CHP’li Emre, Rousseau’nun sözleriyle AKP’li milletvekillerine seslendi

CHP İstanbul Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonu CHP Sözcüsü Zeynel Emre; derneklere kayyım atanması, avukatlara müvekkillerini ihbar etme yükümlüğü ve kişisel verilere erişimi yaygınlaştıran ‘Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi’ üzerinde TBMM Genel Kurulu’nda konuştu.

Vekil Haberleri 26.12.2020, 10:19
CHP’li Emre, Rousseau’nun sözleriyle AKP’li milletvekillerine seslendi

Konuşmada, çıkarılan yasal düzenlemelerin halkın ihtiyaçlarının çözümü yönünde olmadığı; aksine toplumsal özgürlüklere yeni yasaklar getirildiğini belirtti. CHP’li Emre, yasama faaliyetinin devletin kalbi olduğuna dikkat çekerek, siyaset bilimci Jean-Jacques Rousseau’nun, 1762 tarihli "Toplum Sözleşmesi" kitabından “Yasama gücü devletin kalbidir, yürütme gücü ise tüm öteki parçaları devindiren beynidir. Beyin felce uğrarsa da birey yine yaşar. Bir insan aptal olarak da yaşayabilir fakat kalbi işlevini yerine getirmediği an ölür." sözleriyle AKP ve MHP’li milletvekillerine seslendi.

CHP’li Emre’nin TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:

FATF’ın tavsiyelerine zamanında uyulsaydı Zarrab rüşvet ağı kuramazdı

Kısa adı "FATF" olan Mali Eylem Görev Gücü tarafından uzunca bir süredir Türkiye uyarılıyor ve en sonunda Aralık 2019'da deniliyor ki: "Size bir yıl süre. 2020 Aralığa kadar bu 2 alanda yani 7 ve 12 no.lu tavsiye kararlarında düzenleme yapmazsan ben seni gri listeye alacağım." Türkiye'yi yönetenler -yönetemeyenler- bekliyor, bekliyor, bekliyor, bekliyor; 2020 Aralığın son haftasında, bütçe görüşmelerinde "Efendim, 7 no.lu tavsiye kararı konusunda düzenleme yaptık; karşı çıkmayın ey muhalefet, çıkarsanız Türkiye gri listeye girer." diyor. FATF'ın 4'üncü Değerlendirme Raporu var, 230 sayfalık, Türkiye'nin neyi eksik yaptığı tek tek yazıyor burada. Peki, 12'nci tavsiye kararına neden uyulmamış? Çünkü 12 no.lu tavsiye kararı gereği devlet başkanları, bakanlar, siyasete yakın iş dünyasından insanlar, yüksek yargıdaki kişiler, siyasi parti genel başkanları hepsi belli standartlar altında, denetim altına girmiş olacak. Yani, bakın, Türkiye bu iki düzenlemeyi yapmış olsaydı Reza Zarrab rezaletini yaşamayacaktık. Yani, Türkiye bu düzenlemeleri yapmış olsaydı o 4 bakan aile boyu, pervasızca yolsuzluk yapamayacaktı.

Derneklerle ilgili düzenlemenin amacı, muhalif sesleri susturmak

Teklifteki 44 maddeden 14'ü kitle imha silahları ve onun uygulaması olarak düşünülebilir, 30'u tamamen bağlamından koparılmış; derneklerin faaliyetini sonlandıran, fiilen sonlandıran, kayyum atayan, avukatların mesleğine bir saldırı da yapan, ilave bir yük daha getiren, toplam 7 kanunda değişiklik yapan düzenlemeler. Bir uluslararası zorunluluğu dahi usulüne göre yapmadığınız gibi, yapamadığınız gibi, bilmediğiniz gibi, içine de kendi işinize nasıl gelir, ona göre düzenlemeler getiriyorsunuz. Diyeceksiniz ki: "AKP neden derneklere kafayı takmış durumda?" Bu, bir stratejinin parçası. Son yerel seçimden bu yana, Cumhur ittifakı pekâlâ farkında ki oylarında ciddi düşüş var, 2023 yılına giderken üçlü bir strateji uyguluyor. Muhalefete saldırıyor bütün gücüyle, yargı araçsallaşmış durumda; medyası elinde, muhalefete saldırıyor. İki, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına saldırıyor, derneklere saldırıyor, örgütlü olan tüm yapılara saldırıyor. Üçüncüsü de, az sayıda kalan basın mensubuna, gazeteciye, objektif haber yapmaya çalışan televizyonlara saldırıyor. Bakın, derneklerle ilgili Türkiye'de yürüyen ceza dava dosya sayısı 870 bindir. Türkiye'de açılan davalardaki beraat oranı ortalama olarak yüzde 52'dir. Bakın, bu kovuşturma için; soruşturma kadar basit bir şey yok, milyonlarca soruşturma var. Siz, Türkiye'deki 120 bin civarındaki derneğin yönetiminde ve denetiminde görev yapan herhangi birine bir şekilde soruşturma açtıktan sonra, o derneğe kayyum atayacak bir düzenlemeyi getiriyorsunuz. Anayasa'da, Türkiye'de örgütlenmenin, STK'lerin, derneklerin özgür olduğunu yazmanızın ne önemi kalıyor? Önümüzdeki dönem İçişleri Bakanlığı, önüne gelen istediği her derneği, istediği an kapatabilecektir.

Avukatları muhbir yapamazsınız

Teklifin 20'inci maddesindeki düzenlemeye göre, bir avukat, şüphe veyahut da şüpheyi gerektirecek bir durum olduğunda müvekkilini MASAK'a ihbar edecek. Bir avukat muhbirlik yapabilir mi? Bir avukat kendi müvekkilini ihbar ettiği zaman, ihbarcı bir avukata bir daha kimse iş verir mi? Avukatlık Kanunu'nda açıkça, sır saklama yükümlülüğü yok mudur? Bakın, bu, onun da ötesinde "şüpheyi gerektirecek bir durum" yani adamın olağanüstü evhamlı olması lazım, kendi müvekkilini, vekâlet ücreti aldığı adamı götürecek Mali Suçlar Araştırma Kuruluna -şikâyetçi olacak- ihbar edecek, diyecek ki: "Ben bunun avukatıyım ama şüphelendim, gel bunu incele. Böyle bir düzen üçüncü dünya ülkelerinde bile olmaz, böyle bir düzen olmaz. Bunun ne Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarıyla ilgisi var ne OECD bünyesinde kurulan diğer organların talepleriyle bir ilgisi var ne Mali Eylem Görev Gücüyle bir ilgisi var; bütün bunların tamamen sizin korkularınızla ilgisi var, endişelerinizle ilgisi var.

Meclis devletin kalbidir, işlevini yerine getirmezse devlet ölür!

Bir ülkede demokrasiden, adaletten, insan haklarından bahsedebilmek için sadece seçim yetmez; sivil toplum kuruluşlarının varlığı, derneklerin varlığı, bağımsız, her şeyi denetleyebilen Sayıştay’ın varlığı ve o ülkede her kuruşun hesabının sorulması, yöneticilerin de yaptıkları işlerden, yedikleri rüşvetlerden dolayı bedel ödeyeceği bir düzenin kurulması lazım. "Ben seçimi kazandım, tüm kurumsal yapıları ortadan kaldırırım…" Böyle bir şeye kimsenin hakkı yoktur.

Hepimiz seçildikten sonra geldik ve yemin ettik, dedik ki: Biz mevcut Anayasa'ya bağlı kalacağız. Burada tüm milletimizin önünde yemin ediyoruz namusumuz ve şerefimiz üzerine; hukuk devletine, demokrasiye, insan haklarına saygılı bir şekilde görev yapacağız. Cumhurbaşkanı, seçildikten sonra geldi, burada yemin etti ve dedi ki: Ben görevimi Anayasa'ya, hukuka, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve… Tarafsız bir şekilde yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim. Allah aşkına, elinizi vicdanınıza koyun; Cumhurbaşkanı tarafsız mı? Tarafsız bir şekilde mi görev yapıyor? Bir Cumhuriyet Halk Partiliye, bir AK Partiliye, bir HDP’liye, bir İYİ Partiliye aynı şekilde mi davranıyor? Bunlara yakın, bu düşünceye sahip Türkiye'deki iş adamları aynı haklara mı sahip? Peki, bunun sınırı ne olacak?

Mevcut, dünya tarihindeki anayasaların temeli olarak kabul edilen Jean Jacques Rousseau "Toplum Sözleşmesi"nde ta 1762 yılında ne yazmış: "Yasama gücü devletin kalbidir, yürütme gücü ise tüm öteki parçaları devindiren beynidir onun". Beyin felce uğrarsa da birey yine yaşar. Bir insan aptal olarak da yaşayabilir fakat kalbi işlevini yerine getirmediği an ölür." Bugün, AKP eliyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin egemenliği, Türkiye'de herkesin haklarını temsil eden bu kurum fiilen etkisizleştirilmiş durumdadır. Bu ülkede kaliteli yasama yapılsın istenmemektedir.

Yorumlar (0)