banner773

Dr. Gergerlioğlu: Mardin’de DEDAŞ zulmü devam ediyor

HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu hak ihlalleri ve önemli gündem maddeleri ile ilgili haftalık basın toplantısı düzenledi. Gergerlioğlu, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun bu kadar ihlal olmasına rağmen işini yapmadığını gündeme getirerek başladı. Gergerlioğlu şunları söyledi:

Vekil Haberleri 24.09.2021, 11:18
Dr. Gergerlioğlu: Mardin’de DEDAŞ zulmü devam ediyor

Gergerlioğlu, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun bu kadar ihlal olmasına rağmen işini yapmadığını gündeme getirerek başladı. Gergerlioğlu şunları söyledi:

 

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapmıyor!

Birçok alandaki insan haklarını gündem edeceğiz ve çözüm bulmaya çalışacağız. Bunu maaleesef Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu yapmıyor o yüzden biz yapıyoruz. Defalardır bunu söylüyorum Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapmıyor. Binlerce insan hakları ihlali var ve gereken görevler yapılmıyor ve bunları biz burada gündem ederek, yoğun bir baskıyla ve milletvekili görevlerimizi yaparak, soru önergelerimiz ve dilekçelerimiz ile başvurular yaparak bu ihlalleri gidermeye çalışıyoruz. Tekrar hatırlatıyorum; Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu görevlerini eğer ki yapmıyorsa boşuna böyle bir komisyon olmasın. Bunu net bir şekilde söylüyorum. Başkan’ın kırmızı plakalı araçla dolaştığı bir komisyon var ve görevini yapmıyor. Biz burada binlerce ihlale yetişmeye çalışıyoruz, bir milletvekili olarak bunu da kınadığımı açıklamış olayım.

Yurt yerine cezaevi yapılan bir iktidardayız bundan dolayı öğrenciler açıkta, parkta kalıyor, geceliyorlar ve maalesef ki cezaevleri oldukça doluyor.

İlk konumuz yurt çapında öğrencilerin yapmış olduğu eylemle ilgili. Öğrencilerimiz yer bulamıyor, yurtlar çok pahalı, ev kiraları çok çok pahalı. Öğrenciler dışarıda kalıyorlar ve hiçbir yer bulamıyorlar. Yurdun dört bir tarafında İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli’nde öğrenci yurtları, ev kiraları ile çok büyük sorunlar var. Neden böyle? Çünkü iktidar gerektiği anlamda devlet yurdu yapmadı. Özel yurtlar çok pahalı ve bundan dolayı çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Öğrenciler çok mağdur. İktidar ne yapıyor? Cezaevi yapıyor. Kendisine muhalif kişileri doldurmak için cezaevi yapıyor. Şu anda cezaevlerinde 250 bin kapasiteli cezaevlerinde 300 bin kişi kalıyor ama bu iktidara yetmiyor. 2024 yılında cezaevlerinin kapasitesini 500 bine çıkarma hedefi var iktidarın. Demek ki 300 bin kişinin içeride olması yetmiyor 500 bin kişiye çıkartmayı düşünüyor, doldukça dolduruyor, zaten kapasitenin üstünde insanlar kalıyor ama iktidara yetmiyor. Yurt yerine cezaevi yapılan bir iktidardayız bundan dolayı öğrenciler açıkta, parkta kalıyor, geceliyorlar ve maalesef ki cezaevleri oldukça doluyor. Böyle bir ülke olamaz, demokratik bir hukuk devletinde böyle şey olamaz ama olmadığımız için işte bunlar oluyor. Başka ne oluyor?

Veysel Atasoy öldüğü güne kadar sedyede kelepçeli işkenceye maruz kaldı!

Çok vahim bir vakayı bugün size gündem etmek istiyorum Veysel Atasoy. Tavşanlı Cezaevi’nde kalan KHK’lı eski bir polisti, cezaevinde kalıyordu ve Covid hastalığına yakalandı. Koğuştaki diğer mahpuslar öncesinde verilen dilekçeler, gecikmeler oldu Veysel Atasoy’a da bulaştı, gecikmelerin ardından kötüleştiği zaman Tavşanlı Devlet Hastanesi’ne gitti Veysel Atasoy; şu şekilde gitti. Veysel Atasoy gittiğinde böyleydi ve yatağa kelepçeliydi. Ardından durumu kötüleşti, Kütahya Eğitim Araştırma Katip Çelebi Hastanesi’ne sevk edildi. Yoğun bakıma alındı, kapısında 6 jandarma personeli bekliyordu, oldukça kötüleşmiş, ileri derecede zatürresi başlamıştı. Tavşanlı Devlet Hastanesi yetersiz kalmıştı, Eğitim Araştırma Hastanesi’ne gelmişti ve orada da çok vahim bir yoğun bakımda yine kelepçeli bir halde tutulmaya devam edildi. Veysel Atasoy 35 gün boyunca yoğun bakımda kelepçe ile yatağa tutuldu. Şu durumdaki bir hasta uyanık bile değil. Ciğerlerine solunum yapabilmesi için oksijen veriliyor. Bu durumdaki bir kişiyi siz yatağa kelepçeliyorsunuz, el insaf. Bu bir skandal görüntüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nde neler yaşandığının bir göstergesidir. Adalet Bakanı çıkıp: “İnsan hakları reformları, planlarından, yeni açılımlardan bahsediyor.” Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e bunun hesabını ver, açıklamasını yap diyorum. 1 yıldır gizlenen bir olay. Bu fotoğraf yeni çıktı, bu insan 1 yıl önce Kütahya Eğitim Araştırma Hastanesi’nde vefat etti. Bu fotoğraf ortaya çıkmadı, yakınları korktu çekindi ve sonunda bu fotoğraf ortaya çıktı ölümünden 1 yıl sonra yoğun bakımda 35 gün yatağa kelepçeli bir halde ortaya çıktı. Yoğun bakım kapısıdna 6 jandarma varken bu haldeyken nereye kaçabilecek? Hiçbir insaf yok. Sağlık Bakanlığı’nın da bu konuda bir hesap vermesi lazım. Soru önergesi verdik. Şu kişi, şu halde nasıl kelepçeyle yatağa bağlanıyor? Hiç mi insanlık yok? Ben cezaevi yetkililerine de söylüyorum, hastane yetkililerine de söylüyorum, Jandarma Komutanı: “Yoğun bakımdan bu hastayı servise çıkarın, nöbeti çeviremiyoruz. Jandarmalarımız burada ve o yüzden servise çıkarın jandarma tutmayalım burada.” Demiş, doktorlarla tartışmış, yoğun bakımda kalmış ve sonunda hasta yoğun bakımda hayatını kaybediyor. Bu bir rezalet, bir skandaldır arkadaşlar. büyük ihmaller var, büyük gecikmeler var, büyük ihlaller var ve Veysel Atasoy vefat etmiştir. Covid tedavisi noktasında çok büyük gecikmeler yaşanmıştır, zaten cezaevlerindeki Covid vakaları konusunda yoğun bir şekilde gündeme getirdiğimizde görüyoruz ki cezaevleri kendisini kapatıyor. 1 yıl önce Tavşanlı Cezaevi ile görüşmeye çalıştığımızda telefonlarımızdan kaçtılar, Tavşanlı Devlet Hastanesi Başhekimi ile görüşmüştük durumu hakkında bilgi almıştık ve hastanın durumu kötüleşmişti ve ardından maalesef ki gecikmeden dolayı hasta hayatını kaybetti. Genç bir hasta, iki çocuk babası, çocukları maalesef perişan oldular. Bir hata ihlaller dizisi maalesef ki cinayet gibi bir ölüme yol açtı ve kelepçeli bir ölüm gerçekleşti. Bunların hesabı verilmiyor. Daha yakınlarda biliyorsunuz 29 Ağustos 2020 1 yıl oldu üstünden geçti onun da 29 Ağustos 2020’de Gümüşhane Cezaevi’nde Mustafa Kabakçıoğlu plastik beyaz bir sandalyede hayatını kaybetmişti, o fotoğrafta sonradan dosyada çıkmıştı, bir şekilde bize ulaşmıştı ve o güne kadar hem bizim hem ailenin verdiğimiz soru önergelerine cevap verilmek istenmiyordu ama fotoğraf çıkınca; bütün Türkiye şok oldu çünkü bir mahpus beyaz plastik bir sandalyede perişan bir şekilde hayatını kaybetmişti, bu fotoğraf her şeyi anlatıyordu, cevap verilmek istenmeyen şeyleri anlatıyordu. Veysel Atasoy’un fotoğrafları da her şeyi anlatıyor. 1 yıldır bu kişi hakkında aile takipsizlik cevabı vermiş, adli makamlara başvurmuş, cezaevi görevlileri, hastane görevlileri hakkında suç duyuruları yapılmış ama malum Türkiye hikayesi; takipsizlik, soruşturmaya gerek yok cevapları alınmış ama aile takipsizliğe itiraz etti, biz de soru önergeleri ile Sağlık ve Adalet Bakanlığı’na müracaat ettik. Hem Sağlık Bakanı Fahrettin Koca hem Adalet Bakanlığı Abdulhamit Gül bunun açıklamasını yapsın. Bunlar skandal fotoğraflardır. Bazen bir fotoğraf binlerce sayfada anlatamadığımız vahim ihlalleri net bir şekilde tekrar ortaya çıkarıyor. İşte vahim tablo buradadır ve bunun açıklamasını beklemekteyiz. Hiç kimse lafı evirip çevirmesin, cevapsızlıkla işi geçiştirmesin. Biz ne olduğunu görüyoruz. Ailenin yaptığı başvuruları takip ediyoruz, idari ve adli açıdan gelişmeleri görüyoruz. Tüm evraklar burada. İdari ve adli olarak neler yapılmış hepsini yoğun bir şekilde inceledim. Bir doktor, bir insan hakları savunucusu olarak hastane safhatini inceledim ve ihlaller olduğunu gördüm. Maalesef ki soruşturma izni verilmemiş. Kütahya Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü sorumlular, doktorlar, Jandarma komutanları hakkında soruşturma izni vermemiş belgesi burada. Böyle bir şey olabilir mi? A’dan Z’ye ihlallerle dolu bir ölüm var ve sonunda Kütahya Valiliği soruşturmaya izin vermiyor. İsteyen istediği ihlali yapsın sonunda Valilik memurunu korusun ne güzel memleket! Böyle bir şey olur mu? Cinayet gibi bir ölüm var ortada. Biz bunu takip edeceğiz, gündeme getireceğiz, genel kurul gündemine, Bakanlıklara taşıyacağım. Kesinlikle örtbas ettirmeyeceğim.

Mevlâna Üniversitesi personelini iltisaklı kabul etmekteler, kişiler beraat etmiş. Bu fişleme raporunun bir örneğini biz talepte edeceğiz, burada var. Bakın böyle insanlar fişlenmiş, gördüğünüz gibi bir defada yaptıkları bağış her ay yapılmış gibi fişleme listesine ulaştık.

Konya Mevlana Üniversitesi ile ilgili bir ihlal var, Mevlana Üniversitesi kapatılmıştı oranın akademisyenleri bize başvuru yapmışlar. Birçok kez başvuru yaptılar, Mevlana Üniversitesi Selçuk Üniversitesi’ne devredilmişti ve Mevlana Üniversitesi’ne ait maaşların ödenemeyeceği bunun gerekçesi Milli Emlak tavsiye raporu olduğu, bu rapor üzerine gizlilik kararının devam ettiği şeklinde söylenmiş. İlgili rapor bir tavsiye raporudur ve karar niteliğinde değil. Bu kişilerin bir kez yaptıkları bir vakfa yaptıkları bir bağışı her ay yapılmış bağış olarak kabul etmişler. GESAV vakfı burslarını öğrencilere veren kurucu vakıf GESAV’a olan bağışları fişlemiş ve bundan dolayı bu kişiler mağdur edilmiş, personelin yaptığı toplam bağış her ay yapılmış gibi gösterilmiş. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı ise bu GESAV bağışını esas alarak gözaltılar gerçekleştirilmiş, kişiler beraat etmiş ama bu skandal devam ediyor. Bu bir fişleme belgesi. Bu durumun gizlenmesi amacıyla, gizlilik Valilik tarafından sürdürülüyor. Aslında Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruşturmayı kapatmış, gizlilik kararı Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma aşamasında verdiği karar ama valilik bir şeyleri kapatmaya çalışıyor. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı 2017 yılında bu iddianameyi kaldırmış ama valilik devam ettiriyor. 1 Ocak 2014 öncesi bağışlarda sonradan yapılmış gibi kabul edilmiş, bu kişiler fişlenmiş, bu kişiler hesaplamaların hatalı olduğu mahkemece kabul edilmiş ve beraat etmişler, buna rağmen adeta bir intikam operasyonu, hatalı hesaplamalardan sorumlu komisyon başkanı Ali Yılmaz hakkında da suç duyurusunda bulunulmuş. Bir KHK işlemleri bürosu mahkemelerce verilmiş beraat kararlarını tanımamaktadır. Düşünün memleketi, o zaman niye mahkeme var? KHK bürosu mahkeme kararlarını tanımıyor. Tavsiye raporuna göre işlem yapmakta. Bu tavsiye raporunun da ne olduğu belli değil. Mevlana Üniversitesi personelini iltisaklı kabul etmekteler, kişiler beraat etmiş. Bu fişleme raporunun bir örneğini biz talepte edeceğiz, burada var. Bakın böyle insanlar fişlenmiş, gördüğünüz gibi bir defada yaptıkları bağış her ay yapılmış gibi fişleme listesine ulaştık. Devlette fişleme devam ediyor. Başka kişilerden de başvurular aldık. Beraat ettikleri halde insanlara böyle kafadan cezalar devam ediyor. Ali Yılmaz hakkında suç duyurusu ve iftira suçu ile başvurular yapılmış. Konya Valiliği’ne gizlilik kararıyla ilgili komisyon kararına bana vermiyorlar diyor, biz de bu kararı isteyeceğiz. Valilik bu kararı nasıl uyguluyor? Bunu da Konya Valisi’ne soruyoruz buradan. Bilgi edinme hakları da engelleniyor bu kişiler soruyorlar bu konuda da bilgi edinme yasası çerçevesinde cevap verilmiyor. Belge bilgi edinme çerçevesinde verilmedi. Maaş ve diğer alacakların ödenmesi gerekiyor. Ödenmemesi yönünde bir karar var. Bir ton hukuksuzlukla bunları ödememeyi başarıyorlar maalesef.

Avukatlar kapalı görüşte değil, arada ancak camın olduğu bir bölümde görüşebilir. Öyle olması lazım ama nedense ülkede bir derebeylik var

Ankara’dan Av. Şifa Tat bize başvurmuş. Diyor ki kendisinin nişanlısı asker Kursiyer Teğmenken darbeden tutuklandı herhangi bir suçu yokken: “Stajyer olduğum için görüş hakkı elde edemedim.” Diyor, Sincan’da görüşememişler. Karabük Cezaevi’ne gitmiş sonradan. Avukat hakları ile ilgili sıkıntı var. Bu kişi avukat olduktan Karabük Cezaevi’nde nişanlısı olan Harun Uğur’la görüşmek istemiş, memurların olduğu, memurların yüksek sesi dolayısıyla görüşme dahi gerçekleştirilmemiş, kendisine bir başka yanlış muamele yapılmış. Avukat olmasına rağmen kapalı görüş yapılmış ve kapalı görüşte görüşüyor. Avukatlar kapalı görüşte değil, arada ancak camın olduğu bir bölümde görüşebilir. Öyle olması lazım ama nedense ülkede bir derebeylik var, Karabük Cezaevi bu şekilde devam ediyormuş, pandemi bahane ediliyormuş. Bende pandemide cezaevindeydim avukat görüşlerimin hepsi avukat görüş yerinde oldu, kapalı görüş mekânında olmadı. Böyle bir şey uydurmaya girişmesinler, neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. “Pandemi var o yüzden kapalı görüş.” Denmiş. Bu kesinlikle olmaz. Av. Şifa Tat diyor ki: “. Bu durumu dile getirdiğimde sadece pandemi deyip başka bir şey söyleyemiyorlar. İnanın artık çok yorulduk neredeyse 2 yıldır açık görüş yok insanlığa dair haklarımız bile verilmiyor. Ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Sesimize ses olursanız çok mutlu oluruz.” Sesinize ses olmaya çalışıyoruz çünkü İnsan Hakları komisyonu bu denli ağır bir şekilde avukat haklarının ihlal ettiği bir durumla uğraşmıyor. Savunma makamı! Savunma hakkı kutsaldır. Avukat görüşmesini siz kendi kafanıza göre düzenliyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Barolara da sesleniyorum. Karabük Barosu’na sesleniyorum. Karabük Barosu, Karabük Cezaevi’ne ne oluyor biliyor musunuz? Avukatlar kapalı alanda görüştürülüyor ancak, buna müdahale etmiyor musunuz? Karabük Baro Başkanlığı’na sesleniyorum böyle bir şey olabilir mi? Avukat haklarının kısıtlanmasını nasıl kabul edersiniz?

Kandıra Cezaevi’nde bir mahpus Ahmet Dizlek ağıs hak ihalelerine maruz kalıyor!

Kandıra Cezaevi’nde bir mahpus Ahmet Dizlek. 2 yıldır hasta bu kişi. Ben tüm evraklarını inceledim, tüm başvuruları inceledim. Mide şikayetleri ile 2 yıl önce doktora gitmiş. “Midemde ülser var, biraz kötüleşiyorum.” Diyor ve tedaviler veriliyor. Aralık 2019. Tüm evrakları inceledik burada, Aralık 2019’da kendisine metastas yapmış mide kanseri teşhisi konuluyor. Peki tedavi? Tedavi diye bir şey yok. Bu kişi 2 yıldır tedavi alamıyor. Skandal bir şey. Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nı göreve davet ediyorum. 2 yıldır kanser olan bir kişiyi şu ana kadar Kandıra Cezaevi’nde ne kemoterapi ne ameliyat olabilmiş. Gelin bana bunun açıklamasını yapın. Böyle bir rezalet olabilir mi? Bir doktor olarak tüm evrakları, başvuruları inceledim. Gereken mercilerle görüştüm, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi ile, Kandıra Cezaevi ile görüştüm ve çok vahim bir tablo çıktı ortaya. Bu kişi kanser, kanser hastalığı ilerliyor, 82 defa cezaevinden hastaneye gidiyor ve bomboş yere gidiyor çünkü bir işlem yapılmıyor. Hasta mahpuslarla ilgili şikayetlerle bulunduğumuzda bize diyorlar ki: “Defalarca hastaneye götürmüşüz daha ne yapalım?” iyi de 82 defa hastaneye gitmiş, hiçbir şey yapılmamış. Böyle bir skandal olabilir mi? Bu kişi kanser, zayıflıyor, kötüleşiyor, bütün vücuda yayılıyor. Diyorlar ki: “Sana kemoterapi verelim, sana cerrahi operasyon yapalım.” Ne cerrahiye çağıran ne götüren var. Kişi hala heyetlerde, cezaevine götürmelerde, film çektirmelerde dolaşıyor. 2 yıldır ne yapıyorsunuz siz? Bu insanın hastalığı ilerliyor, bana da mektup yazdı. Yakınları da bize başvurdu. Peki Meclis İnsan Hakları Komisyonu sen ne yapıyorsun? Bu bana mı kalacak? Koca Meclis İnsan Hakları Komisyonu sen ne yapıyorsun? Kandıra Cezaevi’nde 2 yıldır metastatik mide kanseri olan ve tedavi olamayan bir insan var. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül sağda solda süslü cümleler kurmayı çok iyi biliyorsun Ahmet Dizlek’in durumunu araştırmayı düşünmüyor musun? Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bir sor bakalım Kocaeli Tıp Fakültesi’ne Ahmet Dizlek’in son 2 yıllık takiplerini sor. Bir doktor olarak vicdanın sızlamayacak mı? Benim doktor olarak vicdanım sızladı. Benim görüntüyü gördükten sonra bir insan hakları, doktor olarak vicdanım sızladı. Biz burada ekip olarak takip ediyoruz ve olacak bir şey değil diyoruz. Nasıl bir şey? Hasta mahpus iseniz insan değil misiniz böcek misiniz? Olacak bir şey mi bu? 2 yıldır bu kişi tedavi alamıyor. Bir an evvel yetkilileri göreve davet ediyorum bu kişi eğer ölürse bu şekilde tedavi alamadan ölürse sorumlusu tüm yetkililerdir. Biz zaten gereken işlemleri başlattık herkeste bunun hesabını hukuk önünde verecek.

DEDAŞ zulmü devam ediyor

Mardin Nusaybin’den çok başvurular alıyoruz. Mardin Nusaybin’de maalesef diğer komşu illerde olduğu gibi DEDAŞ zulmü devam ediyor. İnsanlar 8 saate yakın elektrik kesintileri oluyor diyor. Sayaçlar yüksek yerlere konuluyor ve kafadan faturalar yazılıyor. Birçok başvuru aldık. Birçok kişi bize başvuru yapıyor. “Fahiş fiyatlı elektrik faturalarından bıktık usandık, evde lambayı açamaz hale geldik. Klima kullanmadığımız halde çok yüksek faturalar geliyor. Elektrik şirketi yasalara aykırı uygulama yapıyor. Kırsal yerlerde tüm gün süren kesintiler, sayaçların direklerin tepesine bağlanması, okumadan fatura düzenlenmesi halkı canında bezdirdi.” Mardin Nusaybin halkının sesi olmaya çalışıyoruz. Bu defalardır gündeme getirilen bir konu ve insanlar Nusaybin’de perişan durumdalar. Nusaybin Kaymakamlığı, Mardin Valiliği bu işle ilgilenmiyor mu? DEDAŞ ne yapıyor? Bu kadar gayet rahat bir şekilde bu hukuksuz uygulamaları nasıl devam ettiriyor. “Sen ne yapıyorsun kardeşim?” diyen yok mu? İktidara yakın bir şirket olup, ihaleyi aldıktan sonra istediğimi yaparım demek var mı? Böyle bir şey nasıl olabilir?

Asker, polis, hâkim, savcı, doktor eşlerine geçici görev hakkı verildi ve aileler il veya ilçede birleştirildi ama biz maalesef aynı yerde görev yapamıyoruz

“Pazarcık ilçesi Devlet Hastanesi'nde KHK 4d’li bilgi işlem personeli olarak çalışmaktayım. 7 yıllık evliyim 2 çocuğum var eşim Afyonkarahisar Çay ilçesi Belediyesinde çalışıyor.  Asker, polis, hâkim, savcı, doktor eşlerine geçici görev hakkı verildi ve aileler il veya ilçede birleştirildi ama biz maalesef aynı yerde görev yapamıyoruz. Ailemiz perişan.” Diyor. böyle bir ayrımcılık olamaz, başka memurlara ayrımcılık tanınırken bilgi işlem personelinin durumunu gündeme getiriyorum. “Ben ve benim gibi mağdurlara yardımcı olmanızı bekliyorum.” Diyor.

Tuğçe Turan isimli sosyal hizmetlerden çıkan 4 aydır ataması yok!

Tuğçe Turan isimli sosyal hizmetlerden çıkan 4 aydır ataması olmayan ve devletin: “Seni sokağa saldık.” Dediği bir insan var karşımızda. Sosyal Hizmetler yurdunda kalan gençlere sahip çıkmak zorundayız. Zaten onlar ailesiz büyüyorlar, devleti ana baba gibi görüyorlar. Şu göreve atandın diyerek sahipsiz bırakmayın. Yetkililere buradan hatırlatıyorum. Aile Bakanlığı’na hatırlatıyorum buradan, lütfen yurtlarımızda bir öncelik veriliyor pozitif bir ayrıcalık tanınıyor bu insanlara ama bu kişileri lütfen ortada bırakmayalım. Tuğçe Turan Diyanet İşleri Başkanlığı’na atanmış. Diyor ki: “Sosyal Hizmetler’den çıkan arkadaşlarıma devlet yardımcı olmuyor, hiçbir şekilde sahip çıkmıyor. Yurttan çıkanlara ekonomik destekte yardımcı olunmuyor ve fuhuşa düşenler olabiliyor.” Böyle çok önemli iddialar var, genç kadınlarımızı korumamız gerekiyor maalesef ki böyle vahim başvurular da alıyoruz. Lütfen Tuğçe Turan’ın başvurusuna yanıt verin diyoruz. Biz bu konuda soru önergesi de verdik ve cevap bekliyoruz.

Silivri 6 No’lu Cezaevi’nde şikayetler var. Cezaevinde bol miktarda fare bulunduğu yönünde. Çok eski bir cezaevi değil, eski cezaevlerinde genelde fare oluyor ama maalesef ki bu cezaevinde böyle şikayetler alıyoruz. Bunu da Silivri Cezaevi yetkililerine iletiyoruz.

Devlet hastanelerine malzeme tedariki yapan oldukça önemli sıkıntılar var. Hastanelere malzeme tedarik edenler çok büyük sıkıntılar yaşıyor ve iflas ediyor çünkü 90-180 gün içinde size ödeme yapacağız diyor devlet hastanesi, 19 ay geçmiş ödeme yapmıyorlar. Bakın bize perişan bir esnaf başvurdu. Birçok iş yapmış ve medikal firmaları da aynı şekilde. Devleti icraya da veremiyoruz. Dolmuş alacaklarımızı tahsil edemediğimizden bankalara dönem faizi ödeyerek iflasa sürükleniyoruz kimse duymuyor, ilgilenmiyor. Gidip paramızı istediğimizde ancak indirim yapın size öyle para öderiz diyorlar. Düşünün 24 ay beklemiş, hastane diyor ki: “İndirim yapın.” Gerçekten de insanlar iflas ediyor ve hal de bu!

“Ümraniye E Tipi Cezaevi’nde yatan kardeşim Halil İbrahim Duman birçok dilekçe veriliyor, dilekçelere cevap verilmiyor. Bir de diyorlarmış ki: “Niye dilekçe yazıyorsun?”” dilekçe yazma Anayasal bir hak arkadaşlar, yazılı dilekçe verildiğinde mutlaka cevap vermek zorundasınız. Ben de cezaevinde kaldım orada ben de şahit oldum bunlara. Bazen 2-3 dilekçe veriyorduk ancak cevabı geliyordu. Bunu biliyoruz. Bunlar afaki şikayetler değil, ben kendim yaşadım. Maalesef ki böyle baştan savma cevap veya cevapsızlık hali olabiliyor. Ümraniye E Tipi Cezaevi’nde Halil İbrahim Duman’ın dilekçelerini hatırlatmış oluyoruz. “Ne zaman tahliye olacağını bilemiyoruz.” Diyor kardeşi. “Yatar süresini de bilmiyoruz.” Böyle bir belirsizlik içinde böyle insanlar kalıyor.

Ağrı Patnos Cezaevi’nde yatan Ethem Güllüce’nin eşi bizi aradı, yıllardır Ağır Patnos Cezaevi’ne gitmekte çok zorlanıyormuş.

Çok vahim bir başka vakadan bahsedeceğim, daha önce de gündeme getirmiştim. Ağrı Patnos Cezaevi’nde yatan Ethem Güllüce’nin eşi bizi aradı, yıllardır Ağır Patnos Cezaevi’ne gitmekte çok zorlanıyormuş Düzce Cezaevi’nden zaten büyük zorluklarla saatler süren yolculuklar ile gidilebiliyor biliyorsunuz. Düzce’den Patnos’a. Bir de bunun üstüne Adrenolökodistrofi hastası olmuş. Nadir rastlanan maalesef ki kötü bir hastalık. Antalya’ya çocuğu götürmüş, orada inşallah şifa bulur. Çocuk bir tedavi sürecinde. Anne diyor ki: “Şu ana kadar yıllardır Düzce’ye nakletmediler. Ne olur şu anda Düzce’ye nakletsinler.” Biz bununla ilgili soru önergesi de verdik. Perişan durumda, eşi cezaevinde çocuğu kötü bir hastalığa düçar olmuş bir kadın var ortada, bir isteği var. Düzce Cezaevi’ne lütfen Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e diyorum; sıradan bir başvuru değil bu çok vahim bir durum. Lütfen Ethem Güllüce’yi Patnos Cezaevi’nden Düzce Cezaevi’ne nakledin. Aslında normalde adli mahpuslara tanınan kişinin eşi veya çocuğunun ağır hastalık halinde 1 yıl infaz erteleme hakkı sırf siyasi mahpus olduğu için Ethem Güllüce’ye tanınmıyor. Adli mahpus olsaydı tanıncaktı 1 yıl çocuğunun tedavisi için başında olacaktı. Tamam bunu vermiyorsunuz, zalim bir yasa var ortada ama en azından nakledin de bir anneye kolaylık olsun. Bakın ne kadar vahim vakaları biz burada gündem ediyoruz. Çok vicdan sızlatan vakalar. İnsan Hakları Komisyonu mu umrunda değil. Biz bunları burada gündeme getiriyoruz. Kimse bunların peşine düşmüyor. Bakın onlarca vahim ihlal gündeme getiriyorum, umurlarında değil. Bunlar çözülmeyecek şeyler mi arkadaşlar? Bir nakil meselesi, hasta mahpusun tedavisi meselesi çözülmeyecek şeyler mi? Ama ilgisiz, umursamaz olursanız çözülmez.

Sally Al Abbood kaçırılmış Eskişehir’de ve bu kişi için biz hemen bir başvuru yaptık çünkü yakınları bize başvurdu

Irak’lı bir insan Sally Al Abbood kaçırılmış Eskişehir’de ve bu kişi için biz hemen bir başvuru yaptık çünkü yakınları bize başvurdu, soru önergesi ile İçişleri Bakanlığı’na başvuru yaptık. Sally Al Abbood’u kaçıran iki kişi Kocaeli’nde gözaltına alınmış dün. Bunu biz tespit ettik, aileye de haber verdik. On bin saatlik güvenlik kamera görüntülerini incelemiş İçişleri Bakanlığı ve bu kişiyi kaçıranlardan iki kişiyi gözaltına almış. Bu önemli bir gelişme. Biz iyi bir şey olduğu zaman bravo diyoruz ama şunu da hatırlatmak istiyoruz. Bu ülkede kaçırılan yüzlerce kişi oldu. Peki onlarda niye hareket etmediniz? Demek isteyince buluyormuşsunuz. MOBESE kamerası denen bir şey var bu ülkede. 5 dakikada bulunur. İncelersin, bir insan nereden nereye gider incelersin ve çıkar ortaya. Sally Al Abbood da bu ortaya çıkmaya başladı ama Hüseyin Galip Küçüközyiğit’te niye ortaya çıkmadı. 9 ay sonra kaçırılan bu kişi, en son 3 kişi onu takip ediyordu, devlet hiçbir açıklama yapmadı 9 ay sonra Sincan Cezaevi’nde ortaya çıktı. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı dün bir açıklama yapmış: “Hüseyin Galip Küçüközyiğit kaçırılma o zaten ceza almıştı.” Sayın Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı biz tüm sefahati biliyoruz, bu kişinin ceza aldığını Yargıtay’ın onamadığını biliyoruz. Bu kişi aniden neden kayboldu, neden kızına haber vermedi. Bu kişi ortadan kaybolur da bir yakınına haber vermezdi. Bu kişi cezaevine atılmışsa cezaevi yetkilileri 9 ay sonra kalkıp yakınlarına haber verir. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı el insaf. Bilerek koca savcılık kaçırılmış bir insanın halini büyük bir skandalı bir açıklamayla örtbas etmeye çalışıyor. Ya bilgisizce bir açıklama yapıyorsunuz ya da maksatlı bir açıklama yapıyorsunuz. Sizi hukuka davet ediyorum Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı 9 aydır Nur Sena Küçüközyiğit babasını arıyor. En sonunda Sincan Cezaevi’nden aranıyor: “Baban Sincan Cezaevi’nde deniliyor.” Bu kişi 9 ay boyunca neredeydi bunun hesabını vermiyorsunuz. “Bu kişi zaten ceza almış.” 9 aydır niye devlet bunu açıklamadı, bu kişi Sincan Cezaevi’nde demiyor veya başka bir yerdeyse niye açıklamıyor. Kızı perişan bir durumda ona haber vermeyecek mi? “9 aydır ben şuradayım kızım demeyecek mi.” Hangi masalı hangi hikâyeyi anlatıyorsunuz Kocaeli Başsavcılığı. Bir de bunu böyle trol habercilere haber yaptırıyorsunuz, bunu da görüyoruz el insaf diyorum. Biz meseleyi sanki bilmiyoruz, kaçırılmadan önceki bunu takip eden kişilerin kamera görüntülerini bilmiyoruz gibi nasıl kaçırıldığını bilmiyoruz gibi kalkıp bize afaki açıklamalar yapıyorsunuz el insaf diyoruz. İnsanların acılarına saygı duyun. Nur Sena Küçüközyiğit’in acılarına, sıkıntılarına saygı duyun da susun bari. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı açıklama yapmıyor onlarca vakada. 25 aydır kayıp Yusuf Bilge Tunç nerede ey savcılıklar? Hadi bana bnu açıklayın ey İçişleri Bakanlığı 25 aydır yok, bana diyorsunuz ki bir yerden çıkıvermiş. Neredeydi? Öyleydi, böyleydi diye bize cevaplar geliyor. Sally Al Abbood hakkında biz takibatımızı sürdüreceğiz, olumlu gelişmelere olumlu deriz. Biz doğruyu söyleriz. Olumluysa söyleriz, olumsuzsa söyleriz. Kaçıranlar gözaltına alınmışsa Sally Al Abbood’un kendisi de bulunur diye umuyorum.

Keskin Cezaevi’nden çok şikayetler geliyor. Kahvaltılıkların çok fakir, çok az verildiği yönünde şikayetler var.

Şanlıurfa 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nden en az 45 kişi yurdun dört bir tarafındaki cezaevlerine yakınlarına haber verilmeksizin gönderildiğini biliyoruz. Bunu biz kamuoyuna duyurduk, bize başvuran mahpus yakınları aracılığıyla duyurduk. Herhangi bir savcılık açıklaması yapılmadı. Devlet böyle bir şey işte. Memlekete bakın arkadaşlar. Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda açıklama yapmıyor. Urfa yerel web sitelerine konu oluyor bizim açıklamamız, mahpus yakınları açıklıyor. Koca Başsavcılık açıklama yapmıyor ama biz biliyoruz bunu. İnsanlar perişan oluyor, yakınları sağı solu arıyor, uzaklardan geliyor bu insanlar ve habersiz bir şekilde naklediliyor. Neden nakledildiği bilinmiyor, bir cezalandırma olarak naklediliyor belli ki ve sonuçta açıklama yapmadan üstünü kapatıyorlar. Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı bir açıklama yapın. Cezaevinden bu nakiller oldu mu olmadı mı? Suskunlukla işi geçiştirme devletine döndük. Hal bu arkadaşlar. Ruhsar Pekcan olayı; susarak geçiştirme. 128 Milyar $ nerede; susarak geçiştirme. 10 Bin $ alan siyasetçi nerede; susarak geçiştirme. Bunun gibi binlerce ihlal; susarak geçiştirme. Devleti böyle yönetiyorlar arkadaşlar!

26 Eylül Asbest ile mezotelyoma ile mücadele günü arkadaşlar.

Aynı zamanda bir doktor olarak tüm insanlara hatırlatıyorum. 26 Eylül Asbest ile mezotelyoma ile mücadele günü arkadaşlar. çok tehlikeli bir kanser, akciğer zarı kanseri. Mezotelyoma peki nedeni nedir? Asbest. Çok tehlikelidir ama biliyorsunuz bu ara ev yıkma, toplu konut gibi hadiseler oluyor, eski evler yıkılıyor ve insanlar onu seyrediyor bakıyorsunuz. Evler yıkılırken bizim halkımız da sever böyle şeyleri oturur seyreder. Aslında çok tehlikeli bir olaydır çünkü o yıkılan eski evlerin toz kalıntıları arasında müthiş derece kanser yapıcı asbest fışkırır ve insanlarda akciğer zarı kanseri yapar. Maalesef ki bu konuda gereken önlemler alınmıyor. Ben hem bir doktor olarak yıllarca mezotelyoma hastalığı ile mücadele etmiş bir doktor olarak ve insan hakları savunucusu olarak iktidarın bu konudaki boş vermişliğini görerek hatırlatma yapmak istiyorum. Mezotelyoma ile mücadele Derneği Başkanı bize müracaat etti, gündeme getirmemizi istedi, kendisi de yakınını kaybetmiş, babasını kaybetmiş çok yaralı bu konuda. Diyor ki: “Yönetim Kurulu Başkanı olduğum Asbest Söküm Uzmanları Derneği sertifikalı Asbest Farkındalık Eğitimi vermeye devam etmekteyiz. “Asud Gönüllüsü”” nasıl asbest zarar vermeden kendinizi korursunuz bir yıkım anında diye eğitimler veriyormuş. Maalesef yurdun bazı yerlerinde yoğun bir şekilde bulunur, beyaz toprak denir, badanada kullanılır. Yurdun bazı yerlerinde çok yoğun bir şekilde kullanılır, bazen de izolasyon da kullanılır. Birçok izolasyon malzemesidir asbest ve bu binaların yıkımı esnasında bu maddeler ortaya çıkar. Yılda 300 bin kişi asbestin iyi huylu dediğimiz solunum hastalıklarına yakalanıyor, 100 bin kişi asbest kaynaklı hastalıklardan hayatını kaybediyor. Pudra da asbest tehlikesi var, bebekler tehlikede. Her dört bebek pudrasının bir adedinin kanser yapıcı özelliği olan asbest içerdiğini biliyoruz. Talk genellikle asbest minerallerinin yakınında doğal olarak bulunduğundan çok tehlikeli, pudralarda talk var. Asbestle kirlenmiş talk pudraları kullanan kadınlarda "yumurtalık kanseri ve kısırlık" gibi rahatsızlıklar oluşabilmektedir. Çok zararlı bir madde; pudra ve makyaj ürünlerinde mutlaka asbest içermez ibaresi bulunmalı. Kentsel dönüşümün kansere dönüşmemesi için belediyeler asbest benzeri tehlikeli maddelerin bulunmadığını belirtmesi ve yıkımda tehlikeli madde maruziyetinin önlenmesi konusunda gereken önlemleri almalı. Alıyorlar mı? Çok fazla aldıklarını sanmıyorum, o yüzden maalesef hastalık devam ediyor.

En azından Hacer Vatansever tutuksuz yargılansın. Nesli mahvediyorsunuz. Bu çocuklar perişan oluyorlar, anne babasız, annesi yanında olsun en azından

Şu çocuğun durumunu gündeme getirmek zorundayız. Hacer ve Ahmet Vatansever tutuklular. Anne tutuksuz yargılanabilir, bu çocuk ortada kalmış durumda. Anne baba tutukluluk 8 yaşında oğulları var. Yakını diyor ki: “Şu an benim yanımda ve anne babanın tutuklu olması psikolojisini çok bozdu, avukat itirazları yapıyor ama tutukluluk aşaması hala devam ediyor.” En azından Hacer Vatansever tutuksuz yargılansın. Nesli mahvediyorsunuz. Bu çocuklar perişan oluyorlar, anne babasız, annesi yanında olsun en azından. En azından ev hapsi olsun ama maalesef ki bunlar böyle devam ediyor.

Mardin Cezaevi’nden Elâzığ Cezaevi’ne sürgün edilmiş

Seyithan Yaman ile ilgili bir başvuru var. Mardin Cezaevi’nden Elâzığ Cezaevi’ne sürgün edilmiş, Mardin’li kişiler. Mardin’e nakil konusunda yardım istiyorlar. Gerçekten aileler yıllarca yakınlarını ziyaret edemeyebiliyor. Bu konuda çok önemli bir sıkıntı işin doğrusu.

Yapı denetim firmalarında çalışamıyoruz. Çalışma izinlerimiz iptal edildi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı özel firmalarda KHK’lı yapı denetim uzmanları çalışamıyor. “Yapı denetim firmalarında çalışamıyoruz. Çalışma izinlerimiz iptal edildi.” Böyle başvurular var. Maalesef ki KHK’lılara zulüm devam ediyor. Özelde çalışmalarının önüne geçiliyor, belgesi var ama yapı denetim firmalarında çalıştırılmıyor KHK’lılar.

Ali Öztürk Düzce Çilimli T Cezaevi’nde yatarı dolmuş ama Yargıtay dosyası onamadığı için bu kişi çıkamıyor

Ali Öztürk Düzce Çilimli T Cezaevi’nde yatarı dolmuş ama Yargıtay dosyası onamadığı için bu kişi çıkamıyor ve ağır safra yolları hastası, ameliyat olması gerekiyor, cezaevinde kıvranıyor, cezası dolduğu halde denetimli serbestliğe çıkabiliceği halde sırf Yargıtay dosyaya işlem yapmadığı için bu kişi cezaevinde hasta hasta kıvranıyor. Olacak işler değil. Yargıtay ne yapıyorsun? Siyasilerin emrettiği dosyaları kısa bir süre içinde hukuksuz cezalandırmalara tabi tutuyorsun, görüyoruz, yaşıyoruz bunu ama böyle hasta cezaevinde kıvranan insanların dosyaları yıllardır bekliyor. El insaf! Buradan tekrar hatırlatıyorum Ali Öztürk Düzce Çilimli Cezaevi’nde: “Ekim ayında 8 küsür yıl ceza alanların denetimli serbestlik zamanı geldiği halde eşim bugün itibariyle 6 aydır denetimli serbestlik hakkından faydalanamamaktadır.” Diyor. “Sağlık durumu gerçekten aciliyet arz etmekte.” diyor eşi. Ağrıları sıklaşmış ve kusmaları başlamış bu kişinin ama Yargıtay hala dosyasına bakmıyor.

Hem hastaneye gidemiyor hem hücre cezası alıyor.

Balıkesir Bandırma Cezaevi’nde çıplak arama vakası. İnsanlar hastaneye gittiği zaman onur kırıcı çıplak aramalar yapılıyor ve o yüzden hastaneye gidemiyor insanlar, sağlık hakkı ihlali var ve tedavi olamıyorlar, buna itiraz etmiş. “Hastaneye gitmek üzere çıplak arama olmaksızın beni gönderin ya.” Demiş bunun üzerine 1 hafta hücre cezası almış. Hem hastaneye gidemiyor hem hücre cezası alıyor. Bu olacak bir şey değil.

Denizli Kocabaş D Tipi Cezaevi’nde de yine Yargıtay’ın onamamasından dolayı onlarca kişi bize başvuran diyor ki: “ 9 ayı geçti hala Yargıtay onamadığı için fazladan yatıyor.” Yargıtay ne yapıyorsun diye buradan hatırlatmak istiyorum.

Harbiyeli öğrenci Türkiye 3. Olmuş, Boğaziçi İngilizce İşletme ’ye 1. olarak girmiş, çok zor durumdalar belli ki okuyamayacak.

“Oğlum İlhan Buğra Sönmez 15 Temmuz darbe teşebbüsü günü Yalova kampından burası güvenli değil İstanbul a hava harb okuluna gidiyoruz diyerek otobüse bindirildi. Sultanbeyli de otobüsten inip halkla İstiklal Marşı okudular. Halk onları alkışladı. Kamera görüntüleri de var.19 yaşında idi o zaman. Bulunduğu yerde askeri öğrencilerin silahıyla yaralanan bile yokken 6. yıla girdik Silivi’de. Askeri öğrenci darbe yapamaz. Açık öğretimde işletme okudu. DGS sınavında Türkiye üçüncüsü oldu Boğaziçi üniversitesi İngilizce işletmeye 1. Olarak girdi. Çocuğumuzun çıkıp okulunu okumasını istiyoruz. 1 senedir Yargıtay aşamasında.” Bu konuda hala Yargıtay’da çözülmüş değil. Suçsuz, günahsız, darbe ile alakası olmayan zeki, pırlanta çocuklar Türkiye 1.’si olarak üniversitelere girmelerine rağmen maalesef okuyamama tehlikesi ile karşı karşıya. Bu çocuk okuyamayacak. Türkiye 3. Olmuş, Boğaziçi İngilizce İşletme ’ye 1. olarak girmiş, çok zor durumdalar belli ki okuyamayacak.

Silivri 5 No’lu C-12 koğuşunda Doğan Kılıç cezası 13 Temmuz’da bitmiş fakat denetimli verilmiyor. Birçok denetimli serbestlik verilmiyor.

Mardin Cezaevi’nde hamam böcekleri kitapların üstünden atlıyormuş.

Mardin Cezaevi’nde hamam böcekleri kitapların üstünden atlıyormuş. Pandemiden dolayı açık görüş yok ve eski bir cezaevi. “Eşim böcekler ve dış kantinden alışveriş yapamamak konusunda çok şikayetçi.” Diyor. Bunları cezaevi yönetimine söylemeye çalışmış yönetim kendisine cevap vereceğine bunlar hakkında “Sen hangi suçtan yatıyorsun bakalım?” diye bir soru sormuş. Bu kişiler de “İtiraz edersek başımıza iş açılır.” Diye itiraz etmekten korkuyorlarmış. Onların sesini Meclis’ten duyuruyorum. Onlar kuyunun dibinde, zindanın dibindeler, böceklerle boğuşuyorlar ama biz İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bunu yapmasa da biz bunu yapmak zorundayız. Vicdanımız buna müsaade etmiyor, cezaevlerinde hala açık görüş yok, dışarıda hayat normalleşmesine rağmen kapalı görüşler 3 iken 2 hala, kapalı görüş saatleri 1.5 saat olmasına rağman 30 veya 45 dakika. Bunlar büyük skandallar ama ortada devlet yok, Adalet Bakanlığı yok. Adalet Bakanlığı’nın yüzüne de söyledim: “Senin bağlı olduğun parti ve başında olduğun Bakanlık açısından çok şanssızsın çünkü ikisinde de adalet kelimesi var ama aslında oralarda adalet yok.” Bunu yüzüne de söyledim. Buradan da tekrar söylüyorum. Eğer var diyorsa buyursun gelsin açıklama yapsın Abdulhamit Gül, biz söylüyoruz. Buyursun bunları açıklasınlar.

“Babam Hamdullah Bayram Kayseri Bünyan 1 No’lu T tipi Cezaevi ‘nde adli mahkûm. Kendisi 60 yaşında tansiyon ve böbrek hastası. Başka bir mahkûmu kovid olduğu halde yanına vermişler. Kötü muamele ve falaka var.” Diyor cezaevinde. “Ayrıca tuvalete gidemeyecek derecede hasta akıl sağlığı yerinde olmayan tutukluları revir yerine normal mahkumların içine vererek psikolojik işkence uygulanıyor.”

“Oğlum Ertuğrul Yalçınkaya Bolvadin Afyon Cezaevi’nde.” Bu kişinin denetimli serbestliği geldiği halde cezaevinde denetimli serbestliği vermemiş. Demiş ki: “Sen bir suçluya mektup yazmışsın.” Mektup yazma hakkı da mı ihlal ediliyor. Anayasal haklar cezaevinde ihlal ediliyor. “Şu kişiye mektup yazmışsın.” O zaman göndermeseydin madem suçtu, niye gönderdin o zaman? Mektubun içini kontrol ediyorsun, yasaya aykırı bir şey varsa zaten göndermiyorsun. Mektup gönderme suçu diye bir şey mi var? Cezaevi müdürü kalkmış: “Şu kişiye mektup yolladın senin denetimli serbestliğini yaktım.” Diyor ve cezaevi müdürü: “Herkesi bırakacağım siz iki kardeşi bırakmayacağım.” Diyerek tehdit ediyor. Komisyon Başkanı ile konuştuğunu belirtiyor yakını cezaevi müdürünün böyle bir iddiası var. Annesi diyor ki: “Ben yaşlıyım, çalışamıyorum, eşim çok hasta. Lütfen bize destek olun.”

“Mehmet Sıddık Turhan 2004-2020 arasında ailevi sorunlar ve babamın hastalığı sebebiyle il değiştirmek zorunda kaldım.” Hakkı olan kıdem tazminatını alamamış daha sonra konkordato ilan etmiş bu şirket şu anda da gayet iyi bir şekilde üretim yapıyormuş, iflas memurları el koymuş, son hızıyla üretim yapmakta fakat kıdem tazminatından ses seda yok. Böyle bir şey olamaz. İnsanlar mağdur gereken yerlere başvuruyorlar ama ses alamıyorlar, biz de milletvekili olarak bunları gündem etmeye çalışıyoruz değerli arkadaşlar. Çok önemli konularımız var.

Daha önceden bana cezaevinden mektubunu gönderdiği burada okuduğum, ikisi ikiz annesi biri 4 yaşında çocuk annesi Merve Hande Kayış cezaevinden çıktı. Bu anneler cezaevinde çocuklarından ayrı, anne cezaevinde çocukları için ağlıyor. Bu dramlar bitsin en azından tutuksuz yargılayın demiştik, sonunda tutuksuz yargılama çıkmış. Bu da sevindirici bir haber, bunu da iletmiş olalım.

Çağlar Demirel vekilimiz sonunda özgürlüğüne kavuştu. Çağlar Demirel vekilimiz ile telefonda konuştum, geçmiş olsun dedim. 7,5 yıl kadar cezaevinde yattı, bomboş iddialarla. Legal bir siyasi partinin vekili ve belediye başkanı olmasına rağmen resmen hukuksuzca cezalandırıldı ve sonunda tahliye edildi. Sevinçle karşılıyoruz ama cezaevinde daha binlerce arkadaşımız var onların da serbest bırakılmasını bekliyoruz.

Ayşe Özdoğan’ın annesi de kanser, babası alzheimer, çocuğu kalp hastası, eşi cezaevinde başına felaket gelmiş bir kadını cezaevine atmak için uğraş içindeler.

Ayşe Özdoğan’ın durumu; Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı açıklama yapmış: “Hiçbir eksikliğimiz yok.” denmiş ama maalesef ki var, bizim gündeme getirdiğimiz iddiaların hepsi doğru. Ayşe Özdoğan ile konuşuyoruz. Biz bire bir gündem ediyoruz. Hem bir doktor hem bu konuyu takip eden bir milletvekiliyim. Olayın safahatini size anlatayım. Bu kişi git denilen yere gidiyor. Bir kanser hastası KHK’lı bir kişi. Maksiller sinüs kanseri çok zor durumda ve bu yüzden ATK’ya kendisi gitmeden raporu gitti ve ATK dedi ki: “Tekrar rapor getir.” Başka bir tıp fakültesinden rapor getir dedi. Kendisi dün gitti tıp fakültesinde de baştan savma bir muayene ile karşılaştı. Kendisi dün bana ulaştı ve dedi ki: “Bir rapor bize verildi ama çok şüpheliyim bu raporla İstanbul ATK bana rapor verecek mi çünkü onkolojinin verdiği görüş nazar-ı itibare alındı ama benim daha 4 ameliyat geçirmem gerekiyor, plastik cerrahi elmacık kemiği ve beyin arasındaki alınan birçok organın yerine yeni organlar oluşturması gerekiyor. Bununla ilgili hiçbir bilgi yazılmadı.” Dedi. Oldukça sıkıntılı, zaten kanser hastası, zaten çok zor durumda. Annesi kanser, babası alzheimer, çocuğu kalp hastası, eşi cezaevinde başına felaket gelmiş bir kadını cezaevine atmak için uğraş içindeler. Gerçekten buna isyan etmemek mümkün değil, kabul edeceğimiz bir şey değil. Ayşe Özdoğan’ı bu halde bırakmayın diyoruz.

Bekir Güven Huntington hastası. Bu insanları niye apar topar alıp cezaevine atıyorsunuz anlamak mümkün değil.

Çok vahim bir durum. Bekir Güven Huntington hastası ben bir doktor olarak söyleyim. Huntington istemsiz titremeler vardır, hasta hayatını çok zor devam ettirir. %98 engelli bakın ağır bir hasta gördüğünüz gibi. Bu hasta sosyal medya paylaşımları ve Cumhurbaşkanı’na hakaret etti diye cezaevine atılmış, şu anda karantinada. Eşi diyor ki: “Ben onun bakımını yapıyordum, şu anda yalnız başına ortamda. Ne yapıyor ne ediyor bilemiyoruz.” Bu kişinin bir an evvel İstanbul ATK’dan rapor alması lazım. Olacak bir şey değil. Bu insanları niye apar topar alıp cezaevine atıyorsunuz anlamak mümkün değil. Her şey ortada, raporları ortada ama çok hevesliler cezaevlerini doldurmaya.

Leyla Güven’in elbisesi cezaevine alınmamış. Bu kadar baskıcı anlayışla trajikomik hadiseler yaşandığı bir ülke görüyoruz.

Leyla Güven’in şu elbisesinden dolayı; elbisenin içinde sarı, kırmızı, yeşil renkler var. Leyla Güven vekilimize bu elbisesi verilmemiş. Kızı bunu yayınladı. Şu elbiseyi annesine göndermiş. Bu kişi biz onun hala vekil olduğunu biliyoruz ve zulmen vekilliğinin düşürüldüğünü çok iyi biliyoruz ama bir de cezaevinde zulüm devam ediyor. Kürtçe halayda şarkı söylediği için ceza alıyor. Kızı kendisine sarı, kırmızı, yeşil rengin olduğu elbise gönderiyor elbise alınmıyor. Olacak iş mi? Bu elbise yasak diye alınmamış. Ben bunu biliyorum. Diyarbakır Cezaevi’ne gittim, çocuklar vardı orada. 4 yaşında bir çocuk vardı adı Dilan. Annesi dedi ki: “Sarı, kırmızı, yeşil renkli, kalem alınmıyor.” Niye alınmıyor? Tehlike. Çocuk ne yapacak? Çocuğun renkli boyama kalemi ile boyama defterine bir şeyler yazacak. “Hayır bu renkler tehlikeli.” Bu kadar baskıcı anlayışla trajikomik hadiseler yaşandığı bir ülke görüyoruz.

Siirt’te geçtiğimiz gün Semih Akkuş gözaltına alındı, bir KHK’lıydı sonrasında serbest bırakıldı ama böyle keyfi gözaltılar olmaması gerektiğini söylüyoruz.

Şişli Belediyesinden atılıp Ankara’ya yürüyen Turan Aktaş ve Mehmet Tuncay Düzce'de gözaltına alınmış. Bu kişiler belediyeden atıldığı için seslerini duyurmaya çalışıyor. Hiçbir anarşi içinde değil, bir sivil direniş eylemindeler ama hemen gözaltına alınıyorlar. Ülkede hak arayanların durumu böyle.

Komşuları tarafından İbrahim Çay linç edildi.

Çok vahim bir vaka. Kürtlere ait yöresel kıyafet giydiği için komşuları tarafından darp edilen bir insandı. Bununla ilgili mahkeme yapıldı. Kendisine zorla Atatürk büstü öptürüldü bu kişiye komşuları tarafından İbrahim Çay linç edildi, dayak yedi, zorla Atatürk büstü öptürülerek çok büyük bir mağduriyet yaşadı. Olay yargıya intikal etti ne oldu biliyor musunuz? Ödül gibi cezalar verildi! Hafif cezalarla bu korkunç linç olayını yapanlar adeta ödüllendirildi. Maalesef ki durum bu. 7 kişiye dava açılmış ve maalesef ki burada da çok az bir şekilde bu insanlar cezalandırılmış ve maalesef Kürt sorunu bundan dolayı devam ediyor hala.

Yağmur Önüt davası ile ilgili Bakanlık avukatlarının duruşmaya gelmemesi ile ilgili biz Yargıtay kararının ve duruşma gününün Bakanlık avukatlarına tebliğ edilmesine rağmen avukatların duruşmada yer almamasını Adalet Bakanlığı’na sorduk.

Korkunç bir işkenceye uğradığı ortada olan bir kişi hakkındaki bir karar var.

Üzücü bir haber. Korkunç bir işkenceye uğradığı ortada olan bir kişi hakkındaki bir karar var. 50 bin TL bu kişiye tazminat verilmesi gerektiğini söylüyor AYM ama bunu haber yapan ODA TV doğru bir dil kullanmıyor. Deseydi ki: “Bizim mağduriyetimiz de giderilseydi keşke. Bu kişi işkence mağdurunun, mağduriyeti giderilmiş, bizim de mağduriyetimiz giderilsin.” Diyeceğine maalesef ki ‘ODA TV’ye bekletmeye, FETÖ’cüye tazminat.’ Diye bir haber vermiş. Çok ağır bir işkence davası ile ilgili AYM bir ihlal kararı veriyor. “Evet çok iyi bir karar verdin, bizim hakkımızda da adil bir karar ver.” Diyeceğine; bu insan hakları dili değil. Bunu usulunce ODA TV’ye hatırlattık. İnşallah bu dili bırakırlar. Biz her konuda yapıcı olmaya çalışıyoruz, yıkıcı olmuyoruz. İnsan hakları dili böyledir. Siz bir özgürlükle hak talep ederken başkasnının özgürlüğünü ve hakkını ayaklar altına alarak bunu yapmamışsınızdır. Bunu söylemek istiyorum.

Yunan tohumu ne demek? Sütü bozuk ne demek? Yunan olmak bir suç mu?

Çarşafı bir karanlık ve zincir olarak gören bir anlayışla ilgili Edremit Belediyesi’nde bir etkinlik yapılmıştı ÇYDD tarafından. Biz orayı eleştirmiştik ama buna karşı Millî Gazete bir yanlış cevap vermiş. ‘Çarşafa el uzatan sütü, kanı bozuk bir Yunan tohumudur’ demiş. Yanlışa yanlışla cevap verilmez arkadaşlar. Yanlış bir şey olmuştur ama ona bir başka yanlışla, ırkçılıkla karşılık vermeyin. Yunan tohumu ne demek? Sütü bozuk ne demek? Yunan olmak bir suç mu? Ama maalesef ki bizim muhafazakarlarımızda bile böyle gayri İslami, gayri insani bir dil var ve yanlış bulduklarını böyle eleştiriyorlar.

Melih Gökçek’in ODTÜ ormanı ile ilgili yol ihalesini Mansur Yavaş onaylamış.

Melih Gökçek’in ODTÜ ormanı ile ilgili yol ihalesini Mansur Yavaş onaylamış. Bununla ilgili STK’da bir mücadele var. Biz buradan tekrar bu konuda bir açıklama yapması gerektiğini söylüyoruz. Melih Gökçek başarısızlıklarından dolayı başkanlıktan düşürüldü ama onun ihalesini onaylamak doğru bir şey değil diye düşünüyoruz. Bu konuda bir açıklama yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Dolkun İsa yurda giriş yasağı vardı ve yurda giremedi. Ankara’ya Erkin Alptekin beyefendiyi ziyaret amacıyla geldi maalesef mahkeme kararına rağmen yurda girişine izin verilmedi.

Özgür Gündem davasında önemli bir gelişme oldu. İhlal kararı verdi Anayasa Mahkemesi, süreli yayınların ancak geçici olarak kapatılabileceği yönündeki emredici hükme rağmen bu konuda AYM yerel mahkemenin uygulamasını hukuksuz olduğuna karar verdi.

Koşulsuz Adalet Hareketi’nin bir çalışmasını duyurmak istiyorum. Her kesimden zulme uğramış insanın anısı için 23 Eylül’de on farklı şehirde, dört farklı ülkede pedal çevirecekler ve tohum ekecekler bu insanlar için. Çok güzel bir etkinlik, bir insan hakları savunucusu olarak sonuna kadar destekliyorum. Her farklı kesimden mağduriyete uğramış insanı hatırlatan bir insan hakları aktivitesi.

Bir başka üzücü haber. Uşak Emniyeti’nde çıplak aramayı ortaya çıkaran öğrencilere bir siyasi intikam operasyonu yapıldı ve bu kişiler ağır bir şekilde cezalandırıldı. Ülkede çıplak aramayı ortaya çıkarmanın maalesef cezası böyle oluyor.

Diyarbakır’da ancak bir çocuk nöroloji uzmanı var

Son olarak Sağlık Bakanlığı yetkililerine Diyarbakır’da ancak bir çocuk nöroloji uzmanı var ve çevre 12 ilde çocuk nöroloji uzmanı olmaması ile ilgili bize birçok şikâyet başvuru geliyor. Bunların giderilmesi için gereken işlemlerin yapılması gerektiğini hatırlatıyoruz.

Yorumlar (0)