “Bir an evvel sağlık ile ilgili raporları bize ulaşsın.” demiş, bu kişi hasta bir kişi ve bir an evvel işlemlerinin yapılması lazım ama halen geciktiriliyor.

“Burada sen yangın çıkardın.” diye tutukladılar.

Bize Silivri’den yazan Yakup Akman bakın ne diyor: “Gül bahçesinde değil soğuk betonlardayım. Yangından çok korkarım, 10 yaşımda vücudum yanmıştı, gördüğüm orman yangını ihbar ettim ve o alandaydım, gelip beni: “Burada sen yangın çıkardın.” diye tutukladılar. Tutuklamalar için bazen renginiz bazen ırkınız neden olabiliyor. Kürt olmam potansiyel suçlu olma nedenim.” diyor Yakup Akman Silivri Cezaevi’nden bize. Evet maalesef bazı insanlar doğuştan suçlu ilan ediliyor bu ülkede. Kürtlerin hali bu! Şu anda KHKlıların hali bu! Kendileri, çocukları, torunları bile belki bu mağduriyetleri yaşamaya devam edecekler.

Silivri Cezaevi’nin özeti nedir?

Silivri’nin halini bakın bana gelen mektupta size özetleyim, çok kısaca özetle Silivri Cezaevi’nin özeti nedir? “Açık görüş yok, kapalı görüşler 3 ay yapılmadı, daha sonra yapılmaya başlandı en fazla 2 kişi ile yapılıyor. Görüntülü görüşme sözü vermişti Sayın Bakan, o da yok. Bekletilen kargolar, verilmeyen kitaplar var, sosyal etkinlikler kısıldı, dilekçeler dikkate alınmıyor, kantin pahalı, mahpus aileleri rencide ediliyor.” İnfaz indirim yasasında bir yasa çıkardılar, basın ilan kurumundan ilan alamayan gazeteler, dergiler cezaevine sokulmayacak diye. Hangi edebiyat dergisi basın ilan kurumundan ilan alabilme hakkına sahip olabilecek. Zaten maddi imkanları yetersiz, satışı yetersiz olan yayın organları bunlar. Yani böyle muhalif medyanın cezaevine girmemesi için bu tür atraksiyonlara başvurmanın nedeni nedir? Özgürlüklere bu kadar mı düşmansınız ey iktidar? Biz bu yasaya itiraz etmiştik, yine itiraz ediyoruz çünkü yasa hukuka, anayasaya aykırı. Cezaevinde insanlar ne yapsın? Oturup kitap, dergi, gazete okumak istiyor ama sen çeşitli bahanelerle onu da cezaevine almıyorsun. Bu nasıl bir hukuksuzluktur, bu nasıl bir hak çiğnemedir anlamak mümkün değil!

Okumaya da karşılar değerli arkadaşlar. Bakın az evvel söyledik; derginin girişi yasak, başka şeyler de yasak!

Okumaya da karşılar değerli arkadaşlar. Bakın az evvel söyledik; derginin girişi yasak, başka şeyler de yasak! Konya Ereğli T Tipi Cezaevi; örgün öğretim okuyan öğrenciler için idare gözlem kurulu karar almış. Online yapılan sınavlara katılamayacaklarmış. Bununla ilgili bir açıklama var mı Ceza Tevkifişleri Genel Müdürlüğü veya Adalet Bakanlığı size sorarım? Öğrenciler bu durumda üniversiteye gidemiyorlar, online eğitim alıyorlar. Peki Cezaevindeki insanlar neden bu hakkı elde edemiyorlar, niye onlara ayrımcılık yapıyorsunuz? Onlar da okuyorlar, online eğitim hakkı olabilir, bilgisayarlar var cezaevinde bu eğitim için internetin açılma şansı var ama umurunuzda değil hak gasp etme peşindesiniz.

Denizli Valisi “Kapatın bunun işyerini.” Önce asın sonra yargılayın gibi. Mantığa bakın.

                                                                                                                             

Denizli Valiliği geçen hafta Denizli Valiliği’ni konuştuk. Denizli Valisi güya Denizli’de teftişler yapıyor, gitti bir dönercinin yanına dönerci dönerini kesmeye devam etti, döneri yanacaktı çünkü Vali buna bozuldu; “Beni nasıl dikkate almazsın, saygı göstermezsin, efendim diye önünü iliklemezsin.” diye bir bahane buldu “Vay efendim eldivenin yokken döner kesiyorsun.” Aslında öyle bir yönetmelik de yok. Dönercilere eldiven mecburiyeti de yok. “Kapatın bunun işyerini.” Önce asın sonra yargılayın gibi. Mantığa bakın. Bunlar istiklal mahkemelerinden gelen olaylar, önce asın sonra yargılayın. Denizli Valisi bu kararı aldı, eğer ki bu karar böyle kısa bir video şeklinde sosyal medyaya yansımasaydı Denizli Valisi yaptığı yanına kar kalacaktı. İşyeri kapatılacaktı, o dönerci cezalandırılacaktı belki işten de çıkarılacaktı, ne oldu? Sosyal medyaya yansıdı, memleket öyle bir halde ki, idare öylesine zalim ki, yargı o kadar mefluç ki sosyal medyada adalet sağlanıyor. Bakın sosyal medya tepki gösterdi, Vali neye uğradığını şaşırdı. 3 tane yazı artarda karaladı, Türkçesi de çok bozuk, utanç verici. Milleti hakarete boğan Vali oturup 3 kelime bir yazı yazamıyor! Bir yazı yazıyor imla hataları ile dolu, onu iptal ediyor, 2. Onu iptal ediyor, 3.’yü yazıyor. Kendi bu halde kalkmış millete çemkiriyor Vali Bey. Sonrasında özür dilemek zorunda kaldı! Değerli arkadaşlar bu örnek bir olaydır. Bu Vali gibi diğer tüm yürütme yetkilileri, iktidar yetkilileri, milletin hizmetkarı olduklarını bilmeli, milletin karşısında bir zebani olamaz onlar. Kimdir onlar? Biz millet olarak da gerek milletvekili olarak Meclis’ten gerek millet olarak sosyal medyadan nereden hareket edersek edelim, hareket edelim ve bu zorba idarecilerin zorbalıklarını teşhir edelim, onları utanç içinde bırakalım ve özür dilemelerini sağlayalım. Tüm halkımıza da bunu tavsiye ediyorum. İdare karşısında da boynunuzu eğmeyin devlet sizin için var. Devlet niye var? Bu toplumun her rengi ile her kesimi ile var olan bu milletin işlerini görmek için bu devlet var, millete zulmetmek için yok. Irklar arasında ayrımcılık yapmak için, görevliler arasında ayrımcılık yapmak için, bunlar için yok bu devlet!

Hakkâri Yüksekova’da online derse bağlanmak için 2500 rakımlı tepeye çıkan çocukları gösteriyorum!

Bakın eğitimde fırsat eşitsizliği son hali ile devam ediyor. Bakın size Hakkâri Yüksekova’da online derse bağlanmak için 2500 rakımlı tepeye çıkan çocukları gösteriyorum size. 2500 rakımlı tepeye çıkmış oradan internet iyi çekiyormuş, köyünden çekmiyormuş bu çocuklar 2500 rakımlı tepeye çıkıp oradan EBA eğitimi alıyor. Utanç görüntüsü bunlar arkadaşlar. Biz bunu bakın kaç hafta önce internetin olmadığı çok yer var, insanlar internet hizmeti alamıyor, paraları yok internet alamıyorlar, devlet olarak vatandaşlara internet hizmeti sunun, madem online eğitim yapıyorsunuz diye yasa teklifi verdik. Bu sıkıntıları görüyorduk ama bu fotoğraflar da bizi haklı kılacak şekilde kamuoyuna yansıdı.Bakın dağın başında Hakkâri Yüksekova’da dağın başında çocuklar. Allah aşkına siz bu vatandaşa zulmetmek için mi varsınız? Hizmet etmek için mi varsınız? Bu çocuklar kar kış olacak yarın öbür gün bu çocuklar dağın başında ne arıyorlar internet için.

Savaş ile hiçbir sonuç alınmaz. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak Meclis’te bu savaşın bir an evvel bitirilmesi, barışın tesis edilmesi yönünde görüş beyan ettik.

Biz geçtiğimiz hafta da söyledik, bakın Azerbaycan-Ermenistan savaşında ölen biri Azeri, biri Ermeni 2 tane delikanlı. Savaş ile hiçbir sonuç alınmaz. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak Meclis’te bu savaşın bir an evvel bitirilmesi, barışın tesis edilmesi yönünde görüş beyan ettik. Barış sonunda az çok temin edildi, bir imza ve nihayete az çok erdi ama ne oldu? Onlarca insan öldü, çocuklar öldü, gençler öldü, bebekler öldü. Kim bunun hesabını verecek? Değer miydi? Bu gencecik delikanlıların ölümüne değer miydi? Barış masasında işinizi halledemez miydiniz? Irkçılığı azdırarak, tahrik ederek, teşvik ederek nereye varacaksınız? İki tane komşu ülke var, ikisi de bizim komşumuz.

Azerbaycan ve Ermenistan bu iki ülkenin savaş yapması karşısında bizim arabulucu olmamız lazım.

Azerbaycan ve Ermenistan bu iki ülkenin savaş yapması karşısında bizim arabulucu olmamız lazım. Durdurmamız lazım ama bakıyorsunuz iktidar taraf olup, karşı tarafa karşı her türlü nefret söylemini kullanıyor. Bir komşu ile arayı bozmak, ne anlamı var bunların değerli arkadaşlar. sırf ülkede Türk milliyetçiliğine oynayacaksınız, bunun için Ermenistan ile bütün ilişkilerini koparmanın ne anlamı var. Bizim ülkemizde Ermeni vatandaşlarımız var en az 70 bin kişi var. Bu kişilerin düşman gibi görünmesini sağlamayacak mı sizin bu politikalarınız? Ermeni Kiliselerinin önünde nümayiş işler yapılıyor, tehditler uçuruluyor, Ermeni milletvekilimiz Garo Paylan tehditler altında. Sizin bu politikalarınız sonucunda yeni insanlar öldürülürse kim bunun hesabını verecek, kiliseler yağmalanırsa, 6-7 Eylül olayları gibi olaylar olursa bunun hesabını verebilecek tek bir kişi var mı? Bu nasıl bir sorumsuzluk? İnsanların ölümünden haz mı alıyorsunuz? Bu gencecik insanlar ister Ermeni ister Azeri olsun, insandır ya en başta bu çocuklar niye gençliklerinin hayatlarının baharında ölsünler.

“Soruşturma FETÖ’den açıldı ama şapkadan PKK çıktı.”

Bakın OHAL Komisyonu’na değinmiştik biz. OHAL Komisyonu’nun skandalları bitmiyor. Alın size bana gönderilen bir belge; bir kişi hakkında 4 yıl sonunda karar vermiş OHAL Komisyonu. Bakın ben size az evvel dedim Anayasa ve hukuk dışıdır. Komisyonun kararına bakıyoruz, kime niyet kime kısmet gibi adeta tombaladan çekmişler kararı. Bana belgeyi gönderen kişi diyor ki: “Sayın vekilim komisyon sonucu geldi. Soruşturma FETÖ’den açıldı ama şapkadan PKK çıktı.” Önceki yıllarda faaliyet gösteren İMC TV’yi bir sosyal medyada beğeni atmış.  “Sosyal medyada bu olmuş terörist olmamın gerekçesi!" Bir televizyonun sosyal medyasındaki tweetine beğeni atmış ve daha sonra bu kişi bu beğeniden dolayı ihraç edilmiş. Soruşturmam FETÖ’den açılmış, PKK’den sonuçlanmış. Neresinden tutsan elinde kalacak bir komedi ile karşı karşıyayız arkadaşlar. Hukuk mefluç durumda, felç olmuş durumda bu memlekette. İdare her türlü zorbalığı, zebaniliği yapıyor başka bir şey değil. Hal de bu insanlar mağdur.

Biz geçtiğimiz günlerde Harbiye’li öğrencilerin dosyalarının Cumhurbaşkanlığı tarafından incelendiğini söylemiştik, bunun ardından benim hakkımda bir sürü yalan dolan haber uydurdu trol medyası

Biz geçtiğimiz günlerde Harbiye’li öğrencilerin dosyalarının Cumhurbaşkanlığı tarafından incelendiğini söylemiştik, bunun ardından benim hakkımda bir sürü yalan dolan haber uydurdu trol medyası, “Yoktur öyle bir şey, yalan söylüyor Gergerlioğlu.” Gibi kara propaganda yaptı, utanmadan haysiyetsizce yalan habercilik yaptılar. İşte biz sözümüzün arkasındayız, belgeyi de bulduk gösteriyoruz. Belge de ne var? Cumhurbaşkanı vekili Av. Ahmet Özer yazmış; “24. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, mahkemenize ait yukarda numarası belirtilen dosyaya ilişkin soruşturma evraklarının tamamının dijital olarak Stajyer Av. Ömer Faruk Yeşildağ’a teslim edilmesini arz ve talep ederim. 10.09.2020” İşte belge, daha ne konuşuyorsunuz? İşiniz, gücünüz yalan ey trol medyası. İnsanın biraz yüzü kızarır ya, apaçık belgeler ile konuşan bir milletvekilini utanmadan, sıkılmadan bir sürü kara propaganda yapıyorsunuz.

“Vay efendim sen KHKlılara sigortasız iş buluyorsun.” diye 23 kişi gözaltına alınmış.

Bakın geçtiğimiz günlerde çok enteresan ve Türkiye’nin halini ortaya çıkaran bir gözaltı yaşandı. İnanılmaz bir şey bakın. Ben size az evvel OHAL Komisyonu’nun KHK’lıları nasıl çaresiz bir halde bıraktığını anlatmıştım. İnsanların işine iade edilmesi lazım abuk subuk gerekçelerle 4 yıl geciktiriyor karar vermiyor yeter ki zulüm olsun. İş bulamasınlar, sigortalı bir işe giremesinler istiyordu. Sigortalı işe onları almayan her türlü sigorta haklarını gasp eden SGK yetkililerine yargısal zırh getirdiler mecliste böyle bir yasa çıktı biliyor musunuz? Her türlü SGK hakkını gasp et bu insanların, daha sonra SGK yetkililerin yargılanmasını engelleyen bir yasa çıkar. Utanmadan sıkılmadan bunu da yaptılar. Minareyi çaldı kılıfını uydurdu. Daha sonra ne oluyor bakın? Madem sigortalı işe giremiyor bu insanlar, birileri onların sigortasız işe girmesi için uğraş vermiş, “Ya sigortalı bir işe giremiyorlar, sigortasız biri iş bulalım.” denmiş ve bu tür KHKlılara iş buluyorlar diye 23 kişi gözaltına alınmış. Hale bakın! Yani adam aç, susuz kalmış yeter ki sigortasız da olsa sana bir iş bulalım diyen birileri olmuş, ona zor bela bir iş bulmuş, belki maaşı da çok az. Adam karnını doyursun yeter ki ona razı olmuş, “Vay efendim sen KHKlılara sigortasız iş buluyorsun.” diye 23 kişi gözaltına alınmış.

KHKlıları çaresiz duruma düşürelim, kahrından öldürelim, fiziken öldürelim istiyorlar.

Gümüşhane Cezaevi’nde beyaz plastik sandalyede hayatını kaybeden Mustafa Kabakcıoğlu KHK’lı eski bir polis memuruydu ve büyük bir hak gaspına uğramıştı. Biz bunları anlatıyoruz, tüm insanlığa dehşet veren bu hadiseleri anlatıyoruz ama devamını getirmeye çalışıyor birtakım yetkililer. Bakın bütün bunlar bir ibret-i alem olmuyor, daha da fazlası olsun diyorlar. Daha da böyle insanları çaresiz duruma düşürelim, kahrından öldürelim, fiziken öldürelim istiyorlar. Ben topluma da sormak isterim bütün bunlara karşı reaksiyon göstermeniz için illa fotoğrafının mı çıkması gerekiyor?

Nasıl bir zalimsiniz siz ey yargı yetkilileri size soruyorum?

Bakın bu zulmün şahitlerinden birisi bana ulaştı, bu gözaltına alınanlardan birisi diyor ki: “Ben de o gözaltına alınanlardandım ve eşim de tutukluydu, 7 yaşında 1. Sınıfa başlayan kızımla yalnız yaşadığım halde gözaltından sonra ev hapsi aldım.” Düşünün eşi cezaevinde bir çocuğu var, kendisi için de ev hapsi veriliyor. Ne yapsın bu insan bakkala bile gidemeyecek! Olacak iş mi bunlar? Nasıl bir zalimsiniz siz ey yargı yetkilileri size soruyorum?

“60 yaşında birçok hastalığı olan Arife teyzeyi tutukladılar.” diyor, eşi ve kendi beraber karı koca tutuklanan da çok kişi oldu."

KHK'lıları Ankara'da Kızılay Meydanı’nda yaksınlar

Birisi bütün bunlar üzerine bana yazmış. diyor ki bir KHK’lı: “Sayın vekilim sizden başka dinleyen yok, ne olur deyin ki tüm KHK'lıları Ankara'da Kızılay Meydanı'nda yaksınlar. Yalvarırım artık bunu söyleyin. Özgürlük yok, iş yok, aş yok. Yurt dışı yasak, dışlanmışlık had safhada. Bizi madem Kızılay Meydanı’nda toplayıp yaksınlar.” diyor vatandaşın bunu dediği bir ülkedesiniz, utanın ey idareciler, ayıptır, yazıktır, vatandaşa bunu söyletiyorsunuz.

Mesleğim süresince devletin toplu iğnesini dahi israf etmemeye çalıştım boşa harcadığım kağıtların yerine her ay cebimden kâğıt aldım daireye koydum. Lakin devletim bizi bu hallere düşürdü

Bir başkası yine: “692 KHK’lı Polis Memuruyum 14 yıl mutemetlik yaptım.” Bakın İçişleri Bakanlığı’nda dairede mutemetlik yapmış, çok güvenilen bir insan olduğu için mutemetlik görevi vermiş. “Mesleğim süresince devletin toplu iğnesini dahi israf etmemeye çalıştım boşa harcadığım kağıtların yerine her ay cebimden kâğıt aldım daireye koydum. Lakin devletim bizi bu hallere düşürdü, ihraç olduktan sonra en yakınlarım kapımı açmaz oldu. Ev kredisi ödüyorum bu süreçte yapmadığım iş kalmadı, eşim lokantada bulaşık yıkadı. Ben inşaatlarda işçilik yaptım, pazarda terlik sattım, petrolde pompacılık yaptım ve hala yapıyorum ama artık dayanacak gücüm kalmadı." Vekilim diyor. Bir eski polis memurunun düşmüş olduğu hal bu.

Nisan ayında yasada ayrımcılık yapılmasaydı bu insan ölmezdi!

Bakın ölüm vakaları unutulmasın diye bunları gösteriyoruz. Cezaevinde Covid-19'a yakalanan Yunus Gökgöz bu. O denli kötü şartlardaydı ki nefes alamaz hale gelince ancak hastaneye kaldırılıyor. 7 Eylül'den bu yana yoğun bakımda uyutuluyordu. Geçtiğimiz günlerde vefat etti. Geriye 4 yaşında bir yetim evlat ve gözü yaşlı bir anne bıraktı. Biz Adalet Bakanı’na soruyoruz; cezaevlerine zulmen doldurulan infazda ayrımcılık yapılan, sevdiklerinden uzak kalan, düşmanca ölüme terk edilen bu kaçıncı insan? diye Abdulhamit Gül’e soruyorum, Cumhur İttifakı’na soruyorum. Bakın Nisan ayında yasada ayrımcılık yapılmasaydı bu insan ölmezdi! Cezaevinde bu gencecik insan hayatını kaybetti. Hiç mi vebalini hissetmiyorsunuz ey idareciler?

Ölen doktorları görünce Türk Tabipler Birliği’ne karşı savaş açan, hakaretler yağdıran Devlet Bahçeli’yi hatırlıyoruz

Bakın bu arkadaşımız meslektaşımız da Aydın Tabip Odası Başkanı Dr. Esat Ülkü. Covid-19 sebebiyle kaybettik kendisini. Allah rahmet eylesin. Bu gibi doktorları görünce kimi hatırlıyoruz, toplum olarak, çok üzücü bir şekilde; Devlet Bahçeli’yi hatırlıyoruz. Türk Tabipler Birliği’ne karşı savaş açan, hakaretler yağdıran Devlet Bahçeli’yi hatırlıyoruz. Doktorlara demediğini bırakmayan Devlet Bahçeli’yi hatırlıyoruz. O günden bugüne onlarca sağlık çalışanı öldü. Kaç tane doktor öldü biliyor musunuz arkadaşlar? 100 kişiyi geçti ölümlerde doktorlarda. Bakın çok ağır bir tablo ortaya çıkıyor ve halen hiç çekinmeden bu sözleri söyleyebiliyorlar, doktorlara hakaret edebiliyorlar.

Mustafa Barış Avıalan ihmaller sonucu Cezaevi’nde hayatını kaybetti ve geçtiğimiz günlerde Adana’da babasının yanına defnedildi, gencecik bir insandı

Yine bir başka cezaevi ihlali Mustafa Barış Avıalan bu da inanılmaz bir ihlal, çok vicdansızca bir iş, bakın bu kişi bir KHK’lı eski bir askeri personel. Bu kişi cezaevinde kalp krizi geçiriyor. Gördüğünüz gibi genç bir kişi, kalp krizi sonrasında kalp kasları ağır bir hasara uğruyor, %85 kalp kası işlevsiz hale geliyor, kalbinin %15’i çalışıyor. Bunun sonucunda bu kişi çok zor duruma düşüyor, hastaneler, diğer hastalıklar, siros hastalığı, hepatit c hastalığı, koah hastalığı, böbrekte kistler ve akciğerde kistler, pankreas da kist oluşumu oldukça ağır bir hasta oluyor ve sonuçta ne oluyor? Bu kişi sağlık kurulu tarafından infaz ertelemeye karar veriliyor. Adli Tıp’ta bu ertelemeyi onaylıyor, yani tüm sağlık kuruluşları cezaevinde durmaması gerektiğini söylüyor, evraklar mahkemeye gidiyor, mahkeme reddediyor. Zaten sürünerek yaşayan hasta bir kişiyi neden cezaevinden çıkarmıyorsun? Bunu tutmak ile nereye varacaksın ve sonrasında ne oluyor? Bu kişi cezaevinde hayatını kaybediyor. Hiç mi vicdanınız yok? Hiç mi bir hukuk losyonunuz yok? Hiç mi zerre kadar Allah korkusu yok? Bu işlemi yapanlara soruyorum. Bu insan Türk’te olur Kürt’te olur. Sağcı da olur solcu da olur, Alevi de olur Sünni de olur ne olursa olsun insan var karşınızda. Ben sabahtan beri bakın size insan örnekleri veriyorum. Benim için bu insanların kimliğinin hiçbir anlamı ve önemi yok, insan bunlar, insanlar ihlale uğramamalı. İnsan hakları ihlal edilmemeli diyoruz. Mustafa Barış Avıalan Cezaevi’nde hayatını kaybetti ve geçtiğimiz günlerde Adana’da babasının yanına defnedildi, gencecik bir insandı.

Kaymakam Muhammed Safitürk’ün kardeşi Haydar Safitürk bile: “Katil Şerif Mesutoğlu değil.” diyor.

Şerif Mesutoğlu Kaymakam Muhammed Safitürk davasında bomboş dosyalarla müebbet hapse mahkûm edildi. Kaymakam Muhammed Safitürk’ün kardeşi Haydar Safitürk bile: “Katil bu insan değil.” diyor. “Apaçık belli.” diyor. “Gerçek katiller ortaya çıkmadan bir tane kurban buldunuz.” diyor. Bakın çok net şeyler var ortada ve Yargıtay da kararı verdi, Anayasa Mahkemesi umarım bu boş dosyanın kararını bozar.

Avukat Selçuk Kozağaçlı: “Savunmaya özgürlük istiyoruz.” diyor. Biz de diyoruz!

Avukat Selçuk Kozağaçlı: “Savunmaya özgürlük istiyoruz.” diyor. Selçuk Kozağaçlı son derece yetkin nitelikli bir hukukçu. Onu zaten zulmen mesleğini yaptığı için cezaevine atmışsınız, cezaevinde bir edebiyat dergisi okumak istemiş ‘Hece’ isimli bir dergi. O edebiyat dergisini de cezaevine almamışlar. Maksat zulmetmek. Bir edebiyat dergisi, edebi yazılar var ne var bunda? Ama zaten zulmetmek için cezaevine atmışlardı, zulmetmeye de devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlar kaçırma vakaları devam ediyor. Onları tekrar söyleyelim.

Bahtiyar Fırat 10 gün oldu, açıkça İstanbul Havalimanı’ndan çıkışında kaçırıldı.

İstanbul’da askerlik sonrası Batman’lı İsa Varol aylardır haber alınamıyor, nerede olduğunun kimse açıklamasını yapamıyor.

Mehmet Bal Batman’lı, aylardır kayıp. Batman’dan İstanbul’a geldi, bir anda kaçırıldı nerede olduğu belli değil, hiç kimse bir açıklama yapmıyor.

Gökhan Türkmen 9 ay sonra kaçırıldıktan sonra bulundu, “Kaçırıldığım dönemde beni polis yelekli kişiler kaçırmıştı ve 9 ay boyunca korkunç işkenceye uğradım.” dedi mahkemede bunu dedikten sonra mahkemesine kimsenin girişi yasaklandı, hiç kimse mahkemeye giremiyor. Hâkim mahkeme girişlerini yasakladı.

Yasin Ugan o da 6 ay boyunca kaçırılmıştı ve mahkemede: “İşkence gördüm.” dedi, o işkence gördüm dedikten sonra mahkemeye kardeşi bile alınmıyor. Mahkeme öylesine kapalı bir mahkeme haline geldi. Düşünün ya! Kardeşi giremiyor, kardeşinin mahkemesini izlemeye. Olacak iş mi ama işte böyle bu ülke...

Gülistan Doku, yeniden arama çalışmalarına başlandı, nerede olduğu halen belli değil. Bir devlet bir genç kadını bulamıyor hala.

Hürmüz Diril, bakın eşinin cenazesi bulundu, katledilmiş bir halde ama Hürmüz Diril bulunmuyor ne olduğu belli değil.

En sonunda 445 günü buldu, Yusuf Bilge Tunç Ankara Gimat’da kaçırıldı. Daha önceki kaçırılanlar gibi, onların bir kısmı bulunmuştu ama Yusuf Bilge Tunç bulunmadı. Korkunç bir şey bu, 1,5 yıldır bir insan Türkiye Cumhuriyeti’nde ortadan kaldırılmış, buharlaştırılmış, ölse ölüsü bulunur arkadaşlar açık söyleyeyim. Ölse ölüsü bulunur! Bir yerlerde tutuyorlar bu insanı! Ne yapıyorlar? Biz kime soracağız? Devlet görevlilerine soracağız tabi ki. Bu ülkedeki bir insan kaybolmuşsa bunun akıbetini ben mi bulacağım? İçişleri Bakanı’na soruyorum cevap yok. Uluslararası mekanizmalar Adalet Bakanı’na soruyor cevap yok. Böyle bir rezalet, böyle bir skandal bu ülkede devam ediyor. İstediğiniz kadar bir şey yapmamaya çalışın. Biz sonuna kadar bu skandalı söyleyeceğiz ve bir gün de tüm bu yaptıklarınızdan dolayı hukuk önünde yargılanacaksınız ey yetkililer!

Yorumlar (0)