banner773

28.03.2019, 06:28

TAM YERİNDE VE ZAMANINDA BİR TEKLİF

O, çölün ortasında kuytu bir yerde dünyaya gelmişti. Kuytuydu dünyayı şereflendirdiği yer ama dünyaya geldiğinin farkındaydı her şey, farkındaydı ins ü cin onun dünyaya gelişinin...

Temiz bir soydan geliyordu. Babası henüz dünyaya gelmeden birkaç ay önce annesi ise altı yaşlarındayken onu bırakıp bâki âleme göç etmişti. Dedesinin himayesinde, amcalarının korumasında uzun süre yaşadı. Ticaretle uğraştı.

Bölgede parmakla gösterilen en güvenilir insan olmuştu.

Kendine güvenmeyen O’na güveniyordu. Zira O, zulmün ihanetin, akla gelen gelmeyen kötü olan çok şeyin en yaygın olduğu bölgede, en güvenilirdi.

Emindi o Muhammed ül Emin. (sav)

*

Hz. Hatice Mekke’de soylu zengin bir hanımdır. Eşi öldükten sonra güvenilir bulduğu kimselerle ticaret yaparak hayatını sürdürmektedir. Bir tavsiye üzerine çevresinde üstün ahlak sahibi ve güvenilir bir genç olarak tanınan Hz. Muhammed (sav) ile bir iş antlaşması yapar ve kölesi Meysere ile birlikte ticaret için Suriye’ye gitmesini ister.

Peygamber Efendimiz’in (sav) bu yolculuğu ticari açıdan oldukça başarılı geçer. Bu sonuçtan memnun kalan Hz. Hatice (ra) artık bütün ticaretini O’nunla devam ettirir. Daha sonra da bu durum evlilikle perçinlenir.

*

Tarihçiler Hazret-i Hatice’nin (ra) servetini; devrin zenginlik göstergesi olan evinin çatısı ipek iplerle ve yeşil ipekten bir kubbe yapılarak gösterilmiş derler. Ticaret mallarını taşıyan binlerce devesi, hizmetini yerine getiren dört yüz civarında köle ve cariyesi vardı diye de rivayet ederler.

Hatta Ebu Cehil ve Ukbe bin Ebi Muit gibi Kureyş’in en zenginlerinin serveti, Hazret-i Hatice’nin mal varlığı karşısında hiç sayılıyordu, derler.

*

İşte öyle ki; Hz Hatice (ra) Peygamber efendimizle (sav) evlendikten sonra, bütün mal varlığını, Allah Rasulü’nün (sav) kullanımına sunmuş, İslam’ı savunmak ve Müslümanları korumak için harcamıştır.

*

Hz. Hatice (ra)’yi her zaman hayırla yâd eden Peygamber Efendimiz (sav) “Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir: Herkes benim peygamberliğimi inkâr ederken, o bana inandı. Herkes beni yalanlarken o tasdik etti. İnsanlar mallarını esirgerken o malıyla bana destek oldu. Allah bana ondan çocuklar nasib etti." Demiştir.

*

Peygamber Efendimiz (sav) vefat ettiklerinde, o zamanın zenginlik sembolü sayılan altın ve gümüşü kalmamıştı. Ancak üzerinde "Muhammedün Rasulullah" yazısı bulunan bir gümüş mührü kalmıştı. Zaruri olarak kullandığı elbisesi, birkaç su kabı, içinde yıkandıkları tekne, iki adet kilim, bir çarşaf, makas, tarak, misvak gibi eşyaları, kılıç, ok, zırh, mızrak, miğfer'den oluşan silahları, “Düldül” adındaki bir devesi, savaş ganimeti olarak payına düşen ve devlet reisi olarak bundan ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü olduğu; “Fedek” arazinin yarısı, Ümmü’l-Kura’nın üçte biri, Hayber’den kendisine düşen beşte biri olan payı ve Ben-i Nadir’den bir kaleden ibaret olan arazi ki bunların tamamını Müslümanlara tasadduk etmiş dağıtmıştır. (Tirmizî, Şemail, 149)

Hz. Aişe’nin (ra) bildirdiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Biz miras bırakmayız; bizim geriye bıraktığımız her şeyimiz sadakadır.”

*

O bir insandı.

idi.

Baba idi.

Devlet reisiydi.

Peygamber olarak da Allah’ın son elçisiydi.

Onda Allah vergisi birçok duygu da vardı.

Onun hayatında hiçbir şekilde yanlış yoktu. Hayatında, yönettiği devletinin, ümmetinin zerre miktar malı yoktu, üstelik eşinin ve kendisinin bütün mal varlığını davası için, hak olan yolu için sarf etmişti.

Hatta öyle bir zaman olmuştur ki ailesinin yiyeceği için borç almış ve zırhını rehin olarak vermiştir.

Hâsılı; Peygamberliği ve yöneticiliği kullanarak mal üstüne mal biriktirmemiş, ümmetin malı melalı, serveti benim, milletin variyetinin şu kadarı benim tabii hakkım, onlar bana düşen hissedir, dememiş üstelik eşinin ve kendisinin ellerinde ne varsa o da iman Kur’an hizmetlerinde, fakir fukaranın imdadına yardım olarak yetişmiş, dünya menfaati ya da menfaat temini için değil sadece Hakk rızası için kullanılmıştır.

*

BİR TEKLİF

Tamam, hiç kimse Hz Peygamber (sav) olamaz, Hz Hatice (ra) olamaz, diyorsun, doğru.

Ama;

Hiç olmazsa onlar gibi olmaya, onlara benzemeye çalışarak çabalanamaz mı?

Çabalanır...

Mesele din ya da dindarlık değil.

Din, herkesin kendi bileceği bir durum.

Fakat bizi yönetecek olanlar ellerindeki malı mülkü serveti vatandaşa dağıtmasa bile, devletin ya da şahısların malına gizli açık el koymayan,

Eşine dostuna mal aktarmayan,

Birilerine kıyak geçmeyen,

Akraba kayırma olan nepotizm yerine hakhukuku baş tacı eden,

Her şeyden öte insaniyeti ön plana çıkararak hareket eden,

Referansı genel geçer insani ve ahlaki kurallar olan birileri olsa, dünya, hayat güzel olmaz mı?

*

Bir ses:

-Yönetilen olarak, halk olarak siz öyle misiniz ki?

Evet ya da hayır demek neyi değiştirir, neyi değiştirmez? Bu konu herkesin vicdanına havale...

Herkes kendini bilir ancak bu özellikleri ve daha fazlasını herkes yöneticisinde arar.

Genel ya da yerel seçimde de bu özellikler dikkate alınmalı değil mi?

Mantîken evet.

O zaman, daha çok şey listelenebilecekken, yukarıda takdim ettiğim bir iki maddenin göz önünde vicdan ölçeğinde bulunmasını arzu ederek sadece bir teklif yapacağım.

Teklifim: Sizin de, seslendiremeseniz bile, vicdanen doğrulayacağınız en azından dudaklarınızı ısırıp kafanızı sallayacağınız bir teklif. İnce eleyip sık dokuyun, kırk ölçüp bir biçin, yandaşlığı tarafgirliği bırakın, önümüzdeki seçimde mutlaka ama mutlaka oy kullanmaya giderek O’nu seçin...

*

Seçim?

Cüz’i irade ikiden birini seçmektir, doğru-yanlış, hak-batıl, iyi-kötü, güzel-çirkin vs...

İşte önünüzde iki yol ve seçme yeteneğine yani cüz’i iradeye sahip biz, siz, onlar...

Buyrun...

Unutmayın ki, yağmurdan sonra şemsiye açmak kimseye fayda sağlamaz. 27.03.2019

*

Bir Söz: Siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar. (Hadis)

Bir Yakarış: Allah’ım merhametsizleri bize musallat etme. (Tirmizi, Daâvât, 79)

Bir Yüce Söz: Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz. (Rad Suresi, 13/11)

 

 

 

Yorumlar (0)