CHP'li Tanrıkulu'ndan Kadın Hak İhlalleri Raporu: KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR

Türkiye’de son 10 yılda en az 2.625 kadın erkek şiddeti sonucunda öldürüldü. Cinayet faillerinin büyük bir kısmı kadınların kocaları, erkek arkadaşları ya da akrabaları idi… Sadece bu yılın ilk on ayında ise 363 kadın erkekler tarafından öldürüldü…

Vekil Haberleri 24.11.2018, 13:15 24.11.2018, 13:15
CHP'li Tanrıkulu'ndan Kadın Hak İhlalleri Raporu: KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR

Türkiye’de son 10 yılda en az 2.625 kadın erkek şiddeti sonucunda öldürüldü. Cinayet faillerinin büyük bir kısmı kadınların kocaları, erkek arkadaşları ya da akrabaları idi… Sadece bu yılın ilk on ayında ise 363 kadın erkekler tarafından öldürüldü…

 

YILLARA GÖRE KADIN CİNAYETLERİ

2008

80

2009

109

2010

180

2011

121

2012

201

2013

237

2014

294

2015

303

2016

328

2017

409

2018 (ilk on ay)

363

TOPLAM

2.625

 

2018 YILINDA KADIN CİNAYETLERİNİN AYLARA GÖRE DAĞILIMI

Ocak

28

Şubat

47

Mart

25

Nisan

30

Mayıs

37

Haziran

39

Temmuz

37

Ağustos

41

Eylül

45

Ekim

34

TOPLAM

363

 

İntihar olarak kayıtlara geçen cinayetler ve basına/sivil toplum örgütlerine yansımayan olaylar nedeniyle gerçek durumun daha vahim olduğu unutulmamalıdır…

2018 yılının ilk on ayında resmi olmayan verilere göre, en az 242 kadın cinsel şiddet mağduru oldu. Kadınların 74’ü akrabaları ya da tanıdıkları bir kişinin saldırısına uğradı.

 

 

Cinsel Şiddet

Akraba ya da Tanıdığının Saldırısına Maruz Kalan Kadın

Ocak

25

12

Şubat

31

8

Mart

28

7

Nisan

15

10

Mayıs

17

10

Haziran

22

3

Temmuz

41

12

Ağustos

22

3

Eylül

27

9

Ekim

14

?

 

Cinsel saldırı olaylarının da küçük bir bölümünün resmi makamlara, basına ve sivil toplum örgütlerine yansıdığı, çok büyük bir bölümünün ise gizli kaldığı unutulmamalıdır. Akrabalarının ya da tanıdıklarının saldırısına maruz kalan kadınların çok büyük bir bölümünün durumu açıklamaya korktuğu, utandığı gerçeği gözönünde bulundurulmalıdır.

Kadınların maruz kaldığı şiddet konusunda ise en önemli veri, resmi kurumlar ve akademik araştırmalar tarafından desteklenen “Her 3 kadından 1’inin evde kocasının ya da sevgilisinin fiziksel şiddetine maruz kaldığı”dır.

Benzer bir biçimde Hacettepe Üniversitesi’nin “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması (2014)” raporunda da Türkiye genelinde yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların oranının yüzde 36 olduğu belirtiliyor.

Sadece Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’na 2017 yılında ve 2018 yılının ilk altı ayında şiddet mağduru toplam 1.369 kadın ve çocuğun başvurduğunu vurgulamak yeterli olacaktır.

İş cinayeti kapsamında ise İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre, bu yılın ilk on ayında 91 kadın işçi yaşamını yitirdi (2017 yılında ise 116 kadın işçi yaşamını yitirmişti).

 

 

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü

Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi (UNWOMEN), bu yıl 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” nedeniyle 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne dek sürecek “UNITE (Birleşin)” kampanyasının bu yılki temasını #HearMeToo (beni de duy) rengini ise turuncu olarak belirledi.

UNWOMEN tarafından yapılan açıklamada, dünya genelinde her 3 kadından birinin cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakıldığı vurgulandı. Açıklamada, kadınların seslerini #MeToo, #TimesUp, #Niunamenos, #NotOneMore, #BalanceTonPorc hashtagleri ve benzeri kampanyalar ile duyurdukları da hatırlatıldı. 16 gün sürecek olan “Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddetle Mücadele Kampanyası” nı, Küresel Kadın Liderler Enstitüsü koordine edecek.

 

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’E GÖRE ŞİDDETİN NEDENLERİ

Birleşmiş Milletler, kadına yönelik şiddetin nedenlerini şu başlıklar altında değerlendiriyor:

* Tarihsel olarak eşitsiz güç ilişkileri: Yüzyıllardır süre gelen ve erkekleri kadınlardan üstün konumda tutan politik, ekonomik ve sosyal süreçler.

* Kadın cinselliğinin kontrolü: Birçok toplum şiddeti, kadın cinselliğini kontrol etmek için kullanır. Kadınların cinsel davranışlarını, tutumlarını ve tercihlerini açıkça yaşamasını kültürel normların çiğnenmesi olarak değerlendirir ve şiddeti, bir cezalandırma aracı olarak benimser…

* Kültürel ideoloji: Kültür, toplumsal cinsiyet rollerini ve gelenekleri tanımlar, gelenek ve din, kadınlar kültürel olarak kendilerine atfedilen rolleri reddettiklerinde kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmak için kullanılır.

* Mahremiyet öğretileri: Bir çok toplumda kadına yönelik şiddetin “özel bir mesele” olarak kabul görmesi, önleyici tedbirler ve yaptırımlar için en büyük engeli oluşturmaktadır.

* Uyuşmazlık çözümü modelleri: Savaş halinde olan veya militarize olmuş bölgelerde, aile içinde kadına yönelik şiddet ile yaşanan diğer şiddet türlerinin birbiriyle ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Güvensizliğin artması genellikle eve yansır ve aile içi şiddeti tetikler. Ayrıca, dikkatler ‘tarafların’ savaşında olduğu için kadınların yaşadığı şiddet görünmez olur ve önemsiz kılınır. Ayrıca, kadına yönelik şiddet resmi bir savaş taktiği olarak sıklıkla kullanılır.

* Devletin eylemsizliği: Kadına yönelik şiddeti önlemek veya sona erdirmek konusunda devletin ihmalkarlığı toplumda kadına yönelik şiddeti maruz görme, meşrulaştırma, hoş görme tavrını genelleştirir ve şiddeti normalleştirir. İnsan ilişkilerindeki sorunlar, stres, depresyon, işsizlik, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi faktörler de kadına yönelik şiddetin artmasına neden olabilir. Ama bunlar şiddetin temel nedenleri değil ve şiddeti gerekçelendiremez, mazur görülmesine neden olamaz.

 

 

 

 

 

TÜRKİYE’DE DURUM…

Türkiye’de ise bütün bu nedenlere ek olarak tüm siyasi iktidarların “erkek egemen” ideolojiyi gerek mevzuat gerekse söylemlerle desteklemesinin ya da yaşanan sorunları yok saymasının durumu ağırlaştırdığı bir gerçektir.

Kadınlar için hayatın hemen her alanında gücünü mevcut erkek egemen zihniyetten alan bir baskı, sindirme ve yıldırma anlayışı söz konusudur. Bu zihniyet örüntüsü evde, iş yerinde, okulda kendini gösterdiği kadar hukuk düzenlemelerinde, devletin yetkili kurumlarında ve mahkemelerde de varlığını sürdürmektedir.

Hukuk kurallarının düzenlenmesinden, bu hukukun uygulanmasına (usul) kadar tüm süreç, erkek şiddetini mümkün kılan ve sonlanmasını önleyen bir mekanizma gibi görülebilir…

Ceza hukukunun kadını her tür şiddetten koruyacak nitelikte olmaması, şiddet vakalarında etkili soruşturma yürütülmemesi, mahkemelerde erkek şiddetini ceza indirme ve erteleme yoluyla adeta “meşru” kılma yönündeki baskın tavır, şiddet gören kadınlara yönelik koruma tedbirlerinin ivedilikle ve usulüne uygun olarak hayata geçirilmemesi Türkiye’de kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırma konusundaki ısrarın ne denli zayıf olduğunu bizlere göstermektedir.

Pek çok vakada rastlanan ve hatta ölümle sonuçlanan şiddet vakalarına zemin hazırlayan, erkek şiddetinin ilk elde karakollarda hafife alınıp çözümlenmeye çalışılması da (örneğin; şiddet gören kadını, şiddet uygulayan kocayla barıştırıp eve göndermek), Türkiye’de kadına yönelik şiddetin ne kadar hafife alındığının; erkek şiddetinin ne denli normalleştirildiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

 

İDARİ VE ADLİ UYGULAMA SORUNLARI

İnsan hakları örgütlerinin ve özellikle kadın örgütlerinin sürekli dile getirdiği idari/adli uygulama sorunları kadına yönelik şiddet faillerini korumakta, ellerini güçlendirmektedir.

Örneğin Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2018 yılı içinde izlenen ve sonuçlanan 35 davadan 10’unda “iyi hal” veya “tahrik” indirimi uygulandı. Kadın örgütleri, cinayet, yaralama, tehdit/hakaret, cinsel saldırı davalarında sanıkların indirimli ceza almasına yol açan etmenler arasında, sanıkların savunmalarında “akıl hastalığı” ve “pişmanlık” gibi gerekçelere sığınmalarına dikkat çekiyorlar.

Bunların yanısıra bu davalarda yargılamaların çok uzun sürmesi ve sanıkların tutuklanmaması da süreçte kadınların tekrar şiddete uğrama riskini artırmaktadır.

Kadın Dayanışma Vakfı’nın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ne (ŞÖNİM) gelen başvurular hakkındaki bilgi edinme başvurularına verilen yanıtlardaki ciddiyetsizlik dikkat çekicidir. ŞÖNİM’lere değişik tarihlerde yapılan başvurular konusunda verilen rakamlardaki tutarsızlık şöyle:

2013’ten Temmuz 2017’ye kadar, 45.546 kişiye psikososyal destek, 6.484 kişiye hukuki destek verildiği;

2015 yılında 26.193 kadına psiko-sosyal destek, .6612 kadına hukuki destek verildiği;

2014 yılında 11.629 kadına psiko-sosyal destek, 5.281 kadına hukuki destek verildiği;

1 Ocak 2013 - 1 Mayıs 2015 tarihleri arasında 25.036 kadın, 847 erkek ve 6.828 çocuğun hizmet aldığı

2015 yılında Türkiye genelinde ŞÖNİM’lerden toplam 27.892 kadının hizmet aldığı…

Başvurular konusunda tutarlı bir bilgi bile verilememesi, kadına yönelik şiddet konusunun ne derece “ciddiyetle” ele alındığını göstermektedir.

 

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ…

* 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un etkili bir biçimde uygulanması…

* İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin etkili bir biçimde uygulanması…

* Kadın ve erkeğin eşit olduğu kavramının benimsenmesi ve uygulanması…

* Şiddet önlenememiş, tehdit ortaya çıkmış ise 6284 sayılı kanununa göre etkin korunma sağlanması…

* Tehditten de korunamamış bir kadın zarar görmüş ise etkin kovuşturma ve yargılama; cezasızlığa neden olan indirimlerin, tahliyelerin uygulanmaması…

* Kadınların geleceğe dönük olarak ekonomik ve sosyal açılardan güçlendirilmesi…

* Hukuksal düzenlemelerin kesinlikle kadına yönelik her tür şiddeti ortadan kaldırır nitelikte olacak şekilde düzenlenmesi…

* Öğretmenlere, polislere, hakim-savcılara, sağlık görevlilerine kadar tüm kamu çalışanlarına Toplumsal cinsiyet eğitimleri verilmesi…

* AİHM kararları esas alınarak “cezasızlık” kavramı, cezasızlık olgusunun yanlış uygulamalar yüzünden nasıl pekiştirildiği konusunda bilhassa kolluk güçlerine eğitim verilmesi…

Saygılarımla.

Yorumlar (0)