Gergerlioğlu, Cezaevi Hak İhlallerini ve Gündemi değerlendirdi!

Hakların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Cezaevi Hak İhlallerini ve Gündemi TBMM’de düzenlediği basın toplantısında değerlendirdi.

Vekil Haberleri 14.01.2022, 12:54
Gergerlioğlu, Cezaevi Hak İhlallerini ve Gündemi değerlendirdi!

İşte Gergerlioğlu'nun o açıklamaları:

Kemal Kurkut’u vuran polis beraat etti. Sonra bu ülkede Kürt meselesi niye çözülmüyor deniliyor.

Çok üzücü hadiseler gelişiyor. Bakın Kemal Kurkut bir nevroz töreninde silahsız olduğu halde üstünde atlet bile olmadığı halde arkadan polis kurşunuyla vuruldu. “Seken mermi” denildi. “Yok şöyle, yok böyle” denildi. Ali El Hemdani gibi birtakım üstünü kapatmalar ile uğraştılar, ettiler. En sonunda ne oldu biliyor musunuz? Kemal Kurkut’u vuran polis beraat etti. Kemal Kurkut için devlet; sonuçta öldü bu kişi ailesine 256 Bin TL tazminat vereceği dedi, yerel mahkeme buna karar verdi. Evvelsi gün İstinaf ’da bu kararı bozdu. Vuran polis hem beraat ediyor hem devlet vereceğim dediği tazminattan da kurtulmuş oluyor İstinaf’ın kararı ile. Kemal Kurkut’un abisi ne diyor? “Bu dava sürecinde sunmuş olduğumuz yüzlerce delile rağmen öldüren polis beraat etti. O polis görevine devam ediyor. Devamında biz birçok kuruma da dava açtık ve hiçbirinden sonuç alamadık. Sadece hizmet kusuru gerekçesi ile İçişleri Bakanlığı hakkında açtığımız davada 256 Bin TL maddi ve manevi tazminat kararı çıktı fakat İstinaf’da bu kararı bozdu. Kemal öldürüldükten sonra polisin çevrede bulunan gazetecilerinin görüntülerine el konulması bir kusur sayılmadı. Sonrasında Diyarbakır Valiliği alana girmeye çalışan bir canlı bomba eylemcisinin etkisiz hale getirildiği açıklaması kusurlu sayılmadı.” Bakın Ali El Hemdani olayında da Adana Valiliği böyle uyduruk bir açıklama yapmıştı, sonra tükürdüklerini yaladılar, vuran katil polis 25 yıl ceza aldı, Kemal Kurkut’ta da böyle uyduruk bir açıklama yapmış Diyarbakır Valiliği: “Alana girmeye çalışan bir canlı bomba.” Ne canlısı ne bombası Allah aşkına. Kemal Kurkut’un üstünden hiçbir şey çıkmadı. Malatya Battalgazi Belediyesi’nin cenazeye işkence yapması, taziye çadırı, tabut, mezar yeri vermemesi bir kusur sayılmadı. Bakın zaten bir genci vurmuşsun, öldürmüşsün. Götürüyorsun toprağa vereceksin, belediye taziye çadırı vermiyor. Tabut, mezar yeri vermiyor! Bunlar nasıl insanlık dışı işlerdir! Bunlara maruz kalan Kemal kusurlu sayıldı diyor abisi. Devlet verilen bu kararda şunu dile getiriyor: “Bu ülkede kusur Kürt olmaktır, eğer Kürt isen kusurlusun.” Diyor Kemal Kurkut’un abisi. Gerçekten çok üzücü değerli arkadaşlar, bu ülkede Kürt meselesi niye çözülmüyor deniliyor işte bunlardan dolayı çözülmüyor. İşte bunlardan dolayı! Öyle, böyle hata ediyorsun, kasıtlı o ayrı bir konu sonuçta bir kişi hayatını kaybetmiş bir polis kurşunu ile apaçık ortada. Sen bunu terörist ilan edip ardından cenaze işlemleri için bile aksilik çıkarıp ne tabut veriyorsun ne araç veriyorsun! Abisi de diyor ki: “Kusur Kürt olmamız.” Bu ülkede Kürt meselesi biter mi? Mümkün mü? Biz yıllardır bunu söylüyoruz. Yıllardır bunu söylüyoruz! Sizin anlayışınızdan dolayı bu mesele bitmiyor diyoruz. Bakın sizin anlayışınızdan dolayı çok acı çeken insanlar var.

Doktor Rümeysa Berin Şen’in babasına cenazede sadece 2 saat durmasına izin verilmiş bir babaya zulmedilmiş!

Doktor Rümeysa Berin Şen’in babasının avukatının bize başvurusu geldi. Kendisi Rümeysa Berin Şen’in vefatından sonra cenazeye gitmek istemiş ve bu cenaze ile ilgili bakın ben size okumak istiyorum. Çok üzücü hadiseler gerçekleşmiş. Babası Prof. Dr. Murat Şen kızı vefat ettikten sonra cenazeye gitmek istemiş fakat öylesine zulümler ile karşılaşmış ki avukatı anlatıyor. Ben bunu size okumak istiyorum. İnsanlarda bir utanma duygusu olsun! Doktor Rümeysa Berin Şen’e tüm Türkiye ağladı ama onun babasına yapılan zulümü, eziyeti hiç kimse görmedi! İşte biz size bunu anlatacağız. Ona yapılan çok işkenceler olmuş. Bu işkenceler nasıl olmuş? Hakkı olan verilmemiş! Kızının cenazesinde 2 güne kadar bulunma hakkı bu yasada var. Yasada diyor ki: “İkinci derece dahi kan veya kayın hısımlarının birinin ya da eşinin ölümü nedeniyle cenazesine katılması için yol süresi dışında 2 güne kadar Başsavcılık izin verebilir diyor. Belge burada ama 2 gün izin talep edilmiş, en fazla 2 saat verilmiş. Peki 2 saatlik cenazeye katılmak için neler çekmiş? İnanın ki bakın neler çektiğini avukatı bize göndermiş onu size okumak isterim. “Gerekli izinleri aldık, merasim Zonguldak Alaplı’da olacaktı, müvekkilim ise Kayseri Bünyan Kapalı Cezaevi’nde mahkumdur. Merasime katılım için yol süresi hariç kendisine iki saatlik süre hakkı tanınmıştır. Oysa ilgili yasalarda bu hak iki güne kadar verilebilmektedir. Yıllarca kızına hasret bir baba 640 kilometrelik yol gidik uzak akrabalarının cenazesine katılırmış gibi orada iki saat kalmış ve talep etmemize rağmen bu süre uzatılmamıştır. Bunun yanında yolculuk boyunca tam korunaklı 11 kişiden oluşan silahlı jandarma ve kameralı bir midibüs ile taşınan müvekkil bu yolu elleri kelepçeli gitmiştir.” Kızınız ölmüş siz 11 kişinin refakatinde zırhlı araçta gidiyorsunuz eliniz yine kelepçeli. El insaf, zaten ring aracında bir hücrede götürüyorsun bu adamı en azından hücresinde kelepçesini çöz dışarı çıkacağın zaman kelepçele. “Amacı zaten kızının yanında olmak olan bir babanın kaçma ihtimali hiçbir şekilde olmayacağı apaçık ortadadır. Buna rağmen talep etmesine rağmen elindeki kelepçe çıkarılmamıştır. Ayrıca cenaze masraflarına 4500 lira yatırmamıza rağmen yolda giderken öğlene kadar kahvaltı verilmemiş öğlen önüne atılan ve ağzı sıkıca bağlı poşeti elleri kelepçeliyken çözüp yemesi beklenmiştir. Yolda öğle namazının vakti girdiği zaman da tam da dinlenme tesislerinde mola verilmişken müvekkilimin burada öğle namazını kılmasına izin verilmemiş yine elleri kelepçeli iken midibüsün içinde namaz kılması söylenmiştir.” düşünün elleri kelepçeli insanın şu haline bakın. “Yine elleri kelepçeliyken midibüsün içinde namaz kılması söylemiştir cenaze merasiminde hem Kayseri'de Zonguldak Jandarma ekibi görev yapmıştır. Bu sırada kızının cenaze namazını pek tabii babası olarak müvekkilim kendisi kaldırmak istemiştir ancak komutan buna da izin vermemiştir.” ya insanın bir kızı var cezaevinden geliyor cenaze namazını kıldırmak istiyor. Ne var bunda? Ama ona da izin vermemişler. “Bari hocanın arkasında namazı düzgün kılsın diye kelepçe açılsın diye rica edilmiştir. Ona da izin vermediler. “Israrcı olursan törene katılmadan geri götüreceğiz seni.”” Diye tehdit etmişler şu hale bak! Kızı çok acı bir kaza ölen bir babaya bunlar yapılıyor arkadaşlar. Rümeysa Berin Şen edebiyatı yapanlara duyuruyorum bakın bunları iktidarın gerçek yüzünü ifşa ediyorum burada. “Namazdan sonra kızını toprağa verme vazifesini de müvekkil elleri kelepçeli olduğu için yerine getirilmemiştir. Üzerine ise o kelepçelerle usulen bir kez toprak atabilmiştir. Acılı bir babanın kızı için son vazifelerini yerine getirmesine neden bu denli engel olunmuş neden kanunlarla verilen bu hak hak gibi değil de ceza gibi uygulanmıştır anlamış değiliz.” Ya iki günlük hak veriliyor onu gasp ediyorsun iki saat veriyorsun ve çektirmediğin eziyet yok devam ediyor avukat. “Merasimde hemen sonra yapılan bu ihlalleri ayrıntılı şekilde anlatan bir dilekçe ile soruşturma başlattık ancak savcılık görevini yerine getirmeden hiçbir şey soruşturmadan söylediğimiz somut olguların gerçekten olup olmadığını ifade dahi almadan takipsizlik kararı verdi. Müvekkilime yapılan tüm bu ihlaller görevi kötüye kullanmak suretiyle işlenen suç kendisinin Fetö'den dolayı mahkum olmuş olmasından mı kaynaklanmakta? Müvekkilime gelince neden tam tam olarak verilmemiştir? Soruşturma neden etkin bir şekilde yapılmamıştır? Olayda kimler korunmak istemektedir biz işin içinden çıkamadık.” Diyor avukat. Şu hale bakın olacak şey değil bu nasıl eziyettir anlamak mümkün değil ama işte Türkiye burası. Bakın iki gün izin yerine iki saat izin verilip bir tonda eziyet çektirip gönderiliyor.

Peki biz başka bazı vakalarda da izin vermemeleri unuttuk mu? Ömer Faruk Turan otistik bir çocuktu 8-9 yaşında kullandığı ilaçlar kalbine dokundu kalp yetmezliği oldu. Babası cezaevindeydi Murat Turan, Ömer Faruk Turan’ı son kez görmek istedi. Bakın hiç unutamayacağım bir vaka. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı izin vermedi. Sayın savcıyı aradım “Bakın bu baba çocuğunu bir daha görmeyebilir yasal izin var, iki gün izin var. Lütfen izin verin. Bu baba son olarak çocuğunu görsün.” Hayır izin vermediler ve çocuk öldü. Baba çocuğunu göremedi. Ya bu zalimlik ve vicdansızlıkta bu Türkiye'ye zalimlik tarihine bir kayıt olarak düştü maalesef ki. Yazıklar olsun!

Böylesine adaletsiz bir bakanlıkla uğraşıyoruz.

Yine iyi bakın işte bu çocuk Ahmet Burhan Ataç'ın son hali. İlk halini çok iyi biliyorum Meclis’te yanıma gelmişti, böyle şişman, sağlıklı görünen bir çocuktu ama son yoğun bakımdaki hali de bu. Harun Reha Ataç, Zekiye Ataç'ın çocuğuydu Ahmet Burhan Ataç ve maalesef ki onlar da bu çileleri yaşadılar, çok acı olaylardı. Zekiye Ataç’tan gelen bir şikâyet var elimizde. Düşünün zaten çocuğunu kaybetmiş bir anne,  cezaevinde bir baba ve bir de görüntülü görüşme hakkı onlara verilmemiş. Neden? “Terörden yatıyorsunuz efendim. Terörden yattığınız için size görüntülü görüşme hakkı yok.” şu anda cezaevlerine görüntülü görüşme hakkı geldi ama hem paralı hem de siyasilere yok. Böylesine adaletsiz bir bakanlıkla uğraşıyoruz. Yani ceza olarak yatırmışsın cezaevine ya başkasına verdiğin hakkı niye bu insanları vermiyorsun? Nedir bu adaletsizlik? Nedir bu zalimce tavırlar anlamak mümkün değil gerçekten!

Tarsus Cezaevi'nde mesela hem görüntülü görüşme yok hem de 20 dakika 10 dakikaya düşmüş.

Bu görüntülü görüşme yasağına ilaveten birçok cezaevinden çok vahim hak ihlalleri alıyoruz. Ben de cezaevinde yattım, 20 dakikalık telefon görüşmesi bir nimettir. İki farklı kişiyle yaptığınız 20 dakikalık görüşme 10’ar 10’ar dakika bir nimettir cezaevinde, çok da hasretle beklersiniz, haktır ama cezaevi müdürleri şu anda bu 20 dakikaları 10 dakikaya indiriyor. Nerelerde? Bize gelen haberlerde Tarsus Cezaevi'nde mesela hem görüntülü görüşme yok hem de 20 dakika 10 dakikaya düşmüş.

Başka nerede Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi’nde. 20 dakika olan telefon görüşü 10 dakikaya düşmüş.

Başka nerede Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi’nde. 20 dakika olan telefon görüşü 10 dakikaya düşmüş ve iki telefon numarasını arayabilirken “Tek telefonu arayacaksın.” Deniliyor. Zaten pandemi nedeniyle açık görüşlerde zorluk yaşanıyor, açık görüş 30 dakika, 1/10 infaz düzenlemesi de verilmiyor bu cezaevinde, birçok kişiye bu verilseydi tahliye olacaklardı. Bu ne zalimliktir? Bir senedir biz bunu anlatıyoruz ya bir sene oldu 29 Aralık 2020'de çıktı bu yönetmelik; 1/10 indirimi gelecekti disiplin suçu olmayanlara. Bir yıldır uygulanmıyor, 1 Ocak'tan itibaren uygulanacak denildi hani nerede? Sayın Adalet Bakanı boş süslü cümleler kullanmayı bırak bana 1/10 niye verilmiyor onu söyle! Boş  laflara karnım yok biz neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz, bizi duymazdan gelmeye çalıştığını çok iyi biliyoruz ama kafanıza vura vura bunları hatırlatacağız. Elimizden kurtulmak yok. Ulusal ve uluslararası mekanizmalar ile bu baskıları yapacağız ve sizi hatırlatacağız ve bunun peşini bırakmayacağız ve yarın bunu hukuk önünde de hesabını soracağız, yaptığınız her haksızlığın da hesabını soracağız bunu da buradan çok iyi bil Abdülhamit Gül.

Eskişehir soğuk bir yer. Kaloriferler doğru dürüst yanmıyormuş, koğuşlar soğuk kaloriferler yanmıyor diyorlar. Hakikaten böyle bende cezaevinde kaldım, kimi zaman iki üç kat kazak giymek zorunda kalıyorsun çünkü birisinin insafına kalmışsın istediği gibi az yakabiliyorlar kaloriferli.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca. Arıyoruz sizi randevu istiyoruz randevudan kaçıyorsunuz.

KHK’lı doktorların bazı acil de çalışması kısıtlanan, temel tıp bilimleri ile ilgili uzmanlığı olan hekimlerin acil de çalışmalarının önlendiğini biliyorduk. Biz bunu Bakan’ın yüzüne söylemiştik 16 Aralık’ta bir genelde çıkarılarak aile hekimi uzmanlarının özel hastane acillerinde çalışabileceğine dair bir genelge çıkmıştı. Bakın resmi genelge peki şu anda uygulanıyor mu uygulanmıyor bize gelen haberlere, şikayetlere göre. Böyle vahim bir durum var Bakanlık genelge çıkarıyor uygulanmıyor. “Bekleyin.” diyormuş sağlık müdürlüklerine sözel olarak. Böyle saçmalık olur mu? O zaman genelgeyi niye çıkarıyorsun? Genelge çıkmış sözel olarak “Hayır yapmayın.” Allah aşkına sizi ciddiyete davet ediyorum sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca. Arıyoruz sizi randevu istiyoruz randevudan kaçıyorsunuz. Telefonlarımızdan kaçıyorsunuz olacak şey mi bu? Lütfen bu millete hesap verin, dalga geçmeyin kimseyle! Birçok hekim aldıkları ceza nedeniyle mahkumiyetlerini yaşayıp cezaevinden çıktıktan sonra hekimliklerini yapamıyorlar! Şahsa zaten ceza vermişsin, yatmış cezaevinde, çıkmış artık daha onun yıllarca edindiği hekimlik mesleğini niye elinden alıyorsun? 1920’lerde çıkmış yasa çerçevesinde. Biz bununla ilgili bir yasa teklifi de verdik Meclis’e ama halen gündeme alınmıyor! Adil veya adil olmayan yargılamalarda ceza alan hekim arkadaşlarımızın cezaları bittikten sonra, mahkumiyetleri bittikten sonra hekimlik yapmalarının önündeki engel ne olabilir ya? Bırakın hekimlik yapsın nedir bu engelleri getiriyorsunuz!

Doktor Rümeysa Berin Şen'in babası Murat Şen’e gözaltı sırasında emniyet mensupları tarafından gözaltı sırasında işkenceye uğradığını söylüyor.

Yine bakın bir işkence iddiası. Az evvel bahsettiğimiz Doktor Rümeysa Berin Şen'in babası Murat Şen’e gözaltı sırasında emniyet mensupları tarafından gözaltı sırasında işkenceye uğradığını söylüyor. Murat Şen: “İşkenceye uğradım, doktor raporu verilsin.” demiş doktor raporu verilmiyor. Avukatı dilekçe vermiş bir hukukçu olarak dilekçeleri işleme alınmamış. Verdikleri dilekçeler takipsizlik almış. Avukatı diyor ki: “Yılmadan şikayetçi olmaya devam ediyoruz.” bakın AK Parti iktidarının işkenceye sıfır tolerans dediği bir işkence vakasının başına gelenler! Hiç utanmadan yüzleri kızarmadan; “İktidarımızda işkenceye sıfır tolerans.” Ya hu işte ortada böyle süslü laflar bırakın da benim tek tek binlerce kez ayrı ayrı sorduğum işkence vakalarına cevap verin ya. Bırakın bana uyduruk cevaplar vermeyi. Kendiniz veriyorsunuz İnsan Hakları Komisyonu uyduruk cevaplar veriyor, araştırmıyor, Adalet Bakanlığı araştırmıyor, Meclis Başkanlığı işkenceyi örtbas ediyor. Allah aşkına yani anlamak mümkün değil ve demişler ki: “Gözaltı sırasında işkence yapanlar hakkında şikayetçi olacağını belirten müvekkil, şu anda görevde olan kendi hakimlerinin olduğunu, kendisi hakkında verilebilecek en ağır cezayı verdirteceklerini, nereye başvurursa başvursun sonuç alamayacağını.” söyleyerek kendisini tehdit etmişler, nitekim dediklerini yapmışlar, ilk derece mahkemesi kendisi hakkında olmadık delillerle hüküm kurarak 12 yıl hapis cezasına hükmetmiş. Diğer onaylama makamları olan üst derece mahkemeleri de bu cezayı kesinleştirmiştir. Gerekli tüm iç hukuk yolları tüketilmesine rağmen Anayasa Mahkemesi de  iç hukuk yolları tüketilmediği bahanesi ile başvuruyu reddetmiş. Başvuru 2018'de Anayasa Mahkemesi komisyonlarında incelemede olmasında rağmen, bu  karar İrfan Fidan isimli üye geldikten 3.5 yıl sonra karar çıkartılmış. Burada hak ihlallerinin varlığı kabul edilirse, işkence edildiğinin de kanıtı olacaktı. Ancak bu güç odakları, birbirlerini korumak adına böyle karar vermişlerdir.” diyor. Hal bu arkadaşlar! Olacak şeyler değil!

Mesleğimi ifa etmekten başka bir gayem yoktur. Suçlandım yıllarca cezaevinde yattım. Bir doktor olarak çok haksızlığa maruz kaldım.

Böyle birçok KHK’lı doktor başvurusu alıyoruz. Yine bir başka başvuruda Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi klinik biyokimya anabilim dalından ihraç edilen ve ceza alan birisi mahkumiyeti bittikten sonra hekimlik yapamadığını ve aç kaldığını söylüyor. “Mesleğimi ifa etmekten başka bir gayem yoktur. Suçlandım yıllarca cezaevinde yattım. Bir doktor olarak çok haksızlığa maruz kaldım. Ancak cezaevinde yatıp verilen cezayı tamamladığım halde yapılan bu uygulama ikinci bir cezalandırma oluyor ne yazık ki. Ben ülkemi ve ülkemin insanlarını çok seviyorum. Bu zor dönemde mesleğimi icra etmek istiyorum, oldukça zor durumdayım.” diyor.

Vergi Usul kanundaki adil olmayan yargılamalar ve müebbette varan 30-35 yıllık cezalar geliyor, bununla ilgili oldukça sıkıntılı olan insanlar var. “Yıllardır iktidara sesimizi duyurmaya çalışıyoruz ancak hiçbir şekilde sonuç alamadık. Benim gibi uzmanların söylediği yaklaşık 420 bin dosya mevcut sayın vekilim. Bu konu hakkında sesimizi duyurman ve elinden geleni yapmanızı rica ediyoruz.” Bunu da duyurmuş olalım.

Iğdır S Tipi Cezaevi’nde kalan bir mahpus Ruken Yıldız’ın abisi bize başvurmuş. Tek başına diyor. “Van Cezaevi’nden buraya geldi. Tansiyonu 24’lere çıkıyor. Doktor demiş ki: “Bu tansiyon ile sen ölebilirdin.” Oradaki tahliye olan arkadaşlar Ruken’in tek başına kalmasının ciddi risk taşıdığını söylüyorlar.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde Cevher Ay’ın sağlık sorunları varmış. İdrarından kan geliyormuş ve ciddi kaygıları olduğunu söylüyor ailesi. Sağlık hakkı konusunda Edirne F Tipi Cezaevi’ne bunu da hatırlatıyoruz.

Silivri 6 No’lu Cezaevi’nde yine şikayetler var! Adli tutuklular için görüntülü görüşme başladı fakat siyasi tutuklular için hala uygulama yapılmıyor. Eşim ikinci kez iyi hal raporu almasına rağmen yazdığı dilekçelere “Size kabin yapılmadı, ortak alanda kabinlerde ekran yok sizin durumunuz daha belli değil.” denilerek görüntülü görüşme hakkımız engelleniyor. Aileleri görüşe gidip gelme yükünden bahsederken siyasi mahpusların aileleri bundan da yararlanamıyor. Hiçbir yasa hiçbir uygulama siyasi mahpuslar için uygulanmıyor. Ayrıca sıcak su sorunu devam ediyor.” diyor.

Askeri öğrenci aileleri çok sıkıntılılar gözyaşı döküyorlar, Sayın Melek Çetinkaya bize bu konuda başvurdu ve daha birçok asker ailesi başvurdu. Ne oluyor? Askeri öğrenciler zaten adil olmayan yargılamalar ile müebbetlere çarptırıldı ve ardından da cezaevinde de birçok ihlale uğruyorlar, öncesinde de gündeme getirdim, şimdi de gündeme getiriyorum. Bakın ne olmuş: “06.01.2022 tarihinde sabah saat 08.00-09.00 sularında Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu F-7 koğuşunda, açık görüşten hemen önce infaz koruma memurlarının askeri öğrencileri darp ettiği, tehdit ettiği ve kötü muamelede bulunduğu bize iletildi. “İnfaz koruma memurları iki askeri öğrenciyi ters kelepçe yapıp yere yüzüstü yatırarak öğrencilerin kafasını botlarıyla ezdi. İki öğrenciye yapılan kötü muameleye koğuş arkadaşlarının tepki göstermesi üzerine infaz koruma memurlarının tüm koğuşa darp ve tehditte bulunduğu belirtildi, diğer askeri öğrencilere de ters kelepçe yaparak, yerlerde sürükleyerek koğuştan çıkarıldılar. Bu konuda aldıkları doktor raporu da var ama buna rağmen ne yapılıyor? Hiçbir şey yapılmıyor şu anda. Adalet Bakanı’na soruyoruz zaten adil olmayan yargılamalarla askeri öğrencileri attınız cezaevine. Bir de içeride habire işkence, kötü muamele darp dayak bu nedir ya? Biz şu soruları soruyoruz Adalet Bakanı’na bunlar doğru mudur bir cevap ver?

2. Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda infaz koruma memurlarının F7 koğuşunda tutuklu bulunan askeri öğrencilere kötü muamele ve kaba dayakta bulundukları iddiası doğru mu? Onlar hakkında açılmış bir soruşturma var mıdır? Varsa akıbeti ne durumdadır?

Bakanlığınızın bu konu bilgisi var mıdır? Yoksa zaten konudan çok Fransız’sınız, biz size haber verince haberiniz oluyor. Haberiniz var mı bunu soruyoruz? Çok açık ben binlerce soru sordum kimisinde hiçbir şeyden haberi olmayan bir Adalet Bakanlığı haberin yoksa ben soruyorum cevapla, cevapta yok. Her şeyi örtbas etme makamı Adalet Bakanlığı!

Son 5 yılda kamu görevlileri hakkında işkence ve kötü muamele şikayetiyle savcılıklara suç duyurusunda bulunulan yurttaş sayısı kaçtır?

İşkence nedeniyle görevden çıkarılan memur sayısı kaç tanedir? Diyoruz.

Bir de bir yasa teklifimiz var. Bazı mahpuslar bize yemek bedellerinin çok ağır geldiğini söylüyor. Düşünün cezaevinden çıkmışsınız ve hemen sizin tepenize biniyorlar, yemek bedelini ver. Daha adam iş bulamamış zaten perişan maddi manevi biz diyoruz ki; yemek giderlerinden herhangi bir bedel alınmasın. Elektrik ve su için de bir insanın kullanım miktarı hesaplanarak o sınıra kadar ücretsiz olsun diyoruz. Birinci derece akrabasını görmesi insani ve vicdani bir hakkıdır ve bu masrafı devlet karşılasın diyoruz. Bunu da ne için söylüyoruz? Çünkü bakıyorsun Diyarbakır’daki insanı Edirne’ye cezaevine yollamışlar. Maddi manevi o insan perişan oluyor. Edirne Cezaevi’ndeki mahpusu görmek için. Biz de diyoruz ki; bu nakil masrafları bakanlığın üstüne olsun ki böyle abuk subuk uzak yerlere mahpusu göndermesin. Yasa teklifimiz bu ve bunun bir an evvel yürürlüğe girmesi, gündeme alınması gerektiğini söylüyoruz. Tüm mahpus derneklerine de bunu duyuruyorum, Adil Yaşam Derneği için de ve mahpusların uğradıkları sıkıntıları, haksızlıkları yakinen takip ediyorum. Hiçbir ayrım yapmıyorum ve bir insan ceza alabilir cezasını çeker ama hayat boyu suçlu anlamına gelecek muameleler yapılmamalı değerli arkadaşlar. Böyle şey olmaz! Devlet vatandaşını kazanmalı! Devlet vatandaşının hakkını, hukukunu kendisi korumalı. Biz burada boğazımızı yırtmamalıyız el insaf diyorum.

Bir de çok vahim hadiseler oluyor, bununla da ilgili soru önergesi verdik. Korkunç gerçekten arkadaşlar. Bu ülkede bazı yetkililer nefret söyleminde bulunuyor. Kimisi siyasi parti genel başkanları oluyor, kimisi belediye başkanları oluyor, nefret söylemi ile Suriyeli’lere karşı nefret söyleminde bulunup buradan oy devşirmeye, oy rantı elde etmeye çalışıyorlar utanç verici. Senin bu nefret söylemin daha sonra cinayetlere, linçlere yol açacağından haberin yok mudur? Cinayetler, linçler işlendiğinde hiç mi vicdanın sızlamayacak? Daha dün İzmir’de 3 Suriyeli üzerlerine benzin dökülmesi suretiyle yakıldılar. 2-3 gün önce İstanbul’da ne oldu? Saldırgan bir grup aralarında polis üniformalı olduğu da anlatılıyor Suriyeli kişiler böyle söylüyor evdekiler. Bir saldırgan grup eve gidiyor ve suçsuz, günahsız evde yatan bir insanı bıçaklayarak öldürüyor. Arkadaşlar dağ başında mı yaşıyoruz? Ne oluyor? Binanın güvenlik kameralarına zarar veren yüzleri maskeli grup evin kapısını kırarak içeridekilere saldırmış. Mültecilerin anlatımlarına göre ellerinde silah, sopa ve bıçak olan saldırgan grup elindekileri darp etmiş. O sırada uyumakta olan Nail Alnaif isimli bir Suriyeli göğsünden bıçaklanmış. Yatağınızda yatıyorsunuz evinize aniden saldırgan bir haydut grubu giriyor ve sizi kalbinizden bıçaklıyor. 19 yaşındaki Nail Alnaif hastaneye kaldırılırken ambulansta yaşamını yitirmiş. Yakın zamanda kendilerini Ataman Kardeşliği olarak tanıtan bir grup mültecilere yönelik saldırıları ile gündeme oturmuştu. Biz soruyoruz İçişleri Bakanı’na; kim bu Ataman Kardeşiliği? Eğer böyle bir yapı varsa Ku Klux Klan gibi bir yapılanma mıdır? Bu yapıyı İçişleri Bakanlığının tepki almamak için görmezden geldiği iddiası doğru mudur? Kendilerini sosyal medyada ilan ediyorlar videolarını gördüm. Sokakta yürüyen Afganlı, Suriyeli bulup dövüyor. “Ataman Kardeşliği Suriyeli, Afganlıyı dövdük.” Diye yayınlıyorlar. Kim bunlar? Ne yapıyorsun sen? Kim olduklarını bulun. Olmadık şeylerden insanları bulup cezaevine atanlar bulun şunları gizlenmiyorlar videolarını yayınlıyorlar, fotoğraflarını çektiriyorlar kim bunlar? Bununla ilgili soruşturma var mı Nail Alnaif’in öldürülmesi ile ilgili? Bu 3 Suriyeli’nin öldürüldüğünden sonra yeterli bir kamuoyu tepkisi oluşmadığı için mi acaba bu İstanbul cinayeti oluştu? Olacak şey değil! Bizim tüylerimiz diken diken oluyor. 3 tane insanın üstüne benzin dökülüp yakılıyor kamuoyunun umrunda olmuyor 3 5 gün sonra bir tane de Suriyeli yatağında yatarken kalbinden bıçaklanıyor. Bu nasıl bir ülkedir? Bu nasıl bir duyarsızlıktır anlamak mümkün değil! Nefret ve ayrımcılık çerçevesinde Türk Ceza Kanunu’nun 122. Maddesinde son 5 yıl içinde kaç kişiye işlem yapıldı? Kaç kişiye ceza verildi? Halkı kin Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama Suçu çerçevesinde işlem yapılmıştır? Bu kişilerin kaçı ceza almıştır? Bunlar geçmişe yönelik sorgulanmazsa müstakbel hadiselerin olması kaçınılmazdır. Çok üzücü ki biz hala 21. Y.Y.’da 2021’de bunları anıyoruz.

Cumartesi anneleri bakın çok önemli bu cumartesi yine eylem düzenleyecekler. Gözaltında kaybedilen yakınları için!

Cumartesi anneleri bakın çok önemli bu cumartesi yine eylem düzenleyecekler. 1995’ten beri bu anneler eylem düzenliyor neden? Gözaltında kaybedilen yakınları için! Peki Berfu Ana diye bir ismi duydunuz mu? Kenan Evren’e “Seni mahvedeceğim Kenan Evren benim oğlumu ortaya çıkar.” Diyen ve bu sözleri söyleye söyleye hayatını kaybeden Berfu Ana’nın oğlu Cemil Kırbayır’ın dosyası ile ilgili çok çarpıcı bir gelişme yaşandı! 6 Ocak 2022 tarihli mahkeme kararıyla 41 yıldır etkin soruşturma yürütülmeyen bu dosya avukatların tüm itirazlarına, tüm kamuoyuna rağmen kapatıldı! Yazıklar olsun! Şu ülkede büyük bir inatla, inançla, aşkla büyük bir dava haline getirmeyle oğlunun halini dosyasını takip eden bir yaşlı ana ki bunu söyleye söyleye hayatını kaybetmişti Berfu Ana hepimiz öğrenmiştik. Berfu Ana ve oğlu Cemil Kırbayır’ı bu ülkede herkes öğrenmişti. Tayyip Erdoğan Başbakanlığı döneminde Berfu Ana’yı Başbakanlığa davet etmişti! “Bu işlerin hakkını, hukukunu soracağız.” demişti ne oldu? Cumhurbaşkanı oldu Sayın Erdoğan Cemil Kırbayır dosyası kapandı. Hani 2012’de bu dosyaların akıbeti halinde şu yapılacak, bu yapılacak deniliyordu. Şu hale bak! Kendi söylediklerini kendileri yiyorlar. Helvadan putlar yapıp, yapacağız, edeceğiz süslü cümleler sonra oturup onları kendileri yiyorlar, dosyaları kendileri kapatıyorlar yazıklar olsun diyecek bir şey yok. Hal ortada biz hep bilgi, belge ile konuşuyoruz başka bir şey yapmıyoruz.

Abdulhamit Gül bunu da duyuyorsan Diyarbakır T4 cezaevini de sorgulamıyorsan, araştırmıyorsan, bize bir cevap vermiyorsan soru önergemize sana da yazıklar olsun.

Cezaevlerindeki, gözaltı merkezlerindeki çıplak aramalar ile ilgili vahim olaylara sürekli değindik. İlk önce reddettiler. İnkâr ettiler. İftira attılar şahsıma ve tüm bunu dile getirenlere. İğrenç iftiralar attılar. Çok üzücü bir şekilde inkâr ettiler. Sonunda ne oldu? Adalet Bakanlığı 2 ay önce yönetmelikteki çıplak arama ibaresini detaylı aramaya çevirdik dedi. Hiç yüzünüz kızarmadı mı? Bunun için kıyametler kopardınız, bana bir sürü hakaret ettiniz, çıplak arama ile mağdur edilenlere de üstüne hakaret ettiniz. Bizi cezaevine attınız. Çıktık cezaevinden Meclis’e geldik, hiç utanmadan, yüzünüz kızarmadan diyorsunuz ki; “Çıplak aramayı detaylı aramaya çevirdik.” Peki çıplak arama bitti mi? Hayır bitmedi. Dün yaşanan bir olay! Ben birebir insanlarla temas eden bir insan olarak bunları gündeme getiriyorum. O yüzden sahiciyim, o yüzden gerçekten yankı buluyor sözlerimiz. Diyarbakır T4 Cezaevi’nde dün yaşandı. "Bugün eşimin açık görüşü vardı bir daha gitmeyeceğim.” Diyor. “O cezaevine bir daha gitmeyeceğim.” Diyor öylesine öfkeli söylüyor ki bunu. “Kendimden nefret ettim çıplak arama yaptı ne yapıyorsun dedikçe infaz koruma memuru: “Açık görüş açık görüş. İtiraz etme.” Bunu da geçtim 2 kişiyi aynı kabinde çıplak arama yaptı. Nefretim çok büyük; şeytan yok insanlar var.” Diyor. Yazıklar olsun! Bir mahpus eşine, bir kadına bu cümleleri söyleten iktidarınıza yazıklar olsun! Abdulhamit Gül bunu da duyuyorsan Diyarbakır T4 cezaevini de sorgulamıyorsan, araştırmıyorsan, bize bir cevap vermiyorsan soru önergemize sana da yazıklar olsun. El insaf! Bu kadar rezaletten sonra, bu kadar çıplak arama inkarından sonra bir de üstüne tamam biz bu işi bitirdik, affedersin demedikten sonra yapılan da bu. Hale bak ya. Nasıl insanlarsınız, nasıl iktidarsınız anlamak mümkün değil.

Kayseri Bünyan Kapalı Cezaevi’nden Gülgeş Tatlı isimli bir hasta mahpus var. Oldukça sıkıntılı, çıplak aramaya uğramış, psikolojik şiddete uğramış. Fizyolojik şiddete uğramış. Oldukça sıkıntılı hastalık halleri var ve mahpus yakını diyor ki: “Görüşme kabininde iyi değildi, bedenen konuşmakta zorlandı, açıkçası ben psikolojisinin iyi olmadığını fark ettim, cezaevi koşulları ve kendisinin bir anda orada olması ve sağlık sorunları yaşaması ve ailesi üzerinden tehdit edilmesi avukatların sorumlu davranmayışı vb nedenlerle bu kadının Garibe Gezer gibi hayatına son verebileceğini düşündüm.” diyor. Garibe Gezer bakın 22 Aralık’tan beri soru önergemize cevap verilmedi! Garibe Gezer’in intihar öncesi de onun hakkında sorduğumuz soru önergelerine cevap verilmedi, intihar etti. İntiharından sonra soru önergesi soruyoruz ona da 15 gündür cevap yok! Bunlar nasıl işler? Şu işlere bakın. Garibe Gezer intihar etmeden önce “Biz bilmiyorduk.” Tavırları ardından intihar ediyor sorumuza cevap bile yok. Sonra Kayseri Bünyan Cezaevi’nde de Gülgeş Tatlı isimli bir mahpusun intihar düşünceleri ile dolu olduğunu mahpus yakınından öğreniyoruz ve çok sıkıntılı olduğunu öğreniyoruz. Garibe Gezer gitti bari bu insanlar kurtulsun yazık değil mi?

Aysel Tuğluk vekilimiz ile ilgili Kandıra Cezaevi önünde hasta mahpus ölmesin açıklaması yaptım, hiçbir şey de yok benim ifadelerimde. “Hasta mahpus ölmesin, siyasi raporlar ile onu cezaevinde tutmayın.” Dedik hakkımızda soruşturma başlatmışlar, başlatın! Hasta mahpus ölmesin dediği için hakkımızda soruşturma başlatıyorsanız başlatın diyecek bir şey yok. Bu arada insanlar psikolojik sıkıntılar, depresyonlar yaşayıp cezaevinde intihar ediyor, kalp krizleri geçiriyor, kanser olup ölüyor ve siz bunu dile getiren Ömer Faruk Gergerlioğlu’na soruşturma başlatıyorsunuz, bunu bir marifet zannediyorsunuz. Yazıklar olsun. İstediğiniz zulmü yapabilirsiniz biz yolumuza devam edeceğiz!

Bolvadin T Tipi Cezaevi’nde biz denetimli serbestlik verilmemesi ile ilgili bir mahpusun durumunu gündem etmiştik. Ailesine mektup yazmış. “Yasak kişilere mektup yazdın.” Denilmiş. Daha sonra biz bunu gündeme getirdikten sonra cezaevi yönetimi demiş ki: “Tamam ailenden gelen mektuplar kabul. O konuda itirazları kabul ediyoruz.” Çünkü biz burada gündeme getirmişiz. “Ama başka bir terör mahkumu ile yazışmaların var.            “ deyip yeniden denetimliyi reddettiler. O kişinin mahalleden arkadaşı olduğu da adli suçtan tutuklu olduğu şu an serbest olduğunu avukat aracılığı ile bildirmemize rağmen hakim: “Bir bakalım karar veririz.” deyip haftalardır sallıyor. Eğer biraz daha vermezlerse zaten tüm yatarı bitmiş olacak. 6 yıldır öğrenci bir çocuk sudan sebeplerden yatıyor. Biliyorum ki binlerce mağdur insanın sesisiniz.” Haberleşme özgürlüğünü engelleyen bir devlet ile karşı karşıyayız. Vatandaşların birbiri ile Anayasal Haberleşme Hakları vardır. Mektupları engellemek için 40 tane takla atan cezaevleri var karşımızda. “Ailenle mektuplaştın. Mektuplar yasak. Bir terör mahkumu ile mektuplaştın.” Diyor, araştırıyorsun o da terör mahkumu değil adli suçtan tutuklu olarak kalmış. Terör mahkumu olsa ne olacak? Cezasını bitirip çıkmış bir insanın haberleşme hakkı yok mu? Ben yaşadım bunları, bakın mayıs ayında Ankara İl Eş Başkanımız Vezir Bey’e gönderdiğim mektup daha 5 Ocak günü Ankara’daki Vezir Başkanımıza ulaşmış, Sincan Cezaevi’nden Mayıs’ın 20’sinde mektup göndermişim Ankara İl Eş Başkanımızın eline 5 Ocak’ta ulaşmış! Sanki başka bir kıtaya gidiyor! Aynı şehirdeki başka bir adrese. Bu nasıl bir zalimliktir? Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Sadece bana değil binlerce mahpusa bu yapılıyor. “Gönderme mektubu.” Diyor, bu insanlar orada öyle böyle bir şekilde cezalarını almış yatıyorlar onun mektubunu böyle engellemekle eline ne geçecek? Şu kişiyle mektuplaştın denetimli serbestliğini yaktım, şu kişiye mektup gönderdim geciktireyim de gör gününü kendim yaşadım. Hem kendim yaşadım hem binlerce kişiye bunu yaşatıyorum. Mayıs’taki mektup 5 Ocak’ta mı gelir? Ankara Sincan’dan Ankara Merkez’e 7 ayda gelmiş. Cezaevine altın madalya takmak lazım 7 aydır mektubu bekletmiş. Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ne altın madalya takalım teklifim bu!

İş Sağlığı ve Güvenliği sistemi ile ilgili çok önemli sıkıntılar var. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları işyerlerindeki iş kazaları, iş cinayetleri ile ilgili büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Bende Avrupa’da 1., Dünya’da 3. Olduğumuz bu iş cinayetlerini yakinen takip ediyorum bir insan hakları savunucusu olarak, işçilerimiz fabrikalarda çok sıkıntılı olumsuz koşullarda yaşıyor. İşin uzmanı bir arkadaş bize başvurdu. İşi iyi bilen arkadaşımız ile konuştum, uzman bir iş güvenliği mühendisi. Diyor ki bana: “Teftiş sistemi yapılması gereken kanun ve yönetmeliklerde değişikliklerle düzeltilmelidir.” Sen orayı işyeri güvenliğini teftiş etmek için orada çalışıyorsun patronunun işçisisin, işçisi olduğun patronun hakkında rapor veriyorsun verebilir misin? Bir olumsuz rapor verdiğinde seni işten çıkarıyor. Patron diyor ki: “Olumsuz rapor düzenleme yakarım seni, işten çıkarırım. Görmezden gel.” Bakın bunu nasıl anlatıyor işyeri uzmanımız: “ İş sağlığı ve güvenliği alanında çalışan tüm profosyoneller, ücretlerini işverenden almamalı ve ücret bağımsızlığı olmalıdır. Tüm çalışanlar; İş sağlığı ve güvenliği,mesai,sigorta şartları,ücret,mobbing vb. birçok sıkıntı ile ilgili sıkıntılarını işveren baskısı olmadan gizli bildirim sistemi ile yetkili kurum ve kuruluşlara bildirmelidir. Gizli bildirmeli diyor. Bütün çalışanlar bunu gizli bildirmeli çünkü bildirdiğin anda kapının önündesin. “Devlet kurumları da teftişlerini şikayet üzerine gizli şekilde yapmalıdır. İş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerinin giderilemeyen noksanlıkları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na şikayet etmesi, maaşı işverenden alan uzmanlar için etik ve uygulanası bir yöntem değildir.” Bakanlık habire geliyor iktidar bize diyor ki: “Büyük yenilikler yaptık. İşyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimliği var peki pratikte sahaya baktığımızda ne görüyoruz? İşte hal bu! İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı diyor ki: “Hiçbir anlamı yok çünkü biz patronun dediğini yapmak zorunda kalıyoruz bundan dolayı Avrupa’da 1.’yiz iş kazalarında, iş cinayetlerinde. Bakın siyaseti bırakın tüm toplumun sorunu. Niye bunu görmezden geliyor insanlar. “Ortak sağlık ve güvenlik birimleri, sağlık ve güvenliği sağlamadan ziyade ticari kaygıları daha çok taşıyan ve kaliteyi düşüren ticarethanelere dönüşmüştür. İş sağlığı ve güvenliği profesyonelleri haksız yargılanmaktadır. Normalde kanunlara göre danışman statütüsünde olmaları gerekmelerine rağmen uygulamada ve adli yargılamalarda böyle olmamaktadır. Özetle; Tüm çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği profesyonelleri de dahil eksiklikleri korkusuzca dile getirebilmelidir. İş sağlığı ve güvenliği çalışanları bağımsız olmalı ve bağımsız kuruluşlar vasıtası ile devlet güvencesi altında maaşlarını almalıdır. Devlete bağlı olan iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarında yaş şartı kalkmalı ve bu konuda tecrübeli iş sağlığı ve güvenliği çalışanlarına KPSS sınavında zorluk çıkartılmamalı tam aksine ek puan vb. avantajlar sağlanmalıdır. Çünkü müfettiş sayısı oldukça yetersizdir. İş kazalarında danışman olan iş güvenliği uzmanları kesinlikle suçlanmamalıdır.” İşten çıkmama kaygısı ile bir şey diyemiyorsunuz edemiyorsunuz sonra işyerinde yangın oluyor 4-5 kişi ölüyor yaralanıyor. “ Gel bakalım iş güvenliği uzmanına, işyeri hekimi gel bakalım.” Deniliyor canına okunuyor e sistem bu ama! Adam diyor ki: “Ben ve diğerleri sesimizi çıkaramıyoruz. Açıkça kendisi söylüyor iş güvenliği uzmanı. “Devletin denetimleri artmalı ama denetimlerin çoğu daha sık, düzenli ve mümkünse bir çoğu gizli ve habersiz olmalıdır.”

Yorumlar (0)