Dr. Gergerlioğlu TBMM’de basın toplantısında gündemdeki olayları değerlendirdi!

HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu hak ihlalleri ve önemli gündem maddeleri ile ilgili TBMM’de haftalık basın toplantısı düzenledi. Gergerlioğlu, Adalet Bakanlığı eleştirerek başladı. Gergerlioğlu şunları söyledi:

Vekil Haberleri 26.11.2021, 12:29
Dr. Gergerlioğlu TBMM’de basın toplantısında gündemdeki olayları değerlendirdi!

Bütçe Görüşmelerinde Adalet Bakanı, adalete dair hayallerini bize anlattı. “Keşke Abdulhamit Gül gibi Adalet Bakanımız olsa.” dedik.

Biz Adalet Bakanı dün Bütçe Komisyonu’na geldiğinde onu böyle karşıladık. AİHM kararları tanınsın, uygulansın dedik. AİHM kararlarını uygulamayan, Anayasasında Madde 90’daki AİHM kararlarını tanıyacağını taahhüt eden bir ülkede yaşıyoruz, böylesine garip bir ülkedeyiz. Adalet Bakanı birtakım şeyler söyledi, hiç derde deva şeyler değildi. Laf olsun torba dolsun şeklinde laflar söyledi Abdulhamit Gül. Biz bunları kabul etmiyoruz, binlerce ihlale cevap vermedi, hasta mahpuslarla ilgili durumlara cevap vermedi. Gerekenler yapılacaktır, yapılmıştır, yapılması arzu edilmektedir meyanında laflar söyledi. Biz ülkenin adaletinden sorumlu bir kişinin bu sözlerini kabul etmiyoruz. Bunlar hülyalardır, adalete dair hayallerini bize anlattı. Biz gördüğümüze bakarız. Adalet Bakanı anlattıkları ile bize şunu düşündürttü: “Keşke Abdulhamit Gül gibi Adalet Bakanımız olsa.” Diye düşündürdü, tüm vekiller de buna benzer şey söylediler. “Adama bak ne güzel şeyler konuşuyor keşke bu kişi Adalet Bakanı olsa.” Diye içimizden geçti. Bizim gördüğümüz ile bize anlatılan farklı şeylerdi, bunu da net bir şekilde söylemiş olalım. Biz bu hikayeleri kabul etmiyoruz Sn. Abdulhamit Gül. Bu Meclis’in Adalet Bakanlığı’na en çok soru önergesi veren milletvekiliyim, en çok hak ihlali başvurusu alan milletvekiliyim ve yaptığınız tüm bu zalimlikleri, hukuksuzlukları bilen milletvekiliyim ama bize cevapsız kalarak bunları geçiştireceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, biz ulusal ve uluslararası düzlemde takip etmeye devam edeceğiz, Türkiye’nin halini anlatmaya devam edeceğiz.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı görevini yapmıyor

Hak ihlalleri var. Gündemimiz oldukça yoğun çünkü Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı görevini yapmıyor, biz de bu komisyon başkanının görevini yapmamasından dolayı hak ihlallerini haftalık olarak gündeme getirip yoğun bir şekilde ihlalci kurumlara baskı yaparak, bakanlıklara soru önergeleri vererek bu ihlalleri gidermeye çalışıyoruz. Bunu da sonuna kadar yapmaya çalışacağız çünkü birileri sırf mevki, çıkar için bazı şeyleri görmezden gelse de biz bunları affetmeyeceğiz, vicdanımız buna müsaade etmiyor ve bu ihlalleri gündeme getirmeye devam edeceğiz.

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü; maalesef vakalar artıyor

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü; maalesef vakalar artıyor, her geçen gün, her yerden kadına yönelik sözlü, fiziksel, görsel her türlü şiddet yağıyor maalesef Türkiye kamuoyu bunu konuşuyor. Her yerde oluyor bu tür vakalar. Neden oluyor? Kadını fiziksel olarak, psikolojik olarak güçsüz gören bir anlayışın tezahürü oluyor! Kadını güçsüz gören bir erkek zihniyetinin onu ezmeye yönelik tavırlarından dolayı oluyor ve bundan dolayı ölümler, yaralanmalar artıyor. Çok ciddi bir toplumsal değişim ve dönüşüm lazım. Bu konuyu daha uzun yıllar belli ki konuşacağız, tartışacağız çünkü maalesef ki ölüm vakaları artıyor. Sıkıntılar artıyor.

Kadın cinayetleri azalmıyor, %25 artı.

10 yılın kadın cinayetleri haritasında en az 2534 kadın öldürülmüş. Medyaya yansıyan kadın cinayetlerinin haritalaması araştırılması yapılmış. Kadın cinayetlerinde 10 yılda en az %25 artış var, azalma yok! Kadın cinayetleri il bazında en çok İstanbul’da ilçe bazında Adana Seyhan’da var. Biraz sosyo-kültürel durumu da yansıtan bir araştırma bu. O yüzden dikkat ile incelemek ve bu görüntüye göre bu sorunun nasıl giderileceğini konuşmak gerekiyor. Kadın cinayetlerinin bir numaralı faili koca oluyor. Her 5 kadın cinayetinden birinin boşanma aşamasında gerçekleşmiş, öldürülen her 5 kadından biri şiddet mağduruydu. Şiddet gören her 10 kadından 6’sı güvenlik amaçlı korunma başvurusunda bulundu. Kadın cinayetleri en çok elde ve ateşli silahla işlendi, genel olarak konunun özeti bu. Son 10 yıl kadın cinayetleri haritasının özeti bu. Kadın cinayetleri azalmıyor, artıyor. %25 artıyor. Cinayetlerin yarısı 10 ilde, sosyo-kültürel durumu göstermesi açısından. İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Gaziantep, Bursa, Mersin, Konya ve Kocaeli; cinayetlerin yarısının işlendiği iller. İlçe bazında en çok cinayet Adana/Seyhan’da işlenmiş. Cinayetlerin bir numaralı faili kadının kocası maalesef. Her 5 kadın cinayetinden birini aile işliyor, aile fertleri de maalesef cinayetlere eşlik edebiliyor. Çeşitli bahaneler ileri sürülebiliyor. Barışma isteğini reddetmesi, boşanma aşamasındaki problemler 10 yılda en az 150 cinayette maddi kaynaklı anlaşmazlıklar, 126 cinayette namus, töre kadınları öldürmenin bahanesi oldu!  En az 127 kadın ise çeşitli bahaneler, elbise almak eve geç gelmek nedeniyle öldürülmüş. Şiddet gören 10 kadından 6’sı koruma başvurusu yapmış çok çarpıcı. Maalesef ki göz göre göre gelen bir şiddet var, koruma başvurusu yapıyor, maalesef gereken tedbirler alınmadan şiddete uğruyor. Boşanma aşamasında çok vaka var. Şiddet geçmişi olan 517 kadın cinayetinde kadınların %63 gibi korunma refleksi gösterdiğini buna rağmen öldürüldüğünü gösteriyor. %63 çok büyük bir rakam!

Kadın cinayetleri öngörülebilir

Cinayet mahalli çoğunlukla ev, cinayet aracı ateşli silah olmuş. Kadın cinayetleri öngörülebilir ve önlenebilir diyor Gazeteci Ceyda Ulukaya. Hiç beklenmedik veya ani bir sinir sonucu değil, göz göre göre gelen bir şiddet, yaralama ve cinayet olduğunu söylüyor. Bu verilere dikkat edilmeli ve bu şekilde bu şiddet önlenmeli diyor.

Kadınların %61’i ev içinde öldürülmüş, %53’ü kadınları ateşli silahla öldürmüş, %29’u sokakta ormanda öldürülmüş.

Başka bir araştırmada; son 326 günde 285 kadın öldürülmüş, son 326 günün haritasına bakalım: 285 kadın öldürülmüş, 711 şiddet var, 193 şüpheli kadın ölümü, öldürülen 9 kadın göçmen, 3’ü trans imiş. Faillerin %60’ı koca, sevgili, eski koca. Kadınların %61’i ev içinde öldürülmüş, %53’ü kadınları ateşli silahla öldürmüş, %29’u sokakta ormanda öldürmüş. Kadına yönelik şiddet devam ediyor çünkü kadının korunması, güçsüz, zayıf olduğu düşünülüyor. Böyle bir kaba güç eksenli bir erkek bakış açısı maalesef kadın ölümlerinin artmasına yol açıyor. Biz bu konuda farkındalığın artması ve işin doğrusu artık gücün fiziki güç, psikolojik güçle değil hakkaniyete göre olması, adalete göre olması gerektiğini söylüyoruz maalesef ki çok silsileli bir şekilde sürekli kadının aleyhine büyüyen bir sıkıntı var. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde bir farkındalık oluşması gerekiyor. Umarım ki bugün bile bazı şiddet vakaları olabilir, olmasın bundan sonrasında da olmasın. Maalesef ki bunlara çok rastlıyoruz.

Petrol istasyonlarının önünde kuyruktan geçilmiyordu, herkes biraz daha ucuza benzin alabilmek için kuyruktaydı.

Meclis Genel Kurul’da da bu konuyu çok işledim, sosyal medyamda da. Fırıncılar isyanda değerli arkadaşlar, ekonomiyi batırmış durumdalar. Dün gece petrol istasyonlarının önünde kuyruktan geçilmiyordu, herkes biraz daha ucuza benzin alabilmek için kuyruktaydı, benzine 1 TL’nin üstünde, motorine 1 TL’nin üstünde zamlar geldi. LPG yine çok zamlandı. Olacak bir şey değil! Ülkenin içine düşürüldüğü tablo son derece kötü; dolar, euro aşırı bir derecede artmış durumda. Borç faizleri hızla artmış durumda. Çok riskli bir ülke durumuna gelmiş haldeyiz. Bütün bunlardan sonra tabi ki piyasaya yansıyacak ve un fiyatları artıyor, ekmek fiyatları artıyor. Halkın en temel yiyecek maddesi olan ekmek büyük bir hızla pahalılanıyor! Fırıncılar isyanda, ekmek kimi yerde 3 TL olmuş, kimi yerde 2, 2.5 TL’ye yükseldi. 4-5 TL’de dizginlenebileceği söyleniyor. Bir çuval un 300-320 TL’yi bulmuş durumda. Fırıncılar diyor ki: “Günü büyük zararla kapatıyoruz, on çuval un ile 2800 ekmek üreten bir fırının üretim maliyeti 6700 TL’yi aşıyor ancak üretilen ekmeğin satışı ile fırının elde ettiği para ise 5430 TL. Her gün zarar ediyor.” Ekmek Üreticileri İş Verenleri Sendikası Genel Başkanı Cihan Kolivar: “Çok vahim bir haldeyiz. Tabela vergileri, Bağ-Kur, günlük bayat ekmek iadesi, işçi giysi, temizlik, ofis, bayram yevmiyeleri, çöp vergisi eklendiğinde bu maliyet 7500 TL’yi buluyor, ekmeği 3 TL’ye satsak bile kurtarmaz, fırıncılar borçları yüzünden kaçacak yer arıyor.” Diyor. Son derece vahim bir tablo var. Çeşitli illerde ekmeğe zam geldi ve daha da gelecek gibi duruyor. Fırıncı da ne yapacağını bilemiyor! Zam yapmak istemiyor, vatandaşın perişan halini görüyor. İnsanlar en çok ekmekle karnını doyuruyor. Kimi aile günde on ekmek alıyor ve böyle idare etmeye çalışıyor. Kimisi evinde ekmek yapıyor fakat sıkıntı devam ediyor. Kimi yerde un bile bulunmuyor. Kimi market un, yağ, şekeri sınırlı olarak satıyorlar. İktidar marketi olarak bilinen bazı marketlerde un, yağ, şekerin birer paketten fazla satılmadığı yönünde bilgiler var. Karaborsa şüphesi var, iş oraya gidiyor. Parayı geçin artık malı bulamayacaksınız! Görüntü öyle. Benzin istasyonları önündeki sıralar, marketlerde bulunmayan gıdalar, bunu bize apaçık bir şekilde anlatıyor. TMO: “Un arzında sıkıntı bulunmuyor.” Diyor ama gerçekten ağır bir şekilde sıkıntının olduğunu görüyoruz.

Allah Kürtçeyi, Türkçeyi, Arapçayı, İngilizce’yi de biliyor.

Mustafa Sarıgül Kürt illerinde bir gezi yapıyor ve orada kendisine bir esnaf: “Burası Kürdistandır. Kürdistan olacak itiraz etmeyelim. Bizi yaratan Allah’tır. Allah Kürtçeyi, Türkçeyi, Arapçayı, İngilizce’yi de biliyor. Dilimizi inkâr etmesin kimse. Doğuyu unutmayalım, bir arkadaşımız Siirt’te burası Kürdistan’dır dedi. Burası 1200 yıl önce de burası Kürdistan’dı.” Demiş. Bundan dolayı hemen gözaltına alınmış bu esnaf. Ülkede Kürt meselesini kabullenmek gerekiyor. Kürt’ü, Kürtçeyi binlerce yıldır bölgenin Kürdistan diye anılmasını kabullenmek lazım, bu kelimeleri kullanan insanları gözaltına almakla hiç kimsenin bir yere varacağı bir yer yok.

Hıfzullah Kutum bir öğretim görevlisiydi ve Kürdistan kelimesini kullandığı için başına gelmeyen kalmadı.

Hıfzullah Kutum bir öğretim görevlisiydi ve Kürdistan kelimesini kullandığı için başına gelmeyen kalmadı. Açığa alındı, cezaevine atıldı, adeta linç edildi. Bunların tamamen yanlış olduğunu da net bir şekilde söyleyelim.

TÜGVA TÜRGEV’e peşkeş çekiliyor devlet imkanları, kurumları.

TÜGVA konusunu incelemiştik. TÜGVA devlete, iktidara sırtını dayamış bir vakıf ve TÜGVA verilerini sızdırdığı için bir kişinin gözaltına alınıp, tutuklandığı belirtiliyor. Biz bu konuyu çok işledik, açık bir şekilde TÜGVA TÜRGEV’e peşkeş çekiliyor devlet imkanları, kurumları. Devlet eliyle bazı vakıflar korunuyor, kollanıyor. Dün paralel devlete karşıyız, paralel devlet yapılanmalarını yıkacağız diyenler şu anda başka paralel devlet yapılanmaları kuruyorlar ve yollarına böyle devam ediyorlar. Devlette liyakat esası olmalı. Hangi grup, kim olursa olsun devlet ile ortak iş yapmamalı. Devlette liyakat esası olmalı ve hakkı olan devlet kademelerinde yer bulabilmeli. Türkiye bu sıkıntıları yaşamıştır, bir daha da yaşamaması gerekiyor.

Sağlık Bakanlığı bir kin nefret operasyonu ile bu kişileri ihraç ederek hıncını alıyor. Olacak bir şey değil bu!

Önümde çok önemli ve ağır bir sorun var. KHK ile ihraç edilmiş bir doktor olarak, KHK ile ihraç edilen binlerce sağlık çalışanının sorunlarını hep gündem ediyorum. KHK’lı doktor meslektaşlarımın sorunlarını gündem ediyorum. Son zamanlarda bir adet başladı; açığa alınıp hakkında soruşturma başlatılan veyahut güvenlik soruşturması iptal edilen kişiler mahkemelerde kazandığı halde Sağlık Bakanlığı bir kin nefret operasyonu ile bu kişileri ihraç ederek hıncını alıyor. Olacak bir şey değil bu! Binlerce örnek var böyle işin doğrusu onlardan birisi Mustafa Gönen Van’dan bize başvurmuş. Van Yüzüncüyıl Üniversitesi’nde asistan olarak çalışırken açığa alınmış ve bu sırada bir soruşturma geçirmiş, iade edilmiş, görevine devam etmiş. Ardından uzman hekim olmuş, Van Başçiftlik Devlet Hastanesi’ne atanmış fakat bu sefer de güvenlik soruşturması engeline takılmış, ataması yapılmamış. Tekrar idare mahkemesine gitmiş, idare mahkemesini kazanmış. Ardından tekrar görevine başlamış ve sonrasında Sağlık Bakanlığı yine bir hamle yapmış, intikam operasyonu ile tüm mahkemelerden aklanmış 3 ayrı mahkeme sürecinden geçmiş bu kişiyi mesleğinden ihraç etmiş. Doktor bey aile hekimi olarak özel hastaneye gitmiş ve orada çalışmak istemiş. “Özel hastanenin acilinde de çalışamazsın. Burada da seni çalıştırmayacağız.” Denmiş. İşyeri hekimliği sınavına girmiş, onu kazanmış. Bu sefer de “İşyeri hekimliği belgesi sana vermeyiz.” Şu anda yılların doktoru; doktorluk yapamıyor! Nasıl bir kin, nefret operasyonu yapılıyor anlamak mümkün değil. Bugün de soru önergesi verdik. Sağlık Bakanı bugün Meclis’te özellikle yüzüne de soracağım. Buradan da gündeme getiriyorum. Bu nasıl bir Nazi uygulamasıdır anlamak mümkün değil. Bu uygulama tamamen Nazi uygulamasıdır. Mustafa Gönen şahsında böyle birçok başvuru alıyoruz başka doktorlardan da mahkeme süreçlerini kazandıkları halde sonunda Sağlık Bakanlığı’nın bu kişileri ihraç ettiklerini görüyoruz. Son derece vicdansızca, hukuksuzca, insafsızca yapılan Nazi uygulamasıdır. Bu insanları aç susuz bırakarak ölüme terketmektir, başka bir şey değildir. Kabul etmiyoruz ve bunu da söylemeye mutlaka devam de edeceğiz. Bu zalimlikler çeşitli meslek sektörlerinde yapılıyor, birçok KHK ile ihraç edilmiş insan böyle intikam operasyonuna maruz kalıyor, kesinlikle kabul etmiyoruz. Mustafa Gönen doktorluğuna başlamalıdır.

İnşaat işi yapan bir firma ile anlaşmış ve aldatıldığını söylüyor.

Bedri Ertonga bize başvurmuş. İnşaat işi yapan bir firma ile anlaşmış ve aldatıldığını söylüyor. “Konya’da çalıştığım zaman inşaat işi yapan biri ile ev alma karşılığında anlaştık ve 5 sene geçti ne ev ne parası, telefonu engellemiş.” Bu tür durumlarda oluyor. Biz de idari işlem yapacağız.

Hilvan Cezaevi’nde tüm mahkumlara memurlar işkence yapıyor ve memurlar dövmedi diye zorla dilekçe yazdırıp, imzalatıyorlarmış.

Hilvan Cezaevi’nde tüm mahkumlara memurlar işkence yapıyor ve memurlar dövmedi diye zorla dilekçe yazdırıp, imzalatıyorlarmış. Adalet Bakanlığı’na buradan soruyoruz. Adalet Bakanlığı’na en çok soru önergesi veren bir milletvekili olarak kendisinden şikayetçiyim çünkü soru önergelerimizi cevapsız bırakmaya çalışıyor.  İnanılmaz bir şekilde hukuksuzlukların üstünü örten bir bakanlık. Bizim canımızı çok yakan bir bakanlık. Benim şahsi bir alıp veremediğim yok ama binlerce mağdura, mazluma, mahpusa yaptıklarını biz kabul etmiyoruz!

Turgut Sarıgül’ün eşi: “Çok kötü durumda olduğunu gördüm anladım. Nefes almakta çok zorlanıyordu.”

Turgut Sarıgül bir mahpus Tekirdağ T Tipi Cezaevi’nde. Ağır hasta hakkı ihlalleri ile maalesef Covid olmuş, geç götürülmüş hastaneye. Tüm bunlar tanıdık, bildik hadiseler. Zaten sıhhi açıdan kötü bir yer. Hasta olmasına rağmen hastalığı sorgulamadan Biontech aşısı yapılmış. Hastayken bir de biontech aşısı yapılıyor! Turgut Sarıgül’ün eşi: “Çok kötü durumda olduğunu gördüm anladım. Nefes almakta çok zorlanıyordu.” Ardından hasta daha da kötüleşmiş. Biz daha önceden de gündeme getirdik ve ardından hastaneye yatırılmış. Hastanede de yine ihlallere uğramış, normal serviste yatacağına mahkûm servisinde yatmış, mahkûm servisinde ilginin az olduğunu biliyoruz. Hasta bundan dolayı daha da kötüleşmiş ve şu anda 3. Derece yoğun bakımda. KHK’lı bir aile, eşi de KHK’lı bir hemşire. Yıllarca devlette çalıştım, bilgi alma hakkı neden saklanıyor ailelerden? Kızıma bu durumu nasıl anlatacağım bilmiyorum. Şu anda Tekirdağ Şehir Hastanesi’nde yoğun bakımda yer olmadığı için mahkûm koğuşunda tutulmuş bir müddet sonrasında yoğun bakıma alınmış. Şu anda bende hastaneyi aradım, oldukça sıkıntılı bir durumda iki taraflı akciğer tutulumunun olduğunu biliyoruz her an hayatını kaybedebilir ve Adalet Bakanlığı bize bunu sorduğumuz zaman gereken işlemler yapılmıştır diye cevaplar verebilir, bu hukuksuzlukları böyle vicdansızlıkla örtmeye çalışabilirler. Biz bunu hem Adalet hem Sağlık Bakanlığı’na soruyoruz. Zaten cezaevlerinde dezavantajlı durumda olan insanların hastanelerde de dezavantajlı olduğunu görüyoruz. Kabul etmiyoruz, hiç mi vicdanınız yok? Niye sızlamıyor? Apaçık ihlaller ortada diye onlara soruyoruz.

Eczane çalışanları da çok sıkıntıda.

Eczane çalışanları da çok sıkıntıda. “Sabah 09.00-19.00 arasında 10 saat çalışıyoruz ve 6 gün çalışıyoruz. Bize 7,5 saat çalışıyoruz diye imza attırıyorlar.” diyor. “Bu insanlık dışı çalışma saatlerinin bir an önce gündeme gelmesini istiyoruz. Bu sadece benim değil sosyal medyada teknisyenler grubunda eczanelerde çalışan maalesef kimse düzelmeyecek diye inancını kaybetmiş durumda.” Biz bunları gündeme getiriyoruz ve takipçisi olacağız. İşçi hakları, iş güvenliği bizim için son derece önemli. Türkiye’nin maalesef 1. Durumda olduğunu biliyoruz işçi hakları açısından, iş kazaları durumundan 1. Durumda olduğunu biliyoruz, bu kardeşimizin de sorunlarını dile getirip takipçisi olacağız.

Denetimli serbestlik ile ilgili şikâyet Afyon Bolvadin Cezaevi’nden geldi.

Denetimli serbestlik ile ilgili şikayet Afyon Bolvadin Cezaevi’nden geldi.. Denetimli hakkı geldiği halde hem denetimli serbestlik verilmiyor hem de öğrenci iken 9 Eylül üniversitesinden ilişkisi kesilen bir mahpusun sesini duyurmamızı istemişler. Gönderilen mektuplar da sansüre takılıyormuş. Birçok vaka var bu şekilde. 1/10 indirim hakkı da verilmiyor. Zaten normal denetimli serbestlik verilmezken 1/10’u zaten vermiyorlar.

Bu soykırım uygulamasından başka, Nazi uygulamasından başka değildir.

“OHAL Komisyonu hakkımda kesinleşmiş bir yargı kararı olmamasına rağmen ihraç olduğum 1 Eylül’den 1 gün sonra tedbir kararı koymuş.” diyor bir OHAL mağduru. “Arsayı satamıyorum.” diyor. “Tapu dairesinde gördüm, uyarı veriliyor.” Bunlar açıkçası hep bir soykırım belgesidir. Başka bir şey değildir. Az evvel bahsettiğimiz KHK’lı doktora yapılan da soykırımdır, bu insana yapılan da soykırımdır. “Aç, susuz kal, öl, git.” Anlamına gelmektedir. Bu soykırım uygulamasından başka, Nazi uygulamasından başka değildir.

KHK’ların iptal edilip tekrar bir değerlendirme yapılması gerekir.

692 Sayılı KHK ile polislik mesleğinden ihraç edilmiş. “Ceza almayanlar için herkes görevine geri dönecek diyorlar fakat cezaevinde olan insanlar için durum ne olacak?” demiş. KHK’lar iptal edilmesi gerekiyor, KHK’lar hukuksuz, Anayasaya aykırı bir şekilde çıkarılmıştır. Takipsizlik veya beraat ayrımı yapılmadan KHK’ların iptal edilip tekrar bir değerlendirme yapılması gerekir. Adil olmayan yargılamalar ile yargılanan insanların aldığı cezalar tekrar gözden geçirilmeli, KHK’lar iptal edilmeli ve hukuk Anayasa geri gelmelidir!

Silivri Cezaevi’nde kaloriferler yanmıyor ve bu soğuk günlerde mahpuslar üşüyor.

Silivri Cezaevi’nden çok şikayet alıyoruz. Silivri Cezaevi’nde kaloriferler yanmıyor ve bu soğuk günlerde mahpuslar üşüyor. Binlerce mahpusun hali bu! “Bakım yapılıyor” denilerek doğru dürüst kaloriferler yakılmıyor. “15 gündür sabah 2 saat akşam 2 saat su veriliyor. 40 kişilik koğuşlarda borular değişme bahanesi ile iş uzatılıyor, 1 ay süreceğini söylüyorlar, kaloriferler bazen az yanıyor bazen yanmıyor, geceleri soğuk oluyor. 10 günde bir arama bahanesi ile 20-30 gardiyan koğuşlarda covid ile ilgili önlemler alınmadan içeri giriyor, postalları ile her yeri hallaç pamuğu gibi atıp bırakıyorlar. İçerideki insanların hayatı riske atılıyor.” Diyor bir mahpus yakını.

Hasta mahpuslar ile ilgili bilgi vereyim. Ali Kemal Aşık’ın gönderdiği bir mektupta. Kocaeli 2 No’lu F Tipi’nden; hasta tutuklular; Yasemin Karadağ, Aysu Baykal, Cengizhan Pilaf, Hasan Tahsin Akgün, Fırat Özçelik’in 16. Maddenin uygulanması ve serbest bırakılması ile ilgili istekleri var burada bunu gündem ediyoruz.

Ayşe Özdoğan’a ve diğer hasta mahpuslara yaptıkları zalimlikleri vicdansızlıkları sümenaltı etmeye çalışıyorlar.

Bizim hiç unutamadığımız, kabul etmediğimiz bir büyük ihlali tekrar gündeme getiriyorum. Ayşe Özdoğan şu an Antalya Cezaevi’nde yatmakta ve 60 günü buldu, 4. Evre maksiller sinüs kanseri bir ağır hasta, ağır sorunlar yaşıyor. İstanbul ATK eğitim hastanesinin raporlarına rağmen infaz erteleme vermedi, ikinci başvuruda da eğitim hastanesi infaz ertelemeye uygundur demesine rağmen İstanbul ATK’yı günlerdir bekliyoruz. Asıl bekleyen hapishanede sinir krizleri geçiren perişan durumda son evre bir kanser hastası Ayşe Özdoğan, perişan bir şekilde İstanbul ATK’nın raporunu bekliyor. İstanbul ATK bu zulüm ne zaman bitecek? Bir an evvel kararını ver, bir an evvel infaz ertelemeyi ver. Ayşe Özdoğan’ın artık sabredecek hali yok. Cezaevinde ölüme terk edilmiş bir halde. Bana mektup göndermiş; dün Adalet Bakanı’na da söyledim. Böyle bir rezalet, skandal olamaz. Bu kadar kötülük yaşamış, bu kadar ağır ihlallere uğramış bir hasta kadın, bir hasta mahpus gönderdiği mektubunu bana ulaştıramıyor çünkü cezaevi tarafından engelleniyor. 21. Y.Y.’da Adalet Bakanlığı’nın cezaevleri rezalet bir halde. Bunu net bir şekilde söyleyim, bu rezaletler işleniyor ve yaptıkları ihlalleri örtmeye ve yaptıkları zalimlikleri vicdansızlıkları sümenaltı etmeye çalışıyorlar. İzin vermiyoruz! Ben burada olduğum müddetçe ve işin doğrusu nerede olursam olayım. İster burada tutsunlar ister dışarıda tutsunlar ister zindanlara atsınlar biz ihlalleri söylemeye devam edeceğiz kimseden de korkmuyoruz. Bu zalimliklere karşı asıl susmaktan korkuyoruz.

Silivri Cezaevi ile ilgili şikayetler çok yoğun geliyor, başkalarından da geliyor. “Kaloriferler açık değil ve sıcak su yok. Hastalık yetmedi soğuktan mı öldüreceksiniz?” deniliyor.

Çıplak arama insanlık dışı işkencedir.

Yine çıplak arama şikayetleri çok geliyor. Çıplak arama insanlık dışı işkencedir. İstanbul’da oğlunun görüşüne giden bir anne Cemile Karakaş’ın çıplak aramaya maruz kalınca sinir krizleri geçirdiği ve bayıldığı ortaya çıkmış. Çok ağır bir insan hakları ihlali olan çıplak arama sonucu olanlar ortada. Biz çıplak arama var dediğimizde her türlü zalimlik ile çıplak arama yoktur diyenlere sunulur bunlar. Çıplak arama vardı, şu anda da maalesef ki devam ediyor ama biz buna çok kuvvetli bir şekilde itiraz ediyoruz. Kim ne derse desin bu zalimlikler uygulanıyor. Kamuoyu bilincinin artması gerektiğini söylüyorum.

Figen Çapkur Diyarbakır Cezaevi’nden yazıyor: “Umut inşallah çıkacağım buradan.”

Figen Çapkur 3 çocuklu bir anne, eşi de cezaevinde ve istikbale bakmaya çalışıyor. Bana gönderdiği mektubunda diyor ki: “Dört duvar arasında yatak ve dolapla tek başıma kaldım, en çok korktuğum şey başıma geldi yalnızlık. Umudumu kaybettiğim an bitmişimdir yazısı beni kendime getirdi.” Duvarda görmüş bu yazıyı. “Umut inşallah çıkacağım buradan.” Figen Çapkur Diyarbakır Cezaevi’nden yazıyor. İnşallah bu zulümler çok fazla ilerlemeden çıkar diye umut ediyorum. Gönderdiği mektupta burada. Girişte de maalesef bu hanıma da çıplak arama uygulanmış, utanç verici hal maalesef ki yapılıyor ve devam ediliyor bunlar.

Emrullah Acar gazetecilik yaptığı için gözaltına alındı.

Gazeteci Emrullah Acar Şenyaşar Ailesi’nin dramını Adalet Nöbeti’ni takip ettiği için gözaltına alındı, gazetecilik yaptığı için gözaltına alındı. Çok tepki gösterdik, gazetecilik suç değildir dedik ama zalim iktidarlar gazeteciliği suç görür çünkü kendi suçlarını günahlarını gazeteciler ortaya çıkarır. Emrullah Acar da namuslu, dürüst ve hakikati ortaya çıkaran bir gazetecidir. Şenyaşar ailesinin dramını yakından takip etmiştir tüm zorluklara rağmen, ortaya çıkarmıştır ve cezalandırılarak gözaltına alınıp mağdur edilmiştir. Ortada bir şey yok sadece gazetecilik yapmıştır serbest bırakıldığını sevinçle öğrendik kendisine geçmiş olsun diyoruz.

Yazar Önder Algedik: Dolar 7 TL iken Akkuyu Nükleer Santrali için Ruslara 1 kwh için 86,5 kuruş verecektik. Şimdi Dolar 11 TL olunca, 1 kwh için 136 kuruş vereceğiz. Çernobil'in sahibi Ruslara.” demiş maalesef durum böyle. Memleketin parası, malı yağma, talan ediliyor.

AKP-MHP Cumhur İttifakı’na berbat ettikleri ekonomi nedeniyle istifa çağrısında bulunduk ve bulunmaya devam ediyoruz. Bir an evvel istifa edip gitmeleri, insanları kurtarmaları gerekiyor.

Evim Mağdurları’nın sıkıntıları devam ediyor.

Evim Mağdurları’nın sıkıntıları devam ediyor. TMSF İstanbul önünde eylem yaptılar, açıklama yaptılar, Evim mağdurlarının sıkıntılarını gündeme getirmeye devam ediyoruz. Maliye Bakanı’na da sorduk cevap alamadık ama biz bunun için kendisini de tekrar aradık, telefonlarımızdan kaçtı Sn. Maliye Bakanı Lütfi Elvan, onun başı kalabalık, berbat olmuş ekonomi ile uğraşıyor ve istifa edeceği yönünde söylentiler var sürekli ortalıkta dolaşan. Öyle bir bilgi yok ama bizim de Evim Mağdurları ile ilgili sorularımızdan kaçmasını size duyurmuş olalım.

Özlem-Mehmet Demirtaş çifti anne ve baba maalesef hüküm aldı, bu çocukları çocuk psikoloğu tarafından takipte ve çok sıkıntılı durumdalar.

Ben bunları söylemeye devam edeceğim! Şu aile anne-baba tutukluluk meselesi devam ediyor, boynu bükük bu çocukları çok anlattım burada; Özlem-Mehmet Demirtaş çifti anne ve baba maalesef hüküm aldı, bu çocukları çocuk psikoloğu tarafından takipte ve çok sıkıntılı durumdalar. Çocuklar anne ve babalarına moral vermeye çalışıyor o kötü durumdayken. Allah yardımcıları olsun, bizim yapabileceğimiz onların halini duyurmak ve bunu da yapmaya devam ediyoruz.

Türkiye’de işkence ve faili meçhuller dönemi bitmiş Bakan Gül.

Türkiye’de işkence ve faili meçhuller dönemi bitmiş Bakan Gül. Salonlarda atıp tutmakla bu işler olmuyor, hayal dünyasından kurtul diyoruz, gerçeğe gel, kimseyi kandırma. Binlerce işkence, kötü muamele örneği verdik cevap vermedin. Sonra gidip salonlarda, bütçe komisyon salonlarında pembe bir Türkiye oluşturmaya çalışıyorsun bunları kimse yutmaz Sn. Bakan.

Evrensel Gazetesi’nin Kocaeli Muhabiri Gazeteci Gözde Meydan gözaltına alındı, sonra serbest bırakıldı

Bütün bu ekonomik felaketten sonra Evrensel Gazetesi’nin Kocaeli Muhabiri Gazeteci Gözde Meydan gözaltına alındı, sonra serbest bırakıldı ama o da Emrullah Acar gibi gazetecilik yapmaya çalışıyordu bundan dolayı mağdur edildi.

AKP ve MHP vekilleri kürsüye çıkıp; ortalık tamamen düzelmiş, güllük gülistanlıkmış gibi açıklamalar yapıyorlar

Tüm bu kötü ekonomik hadiselerden sonra Genel Kurul’da görüyoruz ki AKP ve MHP vekilleri kürsüye çıkıp; ortalık tamamen düzelmiş, güllük gülistanlıkmış gibi açıklamalar yapıyorlar. Kendi söylediklerine kendileri inanmıyor ama yine de çıkıp bu açıklamaları yapabiliyorlar. Bu kadar kendi çıkarları için vicdanlarını ayaklar altına almış insanlar maalesef ki durum bu!

Bize fırıncıların sıkıntılarını bildirdi ve onları gündem ettik

Biz bunları her yerden haykırmaya devam edeceğiz! Bitlis’ten Cengiz Taşkaya fırıncı. Bize fırıncıların sıkıntılarını bildirdi ve onları gündem ettik Meclis’te de gündem ettik, burada da gündem ediyorum, fırıncılar ve fırından ekmek alanların sıkıntılarını; yani milyonlarca insanın sıkıntısını gündem etmeye devam edeceğiz. Çok büyük ekonomik sıkıntılar var ama onların arasında un, buğday fiyatları ile ilgili çok büyük sıkıntılar var. Türkiye’deki çiftçiye 225 kuruş buğdayın kilosuna veren iktidar; yabancı çiftçiye 350 kuruş veriyor ve dışarıdan da bazen un temin edemiyor! Bu sefer kıtlık oluyor ve un fiyatları yükseliyor olay bu! Çünkü tarımı, hayvancılığı bitirdiler ne et ne tarım ürünleri var. Perişan edilmiş, dışarıya bağımlı bir ekonomi ile baş başayız!

Mücadelemiz sonrasında 91 bin mahpusa yönelik cezaevi izinleri 31 Mayıs 2022’ye kadar uzatıldı.

Mücadelemiz sonrasında biliyorsunuz dün akşam açıklandı Adalet Bakanı bunu açıkladı! 30 Kasım’da bitirilmesi düşünülen 91 bin mahpusa yönelik cezaevi izinleri 31 Mayıs 2022’ye kadar uzatıldı. Burada bizim mücadelemizin Adil Yaşam Derneği Başkanı Muhammed Haluk Çavuşoğlu’nun çabaları çok önemli, sivil toplumun çabaları çok önemli iktidara geri adım attırdık ve 6 ay kadar daha uzadı.

Açık görüşler de 1 Aralık itibariyle açılıyor.

Açık görüş konusunda yaptığımız baskılar da netice verdi. Açık görüşler de 1 Aralık itibariyle açılıyor. Biz bu mücadeleyi bunun için yapıyoruz, haksızlıkların bitmesi, hukukun yerine gelmesi için yapıyoruz. Muhalefet vekiliyim ama mücadele ile bir yere gelebileceğiz ve mücadelemizi de sonuna kadar sürdüreceğiz çünkü netice aldığımızda görüyoruz.   

Yorumlar (0)