CHP'li Bankoğlu, çocuklara cinsel saldırı ve istismar konusundaki düzenlemeye dikkat çekti!

CHP Bartın Milletvekili Av. Aysu Bankoğlu, "4. Yargı Paketi ile gelen “somut delil” şartının “Cinsel Saldırı ve Çocuğun Cinsel İstismarı” suçlarında uygulanmasına ilişkin yorumlarını içeren bir basın açıklaması yaptı.

Vekil Haberleri 14.07.2021, 14:15 14.07.2021, 14:20
CHP'li Bankoğlu, çocuklara cinsel saldırı ve istismar konusundaki düzenlemeye dikkat çekti!

CHP Bartın Milletvekili Avukat Aysu Bankoğlu, "4. Yargı Paketi ile gelen “somut delil” şartının “Cinsel Saldırı ve Çocuğun Cinsel İstismarı” suçlarının uygulanması konusunda değerlendirmelerde bulundu.

İşte Banoğlu'nun o açıklaması:

8 Temmuz 2021’de muhalefetin tüm itirazlarına karşın TBMM’de onaylanarak, yasalaşan 4. Yargı Paketi’nin 13. maddesi, katalog suçlarda tutuklama için somut delil şartı getirmesi nedeniyle kamuoyunda büyük tepki uyandırdı.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Tutuklama Nedenleri”ni düzenleyen 100’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasına eklenen “somut delillere dayanan” ifadesiyle; kasten yaralama ve öldürme, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, devletin güvenliğine karşı suçlar gibi hallerde, tutuklamanın olması için kuvvetli şüphe yeterli olmayacak. Bu suçlarda kuvvetli şüphenin somut delillere de dayanması gerekecek. “Bu olay kamuoyunda çok tartışıldı, tabii bu sırada yanlış bilgiler de yayıldı,” diyen Bankoğlu cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı konusunda yoğunlaşan kamuoyu tepkisininse yerinde olduğunu belirtti. Aslında değişikliğin bir nevi malumun ilamı olduğunu, ancak sorunları çözmeyeceğini belirten Bankoğlu,“Konuyu etraflıca anlamak için, 4. Yargı Paketi öncesinde mevzuat nasıldı, uygulama nasıldı, bir kere onu bilmemiz gerekiyor,” dedi.

Bankoğlu, “Düzenleme gelmeden önce, hukuken katalog suçlarda, doğrudan tutuklama kararı verilebiliyordu, gibi bir yanlış algı var. Bu doğru değil. CMK’ya göre, isnat edilen suçun bir katolog suç olması tutuklama için zaten yeterli değildi; suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli bir şüphenin de olması gerekiyordu. Bu kuvvetli şüphenin nasıl oluştuğututuklama karar gerekçesinde belirtilmelidir. Dolayısıyla, paketten önce de; katalog suçlarda tutuklama olabilmesi için suçun işlendiğine dair gerekçelendirilmiş kuvvetli şüphe aranıyordu,” diyerek toplumdaki yanlış bilgilere dikkat çekti. Bankoğlu, sözlerine “Gerekçe nedir? Delilere dayanan, hayatın normal akışında suça ilişkin şüpheyi kuvvetlendiren bulgulardır. Uygulamada bazı hakimler, katalog suç halinde gerekçe göstermeyip, doğrudan tutuklama yöntemine gidiyordu. Bunu yapmaları; yani gerekçesiz, herhangi bir delil belirtmeksizin, tutuklama kararı vermeleri zaten yanlıştı. Bu anlamda, paket olmayan bir şeyi söylemiyor. Ancak, uygulamadaki sorunu da çözmüyor.” diyerek devam etti.

Bankoğlu uygulamadaki sorunları üç sınıf halinde, “Tutuklama bir cezalandırma yöntemi değildir; bir koruma tedbiridir. Bu açıdan, failin suçu işlediğine ilişkin bir hüküm belirtmez. Tutuklama kararı her halde gerekçelendirilmelidir. Uygulamadaki en büyük sorun bir çok tutuklama kararının doğru düzgün gerekçelendirilmiyor olmasıdır. İkinci sorun ise, bazı hakimlerin özellikle cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı gibi kapalı kapılar ardında işlenen ve somut delillerle ispatı çok zor olan suçlarda, kuvvetli şüpheyi oluşturan mağdur beyanı, Adli Tıp Raporu veya uzman görüşü gibi deliller olmasına rağmen tutuklama kararı vermekte tereddüt etmesidir. Üçüncü sorunsa, yine bazı hakimlerin, özellikle devlete karşı işlenen suçlarda en ufak bir beyanı yeterli bir delil olarak kabul ederek; haksız ve gerekçesiz tutuklama tedbirine başvurmalarıdır,” diyerek açıkladı. Sözlerine, “Mesele kanunun lafzı değil, uygulamadaki aksaklıktı,” diyerek devam etti.

BANKOĞLU, KANUNDA CİNSEL SALDIRI VE ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI KONUSUNDA “SOMUT DELİL” KAVRAMININ DÜZENLENMESİ GEREKTİĞİNİ BELİRTTİ

“Bizim kanunumuzda, somut delilin ne olduğu tam olarak açıklanmış değil. Kanun hakime, Yargıtay içtihatlarını da göz önünde bulundurarak neyin somut delil olduğuna karar vermesi için yetki veriyor. Ancak, Yargıtay içtihatlarının hukuken alt mahkemeler üzerinde bir bağlayıcılığı yok. Dolayısıyla, uygulamada bir yeknesaklık oluşturulamıyor. Kimi hakim madur beyanını tutuklamaya yeter bir somut delil olarak kabul ederken; kimi hakime göre uzman görüşü bile tutuklama için yeterli olmuyor,” diyerek somut delil tanımının yapılmamasının yarattığı sorunlara işaret eden Bankoğlu, “Somut delilin açıkça düzenlenmesi lazım. Aslında somut delil dediğimiz, ses ve görüntü kaydı, olayın gerçekleştiği andan gelen izler ve fiziki bulgulardır. Ancak cinsel saldırı veya çocuğun cinsel istismarı gibi suçlarda, bu delillerin bulunması imkansız denilecek kadar zor. Bu durumlarda mağdurlar, çoğunlukla sürekli bir tehdit ve korkuyla karşı karşıya. Özellikle 12 yaşında bir çocuktan ya da beraber yaşadığı akrabası tarafından tecavüz edilen bir kadından, ispat için kamera kaydı isterseniz, mağduru değil suçluyu korumuş olursunuz. Bu bakımdan, bu suçlarda somut bulgular olmasa dahi, manevi bulguların değerlendirilmesi ve çocuğun üstün yararı adına somut delil şartının kaldırılmasıgerekir. Manevi bulgular nedir; mağdurun beyanıdır, uzman görüşüdür, Adli Tıp Raporu’dur. Tüm bunlar şüpheyi kuvvetlendiren, anlamlı ve yeterli deliller olmalıdır,” diyerek sözlerine devam etti.

Düzenlemeye ilişkin hükümeti eleştiren Bankoğlu, “Kuvvetli şüphe zaten delille olur. Bu malumun ilamı olabilir, ama uygulamadaki sonuçları o kadar da masum olmayacak. Kuvvetli şüphe için illa somut delil aranırsa, mağdur beyanının ve diğer uzman görüşlerinin ispat kuvveti azalacaktır. Bu yüzden, bu 13’üncü maddenin en azından, cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı özelinde kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Biz yıllardır, cinsel saldırı ve istismar davalarında mağdurun beyanı esastır, diyoruz.İstanbul Sözleşmesi de bunu söylüyordu GREVIO raporlarında. Hükümet bunu bir türlü kanunla düzenlemeye yanaşmıyor, ama biz söylemeye devam edeceğiz. Öyle,bir bakanın çıkıp da mağdur beyanı da somut delildir, demesiyle olmuyor. Burası bir hukuk devleti, buyrunuz düzenleyelim bunu kanunla, hakimin inisiyatifine bırakmayalım, diyoruz. Ama dediğim gibi, hükümet bu konuda anlaşılmaz bir biçimde kafasını kuma gömüyor,” dedi.

Sözlerine, “Söylenecek çok şey var aslında. Bakın çocuğa ilişkin taraf olduğumuz bütün uluslararası sözleşmeler çocuğun üstün yararından bahseder. Hükümet bunun farkında değil herhalde, ‘Bir kereden bir şey olmaz,’ anlayışıyla da bu paketi geçirdi, çok mağduriyet olacak. Şimdiden görüyoruz bunu, Sakarya’da12 yaşında bir çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen tutuklu bir tarikat şeyhi, ‘Yargı Paketi’ne sığınarak’ tahliye istedi. Daha paket geçmemişti bile. Ne olacak şimdi, mesela bu şeyh çıkıp ilçeye gittiğinde, 12 yaşındaki kızı tehdit etse, ailesini tehdit etse, kim sorumlu olacak?Tacizciler Yargı Paketi’ne sığınırken, 12 yaşındaki çocuklar nereye sığınacak?N’oldu çocuğun üstün yararına? Sonra Elmalı davası... O çocuklardan ne gibi bir somut delil bekleyebilirsiniz?! Bunlar olurken, hükümetin bu Paketi böylesine sahiplenebilmesini anlayamıyorum,” diyerek devam etti.

Hukukun, kanun koyucu, uygulayıcı ve halk arasında dinamik bir devinimi olması gerektiğini savunan Bankoğlu, “Tutuklama en son başvurulması gereken en ağır koruma tedbiridir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları gereğince de, katalog suçlarda dahi esas olan tutuksuz yargılamadır, tutuklama bir istisnadır. Ancak, hukuk, uygulayıcısından ve uygulandığı coğrafyadan bağımsız düşünülemez. Türkiye’de cinsel suçların neredeyse yarısının çocuklara karşı işlendiğini biliyoruz, dünyada başka alanlarda yarıştığımız ülkeler arasında çocuk istismarında ilk sıradayız. 10 senede çocuk istismarı suçundan açılan davalar, ikiye üçe değil, 7’ye katlandı. 2019’da çocuk istismarından açılan davaların %60’ına yakınında mahkumiyet kararı verildi. Böyle bir ortamda, eklenen somut delil şartıyla, kuvvetli şüphe yeterli olmayacak, tutuklama zorlaştırılacaktır. Bu da cinsel saldırı, istismar, işkence, kasten adam öldürme gibi suçlarda delil karartma, failin mağdura zarar vermesi gibi sonuçlara neden olacaktır,” dedi.

Alternatif düzenlemelerin yapılabileceğini, “Amaç tutuklama kararlarının gerekçelendirilmesiyse, yargı paketi yerine, hakimlere eğitim verilebilirdi. Ya da somut delilin getirildiği suçlar sayılırken, pekala cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı suçları düzenleme dışında tutulabilirdi,” diyerek belirten Av. Bankoğlu, “Ama bunlar yapılmadı. Tartışılmadı. Eleştiriler her zamanki gibi dikkate alınmadı. Aslında, hükümetin söylem ve eylemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu durum bizi şaşırtmadı. Şimdi bakın, mağdur beyanının esas olması gerektiği meselesi, hala içtihatlara dayanan bir prensip. Düzenlememekte ısrar ediliyor. Benzer bir şekilde ısrarlı takip fiilinin, TCK’de suç olarak tanımlanmasını yıllardır teklif ediyoruz. Sözler veriliyor, ama henüzhiç bir adım atılmadı.İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma girişimi sonrası, iyice sesi yükselen başka talepler de var; 15 yaşındaki çocukların evlenebilmesi talepleri, çocuğun cinsel istismarı suçunu düzenleyen TCK’nın 103’üncümaddesine yönelik değişiklik talepleri, 6284 sayılı Kanun’un ruhuna aykırı bir şekilde arabuluculuk, nafaka düzenlemeleri gibi. Bu hesapları herkes görüyor, farkında. Bir de üstüne bu davalar olunca, kimsenin 4. Yargı Paketi’nin Avrupa standartlarına uymak amacıyla yapıldığına inanacağını sanmıyorum,” diyerek sözlerini sonlandırdı.
 

Yorumlar (0)