Dr. Gergerlioğlu: HDP vekillerimizin bir kısmı Türk'tür, ben de Türk'üm

Dr. Gergerlioğlu: ‘Kürt meselesini konuşmak için Kürt olmaya gerek yok. HDP vekillerimizin bir kısmı Türk'tür, ben de Türk'üm. Kürt meselesini konuşmak için Kürt olmaya, Ermeni meselesini konuşmak için Ermeni olmaya, Alevilere yönelik ayrımcılığı konuşmak için Alevi olmaya, baş örtüsü zulmüne karşı çıkmak için başörtülü olmaya veya Uygur Türklerine yapılan zulme karşı çıkmak için Türk olmaya gerek olmadığı gibi. Bu zulümlere karşı çıkmak için, takdir edersiniz ki insaflı ve vicdanlı bir insan olmamız yeter.’

Vekil Haberleri 21.12.2018, 11:47 21.12.2018, 11:47
Dr. Gergerlioğlu: HDP vekillerimizin bir kısmı Türk'tür, ben de Türk'üm

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk TBMM Genel Kurulunda konuşma yapmıştır. Meclis konuşma metnini aşağıda bulabilirsiniz bulabilirsiniz.

 

 

 

 

Leyla Güven meselenin barışçıl bir şekilde çözülmesi için açlığa razı olmuş, yeter ki konuşma, diyalog ve barış gerçekleşsin, bu çok önemli. Bunu sadece HDP milletvekilleri söylememeli.

 

Halkların Demokratik Partisinin diğer milletvekilleri gibi ben de Leyla Güven'in mahpusluğunu ve açlık grevini gündem edeceğim ama size de sitem ederek gündem edeceğim, biraz daha farklı olarak. Çünkü hepimiz milletvekiliyiz ve değerli milletimizin, değerli halklarımızın oylarıyla buraya hak ederek geldik. Hepiniz son derece değerlisiniz, farklı siyasi görüşlerden de olsanız herkesin burada milleti temsil etme yetkisi var, görevi var. Bu yüzden, hepimiz, milletvekili olma bilinciyle, bir milletvekilinin hapiste olmasını burada kınamalı ve bu milletvekili aynı zamanda, Kürt meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi için açlık grevinde. Yani meselenin barışçıl bir şekilde çözülmesi için açlığa razı olmuş, yeter ki konuşma, diyalog ve barış gerçekleşsin, bu çok önemli. Bunu sadece HDP milletvekilleri söylememeli.

 

Kürt meselesini konuşmak için Kürt olmaya da gerek yok. HDP vekillerimizin bir kısmı Türk'tür, ben de Türk'üm. Kürt meselesini konuşmak için Kürt olmaya, Ermeni meselesini konuşmak için Ermeni olmaya, Alevilere yönelik ayrımcılığı konuşmak için Alevi olmaya, baş örtüsü zulmüne karşı çıkmak için başörtülü olmaya veya Uygur Türklerine yapılan zulme karşı çıkmak için Türk olmaya gerek olmadığı gibi. Bu zulümlere karşı çıkmak için, takdir edersiniz ki insaflı ve vicdanlı bir insan olmamız yeter.

Bütün bu zulümlere karşı çıkmak için, takdir edersiniz ki insaflı ve vicdanlı bir insan olmamız yeter. Bunu sağlamamız lazım.

 

İslam Dini bir ırkın bir başka ırka üstünlüğünü kabul etmez.

Ben ilk gençlik yıllarımdan beri dinimi öğrenmek için Kur'an okudum, Türkçesini okudum ve orada çok önemli bir gerçek gördüm. Bu din, en önemli bir şekilde, bir ırkın diğer bir ırkı baskılamasının önüne geçiyor, bunu kabul etmiyor ancak şu anda çok ilginç bir şekilde, dindar camia, bir ırkın bir başka ırkı baskılamasını kabulleniyor. Bu, olacak bir şey değil. Bakın, Rûm suresinin 22'nci ayeti var, Allahuteala diyor ki: "Göklerin ve yerlerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin yaratılması benim varlığımın ve birliğimin bir delilidir." Yani bir ırkın varlığı bile Allah'ın varlığına ve birliğine bir delildir ki bu ırkın kültürünün, örfünün, adetinin baskılanması da Allah'ın varlığına ve birliğine âdeta karşı çıkmak demektir, son derece sakıncalıdır değerli arkadaşlar.

 

Türkiye'de Kürt meselesi var!

Türkiye'de Kürt meselesi var. Burada kaç aydır biz bu konuları gündeme getirdiğimizde hemen bir kavga gürültü çıkıyor, tartışmalar oluyor ancak bir sorun çözemiyoruz, kısır bir döngü hâline geliyor ve tartışıyoruz. Oysa biz milletvekiliyiz, milletimiz bizi buraya bu sorunları çözelim diye göndermiş. Gelin, hep beraber bu sorunları çözmeye odaklanalım. Kürt meselesi bu memlekette var ve adil, eşitlikçi bir anlayışla ancak çözülecek, tankla, topla, tüfekle çözülmeyecek değerli arkadaşlar. Nasıl var? Maalesef, iki yüz yıldır bir sorun olarak önümüzde, yüz yıl önce Kürtlerin Türleştirilmesi anlayışı tercih edildi ve gittikçe gerginlik arttı, Kürtler bunu kabul etmedi ve günümüze kadar artan bir gerginlik geldi. Ben ortaokul yıllarımda hatırlarım, derlerdi ki: "Kürtler Türklerin bir boyudur. İşte Kürtçe Türkçeden bozmadır." falan gibi bazı teoriler ileri sürülürdü, inanamazdım çünkü Kürtler hakikaten farklı Türklerden, gerçekten her şeyleriyle. Kürtçe hakikaten Türkçeden çok farklı bir dil. Süreç devam etti, öylesine ilginç şeyler yaşandı ki bu memlekette. 1970'li yıllar, Bayındırlık Bakanı -şu Mecliste bulunmuş- merhum Şerafettin Elçi şu lafı söyledi: "Türkiye'de Kürtler vardır ve ben de Kürt'üm." Bu lafı söylediği için bir Bakan değerli arkadaşlar, iki yıl üç ay hapishanede yattı. Şimdi, "Kürt meselesi vardır." dediğimizde öyle bir şey yoktur deniliyor. Bakın, bunlar yaşandı. 
Yine ben kendimden bir anekdotla anlatayım. Mesai arkadaşım İrfan Bey vardı, 1991 yılı bir gün bana dedi ki: "Ya Ömer Bey, bu memleket bölünecek, çok tehlikeli bir şeye karar verdi Turgut Özal." Ne oldu İrfan? dedim. "Yahu Kürtçe müzik serbest bırakılıyormuş, memleket bölünecek Ömer Bey." Yahu İrfan dedim, Kürtçe müziğin serbest bırakılmasıyla bir memleket bölünecekse bırak bölünsün gitsin ya. Bu memleketin insanlarının neşe ile hevesle söylediği türkülerle, şarkılarla mı bu memleket bölünecek? Ve hiçbir şey de olmadı, hepimiz de biliyoruz.
Yine bakın, bu memlekette neler yaşandı arkadaşlar? Bakın, size bir fotoğraf göstereceğim bizim Meclisimizden. Ne var bu fotoğrafta? Merve Kavakçı linç ediliyor, başörtülü olduğu için Meclisten kovuluyor. Bu bir utanç günüydü Meclisimiz içindi. Ancak başka utanç günleri de vardı. Başka bir fotoğraf, Orhan Doğan. Kürtçe yemin konusunda ısrar ettiği için Meclisin önünde polisler tarafından bu şekilde, kafasına bastırılarak gözaltına alındı. Bakın, bunlar unutulacak şeyler değil. Bir başka unutulmayacak bir şey, bir başka milletvekili Leyla Zana. Leyla Zana da iki defa bu Meclisten kovuldu âdeta. Neden? Çünkü 1991'de ilk yeminini yaparken sadece ve sadece Kürtçe "Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına yapıyorum." demişti. İnanın ki bu Mecliste kıyamet kopmuştu, o günü çok iyi hatırlıyorum. İkinci defa vekil olarak geldi, "Türk" yerine "Türkiye" dedi, yine milletvekilliğinden ihraç edildi.

 

Maalesef, Kürt Sorunu hâlâ çatışma ve silahla çözülmeye çalışılıyor.

Biz yıllarca "Bu memlekette Kürt meselesi vardır." dedik. Ben de bir insan hakları savunucusu olarak yıllardır Kürt meselesi üzerine çalıştım ve bu meselenin insani, adil ve eşitlikçi bir düzlemde çözülmesi için gayret sarf ettim ancak maalesef, hâlâ şu anda çatışma ve silahla çözülmeye çalışılıyor. Çok acılar yaşadı bu coğrafyada insanlarımız. Cezaevlerinde Kürtçe konuşma yasağı olduğu için çocuğuyla konuşamayan analar gördüm. 

 

Teyze’ye sordum kaç yaşındasın? "Doktor Bey, yaşımı bilmiyorum ama ben Zilan'da Kürtlerin kesildiği, katliama uğradığı yıl doğmuşum, oradan hesap et." dedi.

Ben size yine bir başka anekdot anlatayım. Bir doktor olarak Iğdır'da, Tacirli köyünde görev yapmıştım. Bir Türk olduğum için Kürtçe bilmiyordum ve annelerle anlaşmada da zorluk çekiyordum. Bir gün bir anne geldi, ilk sorum ona "Yaşın kaç?" oldu. Teyze üzerinde düşünmeniz gereken ilginç bir cevap verdi, dedi ki: "Doktor Bey, yaşımı bilmiyorum ama ben Zilan'da Kürtlerin kesildiği, katliama uğradığı yıl doğmuşum, oradan hesap et." Bu benim için çok çarpıcıydı çünkü bir kadın yaşını bilmiyor ancak o çok derin toplumsal hafızada unutmadığı bir şey var, Kürtlere yapılmış bir haksızlığı unutamıyor ve onun üzerinden düşünüyor. Ben o köyde ailenin bir oğlunun askere gittiğini, bir oğlunun dağa çıktığını da gördüm. Hatta Doğubeyazıt'ta bir çatışmada aynı aileden 2 kardeşin çatışmalarda vefat ettiğini de duyduk. Yani bu gerçekten bir kardeş kavgası ve bunu durdurmak bizim boynumuzun borcu, en başta da Meclisin görevi. Değerli arkadaşlar, ben size soruyorum. Şimdi bu kısır tartışmaları bırakıp biz şuna karar vermeliyiz: Gerçekten bu çatışmalar yüz yıl daha mı sürsün? Çocuklarımız ölsün, torunlarımız ölsün ve biz hâlâ kısır tartışmalarla mı uğraşalım; buna karar vermemiz gerekiyor. 

 

Bu ülkenin demokrat insanları, aydın insanları "barış" diyor ve onların cezası Şebnem Korur Fincancı gibi hapis oluyor.

Bakın değerli arkadaşlar, bu ülkenin demokrat insanları, aydın insanları "barış" diyor ve onların cezası hapis oluyor. İşte Şebnem Korur Fincancı dün iki buçuk yıl hapse mahkûm edildi, "Bu meseleyi adil ve eşitlikçi bir şekilde çözelim." diyordu. Ancak biz sürekli söylüyoruz, barış diyoruz, insan hakları diyoruz, maalesef kaç yıldır "çatışma" ve "benim iktidarımın hâkim olması" sözüyle karşılaşıyoruz. 

 

Mavi Marmara konusunda Hükûmet 20 milyon dolara maalesef bu konuyu kapattı ve âdeta bir satış gerçekleşti.

Ayrıca benim burada Dışişleri Bakanlığıyla ilgili sormak istediğim bazı hususlar vardı. Değerli arkadaşlar, Dışişleri Bakanı burada konuşurken bizim bazı sorularımıza cevap vermek istemedi, kendisine Mavi Marmara'yı hatırlattım. Mavi Marmara konusunda Hükûmet 20 milyon dolara maalesef bu konuyu kapattı ve âdeta bir satış gerçekleşti. Gazze katliamı sırasında da ben MAZLUMDER Başkanıydım ve Gazze katliamıyla ilgili evrensel suç ilkesine göre bir suç duyurusu yaptık ve hatta Adalet Bakanlığı savcılığın soruşturma isteğine izin vermesi gerekiyordu, Adalet Bakanı izin vermedi, bir müddet sonra gittik ve kendisinden izin istedik, bize şunu söyledi: "Buna ben izin veremem, ancak Sayın Erdoğan izin verebilir." Aradan iki ay geçti, soruşturmaya izin verilmediği gerçeği çıktı.

 

Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın mayıs aylarında Çin'den almış olduğu 3,6 milyar dolarlık krediye Uygur Türklerini terketti.

Şimdi, Dışişleri Bakanına buradan bir başka sitemim, Uygur Türkleriyle ilgili hiçbir şey söylemedi arkadaşlar. Uygur Türkleri, bakın, 1 milyon Uygur Türk'ü toplama kamplarında ve yabancı ülkeler -Fransa, İngiltere, İtalya- açıklama üstüne açıklama yapıyor ancak Türkiye'den tek bir ses yok. Bu suskunluğun nedeni acaba Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın mayıs aylarında Çin'den almış olduğu 3,6 milyar dolarlık kredinin bunda payı var mı? Bunu soruyorum Dışişleri Bakanına, bunun cevabını vermeleri gerekir. 

 

İçişleri Bakanına OHAL döneminde herkes gösterilerde çok rahat diyor. Polis de bize gelip: "Kardeşim, burada açıklama yapamazsınız, sadece vekiller yapabilir, kimse yapamaz." diyor.

Yine İçişleri Bakanına da buradan soruyorum: Burada yaptığı konuşmada güllük gülistanlık bir Türkiye çizdi, OHAL döneminde herkes gösterilerde çok rahat hareket ediyormuş falan. Biz dün Kaboğlu Hocamla beraber Ankara İl Nüfus Müdürlüğüne gittik, KHK'li akademisyenlerin pasaport meselesini sorduk. Orada polis bize geldi dedi ki: "Kardeşim, burada açıklama yapamazsınız, sadece vekiller yapabilir, kimse yapamaz." Ya, Anayasa madde 34 var, önceden izin istemeksizin gösteri iznimiz vardır. Direttiler ama biz de hakkımızı gasbettirmedik, orada açıklamamızı yaptık. Yani bize çizilen Türkiye ile gördüğümüz fiilî, pratikteki Türkiye çok farklı arkadaşlar.

Yorumlar (0)