CHP'li Erdoğan Toprak: İktidar ‘siyasal gafletin’ paniğini yaşıyor

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı, PM üyesi ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, “İktidar ittifakı, kendi değiştirdikleri anayasada siyaset mühendisliği yapmak isterken, şimdi farkına vardıkları ‘siyasal gafletin’ paniğini yaşıyor. Bunun için bir yandan seçimin zamanında yapılacağını ısrarla yinelerken diğer yandan Millet İttifakı’nı adayını açıklama baskısı altına alma çabasına giriştiler. Oysa Millet İttifakı’nın hedefi adaylık tartışmaları değil, tek adam sistemini değiştirme ve demokratik parlamenter sisteme dönüştürme!” dedi.

Vekil Haberleri 20.09.2021, 12:45
CHP'li Erdoğan Toprak: İktidar ‘siyasal gafletin’ paniğini yaşıyor

İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, “Bir Cumhurbaşkanına en çok iki dönem üst üste adaylık ve görev olanağı tanıyan değişikliği, 16 Nisan 2017 referandumunda geçerli sayılan ‘mühürsüz’ oylarla kabul edilmiş saymanın adaletsizliği ve vicdanlarda mahkûm edilen hukuksuzluğu, şimdi dönüp kendilerini vurunca, ne yöne gideceklerini bilmezliğin şaşkınlığına düştüler. İttifak ortağı tarafından peşinen adaylığı ilan edilen CB Erdoğan’ın karşısına, bugünden bir rakip bulma çabasına hız veren iktidar ittifakı, Millet İttifakı’nı aday belirleme baskısı altına almaya çalışarak, kendi yazdığı basit ve beşinci sınıf siyasi senaryoya oyuncu arayışında” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı, PM üyesi ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, bugün yayımladığı raporda şunlara değindi:

“DUBLE SEÇİM İLE KAYBETTİKLERİ BELEDİYELERİN ACISI İÇLERİNE OTURMUŞ”

Kendi yaptıkları anayasa değişikliği, peşinen aday ilan ettikleri Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasını ‘hükümsüz’ kılarken, adaylık için tek seçeneğin ısrarla yinelemelerine rağmen ‘seçimlerin zamanında değil erken yapılması’ olduğunun, içleri sızlayarak da olsa bilincindeler. Bunun tek yasal-anayasal-hukuksal yolu TBMM’den bir erken seçim kararı çıkartmak. Bunu yapabilmek için Millet İttifakı ve muhalefetin oy desteğine muhtaç haldeler! Sürekli şekilde zamanında yapılacağını savundukları seçimlere daha 21 ay olmasına karşılık, her gün kontrollerindeki medyalarıyla, yazarlarıyla, ekranlarıyla, parti sözcüleriyle Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı tartışmalarını alevlendirip, spekülasyonlar üretmeye, kendilerinin ortaya attığı isimler üzerinden kendi kendilerine hayali adaylık tartışmaları başlatıp, bulanık suda balık avlamaya çabalıyorlar. ‘Duble seçime’ rağmen kaybettikleri belediyelerin acısı içlerine öylesine oturmuş ki muhalefetin yönetimine geçen büyükşehirlerde ‘suların akmadığını, çöp dağları biriktiğini’ söyleyebilecek kadar yalandan medet umuyorlar. Muhalif belediyelere ‘hizmet engeli’ büyüyor!

Millet İttifakı ve muhtemelen yeni katılımlarla daha da büyüyüp, genişleyecek demokratik muhalefetin adaylık tartışması, kavgası yok. Ortak hedef ve amaç, tek adama dayalı otokrat sistemi, adil, şeffaf, güçlü demokratik parlamenter sisteme dönüştürmek. Bu değişim ve dönüşümün kendilerini siyaset sahnesinden tamamıyla sileceğinin farkında olan iktidar ve ittifak ortağı, kavgayı büyütmek istiyorlar!

RUSYA, TÜRKİYE’YE YÖNELİK ELEŞTİRİLERİN DOZUNU ARTIRDI

Türkiye-Rusya arasında giderek krize dönüşmeye aday İdlib’de askerlerimize yönelik saldırılar arttı. Rusya, Astana ve Soçi mutabakatlarındaki taahhütlerini yerine getirmediği gerekçesiyle Türkiye’ye yönelik eleştirilerin dozunu artırdı. İktidar, Şam yönetimine karşı alternatif oluşturma çabasında. Geçtiğimiz hafta verilen üç şehidin ardından askerlerimize dönük saldırıların süreceğinin işaretleri çoğalıyor!

Giderek İdlib’in Türkiye-Rusya arasında bir kriz yaratma potansiyelinin arttığı gözlenirken, CB Erdoğan’ın Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya gelmesi planlanıyor. İdlib’deki fiili durumun ve artan cihatçı tehdidinin Soçi’de olası yeni bir mutabakata varılması halinde bile çözüm olmayacağını, Türkiye’nin bir an evvel Suriye toprağı olan bu bölgede güvenliği sağlama, cihatçıları kontrol etme, radikal ve ılımlı cihatçılarla muhalifleri ayrıştırma vb. yükümlülüklerinden kurtulması gerektiğini öngörmekteyim. Kuzey Irak’ta yürütülen operasyonlardaki saldırı ve çatışmalarda PKK ile mücadele edildiğini ve şehitlerimize saldırıların bu terör örgütü tarafından gerçekleştirildiğini biliyoruz. Milli Savunma Bakanlığı operasyonlarda kaç PKK’lının ‘etkisiz hale getirildiğini’ duyuruyor. Geçen hafta üç askerimizin şehit edildiği saldırı ve önceki saldırılar da dâhil İdlib’de verilen şehitlerde askerimize kimin/kimlerin saldırdığından söz edilmiyor. Bunu ancak Arap medyası, uluslararası medya ya da saldırıyı gerçekleştiren örgüt eylemini üstlendiğinde öğrenebiliyoruz. Nitekim son saldırıyı da El Kaide bağlantılı cihatçı bir örgüt üstlendi.

CİHATÇILARIN GÜVENLİĞİNİ, TÜRKİYE’NİN GÖREVİ VE SORUMLULUĞU OLAMAZ

İdlib, Suriye toprağıdır. Silahlı cihatçı örgütlerin kümelendiği, terör bataklığına dönüşmüş bu kurtarılmış bölgenin ve buradaki cihatçıların güvenliğini, cihatçı bir yapılanmanın kökleşmesini sağlamak ve şehitler verme pahasına sürdürmek Türkiye’nin görevi ve sorumluluğu olamaz. Suriye ordusu Rusya’nın desteğiyle İdlib’deki son cihatçı bölgeyi de merkezi hükümetin yönetim ve kontrolüne almak üzere operasyon için aylardır Türkiye’nin taahhütlerini yerine getirmesini beklemektedir. Suriye ve Arap medyasında geçen hafta yer alan haberlerde Suriye’deki bazı ‘ılımlı’ cihatçı grupların Türkiye’nin desteği ve girişimiyle bir araya gelerek ‘Suriye Kurtuluş Cephesi’ adı altında birleştikleri, bu örgütler arasında Sultan Süleyman Şah Tümeni, Kuzey Şahinleri Tugayı, Hamza Tümeni, Mutasım Tümeni, 20. Tümen vb. örgütlerin olduğu dile getiriliyor. İktidar bir tarafta Astana ve Soçi mutabakatlarıyla ‘Suriye’nin egemenliğine, toprak bütünlüğüne saygı, iç savaşın bir an evvel sonlandırılmasına ve komşumuzda barışın sağlanmasına destek verdiğini’ beyan ediyor.

DIŞİŞLERİ, SALİH MÜSLİM’İ MUHATAP KABUL ETMİŞ, MÜZAKERELER YÜRÜTMÜŞTÜ

Diğer tarafta ise Gaziantep’te geçici hükümet kurdurup, çeşitli muhalif silahlı grupları bir araya getirmeye çalışarak, Suriye’deki çatışma ve anlaşmazlıklara doğrudan taraf oluyor. Suriye Geçici Hükümeti üyelerini Gaziantep’ten davet edip, Ankara’da Dışişleri Bakanlığı’nda ağırlayan iktidar, geçmişte de şimdi terör örgütü dediği PYD başkanı Salih Müslim’i Dışişleri Bakanlığı’nda ağırlamış, muhatap kabul etmiş, müzakereler yürütmüştü.

Geçen hafta Moskova’ya resmi ziyarette bulunarak Putin ile bir araya gelen Suriye Devlet Başkanı Esad’ın bu ziyareti kanımca başta İdlib olmak üzere Suriye’de yakında başlayacak yeni bir sürecin işareti. Putin görüşmede isim vermeden Türkiye’yi de kastederek; “Suriye'deki yabancı silahlı güçlerin yasa dışı varlığı ülkenin bütünleşmesini engelliyor. BM kararı ve sizin rızanız olmaksızın ülkenin belirli bölgelerinde yabancı silahlı kuvvetlerin bulunmasıdır ki bu da uluslararası hukuka açıkça aykırıdır. Bu güçler bir an evvel Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygılı şekilde, uluslararası hukuka uygun biçimde Suriye topraklarını terk etmelidir” açıklamasını yaptı.

- Büyük ihtimalle Rusya bu söylemini sürdürecek ve Türkiye üzerinde Suriye’den çekilme baskısını artıracak. Bu ay sonunda yapılacağı belirtilen Erdoğan-Putin görüşmesinde de Rusya’nın bu konuyu doğrudan masaya getirmesi beklenmeli.

TSK’NIN İDLİB’DEN ÇEKİLMESİ EN DOĞRU VE AKILCI YOLDUR

Rusya ile İdlib gerilimi son günlerde yeniden tırmanırken, MSB Akar’ın geçen hafta ABD’ye çağrıda bulunarak “Eğer ABD, Ortadoğu coğrafyasında bulunacaksa Türkiye ile iş birliği yapması lazım. ABD’nin bölgede iş birliği yapacağı ülke biziz.” açıklaması yapması, iktidarın aynı taktik-stratejiye yöneldiğini, İdlib’e yönelik olası Suriye-Rusya harekâtı ve Rusya’nın baskısını artırmasına karşı ABD’ye yanaşmaya çalıştığını gösteriyor.

- TSK’nın İdlib’den çekilmesi ve İdlib’in Şam yönetiminin, Suriye ordusunun kontrolüne devredilmesi ülkemizin siyasi, diplomatik, askeri, ekonomik ve güvenlik çıkarları adına en doğru ve akılcı yoldur.

İktidar, Suriye politikasını ülkemizin çıkarlarını öne çıkartacak şekilde radikal biçimde gözden geçirerek değişikliğe gitmeli, Şam yönetimi ile en kısa sürede ilişkileri normalleştirecek adımlar atılmalıdır. Türkiye-Suriye ilişkilerinin normal rayına oturması hızla bölgemizde dengeleri değiştirecek, sorunların süratle ve peş peşe çözümüne olanak sağlayacaktır. Böyle bir süreçten en büyük yararı TÜRKİYE sağlayacaktır.

Yorumlar (0)